Giriş
Meşhur Amerikalı stand-up komedyeni George Carlin, Amerikan siyasi teolojisinin ve toplumsal muhayyilesinin önemli bir unsuru olan ve sivil din (Bkz. Bellah, 1967). kavramı etrafında dinî grupların da benimsediği Amerikan rüyası tabirine şu şekilde cevap verir: “E Amerikan Rüyasına ‘rüya’ denmesinin bir sebebi var: Bu hikâyeye inanmak için uyuyor olmanız gerekir.”
Tabii, bu keskin tespiti aklımızda tutmak Amerikan rüyası ve onunla ilişkili olan Amerikan biricikliği (American exceptionalism) kavramı etrafındaki bazı ön kabulleri sorgulamak için önemli. Bununla birlikte, Amerika’daki hayatın bazı Müslümanlar için kendi ülkelerindeki hayattan daha cazip olduğunu ya da daha fazla dinî ve fikrî serbestiyet getirdiğini de not etmek gerekiyor. Amerika’da birçok dinî toplum gibi Müslüman toplum da kendi içindeki bütünlük, dinî yorumlardaki muhafazakârlık-liberallik ikilemi, göçmen-yerel doğumlu kuşakların farklı dinamikleri, kültür ve din ayrımı, göçmenlerin geldikleri ülke gündemleriyle ilişkileri gibi dinamikler çerçevesinde kendi içinde ayrışmalara ve tartışmalara sahip. Avrupa’daki Müslüman azınlıklardan farklı olarak, genel nüfusun ancak %1’ini oluşturan fakat medya gündemindeki payı çok daha büyük olan Amerikalı Müslümanlar kendi içinde muazzam bir çeşitlilik sunuyor (Pew Research Center, 2018). Örneğin, tüm İslam karşıtı söylemlerine, kamuya açık bir şekilde ahlâki sorunlarını kabullenen Başkan Trump’ın hem 2020 seçimlerinde hem de öncesinde Müslüman Amerikalılar arasında belli ölçekte destek görmesi (2016, %4; 2020, %14) kimi akademisyenlerce (Chouhoud, 2018) bu kesimin kendi gruplarına dönük negatif algıya sahip olmasıyla açıklanırken, yer yer bu dinamiği parti aidiyetinin bir yansıması ve son dönemde dış politika algılarının etkisiyle açıklayanlar da bulunuyor (Mogahed ve Ikramullah, 2020).
Bu bölümde Amerika’daki Müslüman kurumların ve önde gelen kamu aydınlarının ve dinî liderlerin söylemlerinden hareketle, genel aktivizmin ve entelektüel-siyasi görünümün hızlı ve geniş perspektiften alınmış bir resmini çizmeye çalışacağım. Bunu yaparken demografik trendlere ve yer yer tarihi gelişmelere referans vereceğimiz için öncelikle demografik resme ve Amerikan İslamının kronolojisine hızlıca bakacağız. Ardından, 11 Eylül sürecinin getirdiği bir dizi gelişme ışığında aktivist-entelektüel grupların ve kamu aydınlarının gündeminde yer alan bazı söylemsel-entelektüel alt konuları inceleyeceğiz. Bunun ardından bir adım geri atarak bahsi geçen bazı grupların tarihi gelişimini ve daha özel söylemlerini ele alacağız. Burada, özellikle 1960’lı yılların ve sonrasının kurumsal profiline biraz daha yakından bakacağız. Bölümün son kısmında kimlik tartışmaları ve yerlilik algısı gibi tematik konulara baktıktan sonra kısa bir özetle bu yazıya son vereceğiz.
Demografik Çeşitlilik ve Genelleme Yapmanın Zorluğu
Amerikan Müslümanlarından bahsederken sıklıkla gözden kaçırılan bir nokta 3,45 milyonluk bu nüfus içinde (Pew Research Center’in yukarıda linkini verdiğimiz %1’lik tahminine karşılık gelen sayı. Çoğu toplum lideri 7-8 milyon tahminini benimsiyor) %20’lik siyah Amerikalı Müslüman’ın Amerikan İslamına verdiği özel renktir. Yerlilik kimliğini, doğum yeri kıstasından bağımsız olarak edinen siyah Müslümanlar aşağıda da göreceğimiz gibi siyasi-entelektüel tartışmalarda (kendi içinde farklılık gösterse de) kendine has, göçmen kökenli Amerikalı Müslümanlardan farklılaşan bir ekol oluşturuyorlar. Maalesef, genel tartışmalarda bu grubun yaklaşımları yeterince akis bulmuyor. Bu bağlamda, Amerikan rüyası kapsamında azınlıkların benimsediği ve medya ve siyasetçi söyleminde yer bulan doktor, mühendis ve diğer sosyal kademe basamaklarını hızla tırmanan, ekonomik olarak müreffeh model azınlık sunumuna tezat olarak Amerikalı Müslümanların yaklaşık %30’unun yoksulluk sınırında, ekonomik mücadele veren bireylerden oluştuğu gerçeği sıklıkla göz ardı ediliyor. Tarihin bu noktasında Amerikan dinî yelpazesinde İslam’ın üçlü doğal dinî gelenek (Protestan-Katolik-Musevi) arasına bir dördüncüsü olarak katılıp katılamayacağı da hâlen tartışılıyor.
Kuzey Amerika’nın coğrafi genişliği tek bir tecrübeden söz etmeyi ve demografik trendleri yakından takip etmeyi zorlaştıran önemli bir faktör. Ülkenin farklı bölgelerindeki demografik, sosyal, siyasi etkenler Müslüman nüfus için kendine has dinamikler geliştiriyor. Örneğin, Detroit ve Los Angeles gibi şehirlerdeki Şiî-Sünnî dinamikleri, güney eyaletlerdeki farklılaşma, şehir merkezlerindeki Müslümanların sosyoekonomik sorunları ve şehir dışındaki nispeten varlıklı kesimlerin farklı günlük gerçeklikleri, Müslümanlar içindeki ırkçılıktan, göçmen-Amerika doğumlu Müslüman tartışmalarına ve fıkhi tartışmalara kadar birçok konuda dikkate alınması gereken bir dizi perspektifi beraberinde getiriyor.
Kısa Bir Kronoloji
İslam’ın Amerika kıtasındaki macerası kolonyal dönemde özellikle Batı Afrika ülkelerinden yeni kıtaya getirilen köleleştirilmiş bireylerle başlıyor. Bazı çalışmalar bu dönemde Amerika’daki köleleştirilmiş bireylerin %30’unun Müslüman olduğunu not etseler de bu konuda bir fikir birliği yok (Bkz. Diouf, 2013 ve Gomez (2008). Öte yandan özellikle 11 Eylül sonrasında köleleştirilmiş Afrikalı Müslümanların, Amerika kıtasındaki tecrübeleri hakkında yapılan birçok çalışmadan bahsetmek mümkün. Hristiyanlaştırma, ölümler gibi sebeplerle büyük çoğunluğunun İslam’la bağı kopan bu nüfusun ardından 1800’lerde özellikle Osmanlı coğrafyasından ABD’ye daha çok geçici işçi olarak gelen bir nüfus ve bunun 1900’lerdeki iz düşümlerini görüyoruz. Bu dönemde ABD’nin farklı bölgelerine gelen Arnavut, Arap nüfusla birlikte ABD’deki acımasız ırkçılık ve ekonomik refah arayışı etrafında İslam, dinî oluşumlar etrafında şekillenen siyah proto-İslamik oluşumlar ve Ahmedî misyonu 1920’lerde öne çıkmaya başlıyor. 1930’lardan itibaren bir yandan Sünnî göçmenlerle olan etkileşimler, diğer yandan ABD dışına seyahatler sonucu Müslümanlaşan siyah Müslüman bireylerin etkisiyle oluşan sünni siyah Müslüman gruplara bir yandan 1950’lerde hızla büyüyecek olan Nation of Islam gibi dinî-politik oluşumlara şahitlik ediyoruz. Bu dönemin Amerikan siyahları için hem Hristiyanlık hem de Amerikalılık ile ilişkilerini gözden geçirdikleri ve alternatif dinî ve siyasi söylemlere daha açık bir dönem olduğunu göz önüne almak gerekiyor. 1940’ların sonu itibariyle ABD’nin dünya sahnesindeki aktif rolü ve Sovyetler Birliği ile çatışması Ortadoğu’daki ülkelere aktarılan bursların artmasına ve kademeli olarak bu ülkelerden ABD’ye gelen öğrenci sayısında artışa yol açıyor. Bu dönemde ve ileride 1950’lerde-1960’larda bölgede yerleşen baskıcı rejimlerle başı dertte olan aktivist İslami hassasiyetlere sahip orta-üst sınıf öğrencilerin ABD’ye gelmesi ve geriye dönme noktasında rejim baskısıyla karşı karşıya gelmemek için çekimser kalmaları, ABD’deki göçmen Müslüman kurumsallaşmasının temelini oluşturacak bir faktördür. Keza Nation of Islam (NOI) içindeki çekişmelerin, Malcolm X’in suikasta uğrayarak şehit olduğu 1965 yılından sonra dahi NOI’nın genişlemesine engel olmadığını not etmek gerekiyor.
1965 yılında Sivil Haklar Hareketi ve ekonomik zaruretlerin bir araya gelmesi neticesinde ABD’deki ırkçı göçmen yasalarının değişmesinin ardından Müslüman ülkelerden gelen göçle Müslüman nüfusun hızla artırması bugüne değin devam eden daimî bir göçe yol açacaktır. Aynı şekilde 1975’te NOI kurucusu Elijah Muhammed’in ölümü ardından yerine geçen oğlu Imam Warith Deen Muhammed yüz binlere varan bu kitleyi içeren kurumu İslami normlara aykırı öğretilerden arıtıp ana-akım sünni bir Müslüman hareket hâline getirerek farklı bir dinî, ırki ve siyasi çizgiye taşır. 1979’daki İran Devrimi ve Tahran elçiliğinin kuşatılması, Amerikan muhayyilesindeki İslam algısına bugün de etki eden bir rol oynar. 1990’larla birlikte camileşme ve kurumsallaşma temelli inkişaf 2001’deki 11 Eylül Saldırıları ardından ciddi risklerle karşı karşıya kalır. Güvenlik odaklı söylem ve politikalar Trump Dönemi’nin popülist ırkçılığına değin göç akımına ket vurmasa da bireysel haklar ve özgürlükler özelinde önemli bir baskı oluşturmaya devam etmiştir.
Yukarıdaki kısa kronoloji birçok kritik faktörü gizliyor. Örneğin bu tarihi serencamın farklı noktalarında fıkhi muhayyile ile hayatın gerçekleri arasında önemli gerilimler gözlemlemek mümkün. Çoğunluğu Müslüman olmayan bir ülkede yerleşmenin fıkhi hükmünden, yiyecek-içecek, ev kredisi, gibi konulara, bundan ABD’deki siyah karşıtı ırkçı söylemlerin Müslümanlar arasındaki ilişkilere tezahürü ve cami kurumu etrafındaki kültürün kendine has Amerikan özellikleri gibi bir dizi konuyu daha geniş yazıların konusu olmak üzere şimdilik paranteze almamız gerekiyor (Abou El Fadl, 1994).
11 Eylül ve Sonrası: Kriz ve Dönüşüm Süreci
11 Eylül 2001 tarihi, Amerikan psikolojisinde önemli yer tutmaktadır. Aynı şekilde 11 Eylül, Amerikan Müslümanlarının yerelleşme süreçlerinde ve siyasi-aktivist söylemlerin şekillenmesinde noktasında yer yer birbiriyle tenakuz gösteren sonuçlar oluşturmuştur. Bu bölümün amaçları doğrultusunda 11 Eylül’ün Amerikan Müslümanları için anlamına baktığımızda iki temel etkiden bahsetmek mümkündür.
Amerikan Müslümanları açısından 11 Eylül; güvenlikçi siyasetlerin, İslamofobinin ve İslam dünyasına dönük saldırgan politikaların artması hasebiyle sıkıntılı bir sürece yol açmıştır. Amerikan Müslüman aktivist gruplar, söylemsel anlamda savunmada kalma ve 11 Eylül’ün etkisini silme süreçlerinde ister istemez “tercih edilen iyi Müslüman profiline” yaklaşma, “kabul görme” gibi süreçlerin içinde olmuşlar, bireysel ve kurumsal hak ihlalleri artmıştır. İslam hakkındaki dezenformasyonun artması sonucunda ilerleyen yıllarda dava ve tebliğ çalışmaları devamlı bir psikolojik sorunla karşı karşıya kalmıştır. Müslüman ülkelerden gelen göç ve öğrenci akımında belli ölçüde sıkıntılar baş göstermiştir.
Bununla birlikte 11 Eylül’ün uzun vadede Amerikan Müslümanları için getirdiği bir dizi olumlu sonuçtan bahsetmek mümkündür. Bunlar, kurumsallaşma ve kurumsal kimliklerin gelişmesi, kendi içine kapanık Müslüman toplumun dışa açılma süreçlerini hızlandırması, tüm dezenformasyona karşın İslam’a duyulan ilginin artarak potansiyel bir fırsata dönüşmesi olarak sıralanabilir. Bu süreçte diğer dinî ve azınlık gruplara geliştirilen ilişkiler, siyasi süreçlere katkı sağlama, toplum içinde geniş perspektifli koalisyonlar oluşturma süreçleri hızlanmış, İslam’ı doğru temsil etme çabası daha aktif bir nüfusla karşı karşıya kalmamıza yol açmıştır.
Bu iki zıt sonuçlar kümesine örnek vermemiz gerekirse, ABD’nin güvenlik ve istihbarat ağının merceğine yerleşen camiler, şemsiye organizasyonlar, öğrenci kulüpleri vb. Müslüman kurumların savunmacı, kendini kanıtlamaya çalışan pozisyonları kabul etmeye başlaması gibi olumsuz sonuçlar yanında aynı kurumların bu baskı altında profesyonelleşme, iç disiplin, geniş Müslüman nüfusun desteğiyle karşılaşma ve kurumsal derinliği yerleştirme gibi olumlu sonuçları tecrübe ettiğini not etmek gerekiyor.
11 Eylül’ün hemen ertesinde Başkan Bush Washington’daki Islamic Center’i ziyaret ederek Müslümanlara dönük kitlesel bir tepkinin doğru olmadığını belirtmesine ve hatta “İslam barış demektir” demesine rağmen, 11 Eylül’ün ardından birçok cami ve kurum FBI’ın izleme listesine girmiş, yerel polis güçleri içinde bugün de devam eden sorunlu birçok oluşuma gidilmiştir. Antiterörizm üst başlığı altında organize olan bu oluşumlar, 11 Eylül ardından Patriot Act adlı bir yasanın geçmesi ve Amerikan bürokrasisinin en büyük kurumu hâline gelen Homeland Security Bakanlığının kurulmasıyla daha organize bir şekilde çalışmaya başlamışlar ve sonuçta 2. Dünya Savaşı sırasında Japon asıllı Amerikalıların maruz kaldığı kitlesel bazdaki ayrımcılıklar ve hak ihlalleri ölçeğinde olmasa da Amerikan Müslümanları güvenlikçi politikaların odağına yerleşmiştir.
Bu süreçte Islamic Society of North America (ISNA) ve Islamic Circle of North American (ICNA)’dan Council on American Islamic Relations (CAIR) ve Islamic Institute of Islamic Thoguht (IIIT) ve Muslim Public Affairs of Council (MPAC)’e kadar birçok kurum dış bağlantıları, aldıkları bağışlar, çalışanlarının siyasi kimlik ve eğilimleri gibi birçok konuda inceleme altına alınmıştır. Keza, birçok cami projesi bu süreçte yerel belediye meclislerinde sıkıntılarla karşı karşıya kalmaya başlamıştır. İslamofobik çevrelerin alarmist baskısının da etkisiyle, Suudi Arabistan, Müslüman Kardeşler, Hamas vb. bağlantıları olduğu iddiasıyla birçok kurum ve kişi hakkında incelemeler başlamış bunlardan bir kısmı mahkemelerde varılan anlaşmalarla çözülse de bir kısmında uzun süren hukuki mücadeleye rağmen mağduriyetlerin önüne geçmek mümkün olmamıştır. Bu bağlamda, 11 Eylül öncesindeki 2000 yılı başkanlık seçimlerinde muhafazakâr sosyal pozisyonları nedeniyle Cumhuriyetçi Parti başkan adayı George W. Bush’a destek veren, siyasi ilişkileri güçlü görünen birçok önde gelen Amerikalı Müslüman şahsiyet; yıllarını uyduruk davalar nedeniyle hapiste geçirmiş, “teröre karşı savaş” adı altında Irak ve Afganistan’ın işgal edilmesi, daha sonra Obama yıllarında devam eden İHA katliamları da siyasi bilinç noktasında Amerikalı Müslümanların reflekslerinin farklılaşmasına yol açmıştır.
Bu vakalardan bugün de Amerikan Müslümanları için kanayan bir yara olarak devam eden ve en fazla mağduriyete yol açanı Holy Land Foundation (HLF) vakası olmuştur. Hamas’la bağlantılı olmak ve Hamas’a yardım etmekle suçlanan HLF’nin beş yöneticisi 15 ila 65 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarptırılmış, bu vakaya ismi karıştırılan North American Islamic Trust (NAIT), ISNA ve CAIR ise uzun uğraşlar sonunda hukuki sürecin dışında kalabilmiştir. Bu süreç, bir yandan Amerika’daki Müslüman kurumların dışarıya yaptıkları yardımların sorunsallaşmasına, bir yandansa dış ülkelerden resmî ve tüzel yardım alınmasının gittikçe daha sıkıntılı hâle gelmesine yol açmıştır.
Ülke genelinde bu yüzden inşaatları akamete uğrayan birçok cami projesi olmuş, Boston’daki Islamic Society of Boston Cultural Center (ISBCC) örneğinde olduğu gibi birçok kurum, dış bağlantılı olmak ve dışardan finansal destek almakla suçlanarak İslamofobik çevrelerin hedefine oturmuş, yer yer inşaat süreçleri durmuş, yerel mahkemelerdeki davalar için muazzam kaynaklar harcanmak zorunda kalmıştır. Benzer bir süreç son olarak New York’taki “Ground Zero” camisi olarak bilinen Park 51/Cordoba Center projesi bağlamındaki tepkilerde de kendini göstermiştir. Bu bağlamda Amerikan Müslümanlarının dış ülkelerle organik bağlantısı olan kurum ve kuruluşlara mesafeli duruşunun temelinde 11 Eylül’ün etkileri olduğu göz önüne alınmalıdır.
Öte yandan, bölümün ilerleyen kısımlarında da dikkat çekeceğimiz üzere, bu sürecin aynı zamanda yerlileşme ve Amerikan İslamı algısının kemikleşmesine olan etkisini dikkatle izlemek gerekiyor. 11 Eylül’ün ardından ISNA, ICNA, MAS, CAIR, MPAC, MLFA gibi kurumlar Amerikalı Müslüman kimliklerini öne çıkarmışlar, düzenledikleri yıllık toplantılarda Amerikan İslamının kendine has özelliklerine dikkat çekmişlerdir.
Bu süreçlerde gerek bu kurumlar arasında gerek kurumların kendi içinde farklı görüşler bulunmakla birlikte yer yer savunmacı bir pozisyonla ülkeye bağlılık ve vatanseverlik gibi noktalara vurgu yapılmış, diğer dinî gruplardan farklı bir bağlılık testi içselleştirilmiştir. Bir önceki bölümde ele aldığımız gibi Amerikalılık tartışması 11 Eylül ardından gelen tepkisel dalgaların etkisiyle şekillenmiş olsa da özünde kronolojik olarak daha eski ve karmaşık bir süreçtir.
Bu başlığı akılda tutarak Amerikan aktivist spektrumunun şekillenmesinde etkili olan 1960’lı yıllara daha yakından bakmadan önce, burada bir kez daha siyah Müslümanların ayrı bir dinamiği yaşadıklarını not etmemiz gerekiyor. Özellikle güvenlik bürokrasisi ile gerilimli bir ilişkiyi NOI döneminden bu yana yaşayan ve ırkçı polislikle baş etmekte tecrübeli olan siyah Müslümanlar için 11 Eylül sonrası yerlilik tartışmalarında siyah Müslümanların sahip olduğu ayrı yerin öne çıktığını, kamusal alandan akademiye kadar birçok alanda bu tecrübenin yeterince temsil edilip edilmediği sorusunun gündeme alındığını gördük. Siyah Müslüman liderlerin bir kısmı, göçmen kökenli kurumları “Amerikalılık”larını yeni keşfetmekle, zaman zaman abartılı bir şekilde öne sürmekle ve bu süreçte siyah Müslüman tecrübesini dirseklemekle suçladılar ve onları temsil süreçlerinde daha hakkaniyetli olmaya davet ettiler.
1960’lar ve Göçmen Kurumsallaşması
1960’lı yıllar bu bölüm için iki açıdan önem taşıyor. Öncelikle Amerika’da bugün etkin olan birçok Müslüman kuruluşun temelleri 1960’lı yıllara ve takip eden iki on yıla gitmektedir. Kurumsal resmin dışında ise Amerika’daki Müslüman nüfusun artış göstermesi, ırk ve göçmenlik politikalarının değişmesi gibi faktörler yanı sıra bir yandan geniş İslam coğrafyasında yaşanan değişimler ve Amerika’nın bu coğrafyayla ilişkileri bağlamında önemli dinamikler bu yıllarda şekillenmeye başlamıştır.
Daha önce ele aldığımız gibi 1900’lü yılların başında ABD’de varlık göstermeye başlayan ve bir derece sürekliliğe ulaşan göçmen Müslüman gruplar olmuş, bunlar yer yer bölgesel camiler ve etnik dernekler aracılığıyla kurumsallaşma göstermişlerdir. Bu organizasyonlardan bir kısmı ulusal düzeyde kurumsallaşma çabasına da girmişlerdir.
Artan Göçmen ve Öğrenci Sayısı
1960’lı yıllar Amerika’da Müslüman sayısının arttığı bir dönem olmuş ve ülkedeki Müslüman nüfusun gelişimine etki etmiştir. Bir yandan Soğuk Savaş’ın etkisiyle Amerikan hükümetinin Ortadoğu ülkelerinden öğrenci çekme girişimleri, bir yandan 1965 geçirilen yeni bir yasayla göçmen kotalarının kaldırılması ve sosyoekonomik düzeydeki değişimler gibi kompleks dinamikler bu tabloya etki etmiştir. Ortadoğu ve Doğu Asya’da kolonyalizmin sona erip popülist milliyetçi hükümetlerin iş başına gelmesi ve bir yandan Amerika’nın global arenadaki profilinin artması sürecinde ABD’deki yabancı öğrencilerin sayısı 1948 yılından 1965 yılına kadar 6 kat katlanarak 2708’den 13664’e yükselmiştir (Ghanea Bassiri, s. 264). İran, Mısır, Pakistan, Türkiye, Lübnan, Suriye, Suudi Arabistan ve Endonezya gibi ülkelerden ABD’ye gelen öğrencilerin bir kısmının ülkede kalmaya karar vermesi sürecinde de kendi ülkelerindeki siyasi dinamikler ve ABD’deki hayat ve iş ortamının sunduğu imkanlar rol oynamıştır. Özellikle 1980’li yıllarda önemi artacak olan bu faktörün bir başka yansıması 1900’lerin erken dönem kurumsallaşmalarının aksine siyasi olarak daha bilinçli, eğitim düzeyi yüksek fakat aynı zamanda henüz ABD’yi daimi ve doğal bir yaşama alanı olarak görmeyen yeni göçmen ve geçici öğrencilerin azınlık olarak yaşadıkları ülkede dinî ortaklıklar etrafında bir araya gelme çabaları olmuştur.
Bu sürecin tarihi süreklilik açısından en önemli sonucu bir yandan yerli ikinci ve üçüncü nesil Müslümanların yetişmesine zemin hazırlaması, bir yandan geniş anlamda İslam dünyası ve Amerikan Müslüman toplumu arasındaki bağların organikleşmesine yol açması olmuştur. Bu erken dönem kurumsallaşma sürecinin kendine has dinamikleri arasında sosyoekonomik mobilizasyon noktasında mesafe kat eden yeni Amerikalı Müslümanların aynı zamanda marjinal bir dinî azınlık durumunda yaşamaya ayak uydurma çabaları olmuştur.
Mısır ve Pakistan’daki siyasal İslam’ın erken örneklerinin kendi ülkelerinde baskı altında olması bu ülkelerden gelen aktivist öğrencilerin geri dönüşleri önünde bir engel oluşturmuş, Amerika’da kendilerini kalıcı görmeyen öğrenciler bir yandan içinde bulundukları duruma çözüm yolları aramaya başlamışlardır. Bu süreç, Muslim Students Association (MSA), ICNA, ISNA ve daha sonra Muslim American Society (MSA) adlı şemsiye örgütlerin kurulmasına zemin hazırlamıştır. Bugün birçok aktivist kurumda hâlen bu nesil aktif rol oynamakta, yukarıda andığımız tecrüben getirdiği reflekseler bu kurumlarda kendini belli etmektedir.
Amerikan Müslümanlarına Artan İlgi
Bu noktada kısaca kurumsal kronolojiye baktığımızda 1950’lerde ve 1960’larda ABD’nin İslam coğrafyasındaki siyasi angajmanının artmasıyla farklı ülkelerin de Amerikan Müslümanlarına ilgi göstermeye başladığını görmek mümkün. Arap milliyetçiliği ve bunun karşısındaki dinî mobilizasyon ve kimlik temelli çekişmede Cemal Abdulnasır liderliğindeki Mısır’ın ülkedeki İslami eğitim kurumlarından da faydalanarak örneğin FIA’ya yaklaşması (Ghanea Bassiri, s. 259) ve Suudi Arabistan’ın yabancı öğrenciler ve siyah Müslümanlara yatırım yapma kararı görülebilir. Bu tarih kendi içinde ve farklı organizasyonlarla ilişkiler bağlamında önem taşımaktadır. Öte yandan bazı değerlendirmelerde İhvan ve Cemaat-i İslami dinamikleri etrafındaki bu dış bağlantı faktörü fazlasıyla öne çıkarılmakta, kurumsal gelişim yer yer dış bağlantı ve finans faktörüyle açıklanmaya çalışılarak yerel dinamikler ve sorular ihmal edilmektedir. Örneğin Suudi etkisinde olduğu reddedilmeyen ve 1962 yılında kurulduktan sonra Amerikan Müslümanları kadar Avrupa’da da çalışmalar yürüten Muslim World League’nin (MWL) tarihi ve Amerika içindeki etkisi Suudi Arabistan’ın ideolojisini yayan bir kurum olarak görülemeyecek kadar komplekstir. Dönemin dinamikleri içinde siyasi İslam’ın farklı renkleri kadar siyahi Amerikalıların da İslam ve İslami eğitimle ilişkisini kuran bu kurum hakkındaki değerlendirmelerde dönemsel dinamikleri gözden kaçırmak kritik bir hatadır. Avrupa ve Amerika Müslüman azınlıklarının tarihinde önemli rolü olan Dr. Said Ramadan ve Dr. Muzammil Siddiqi gibi isimlerin MWL ile geçmişte yakın ilişkileri olduğu ve tüm eksilerine rağmen bu kurumun erken dönem kurumsallaşmalarındaki olumlu etkisi gözden kaçırılmamalıdır.
Aşağıda ele alacağımız gibi 11 Eylül sonrasında bu yöndeki değerlendirmelerin yer yer İslamofobiyle de birleşerek arttığını ve esasen Amerikan Müslümanlarının finans ve uluslararası yardım dinamiklerinde önemli rol oynayarak yerlileşme/yerelleşme dinamiğine hız verdiğini görüyoruz. Aynı şekilde Arap Baharı sürecinde özellikle İhvan ekolünden etkilenen Amerikalı Müslüman gruplar ve Ortadoğu’daki farklı rejimlerin etkisinde olan ya da kendilerini buraya konumlandıran din adamları ve onların ABD’deki öğrencileri arasında ciddi gerilimlerin yaşandığını görüyoruz. Burada özellikle Ali Gomaa (Mısır rejimi), Shaykh Abdullah bin Bayyah (Birleşik Arap Emirlikleri), Habib Ali Al-Jifri (Mısır ve BAE rejimleri) gibi isimlerin Amerika doğumlu öğrenci ve takipçilerinin sıklıkla ABD’deki İhvan bağlısı ya da ülkelerindeki demokratik süreçleri destekleyen dindar ve seküler aktivist ve kamu aydını isimlerle özellikle sosyal medya üzerinden ciddi tartışmalara girmektedirler. Aşağıda önce yukarıda andığımız şemsiye kurumlara, ardından ise aktivist-entelektüel hayatta aktif rol oynayan bir dizi diğer kuruma yakından bakıyoruz.
Muslim Students Association (MSA)
Kronolojik gelişime geri döndüğümüzde 1960’ların başında Amerika’daki Müslüman öğrencilerin kurumsallaşma çabalarının başladığını görüyoruz. Bugünden bakıldığında tarihi bir gelişme olan Muslim Students Association of United States and Canada (MSA)’nın ilk olarak 1963 yılında University of Illinois at Urbana Champaign kampüsünde kurulması, ardından hızla diğer üniversite kampüslerinde yeşermesi ve kuruluşunun henüz beşinci yılında 105 üniversite kampüsünde faaliyet göstererek FIA ve MWL ile ilişki kurması dikkate değerdir. Yazarın MSA kurucularıyla yaptığı mülakatlarda bu erken dönem bir yandan Amerika’da İslami değerleri yaşatma ve bunlara bağlanmayı, bir yandan bu yeni ülkede İslam’ın tanıtılmasını önceleyen Müslümanların iç dinamiklerinde bugün de geçerli olan ailelerin dinî altyapısının korunmasına dönük hizmetler ve amaçlar, ümmet fikrî etrafında dönemin siyasi oluşumlarından etkilenme ve Amerika’daki siyahi Müslümanların ve erken dönem göçmenlerin İslami öğretilerden uzak görülmesinin izlerine işaret etmiştir.
Az sonra ele alacağımız gibi 1982 yılında MSA’ların oluşturduğu taban ISNA’nın oluşmasıyla öğrenci temelli bir oluşumdan büyük bir ulusal şemsiye organizasyona dönüşmüştür. MSA’lar bugün de Amerika’nın hemen her üniversitesinde aktif öğrenci kulüpleri olmaya devam etmekte, her yıl düzenlenen ISNA konferansına paralel olarak kendi konferansını düzenlemektedir. Birçok aktivist, imam ve cami lideri üniversite hayatlarında MSA’lar içinde aktif olan isimlerden oluşmaktadır. İleride değineceğimiz kimlik ve dinî yorum farklılıkları bugün MSA’ları etkileyen faktörler arasındadır. Keza, 11 Eylül sonrasının dinamikleri ve Müslümanların maruz kaldığı İslamofobi ve güvenlikçi yaklaşımlar da MSA’lardaki dinamiklere etki etmiş, yer yer önemli sorun alanları oluşmuştur. Bugün MSA’lar siyasi aktivizm noktasında bir bütün olarak hareket etmekten ziyade daha çok bireysel olarak ön planda yer almakta, fakat örneğin Amerika’nın batı yakasında daha bağlantılı olarak işleyen MSA oluşması örneğin Filistin davası ve Boycott, Divestment, Sanctions (BDS) kampanyasında aktif bir rol oynamaktadır.
Şemsiye Organizasyonlar
Amerika’daki göçmen kökenli Müslümanların vücuda getirdiği şemsiye organizasyonların tarihi bize bugünün refleksleri hakkında önemli bilgiler sunuyor. Daha önce vurguladığımız gibi statik bir tarihtense farklı dönüşümlere tanıklık eden yaklaşık 50 yıllık bu tecrübede rol oynayan Islamic Society of North America (ISNA), Islamic Circle of North America (ICNA), Muslim American Society (MAS), Muslim Alliance in North America (MANA), US Council of Muslim Organizations (USCMO) gibi kurumları ve onların benimsediği söylemsel yaklaşımları aşağıda ele alıyoruz.
Islamic Society of North America (ISNA)
ISNA, MSA’dan tevarüs edilen aktivist genç nesillerin ABD’ye yerleşmesi sürecinde kurulmuştur. Bugüne kadar geçirdiği dönüşüme bakıldığında ISNA, farklı kesimleri bir araya getiren bir şemsiye organizasyonu olma rolünü oynamaya devam etmektedir. Bir dönem FIA’nın üstlendiği temsil rolü de 1990’larla birlikte bir ISNA kurucusunun “gemileri yakmak” olarak adlandırdığı süreçte Amerika’nın daimî bir yerleşim yeri ve hayatın devam ettirileceği bir mekân hâlinde zihinlerde yerleşmesiyle artan aktivizmle birlikte ISNA’ya geçmiştir. Indiana eyaletinin Plainfeld şehrinde büyük bir merkez inşa eden ISNA, formel olarak vücuda gelmesinden önce bilginin İslamileşmesi gibi çalışmalarla adını duyuran Association of Muslim Social Scientists (AMSS), IIIT gibi kurumların da fikir babalığında erken dönem entellektüel ve kurumsal kapasitenin inkübatörü rolü oynamıştır. Bu süreç içinde ISNA içinde farklı yaklaşım ve fraksiyonların doğduğu, özellikle İslam coğrafyasındaki siyasi krizler ve farklı ülkelerin ISNA aracılığıyla Amerikan Müslümanları içindeki etkilerini ortaya koymaya çalışmalarının ve Amerika’nın özellikle İran Devrimi ve ardından I. Körfez Savaşı’yla bölgeyle ilişkilerinin artmasının rol oynadığı akıllarda tutulmalıdır.
Bu dinamiğin bir yandan Batı’da yaşayan bir dinî azınlığın karşılaştığı fıkhi sorunlar çerçevesinde ISNA içinde alternatif yaklaşımların ve kurumsal cevap üretme çabalarının doğmasına neden olduğu da akıllarda tutulmalıdır. Özellikle artan nüfusla birlikte okullaşma ve camileşme oranının artması 1973 yılında North American Islamic Trust (NAIT) adı altındaki vakfa; camilerin sivil toplum örgütleri olarak kayıtlarının yapılması, inşa masraflarının karşılanması ve yönetim bağlamındaki yönetmeliklerin karşılanması noktasında cevap üreten bir alt şemsiye organizasyonun doğmasına neden olmuştur. 1990’larla birlikte sayıları katlanarak artan camilerin büyük bir kısmı NAIT çerçevesi altında gelişim göstermiştir. Yaklaşık 400 ila 500 caminin şemsiyesi altında faaliyet gösterdiği NAIT bugün de var olmaya devam etmektedir fakat 11 Eylül sonrasında NAIT Vakfı’nın sahipliği noktasında değişiklikler yapılarak NAIT daha destekleyici ve cami projelerine fon sağlayıcı bir kurum hâline dönüştürülmeye çalışılmaktadır.
Yukarıda bahsi geçen fıkhi sorunlara cevap üretmek üzere MSA içinde dinî komiteler oluşması ardından zaman içinde artan komplikasyonlar ve yerlileşme dinamikleri ISNA’nın kurulması ardından bir fıkhi komite oluşmasını elzem kılmış, bu süreçte ISNA içinde Fiqh Council of North America (FCNA) 1986 yılında hayata geçirilmiştir. FCNA şu anda ISNA’nın da bir dönem başkanlığını yapmış olan Dr. Muzammil Siddiqi tarafından yönetilmektedir ve konseyin üyeleri gerekli temsilin sağlanmasını amaçlamaktadır. Raporun ilerleyen bölümlerinde Konseyin karşı karşıya kaldığı sorunlara değinilecektir. FCNA son yıllarda Amerikan vatandaşı olarak yaşam, şeriat ve Amerikan Anayasası, şeriatın gayesi gibi konular yanı sıra Ramazan ve Kurban Bayramlarının tarihlerinin astronomik metotlarla hesaplanması, zekat fonlarından gayrimüslimlerin yararlanıp yararlanamayacağı gibi konularda sorularla karşılaşmakta ve cevaplar üretmektedir. Dr. Siddiqi ve Dr. Jamal Badawi gibi eski ISNA başkanları Konsey’de aldıkları görevler neticesinde iki kurumun bağını da farklı bir şekilde sürdürmeye devam ederlerken, FCNA’nın günümüzün aktif ve anlık fıkhi sorunlarına ivedilikle cevap üretme kapasitesinin sınırlı olması, internet ortamında fetva veren kurumların ve kişiliklerin artması sonucunu da doğurmuştur. Birçok sağlıklı örneğin yanı sıra yer yer Amerika’daki yaşamın kendine has özelliklerini göz önüne almadan yayınlanan bazı fetvalar sorunları da beraberinde getirmeye devam etmektedir. Burada din-siyaset çizgisi kadar kadınların camilerdeki yeri gibi sosyal ve entelektüel hayatı etkileyen faktörler de ön plana çıkmaktadır.
ISNA’nın özellikle 1990’larla birlikte Amerika’da Müslüman olarak yaşamanın bir anomali olmaktan çıkarılması ve Amerikalı Müslüman kimliği altından siyasi ve sosyal hak ve sorumlulukların yerine getirilmesi fikrine yaklaşması, bir dönem ülkede oy vermeyi caiz görmeyen geleneksel görüşün zaman içinde zayıflamasına da neden olmuştur. Bu bağlamda her yıl düzenlenen ISNA konferansları on binlerce Müslümanı bir araya getiren toplantılar hâline dönüşmüş, zamanla Amerikan hükümetinin temsilcileri de bu konferanslara katılmaya başlamışlardır. ISNA, 1990’lı yıllarda yaşadığı yönetim ve temsil krizinden kurtulmayı başararak yeni bir organizasyona gitmiş, bu süreçte 11 Eylül sonrasının hükümet ve dinler arası ilişkiler bağlamındaki gereksinimlerini karşılamak amacıyla Washington, DC’de Office of Interfaith and Community Alliances adlı bir ofis açmıştır. 2000’li yıllar aynı zamanda ISNA yönetiminde kadınların öne çıktığı bir dönem olmuş, Kanadalı bir mühtedi akademisyen olan Dr. Ingrid Mattson önce başkan yardımcılığına seçilmiş, ardından 2006-2010 yılları arasında ISNA’nın başkanlığını yapmıştır. Aynı şekilde bir başka önde gelen akademisyen olan siyahi entelektüel Dr. Sherman Hakeem Jackson da ISNA’da yönetim görevleri edinmiştir. Son yıllarda ABD’deki ırkçı ayrımcılık gibi konularda genç nesillerin ve siyahi Müslüman Amerikalıların hassasiyetlerine ayak uyduramayan, yer yer dinler arası diyalog adı altında Amerikalı Müslümanların çıkarlarına karşı çalışan gruplarla iş birliği yapmak gibi sorunlu organizasyonlara karışan ISNA içinde MSA kökenli ve bu konularda eski ekolü eleştiren bir grubun yönetime gelme çabası 2017-2018 yıllarında sonuç vermemiştir.
Islamic Circle of North America (ICNA)
ICNA, Amerika’daki Müslüman şemsiye organizasyonlarının en eskileri arasında yer almaktadır. ISNA gibi 1963’te kurulan Muslim Students Association (MSA)’un içinden doğan birçok organizasyondan biri olan ICNA 1968’de çoklukla Güney Asya – Hindistan, Pakistan, Bangladeş- gibi ülkelerden gelen ve siyasi aktivizm noktasında Camaat-i İslami ekolünden beslenmiş öğrencilerin girişimi ile kurulmuştur. Amerika’daki İslamofobik çevreler de ICNA’nın bu yönüne vurgu yapmaya önem vermektedirler. 1965’te Amerika’daki göçmenlik yasasının değişmesiyle Hindistan-Pakistan havzasından gelen ek göçlerle Güney Asyalı Müslüman nüfusunda artış görülmüş, ICNA da bu nüfusun artmasıyla paralel olarak büyümüş ve 1971’de tüzüğünü resmen kayda geçirerek resmileşmiştir.
Bununla birlikte 1980’lerde göçmenlerin Amerika’yı daimî bir yerleşim yeri olarak görmeye başlamaları ardından diğer kurumlar gibi ICNA’nın gerek faaliyetlerinde gerek üye profilinde değişimler görülmeye başlamıştır. Yukarıda vurgulanan Güney Asya kimliği bugün de ICNA içinde önem taşısa da ICNA bugün sadece Güney Asyalı göçmen Müslümanların bir organizasyonu olarak görülmemelidir. Özellikle New York, New Jersey, Texas, Illionis, California gibi eyaletlerde önemli bir rol oynayan ICNA, zaman içerisinde Amerikan kamusal hayatına ilişkin görüşleri ve Amerika algısında değişimler göstermiştir.
ICNA, 1990’larla birlikte birçok alt kurum oluşturmuş ve özellikle 11 Eylül Saldırıları sonrasında geçmişe kıyasla siyasi konularda daha aktif bir profil çizmiştir. Son yıllarda özellikle ABD iç politikasında İslamofobik çevrelerin gündeme getirdiği şeriat söylemi bağlamında gelişen şeriat karşıtı kampanyaya bir karşı kampanyayla cevap veren ICNA, bunun için siyasi katılımcılık ve sivil örgütlenme noktasında Amerikan Müslümanlarını teşvik etmektedir. ICNA’nın faaliyetleri ve kurumsallaşmasında İslam’a davet özel bir yer tutmaktadır. ISNA ve MAS gibi kurumların aksine ICNA; üyelerinin aktif olarak tebliğ çalışmalarında bulunmalarını salık vermekte, ICNA üyeleri semt pazarları, fuarlar, kalabalık parklar gibi mekânlarda açtıkları standartlarda İslam hakkında bilgiler vererek Amerikalıları İslam’a davet etmektedirler. WhyIslam.org (Niçin İslam) internet sayfası ve bir telefon hattı da bu çalışmalarda ICNA tarafından aktif olarak kullanılmaktadır. Son yıllarda Amerika’daki Hispanik nüfusun artmasıyla Amerika’nın farklı eyaletlerine dağılmış ICNA şubeleri İspanyolca’yı daha sıklıkla kullanmaya başlamışlar ve örneğin İspanyolca Kur’an çevirilerinin basılmasında öncü rol oynamışlardır. ICNA’nın bir diğer alt kurumsallaşma girişimi insani yardım çalışmalarıdır. ICNA Relief ve Muslims for Humanity-Humanitarian Hands kurumları gerek Amerika içinde gerek İslam dünyasında aktif çalışmalar yürütmektedirler. ICNA Relief, Amerika içindeki aşevleri ve kadın sığınma evleri gibi kurumlar kurarken, deprem ve sel gibi felaketlerle karşılaşan bölgelerde (Amerika içinde New Orleans’ı vuran Katrina tayfunu örneği, dünyada Bangladeş’teki seller, Pakistan’daki depremler vb.) yardım çalışmaları yürütmüş, Kurban Bayramı’nda dünya genelinde kurban kesilmesine yardımcı olmuştur. 2005 yılında faaliyete geçen Humanitarian Hands kurumu ise mikrofinanstan su kuyuları açılmasına kadar birçok alanda ICNA Relief’in çalışmalarını destekleyen bir kurum olarak öne çıkmıştır.
ICNA’nın merkez liderliğiyle beraber birçok şubesi dinelerarası diyalog, sivil aktivizm ve siyasi katılımcılık noktasında bugün ana akım Amerikan siyasi gündemine yakın pozisyonları benimsemişlerdir. ICNA bu bağlamda 2018 yılında ICNA Council for Social Justice bir alt kurumla ırkçılık ve ayrımcılık gibi alanlarda daha aktif olmaya başlamıştır. Bununla birlikte ICNA’nın gerek kurumsal bazda gerek üyelerinin profile bazında diğer bazı organizasyonlara kıyasla daha muhafazakâr bir İslam algısına sahip olduğunu ve asimilasyon konusundaki hassasiyetin ICNA çevrelerinde daha yaygın olduğunu söylemek mümkündür.
Muslim American Society (MAS)
MAS, 1993 yılında kurulmuş bir organizasyondur. ICNA örneğinde olduğu gibi Amerika’daki Müslümanların sayısının artması ve Amerika’da Müslüman olma algılarının değişmesi sonucu ortaya çıkan MAS, ISNA ve ICNA gibi şemsiye kuruluşlara kıyasla daha küçük bir organizasyon olmasına rağmen belli şehir ve eyaletlerde öne çıkmış, Washington’da da önemli bir yer edinmiştir. MAS’ın ortaya çıkışı genellikle Mısır’daki Müslüman Kardeşler örgütünün öğretilerini takip eden bir grup Müslüman göçmenin bu öğretiler ışığında Amerika’da örgütlenme kararı almalarına dayandırılmaktadır. Bu görüş kısmen doğru olmakla birlikte, açıklanmaya muhtaçtır. MAS’ın da kabul ettiği gibi kurumun ortaya çıkış sürecinde rol oynayan bazı isimlerin Müslüman Kardeşler ile bağının olduğu doğrudur. Bununla birlikte, MAS Amerika’daki diğer Müslüman kuruluşları arasında Amerikalı bir Müslümanlık anlayışının inşa edilmesi fikrini en erken ortaya koyan ve bu bağlamda organize olan bir kurum olması hasebiyle önem taşımaktadır.
İslamofobik çevrelerin sıklıkla gündeme getirdiği Müslüman Kardeşler (ve yer yer Pakistan ve Hindistan, Tunus gibi İslami hareketlerin yoğun olduğu bölgelerdeki kurumlar) bağlantısı bu yönüyle siyasi ve sosyal aktivizme verilen önem noktasında rol oynamış, bunun dışında bir yapısal bağ oluşmamıştır. Bununla birlikte MAS içinde bir Mısır etkisi olduğu inkar edilmemelidir, özellike el-Ezher bağlantısı MAS’a mensup camii ve organizasyonlarda sıklıkla görülmektedir. MAS, birçok Amerikalı imamı Ezher’e göndererek eğitim almalarını sağlamış, kendi bünyesindeki merkezi olmayan bir eğitim kurumu olan Islamic American University aracılığıyla Ezher eğitimini Amerika’ya taşımayı amaçlamıştır. Öte yandan MAS’ı ICNA ve ISNA’dan ayıran önemli farklılıklar bulunmaktadır. MAS, ISNA kadar Washington merkezli bir kurum olmayıp, kendine bağlı toplumları yerel düzeyde sivil aktivizme önem vermeye çağırmaktadır. ICNA ile temel farkı ise bu kuruma kıyasla MAS’ın Amerikalı bir Müslümanlık kimliğini güçlü şekilde vurgulamasıdır.
Bu bağlamda MAS’ın teolojik bağlamda muhafazakâr bir kurum olduğunu ve bazı asimilasyoncu kurumlar gibi dinî kimliği ikinci plana atmadığını özellikle göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Bu bağlamda MAS’ın ayırt edici özelliği, göçmenlik psikolojisinden ziyade Amerika’da bulunmayı sahiplenmeyi ve İslami değerleri sosyal ve siyasi angajman yoluyla ilerletmeyi tercih etmesinde yatmaktadır. MAS, bu yönüyle, 11 Eylül öncesinde olduğu gibi sonrasında da Amerikalı Müslümanların yerelliğini vurgulamayı tercih etmiş, özellikle ebeveynleri göçmen olsa da Amerika’da doğup büyüyen genç Amerikalı Müslüman nesillerin ancak bu kimliği benimsemeleri hâlinde İslam’ın Amerika’daki geleceğini garanti altına alabileceklerini vurgulamaya özen göstermiştir. Yerel bazda sağlık reformu, göçmenlik tartışmaları ya da mahalle komiteleri gibi alanlarda önem taşıyan bu alan, MAS tarafından Amerikalı Müslümanların toplumsal hayatın yabancı değil, yerli ve İslami bir unsuru olarak yer edinmelerini sağlayacak bir yol olarak öne çıkarılmaktadır.
Nation of Islam (NOI) Sonrası Siyahi Müslüman Liderlik
NOI’ın 1975 yılında Imam W. D. Mohammed liderliğinde teolojik olarak İslami bir anlayış kulvarına yerleşmesi süreci, ABD’deki Müslüman tecrübesi için en kritik dönem noktalarından biri olmuştur. Bununla birlikte babası liderliğinde NOI’ın bireylere dayalı bir kurum olması, yer yer sorunlu iş alanlarında hareket etmesi ve kültleşmeye yol açması nedeniyle Imam Mohammed zamanla farklı isimler (World Community of al-Islam in the West, American Society of Muslims, Mosque Cares) verdiği oluşumu zamanla bireysel camilerden oluşan daha ademi merkeziyetçi bir oluşuma dönüştürmüştür. Bu, İmam Mohammed’in 2008 yılındaki ölümü ardından kendi takipçileri arasında farklı oluşumların yol açmasına sebep olmuştur. Keza biraz da bu arka planın etkisiyle MANA, 2004 yılında önde gelen siyahi Müslüman liderler tarafından özellikle siyahi Amerikan Müslümanlarının şehir merkezlerinde yaşadıkları sorunlara çözüm üretmek ve ulusal alandaki siyahi Müslüman liderlik boşluğunu kapatmak üzere kurulmuştur. MANA’nın liderliği İslam’a NOI/ Imam W.D. Mohammed ekolü dışında giren önde gelen Siraj Wahhaj, Imam Talib Abdur-Rashid, Imam Zaid Shakir gibi isimlerden oluşmuştur.
MANA ilk yıllarında gördüğü ilgiye karşın 2010’lu yılların başından itibaren kaynak ve kapasite eksikliği nedeniyle bir süre pasif bir konumda kalmış ve 2020’de bir yenilenme sürecine girmiştir. Göçmen ya da göçmen kökenli kurumların önceliklerinin ve sosyal adalet, ırkçılık gibi konulardaki tutumlarına daha esaslı bir perspektif getirmeyi ve özellikle okul, inşa projeleri ile şehir merkezlerinde boğucu ekonomik ve sosyal koşullarda yaşayan Müslümanlara hizmet götürmeyi amaçlayan MANA bununla birlikte lider kadrosu ile göçmen kökenli kurumlarla ilişkisini sürdürmektedir.
US Council of Muslim Organizations (USCMO)
Bu alt kısımda ele alacağımız son şemsiye organizasyon, US Council of Muslim Organizations (USCMO) onu aşkın bireysel ve şemsiye organizasyonun bir araya getirdiği ve özellikle siyasi aktivizm, yer yer diplomatik süreçler ve temsil konusunda bir temsilci olması amacıyla 2014 yılında kurulmuştur. USCMO’nun kapasite sorunu benzer şekilde devam etmiş ve organizasyon sıklıkla hedeflerinin gerisinde kalmıştır. Her ne kadar siyahi Müslüman organizasyonlar da kurucu kadroda yer bulsa da USCMO’nun refleksleri daha çok dış politikada İslami yönetimler ve İslamcı akımların etkisinde olmaya devam etmiştir. Amerikan Kongresine dönük yıllık bir Müslüman Lobi günü düzenleyen USCMO, Amerikalı Müslümanlık söylemini benimseyen bir çizgide kalmaya da devam etmektedir.
Aktivist Kurumlar
Yukarıda ele aldığımız şemsiye kurumlar yanında 1980’lerle birlikte Amerikalı Müslümanların hayata geçirdikleri aktivist kurumlar siyaset ve medya sahnesinde rol oynamaya başlamışlar, bir yandan da Zareena Grewal gibi isimlerin de ele aldığı gibi Amerikan siyaset ve vatandaşlık söylem ve pratikleriyle etkileşime girerek yer uyer ana akım fikirlerin benimsenmesine, yer yer ise bunlara eleştirel yaklaşan bir counterpublic oluşmasına neden olmuşlardır (2013). Aşağıda ele alacağımız Muslim Public Affairs Council (MPAC), Council on American-Islamic Relations (CAIR), Muslim Legal Fund of America (MLFA), American Muslims for Palestine (AMP), MPower Change ve Emgage gibi kurumların bu süreçleri anlamakta önemli olacaktır. Bununla birlikte, tahmin edileceği gibi toplumsal söylemleri etkileyen aktörler sadece kurumlarla sınırlı değildir. İnternetin ve sosyal medyanın etkisiyle gazeteci, yazar, kamu aydını ya da emekli bir asker babası gibi kişiler de bu süreçlerde etkili olabilmektedir. Aşağıda kurumsal tecrübelerini incelerken yer yer bu tür isimlere de atıf vereceğiz.
Amerika’daki Müslüman siyasi-entelektüel hayatın daha fazla içinde yer alan ve 11 Eylül öncesi ve sonrasında kamusal tartışmaların şekillenmesine etki eden MPAC, CAIR, MLFA ve AMP gibi kurumlar; bu bölümde referans verdiğimiz Amerikalılık algısı, yerel siyasi hayatla ilişki, Müslüman coğrafyayla olan etkileşimler ve genç nesillerin yeşermesindeki rolleri nedeniyle özel bir ilgiyi hak ediyor. Bu kurumlar, zamanla Amerikan Müslümanları için farklı gereksinimleri karşılamışlar, yer yer oynadıkları roller de zamanın ihtiyaçlarıyla değişmiştir. Geçmişi Amerika’daki en nevi şahsına münhasır cami topluluklarından biri olan 1952’de kurulmuş Islamic Center of Southern California (ICSC)’ya giden MPAC, 1986 yılında kamu alanında temsil ve genç nesillere medya alanında bilinç aşılamak üzere kurulmuş, ICSC’nin modernist olarak adlandırabileceğimiz entelektüel bakış açısını devam ettirmiştir. Dr. Fathi Osman gibi entelektüeller yanında medikal alanla İslami okumalarını birleştiren Maher Hathout gibi isimlerin etkisini bugün de taşıyan MPAC kendini dış mülahazalardan, “memleket” takıntısından uzak, tam Amerikalı -Müslüman bir grup olarak görüp bu şekilde sunsa da ICSC içindeki zaman zaman Arap milliyetçisi, yer yer Filistin davasına bağlı kesimlerin de etkisiyle dış politika alanında aktif olmaya devam etmiştir. Siyasi elitlerle ilişkileri önceleyen ve “masada bir koltuğunuz yoksa ancak menüde yer bulursunuz” anlayışını benimseyen MPAC, bu seçimleriyle diğer aktivist kurumların eleştirisini çekmiştir.
1994 yılında entelektüel geçmişi Filistin davası ve İhvan havzasına dayanan ABD’de yerleşik bir dizi aktivist CAIR adlı kurumu hayata geçirmiş, CAIR zamanla bireysel hakları ve özgürlükleri korumaya ve medya ile ilişkilerde Müslümanların sesi olmaya dönük temel faaliyet alanlarını benimseyen isimlerin farklı şehirlerde kurumsallaşmasıyla şube modeli etrafında en yaygın kurumlardan bir hâline gelmiştir. 11 Eylül, CAIR’ın medya temsil ve hukuki mücadele alanındaki yükünü haliyle artırmış, bu süreçte yeni eyaletlerde CAIR şubeleri oluşmuştur. CAIR, bu cepheyle aktivist-siyasi alanda daha mücadeleci bir platform izlemiş, aynı zamanda bu mücadelesini Amerikan tecrübesinin doğal bir uzantısı ve Amerikan sivil haklar akımının bir temsilcisi olarak sunmaya başlamıştır. Bu minvalde şubeleri arasında pozisyon farkları izlense de CAIR’in Amerikan Müslümanları için yerlilik ve hak mücadelesi söylemine dayanan vurgusu siyasi hayata katılım, genç nesillerin aktivist hayata dahli gibi konularda önemli olmuştur (Bilici, 2012). Dış dünyayla ilişkilerde İslami akımlara yakın durmaya devam eden ve yer yer bu sebeple eleştiri alan CAIR içinde de genç neslin daha etkili olmaya başladığını ve ileride farklı global siyasi mülahazalarda farklılaşmaların görüleceğini beklemek lazım.
MLFA de CAIR gibi hukuki alanda faaliyet gösteren ve Amerikalı Müslümanların siyaset, haklar ve hürriyetler gibi konulardaki hassasiyetlerin şekillendirmektedir. Doğrudan 11 Eylül’ün bir sonucu olan ve saldırıların akabinde sivil hukuktan ziyade adli suçlarla karşı karşıya kalan Müslümanlara hukuki destek sağlamak için kurulan MLFA, sıklıkla bu alanda faaliyet gösteren diğer kurumlarla ilişki kurmaktadır. Amerikan hak mücadelesi, taban odaklı mobilizasyon ve sendikalaşma ve global direniş söylemleriyle Filistin davası hakkında ABD’deki diasporayı harekete geçirmeyi amaç edinen American Muslims for Palestine (AMP), 2006 yılından bu yana önemli bir aktör olarak bahsi geçen tartışmalara katılmış, özellikle dinî hassasiyeti yüksek olan kesimlerde Filistin davasının ABD’deki yansımaları hakkındaki tartışmalarda önemli rol oynamıştır. Örneğin BDS karşıtı bir İsrailli kurumun ABD’de önde gelen Müslüman liderlere dönük başlattığı Muslim Leadership Institute (MLI) programının sorunlarını ve bu programı olumlu bir angajman olarak göstermeye çalışan ve buna karşı çıkan isimleri “masaya oturmaktan kaçan” kişiler olarak gösterme odaklı tartışmalara karşı, AMP, CAIR gibi kurumlarla birlikte önemli bir karşı kampanya yürütmüştür.
2016 ve 2020 seçimlerinde etkili olan Emgage; Müslümanların siyasi alanda daha fazla temsil bulması, taban mobilizasyonu ve aktivist alanda bir temsil oluşturmak ve yeni nesil siyasetçilerin yetiştirilmesi ve ya da mevcut siyasetçilere para yardımı yapılarak lobi çalışmaları yapmak gibi amaçlarla kurulmuştur. Emgage, özellikle destek verdiği siyasetçilerden, kurdukları ilişkilere kadar birçok konuda mercek altına yatırılmaya devam etmektedir. Örneğin, 2020 seçimlerinde Demokrat Partinin yanında pozisyon alan fakat bu süreçte sahada “iyi Müslüman / kötü Müslüman” dinamiğiyle bazı Müslüman aktivistleri dirseklemekle ya da “masada olma” ısrarıyla belli prensiplerden taviz vermekle suçlanan, sonuçta USCMO bünyesinden ayrılmak durumunda kalan Emgage’nin önümüzdeki yıllarda çizeceği istikamet ve yerel düzeydeki etkisi izlenmelidir (Essa, 2020).
Son olarak aşağıda göreceğimiz tartışmalarda yer alan ve kendini sol aktivist spektrumla Müslüman hassasiyetlerin kesişiminde ve kurucusu Linda Sarsour’un etkisiyle, Filistin davasının ABD’de yeni kesimlere aktarılması çabasının da odağında konumlandıran MPower-Change, özellikle dijital kampanyalarla ve seçmen eğitim programlarıyla genç Amerikalı Müslümanların ırkçılık, sosyal adalet, kapitalizm karşıtlığı, hak ve hürriyetler gibi alanlardaki tartışmalarında giderek daha fazla rol oynamaktadır.
İzolasyondan Merkeze Nüfusun Algıları:
Kimlik Sorunları
Bu bölümde daha önce bahsettiğimiz gibi tematik alanlar üzerinden Amerika’daki Müslümanların gündeminde olan ve onları doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen bir dizi faktörü ele alacağız. Bu bağlamda dikkatimiz yer yer sahada günlük yaşamdaki tartışmalara yer yer önde gelen toplumsal liderler ve entellektüeller arasındaki farklı görüşlere ve kurumsal çerçevede farklı pozisyonların nasıl geliştiğine yoğunlaşacak. Önümüzdeki meydan okumalardan biri 21. yüzyılda Amerika’da İslam’ın yerlileşmesi sürecinde toplumun ihtiyaçlarını, verilecek hizmetlerin içeriğini ve kalitesini ve bir yandan dinî geleneğin farklı coğrafyalardaki renklerine rağmen bütünlüğünü sürdürmesini sağlayabilecek bir dengeyi korumak ve tüm adımlar atılırken, kısa, orta ve uzun vadeli planların arasındaki bağları ve dengeyi muhafaza edebilmektir.
Esasen bu süreç, bugün Amerikan toplumundaki kimlik tartışmalarının temelini oluşturmakta, yer yer farklı fikhi ya da teolojik okumalarda bulunan gruplar sosyolojik düzlemde birbirleriyle örtüşmekte, yer yer ise aynı sosyolojik okumayı paylaşan gruplar din yorumları nedeniyle birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Bu karmaşık resim bütünlüklü bir analizi zorlaştırsa da temelinde düşünülenden daha geniş bir ortak paydaya işaret etmektedir. Kısa bir örnekle açıklamak gerekirse, Mu’tezile ve Eş’arî teolojik yorumlar noktasında ayrılan gruplar; siyasi aktivizm ve gençlerin Amerikalı Müslüman kimliğini edinmeleri noktasında fikir birliğinde olmakta, örneğin Hicri ayların hesaplanmasında geleneksel çıplak gözle gözlemi tercih etmekte, fakat mevlid geleneği noktasında birbirlerinden farklı eğilimler gösterebilmektedirler. Bu basitleştirilmiş örnek üzerinden bugün öne çıkan birçok figür ve kurum arasındaki farklar açıklanabilecek olsa da dikkatlerimizi kurumsal görüşlerden tematik alanlara çevirmekte fayda vardır. Raporun bu kısmı yer yer detaya inerek, yer yer daha yüzeysel bir yaklaşımla bugün Amerikalı Müslümanlar arasında önem taşıyan bazı konu başlıklarına eğilecektir.
Bu tematik tartışma alanlarına baktığımızda birçoğunun kimlik tartışmaları çerçevesinde bilhassa Musevi ve Katolik gelenekleri içinde de tartışılagelmiş dört ana başlık çerçevesinde şekillendiğini göreceğiz. Bunlar (1) birey ve toplum, (2) çeşitlilik ve bütünlük, (3) liberal ve muhafazakâr ve son olarak (4) kamusal olan ve özel olan karşıtlıkları çerçevesinde gelişen tartışmalar olarak görülebilir (O’Brien, 2003). Bu kategorizasyon kendi içinde belli sorunlar içerse de -özellikle yukarıda ele aldığımız gri alanları göz ardı etmesi nedeniyle- bize geniş perspektifli ve karşılaştırmalı bir bakış açısı sağlaması nedeniyle önem taşımaktadır.
Bu süreçlerden ilki daha önce MSA, ISNA, ICNA ve MAS gibi organizasyonların kurumsal tarihlerinde kritik rol oynayan yerlilik algısının gelişmesi sürecinde karşımıza çıkmaktadır. Aşağıda yerlilik ve Amerika Algısı, Cinsel Kimlikleri gibi alt başlıklar ışığında bu tartışmayı ele alıyoruz.
Yerlilik, Geçicilik ve Amerika Algısı
1980’lerde Amerika’ya göçün devam etmesi sürecinde hâlen nispeten marjinal bir pozisyonda ve kurumsallaşma çalışmalarında olan Amerikalı Müslümanların ülke içindeki aktivizmi, siyasi süreçlerle ilişkisi ve Amerikan dinî yelpazesindeki yerini değiştiren iki ana faktörden bahsetmek mümkündür. Zamanla Amerikan Müslümanlarının benlik algısında da dönüşümlere neden olacak olan ve 11 Eylül 2001’de yeni bir dönüşümün temelini hazırlayacak bu iki süreç bir yandan etnik ve dinî azınlık politikalarıyla, bir yandansa dünya sahnesinde Soğuk Savaş’ın sona ermesi ardından Amerika’nın aktörlüğünde gelişen bazı süreçlerle ilgilidir.
Bu sürecin iki önemli gelişmesi, 1. Körfez Savaşı ve Bosna Soykırımı, Amerikan siyasetini Müslüman dünyayla doğrudan ilişkiye sokan ve Amerika’da Müslüman olarak yaşama sorunsalıyla mücadele eden Amerikalı Müslümanların düşünsel ve organizasyonel yaklaşımlarını etkileyen iki önemli süreç olmuştur. 1993 yılındaki Dünya Ticaret Merkezi bombalaması da bu bağlamda İslam ve terörizm tartışmasını Amerika’nın gündemine taşımış, kurumsallaşma sürecinde olan birçok organizasyon bu süreçte hükümetle ilişkilerini geliştirmeye çalışmışlardır. Bugün, aşağıda ele alacağımız CAIR’den MPAC’a, Islamic Relief USA ve ICNA Relief’ten Zakat Foundation’a birçok yardım kuruluşu kendi tarihlerini açıklarken bu iki sürecin etkilerinden önemle bahsetmektedirler.
1990 yılındaki Amerika’nın Irak müdahalesi, Suudi Arabistan’a yerleşmesi gibi faktörler göçmen ve etnik özellikleri ağır basan Amerikan Müslümanlarının çoğunluğunu siyasi pozisyonlar almaya yönlendirmiş, Saddam rejiminin zulmüyle karşılaşmış birçok Irak kökenli Amerikalı Müslüman sürece destek verirken, politik bazda örgütlenme ve mobilizasyon eksikliğinin hissedilmesi süreçleri öne çıkmıştır. Aynı zamanda dinî açıdan Kutsal topraklardaki Amerikan varlığı, gayrimüslim bir gücün sonuçta Müslümanlara karşı savaşıyor olmasının getirdiği ikilem gibi konular öne çıkmıştır. Bu süreç kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması sonucu İslam dünyasıyla ilk ve travmatik ilişkisini İran Devrimi sonrasında yaşayan, ardından Afganistan’dan haberdar olan Amerikan toplumsal psikolojisinin bir kez daha dinî kimliği baskın şekilde Müslüman olan bir kriz çerçevesinde Müslümanları tekrar merkeze almasına yol açmıştır.
Bu dönemde Amerikan ordusunda görev yapan birçok siyahi Müslüman için de dinî açıdan ikilemlerin arttığı bir süreç olmuş, Amerikan hükümeti bu süreçte ordudaki Müslümanların dinî hizmetleri için bir Müslüman din görevlisi atamıştır. MPAC ve CAIR’ın bu süreçte özellikle Müslüman toplumu ve Amerikan siyasi çevreleri içindeki aktivizm çalışmalarını bu bağlamda yerelleşme sürecinin bir parçası olarak görmek mümkündür. Amerikan politikaları hakkında konuşmanın ve söz sahibi olmanın göçmen kimliğinden yerelleşme ve yerlileşme etrafında bir kimlik algısı gerektirdiği bu erken dönem aktivistleri tarafından öne sürülmüştür. Bu bağlamda yerlileşme ve yerelleşme süreçlerinin 2010’lu yıllardaki tartışmalarının odağında erken 1990’lardaki tartışmalara kıyasla farklı mülahazaların yattığını gözden kaçırmamak gerekir.
Ek olarak, bu dönemin öncesinde 1970’lerin sonuyla birlikte Imam Warith Deen Muhammed (W.D. Muhammed)’in liderliğini yaptığı siyahi Müslümanları NOI Dönemi’nden farklı olarak Amerikalı kimliklerini benimsemeye yönlendirdiğini görüyoruz. Bu, siyah Müslümanların 1990’larla birlikte Beyaz Saray da dâhil olmak üzere seçilmiş yetkililerle daha yakın ilişkiler geliştirmesine yol açmış, İmam Muhammed 1992’de Amerikan Senatosunun açılışındaki dua törenini yöneten ilk Müslüman olmuştur – 1991 yılında Temsilciler Meclisindeki ilk Müslüman duayı ise New York’taki Al Taqwa Meclsi’ndeki İmam Siraj Wahhaj yapmıştır. Bu, merhum Malcolm X’in eleştirel siyasi aktivizminin önemli rol oynadığı siyahi Müslüman toplumu açısından alışılması kolay bir süreç olmamış, keza Louis Farrakhan da bu süreci yeniden kurduğu NOI’yı öne çıkarmak için kullanmıştır.
Bugün Amerikan Müslümanları arasındaki kimlik tartışması, birçok anlamda genç kuşakların gereksinimleri ve 11 Eylül tecrübesi etrafında ele alınmaktadır. Bu, daha önce belirttiğimiz gibi göçmen ve Amerika doğumlu Müslümanların farklı algıları, kültür ve din tartışması, vatandaşlık algılarının değişmesi gibi önemli faktörlere bağlı olarak gelişmiştir. 1990’ların başındaki biçimsel tartışmalar ise kökenlerini henüz siyasi bilinci artmaya başlayan ve odağında stratejik anlamda etki sahibi olmayı planlayan bir görüşte yatmaktadır. Bu bağlamda Amerika’da kuşaksal sürekliliği sağlama çerçevesindeki bugünkü kimlik tartışmalarının bu dönemde çoğunlukla “yabancı” bir ortamda dinî hassasiyetlerini sürdürme çabasında olan Müslümanlar tarafından merkeze alınan bir tartışma olmadığını görmek gerekmektedir. Bu sürecin önemli bir tartışması bu kuşaksal sürekliliğin ancak Amerika’ya has bir İslam anlayışı geliştirmekle hayat bulabileceği argümanında yatmaktadır. Bugün, örneğin “liberal” yaklaşımlı MPAC’dan daha muhafazakâr bir görüşe sahip Al Maghrib Institute’ye kadar birçok kesim bu görüşü paylaşmaktadır.
Öte yandan bu Amerikan İslamı’nın ne içereceği, kültürel üretimden, camilerin organizasyonuna, eğitim kurumlarındaki müfredattan, din hizmetlerinin organizasyonuna kadar birçok alanda nasıl farklılıklar göstereceği noktasında önemli görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Bir örnekle açıklamak gerekirse, aşağıda ele alacağımız gibi 11 Eylül sonrasında Amerikan hükümetiyle ne yönde ilişkiler kurulacağı noktasında Amerikalılık tartışmaları bazında farklılıklar görülmektedir.
Örneğin, FBI ve Homeland Security ile tüm Müslüman organizasyonların ilişkisi olmasına rağmen bazı toplum liderleri FBI ve Homeland Security ile iş birliğinde aşırıya gittiğini düşündükleri organizasyonları “Amerikalı” olmanın anlamını anlayamamak ve devamlı savunma pozisyonundan hareket ederek “masada yer alma” çabasından öteye gidememekle suçlamakta, asıl “Amerikalı” duruşun hükümete karşı çıkabilmeyi normalleştirmek olduğunu savunmaktadırlar (Tekelioglu, 2019). Buna karşın diğer kesimler bu görüşü öne sürenleri siyasi ve stratejik olarak saldırgan bir pozisyon belirlemekle suçlayarak hâlen “göçmen” refleksleriyle ana akım siyasi yelpazeye girmekten kaçındıklarını belirtmektedirler.
Bir Örnek: Cinsel Kimlik, Eş Cinsellik Tartışmaları
Görüleceği gibi bu örnekte asıl faktör, dinî bir okuma olmaktan ziyade siyasi bir okumayla ilişkilidir. Öte yandan yakından bakıldığında bu iki kampın da kendi tercihlerini Kur’ani bir perspektifle açıklamaya özen gösterdikleri görülmektedir. Eğer bu örneği dinî yorumun sosyal cephelerine ve Amerikalı Müslümanların daha sıklıkla karşılaştıkları etik meydan okumalara teşmil edecek bir başka örnekle açıklamak gerekirse, eş cinsel evlilikler noktasında nasıl bir tavır takınılacağı tartışmasını ele almak mümkündür. Amerika’daki diğer dinî gelenekleri gibi Amerikan Müslümanları da LGBTQ kimlikler noktasında dinî yorumun günlük yaşamdaki karmaşık resimle karşılaşması sürecinde zamanla katı bir ret tutumundan, anlayış ve alan açma noktasına gelmiştir. Bunda LGBTQ grupların 11 Eylül sonrasında ve Trump yönetimi sürecinde Müslümanlara dönük ayrımcılığa güçlü bir şekilde karşı çıkması etkili olmuş, fakat bu desteğin karşılığında bu kimliklerin tanınması talebinin gelmesi gerilimlere yol açmıştır.
Bu bağlamda Amerikan Müslümanlarının önde gelen geleneksel dinî temsilcileri arasında, kimi Musevi ve Hristiyan gelenekleri aksine, alternatif cinsel kimlikler dinî yorum açısından normalleştirilmemiştir. Buna rağmen dinî olarak bu kimliklerin tartışılması ve evlilik, evlatlık edinme gibi sosyal cepheleri olan konulardaki iz düşümleri noktasında sıkıntı yaşanmaya devam etmekte, bu taleplerin hukuk sisteminde giderek daha fazla yer bulması ise sosyal ve siyasi cepheleriyle Müslümanlar için sorun oluşturmaktadırlar. Bu bağlamda zaman içinde kamusal tartışmalardaki pozisyonları daha yakından takip edilen Amerikalı Müslüman kurumları bir yandan dinî olarak eş cinselliğin kabul edilemezliğinin altını çizmek, bir yandan Müslüman toplumu içindeki alternatif cinsel kimlikli insanların İslam’la ilişkisini sürdürmelerinin önüne açma ikilemi ile karşı karşıya kalmakta, öte yandan “Amerikan değerleri” arasında sayılan çoğulculuk ve alternatif kimliklere saygı spektrumunun dışına düşmemeye çalışmaktadır. Bu süreçte önde gelen Müslüman sanatçı ve yazarlar (Aslan ve Minhaj, 2015), siyasetçiler (Representative Ilhan Omar’s Office, 2020) ve akademi içinden isimlerin de bu “benimseme” yaklaşımını savunmalarının genç nesillerin fikir oluşturma süreçlerinde etkili olduğunu teslim etmek gerekir. Pew Research Center ve ISPU araştırmaları bu bağlamda önemli veri noktaları sunmaktadır. Buna karşılık yukarıda bahsini geçirdiğimiz Yaqeen Institute gibi kurumlar ise genç Müslümanlara daha gelenekçi bir Müslüman bakış açısı sunmak için yine entelektüel isimlerin uzmanlığına başvurmaktadır (Elmasry ve Brown, 2017).
Bu bağlamda örneğin California Eyaleti’nde 2000’lerin sonunda hararetle tartışılagelen Proposition 8 olarak bilinen yasa önerisinde evliliklerin bir erkek ve kadın arasında olması gerektiği yönündeki öneriye California Müslümanlarının bir kısmı destek vermiş, MPAC’ın da arasında olduğu bir kısım ise eşcinsel evlilikleri onaylamamakla birlikte bu yasa önerisine destek vermenin Müslümanlar için stratejik olarak yanlış olduğunu savunmuşlardır. Sonuçta Güney California Müslümanlarının en büyük şemsiye kurumu olan The Islamic Shura Council of Southern California’nın tasarıya destek veren açıklaması ardından özellikle dinler arası diyalog noktasında Müslümanların karşı karşıya kaldıkları sorun ve ayrımcılıklar noktasında Müslümanların yanında yer almış olan fakat eşcinsel evlilikleri destekleyen birçok diğer dinî gelenek temsilcileri bu açıklamadan memnun olmamışlar ve ilişkiler karmaşıklaşmıştır (Siddiqui, 2008). Bu gibi örnekler İslam’ın yerlileşmesi ve göçmen-reflekslerinden yerli reflekslere geçiş tartışmasının önemli bir altkümesini oluşturmaktadır.
Sonuç
Amerikan İslamı’na referans vererek başladığımız bu bölümde, 11 Eylül sürecine yakından baktıktan sonra, tarihi bir perspektiften farklı nesil Amerikalı Müslümanların hassasiyetlerini şekillendiren kurumsal yapının tarihi ve entelektüel temellerini inceledik. Bunun ardından kimlik, yerlileşmek, Amerikalı Müslüman olmak gibi bir dizi konudaki nüanslara dikkat ederek bazı önde gelen tartışmalar etrafında siyasi-entelektüel hayatın bir resmini çizmeye çalıştık. Bu bağlamda göçmen-yerli tartışmasında özellikle kitle iletişim araçlarına daha hâkim olan yeni nesillerin etkisini, Amerikan siyasi-sosyolojik mitlerinin Amerikalı Müslümanlara nasıl etki ettiğini, 11 Eylül’ün devam eden güvenlikçi politikalarının getirdiği sonuçları, aynı zamanda hak ve özgürlükler temelli söylemlerin siyahi Müslümanlar tarafından nasıl görüldüğünü yerimiz el verdiğince inceledik.
Amerikalı Müslümanlığı, dinî anlamda sulandırılmış ve sınırları belli olmayan bir görüşün benimsenmesi olarak görmeye yakın anlayışlar kadar dengeli, saygılı ve yerlileşme sürecini sağlıklı bir zeminde yürütmenin mümkün olduğunu benimseyen fikrî oluşumlara da yakından bakmaya çalıştık. Yerimiz müsaade etmediği için evlilikten, camilerde kadınların yerine, siyasi reflekslerden fıkhi yorumlara kadar birçok alandaki önemli alt tartışmalara ancak kısaca referans verme imkanımız oldu. Hâlen akışkanlığını koruyan Amerikan İslamı’nın ne içereceği, kültürel üretimden, camilerin organizasyonuna, eğitim kurumlarındaki müfredattan, din hizmetlerinin organizasyonuna kadar birçok alanda nasıl farklılıklar göstereceği hakkında birçok tartışma ve veri noktası bulunuyor.
Bu süreçte bilhassa önem atfetmemiz gereken birkaç nokta arasında şunlar yer alıyor: Amerikalı Müslümanlar, önümüzdeki yıllarda Amerika’daki varlıklarını sürdürürken azınlık refleksinden daha kendine güvenen ve Amerikan siyasetinin farklı kesimlerine eleştirel yaklaşabilen bir anlayış geliştirebilecekler mi? Cumhuriyetçi Parti’nin benimsediği Müslüman karşıtı söylemler nedeniyle doğal olarak Amerikan soluna ya da Demokrat Parti’ye yaklaşan Müslümanlar bu kesimin etkilendiği “iyi Müslüman” söylemine yeterli bir cevap üretebilecekler mi? Diğer dinî azınlıkların da tecrübe ettiği, ikinci ve üçüncü neslin dinî/kültürel bir kriz yaşamasına karşı nasıl cevaplar üretilecek ve Müslüman toplumu içinde ayrımlara yol açan renk temelli ırkçılığa cevap bulmak mümkün olacak mı?
Amerika’daki Müslümanlar gibi farklı etnik ve ırki arka plandan gelen, dinî yorum noktasında farklılıkların belirleyici olduğu bir demografik grubun bu sorulara tekil cevaplar üretmesini beklemek gerçekçi olmayacaktır. Bununla birlikte, devamlı kabul görmekten çok kendi gündemini belirlemeye ve kendi yorumunu öne sürmeye çalışan, Amerikan siyasetinin kendine dair anlattığı hikayelere karşı eleştirel bir tutum geliştirebilen ve bu süreçte kendi içindeki farklılıkları bir zenginlik olarak görebilen bir genel anlayışın işaretlerini gözlemlemek mümkün. Bu noktada akademik gözlem yapmaya gayret eden bizler için de bu süreçte sadece önde gelen kurumları ve bireyleri değil, Amerikan Müslüman şemsiyesinin marjinlerinde kalan isimleri ve süreçleri dinlemek ve anlamaya çalışmak önem taşıyor. Bize düşen bu noktada genellemelerden ziyade sahadan gelen, farklı perspektifleri göz önüne alan ve bilgiye dayanan analizler geliştirmek. Bu da emek ve zaman istiyor.
Kaynakça
Abou el Fadl, K. (1994). “Islamic law and Muslim minorities: The juristic discourse on Muslim minorities from the second/eight to the eleventh/seventeenth centuries.” Islamic Law and Society, 1(2), 141-187 https://doi.org/10.1163/156851994X00011
American Civil Liberties Union (ACLU). (2009). “Blocking faith, freezing charity: Chilling Muslim charitable giving in the ‘war on terrorism’ financing.” Retrieved from https://www.aclu.org/files/pdfs/humanrights/blockingfaith.pdf.
Aslan, R. & Minhaj, H. (2015). “An open letter to American Muslims on same-sex marriage.” Retrieve from https://religiondispatches.org/an-open-letter-to-american-muslims-on-same-sex-marriage/.
Begley, s. (2016). “Here’ the first time a U.S. President visited an American mosque.” Time. Retrieved from https://time.com/4205979/obama-mosque-visit-history/
Bellah, R. N. (1967). “Civil religion in America.” Daedelus. 96(1), 1-21. https://doi.org/10.1162/001152605774431464
Bilici, M. (2012). Finding Mecca in America: How Islam is becoming an American religion. Chicago and London: University of Chicago Press.
Chouhoud, Y. (2018). “Which Muslims voted for Trump?” Retrieved from https://www.ispu.org/which-muslims-voted-for-trump/
Curtis, E. (2019).” Blood sacrifice and the myth of the fallen Muslim soldier in US presidential elections after 9/11.” In Khalil, M.H. Muslims and US politics today: A defining moment (48-66). Harvard and Washington, D.C.: Ilex Foundation and the Trustees for Harvard University.
Dabbouz, A. (2007). “ISBCC minaret capping.” YouTube. Retrieved from https://www.youtube.com/watch?v=aeJp4WGfLvU.
Diouf, s. A. (2013). Servants of Allah: African Muslims enslaved in the Americas (2nd Edition). New York: NYU Press.
Elmasry, s. & Brown, J. (2017). “LGBTQ and Islam revisited: The days of the Donald.” Yaqeen Institute. https://yaqeeninstitute.org/shadee-elmasry/lgbtq-and-islam-revisited-the-days-of-the-donald
Essa. A. (2020). “Joe Biden, Emgage and the muzzling of Muslim America.” Middle East Eye. Retrieved from https://www.middleeasteye.net/big-story/joe-biden-emgage-muslim-america-us-elections
Ghanea Bassiri, K. (2010). A history of Islam in America: From the new world to the new world order. New York and Cambridge: Cambridge University Press
Gomez, M. (2008). “Slavery in the Americas: A survey of the scholarship.” In Dodson, H & Palmer, C. (Eds.), Origins: Schomburg studies on the black experience (1-41). East Lansing, Michigan: Michigan State University.
Grewal, Z. (2013). Islam is a foreign country: American Muslims and the global crisis of authority. New York: New York University Press.
Hall, H. (2015). Muslim millenials write viral imam ad to find one of their own. The Tenessean. Retrieved from http://www.tennessean.com/story/news/religion/2015/03/18/muslim-millennials-write-viral-imam-ad-find-one/24961657/
Herberg, W. (1955). Protestant-Catholic-Jew: An essay in American religious sociology. Chicago: University of Chicago Press.
https://aftermalcolm.com/
Hussain, A. (2016). Islam and the making of America. Waco, Texas: Baylor University Press.
Islamic Center of Nashville (2015). https://www.facebook.com/245442595491338/photos/a.245453775490220.54343.245442595491338/787022254666700/?type=1&theater.
Jackson, s. (2011).” America, the fragile ever-evolving Arabesque: Between Muslims, Non-Muslims, and Euromericans.” The Islamic Monthly (3). Retrieved from http://www.theİslamicmonthly.com/america-the-fragile-ever-evolving-arabesque-between-muslims-non-muslims-and-euromericans/
Johnson., s. (1991). “Political Activity of Muslims in America.” In Haddad, Y.Y. (Ed.), The Muslims of America (119-123). New York: Oxford University Press.
Kuruvilla, C. (2015). “Imam wanted: Nashville mosque looks for a cool music city leader.” Huffington Post. http://www.huffingtonpost.com/2015/04/09/nashville-mosque-imam_n_7029134.html
Mamdani, M. (2002). “Good Muslim, bad Muslim: A political perspective on culture and terrorism.” American Anthropologist, 104(3), 766-775. https://doi.org/10.1525/aa.2002.104.3.766
Mogahed, D. & Ikramullah, E. (2020). American Muslim poll 2020. Retrieved from https://www.ispu.org/american-muslim-poll-2020-full-report/.
Moosa, E. 2010. Civil religion and beyond. The Immanent Frame. Retrieved from http://blogs.ssrc.org/tif/2010/01/22/civil-religion-and-beyond/.
MSA National. (2013). Facebook. Retrieved from https://www.facebook.com/msanational/photos/a.10151351629910233.1073741826.21993185232/10151351629940233/?type=3&theater.
O’Brien, D.J. (2013). “The Changing Contours of American Religion.” In Haddad, Y., Smith, J., and Esposito, J. (Eds.), Religion and immigration: Christian, Jewish, and Muslim experiences in the United States (19). Oxford: Altamira Press.
Pew Research Center (2018). New estimates show U.S. Muslim population continues to grow. Retrieved from https://www.pewresearch.org/fact-tank/2018/01/03/new-estimates-show-u-s-muslim-population-continues-to-grow/.
Pew Research Center. (2011). Muslim Americans: No Signs of Growth in Alienation or Support for Extremism. 8. Retrieved from https://www.pewresearch.org/politics/2011/08/30/muslim-americans-no-signs-of-growth-in-alienation-or-support-for-extremism/
Representative Ilhan Omar’s Office. (2020). Rep. Omar Statement on Pride Month. Retrieved from https://omar.house.gov/media/press-releases/rep-omar-statement-pride-month
Siddiqui, M. (2008). “Marriage and family life in Islam: Some comments on proposition 8 and domestic violence.” Pakistan Link. Retrieved from http://pakistanlink.org/Religion/2008/11072008.html
Tekelioglu, A. (2016). Negotiations of national and transnational belonging among American Muslims: Community, identity, and polity. Doctoral Dissertation. Boston University.
Tekelioglu, A. (2019). What is more “American” to do when the FBI knocks on your door? Muslim Americans’ debates on engagement with law enforcement. In Calfano, B. & Lajaverdi, N. (Eds.), Understanding Muslim Political Life in America: Contested Citizenship in the Twenty-First Century (69-86). Philadelphia: Temple University Press.
The Pluralism Project at Harvard University (n.d.). Minaret Capping Ceremony at the Islamic Society of Boston Cultural Center (ISBCC) in Roxbury. Retrieved from http://www.pluralism.org/wrgb/photosets/view/12.
The White House. (2001). “Islam is peace” says President: remarks by the President at Islamic Center of Washington, DC. Retrieved from https://georgewbush-whitehouse.archives.gov/news/releases/2001/09/20010917-11.html.
Wheeler. K. #BlackIslam syllabus. Retrieved from https://docs.google.com/document/d/1avhgPrW30AFjegzV9X5aPqkZUA3uGd0-BZr9_zhArtQ/edit