Giriş
Balkanlar, yüzyılların sürüklediği en trajik öykülerin bir araya geldiği coğrafi bir alan, bir yaşam dünyası, parçalanmış bir medeniyetin ve çatışmaların kalıcı bir metaforudur. Balkan Paktı’nın gelecekte inşa edilmesi için çaba gerektiren retorik bir imaj olduğu bir hakikattir. Balkanlar’da İslamî unsurların olmadığı Osmanlı öncesini referans alan bir Balkan hayali kuran özellikle Pan-Slav, Pan-Ortodoks ve köktenci Katolikler tarafından sık sık tehdit edilmekte olan ve fiziksel olarak hayatta kalma mücadelesi vermekle yüz yüze kalan Arnavutlar, Boşnaklar, Romanlar, Türkler, Pomaklar ve diğerleri tarafından oluşturulan, Avrupa’nın hala Avrupalı olmayan bu parçasının (P. Rau) Balkan Müslümanlarının külliyatında 1912’den beri gerçek bir felaket sürecinden geçtiği söylenebilir. “Arnavutosfer” terimi Güneydoğu Avrupa sınırlarında Arnavutların mübadelesinin artması fenomenini tanımlamak üzere ortaya çıkmıştır. Balkanlar kolay kolay değişmeyen yerel bir İslamî inanca sahiptir, fakat Balkanlardaki Arnavutlar arasında İslam dindarlığı haritasının değiştiğine ilişkin sosyolojik hakikatler konuşmaktadır. Arnavutosfer’de büyük İslamî çeşitlilik vardır, bu sebeple İsa Blumi yeni bir terkip olan “Arnavut İslamı” terimini üretmiştir. Bunların arasında Selefiler, Vehhabiler, Nesefi hareketler ve İhvancılar, Şii esinlenmeler, gizemli ve kendi içinde çelişkili Gülenci örgüt vb. vardır. Bu makalenin objektifliği son 25 yılda üç ülkede İslamî trendlerin sosyolojik tablosunu temin etmesi yönündendir. Çalışmayla amaçlanan Makedonya, Kosova ve Arnavutluk ülkeleriyle ve bu ülkelerin günlük yaşam ve toplumsal bağlamdaki etkilerinin analizini yapmaktır. Bu araştırmada içerik analizi, tarihsel yöntem, etnografik yöntem, röportaj, katılımcı gözlemi vb. gibi farklı metotlar kullanılmıştır.
Arnavutosfer’in Yeni İslamı
İslam evrensel bir dindir, bağlama dayanır ve yerel, bölgesel şekiller de alır. “Balkan İslamı” olarak bilinen manevi bir ürünün ortaya çıktığı Balkan Yarımadası’nda durum böyledir. Enes Kariç gibi Bosnalı yenilikçi İslamcılara göre Balkanlardaki geleneksel İslam terkibi, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu zamanında, Yugoslavya zamanında, Sosyalist Yugoslavya’nın yanı sıra Osmanlı zamanında yaşayan ve hayatta kalmaya çalışan İslam’ın dinî, kültürel ve medeniyet formunun bir toplamı anlamındadır. Balkanlardaki geleneksel İslam kültürel kodları itibariyle yerel özelliktedir. 1878’den bu yana, popüler İslam’a hatta mistisizme kapı açan, Balkanlar’da oluşturulan laik devletler bağlamına göre şekillendirilen bazı senkretik unsurlara sahiptir. Başlangıçta Rona Nishliu ve Arnavutluk’un Eurovision şarkı yarışmasında temsil edilmesiyle (2012) ilgisi olsa da (The Economist, 2012), bugün “Arnavutosfer” terimi Pan-Arnavut bölgesini, Arnavutların yaşadığı tüm bölgeleri kapsayan bir neolojizmdir.
“Arnavutosfer” terimi, Güneydoğu Avrupa sınırlarında Arnavutların mübadelesinin artması fenomenini tanımlamak amacıyla son zamanlarda ortaya çıkan bir terimdir. Bu mübadele son yıllarda artarak devam etmektedir. Bu durum; bir yandan Kosova’nın bağımsızlığı, diğer yandan büyüyen ekonomi ve Güneydoğu Avrupa’daki sınırların geçirgenliği sebebiyle Balkan dağlarında altyapı taşımacılığının gelişmesinin bir sonucudur. Karadağ, Sırbistan, Kosova, Makedonya ve Arnavutluk’ta kültür, medya, eğitim, yenilenme, bilim ve özellikle ekonomik olarak hayatın her alanındaki bu değişim ve işbirliği doğal bir şeydir. Doğal olmayan sınırlar 19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında II. Dünya Savaşı’ndan sonra totaliter rejimler tarafından onaylanan ve sadece Balkanları içine alan, on yıllar boyunca bu ticari akışı ve değişimleri imkansız kılan durumlardır (Albanien, 2015). “Arnavutosfer” kavramı aşağıda da ele alacağımız sosyal-dinî yansımalara sahiptir. Bu sebeple, diğer meselelerden ziyade, 1990 sonrasındaki manevi bir görünümle (ruhçulukla) ilişkilidir.
İleride, 20. yüzyılın sonunda ve 21. yüzyılın başındaki İslamî akımlara, yani 1990 ile 2015 arasındaki geçiş dönemindeki sürece, olaylara dayalı meselelere odaklanılacaktır. Arnavutlar Balkanlar’da her zaman Osmanlı İmparatorluğu’nun medrese ve geleneksel ulema gibi dinî kurumlarının etkisi altında (Tiran Medresesi, Üsküp’teki İsa Bey ve Meddah Medreseleri ve Priştine Medresesi) kalmışlar ve neticede Osmanlı’nın da karakteri olan İslam, Osmanlı kültürünün bir devamı olarak algılanmıştır.
Osmanlı sonrası dönemde, Balkanlar’daki ve özellikle Arnavutluk’taki İslam, önce sekülerizm sonra da Komünist Yugoslavya’nın bakısı altında kalmıştır (Bajrami, 200, s. 209). II. Dünya Savaşı’ndan sonra geleneksel dinî kurumlara karşı sert adımlar atılmıştır. Bunların arasında vakıfların kamulaştırılması, medreselerin kapatılması, şeriat hukuku mahkemelerinin kaldırılması, feracenin (yaşmak, peçe) yasaklanması, ilim adamlarına kötü muamele edilmesi, insanlara Türkiye’ye göç etmeleri için baskı yapılması gibi unsurlar vardır (Ellis, 2013). Bu konuda rejim İslam dinî topluluklarının kurumlarını kontrol altında tutmuştur (Iseni&Bougarel, 2008, s. 9). Tito’nun komünist Yugoslavya’sında bütün dinî kuruluşların dinî, doktrinel ve kültürel içerikleri ile Yugoslavya’nın bütün dinî liderlerinin faaliyetlerinin sorumluluğunun devamı için İslam Cemaati’nin (İslamska Zajednica) oluşturulması gerekmiştir (Blumi, 2002, s. 13). Dahası, Yugoslavya bölgesinde 1960’tan beri, 1989-1990’da komünizmin çöküşüyle özgürleşen rejim, kutsal olana dönüş anlamında dinî bir yenilenme gerçekleştirmiştir (Bkz. Pajaziti, 2003).
Arnavutlar, şeytanın yüzyılında (komünist rejim) zihinsel, felsefi ve yaşam şekli anlamında üzücü kültürel ve medeniyet dönüşümüyle yüzleştiler. Her ikisi de sosyalist olan iki devlete ayrılan Arnavutlar, Yugoslavya’da daha fazla din özgürlüğü olduğu gerçeğine dikkat çekerek İslam’ın farklı formlarını tecrübe etmişlerdir. Yine de Osmanlı’nın gidişinden sonra bu anlamdan yavaşça kopan Tiran, bu şekilde 1930’larda İslamî nüanslarla yeniden şekillendirilmiştir. Halbuki bu ülkede kızıl ideolojinin yeniden yapılanmasının mimarisi hakkında konuşan biri, Tiran’ın 1967’de (Jazexhi, 2018) Bükreş ve Moskova ile temsil edilmeye başlanan kentsel yapılaşma modeline benzemeye başladığını söyler. 1967’den 1990’a kadarki dinî sömürüde (dinî yasaklar) de Arnavutluk’taki dinî duygular ve İslamî kültürde bir zayıflama olduğu gözükmektedir. Aynı şey Yugoslavya’da olmuştur. Bu ülkedeki Müslümanlar, imamların sıkı çalışması sayesinde çok daha canlı bir dinî ruhu sürdürmüşlerdir. Sonuç olarak, Arnavut Müslümanlara dinlerini canlandırmaları için ilk yardım edenler onlar olmuştur.
Seküler politikalarıyla tanınan komünist devlet “söndüğünde”, özellikle Orta Doğu’dan Müslüman organizasyonlar ve teşkilatlar Post-sosyalizm’in “manevi boşluğunu” doldurmak ve dinî-manevi işlerle nüfuz faaliyetlerini uygulamak için acele hareket etmişlerdir. Eski Yugoslavya örneğinde, birçok uluslararası dinî kuruluş ve ağ, Bosna-Hersek, Kosova, Makedonya ve Arnavutluk, Karadağ ve Sırbistan’daki “unutulmuş Avrupalı Müslümanların kalplerini ve akıllarını” kazanmak için bir yarışa başlamıştır.
1990’dan sonra, komünizmin çöküşü sonrası, Arnavutluk bölgesinde yeni dinî bir harita vardır. Bazı kusurlar (FOM, 2014) ve aşırı dinî vurgu (Bislimaj, 2016) olgusu oldukça belirgindir. “Arnavut dinî kimliğinin sürekli derinleşmesi ve etnik kimliğin sekülerleşme eğilimi” hakkında bile tartışmalar yapılmıştır (Demjaha ve Peci, 2016). İslam’ın diğer versiyonlarının yanı sıra İslamî bir canlanma yaşanmış, bu versiyonların arasında en güçlüsü ana akım veya geleneksel İslam ve en görünür ve gürültülü olanı ise sosyolojik teori tarafından etiketlendiği üzere Vahhabilik veya Selefilik olmuştur.
Arsovska ve Basha’ya göre Balkanlar’da radikal İslamî görüşlerin hızlı yayılması 1991 sonrasındaki bir başka önemli noktadır. Çatışma sonrası zayıf devletlerde Vahhabiler siyasi, ekonomik ve sosyal davranışları meşrulaştırmanın yanı sıra siyasi fikirler ve faaliyetler için sözde radikal İslamı bir platform olarak kullanmaktaydılar. Bu bakımdan, yeni bir İslam’ın uygulanması ve yayılmasının sonucu olarak, yani söylem ve dinsel çağrıda daha püriten ve daha dışlayıcı, “cihatçı Selefiler”, “Tekfirci ideolojisi”, “yabancı savaşçılar”, “siyasal İslam” (Betts, 2017), “Cihat Cumhuriyeti” vb. ortaya çıkmıştır. Sadece laik çevreler değil, aynı zamanda dinî liderlerin (imam-ilahiyatçılar) bir kısmı da, Suudi Arabistan’ın ve Kuveyt’in etkisiyle İslamî imajın zarar görmesinden şikayet eden Kosovalı bir vatandaşın durumunda olduğu gibi, Suudi Arabistan’ın, Kuveyt’in, Katar ve BAE’nin radikal bir İslam’ın destekçileri olduğunu ve bunu çeşitli yayınlar, video materyalleri ve başka eksantrik şeylerle yaptıklarından aynı şekilde şikayet ederek bu üzücü olaylarla ilgilenmeye başlamıştır (Christof, 2016). Öte yandan; karargâhı İstanbul’da olan Balkanlar’daki yeni halifelikten bahseden İslamî olmayan çevreler de vardır (Ефтов, 2016).
Makedonya’daki Dönüşümde İslamî Hareketler
Tüm parametrelere göre, II. Dünya Savaşı’ndan sonraki en hayati dinsel yaşam Makedonya’da olmuştur. Popüler İslam’ın merkez üssü Üsküp’tür ve burası “Balkanların Medinesi” olarak bilinmektedir. İlahiyatçılık müessesi, sosyal akımlarda en önemlisi olmuştur. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Makedonya ve Kosova’da otantik Osmanlı ruhuna sahip klasik ulemanın oluşumunun yanı sıra ilk kadrolar Furkan Medresesi (Suriye), El-Ezher Üniversitesi ve Medine, Irak, Libya, Kuveyt mezunları olmuştur. Bu, halk tarafından kabul edilen ve uygulanan geleneksel İslam’ın, ana akım Osmanlı sonrası İslam’ın ilk aşamasıdır. İlk mezun olan ilahiyatçılardan oluşan bu seçkinler, fraksiyonel, adli veya doktrinsel çeşitlendirmelere müdahale etmeden seleflerinin, yani Hanefi-Maturidi İslam’ın ana akımını sürdürmüşlerdir. Bu çizginin temsilcileri, Makedonya İslam Cemaati’nin eski Cumhurbaşkanları Bedri Hamid, Jakup Selimovski, Tahsin Tevfiki vb. idi. 1980’lerin müteakip ilahiyatçıları bazen iskât, modern düğünler, geleneksel müslüman şapkaları, bayramlarda mezarlık ziyareti, Mevlid gibi bazı kanun ve kuralların iyileştirilmesine yönelik, dinî hayatın parametrelerine müdahale etmeden, bir tür söylem dile getirmişlerdir. 1990’lı ve 2000’li yıllardaki yeni hareketlerde böyle bir durum görülmemektedir.
Makedonya’daki çağdaş İslamî hareketlerin haritası, yabancı etkilere sahip ve yerel aktörlere ait birçok çizgiler, konseptler, bakış açıları ve ideolojiler olmasıyla çeşitlidir. İslamî özelliklere sahip bir hareketin ilk çekirdeği 1970’lerde Üsküp’teki Müslüman Kardeşler ruhuyla Rashid ve Gazi adında Filistinli öğrenciler tarafından yönetilen bir hücreydi. Daha sonra Isa-Abu Thabit (1980 ve sonrası) ve diğer Arnavut meraklıları bu hücreye de katılmıştır. Buluşma noktası olarak biri Çayır’da, diğeri Üsküp’teki Eski Tren İstasyonu’na yakın olmak üzere iki adres bulunuyordu. Niş, Belgrad, Priştine veya Üsküp’te ağırlıklı olarak tıp okuyan başka Arap öğrenciler de vardı ve ayrıca dinî farkındalığı uyandırmak amacıyla odalarda, evlerde veya apartman dairelerinde mikro İslamî misyonerlik çalışması (dava) düzenlenerek gayri resmi bir şekilde İslam çağrısı ile ilgili faaliyetler gerçekleştirilmiştir. O sıralarda, yani 1984’te Müslüman Kardeşler’in temsilcilerine bağlılık (biat) olmuştur.
1980’lerin başında, İslamî davayı okuyan ve tartışan işlevsel ve operasyonel bir başka küçük genç grubu daha vardır.[1] 1983 yılında Mustafa Paşa Camii’nde kurulan bu çevrenin üyelerinden Behxhet Jashari, ilk kitaplarının Belgrad’dan gelen Boşnakça yazılan Seyyid Kutub’un Geleceğin Dinî İslam ile Yoldaki İşaretler ve Mevdudi’nin İslam’ın Esasları kitapları olduğunu söyler. O sıralarda, yani 1984’te, yerli unsuru, daha liberal bir İslam ya da tabiri caizse daha yerli özelliklere sahip İslam’ı, Arap ruhundan, özellikle Mısır ruhundan esinlenen, tamamen İhvancı olarak senkrestik öğeye ayıran, Müslüman Kardeşler’in temsilcilerine bağlılık (biat) olmuştur. Bu sözleşmenin bir parçası olmayı reddedenler, Saraybosna ve İstanbul’u takip etmeye devam edenler ikinci grupta kalmıştır.
1981 yılının başlarında, Arnavutluk Müslüman Gençliği yasadışı bir örgüt olarak kurulmuştur. Merkezi Üsküp’te bulunan, Priştine ve İstanbul’da şubeleri bulunan Boşnak teşkilatı Mladi Muslimani’nin (Genç Müslümanlar) devamıdırlar. 1985 yılında, bazı Arnavut gençleri İstanbul’da, günümüze kadar kalıcılığını koruyacak bir halka da Akif Emre, M. E. Kılıç ve Numan Kurtulmuş gibi birkaç önemli İslamî aktivistle bir araya gelmiştir.
Saraybosna’daki İzzetbegoviç’in ruhundan esinlenen İslamcılık, İsmail Bardhi’nin kitapları, çalışmaları, köşe yazıları vb. aracılığıyla bölgemizin de destekçisi olmuştur. Büyük bir kültür kurumu, alternatif bir üniversite olan Logos-A Yayınevi aracılığıyla bugün hala aktif olan bu hareket ve ayrıca 1980’den 1992’ye kadar Saraybosna’da ve ardından Türkiye’de (Bosna’daki savaş sonucunda) eğitim görmüş genç aydınlar; geleneksel fikirlerle ve ülkedeki Avrupa çağdaş bağlamının rasyonel algısıyla, İslamî modernist çevre olarak kabul edilebilecek bir grup olan Makedonya’daki İslamî entelektüelizmin bir halkası olmayı başarmışlardır. Üsküp, Kalkandelen ve Gostivar’da konumlanan bu grup, her yönüyle, özellikle akademik performansları açısından etkileyici olan üniversitelerde öğretim kadrosunun bir parçası olmuşlardır. Özel bir İslam dünya görüşüne, yani İslam akademizmine (Arnavut-Türk-Bosna sentezine) sahip iki kuşaktan oluşan bu halka, esas olarak Logos-A Yayınevi ile ilişkili olarak konumlanmıştır. Nitekim bu yayınevi Arnavutların yaşadığı tüm alanlarda ilk özel yayınların başlatıcısı ve felsefe, sosyoloji, teoloji, sanat, tarih vb. farklı alanlarda nitelikli yayınların sesi olmayı başarmıştır. Adnan İsmaili liderliğindeki yayınevi; İbn Haldun, Said, Huntington, İzzetbegoviç, Hamidullah, Attas, Ersoy, K. McGuire, Nasr, Özel, Creswell, Esposito, Hobson vb. yazarların da arasında olduğu 1.000’den fazla çeviri ve makaleyi topluma arz etmiştir. Logos-A’nın metinlerinin büyük bir kısmı Arnavutların yaşadığı tüm bölgelerde üniversite müfredatının bir parçası haline gelmiştir. Logos-A’nın kardeş kurumları olarak İnsani ve Kültürel Dernek “Merhamet”, iki enstitüsü bulunan İslam Medeniyeti Vakfı (FOCIC), FemidaAlb Derneği, kısa süre önce açılan kurs ve eğitim merkezi “Vizyon Akademisi”, kültürel nitelikli bir dernek olan “Vision-M”, Shenja dergisi ve TV Shenja gibi unsurlar Arnavutluk bölgelerinde ve ötesinde kamusal hayata özel bir ruh veren kuruluşlardır. Vizyon Akademisi çağın zorluklarıyla yüzleşmek adına öğrenci topluluklarından aktivistler temin etmek ve öğrencilerle tecrübelerini, fikirlerini paylaşacak iyi bilinen yerli ve yabancı akademisyenlerle buluşma imkanı sağlamak için faaliyet gösteren bir okuldur. 2011’den beri 90’dan fazla sayı çıkaran Shenja (İşaretler) dergisi; Üsküp’teki genel merkezi ile değerli bir kültürel hazineyi, büyük bir entelektüel Pan-Arnavut projesini temsil etmektedir ve tüm Arnavutosfer’de rakipsiz kalan bir düşünce dergisi olarak sadece anlık okumalara hizmet etmeyen projelerle çıtayı yukarılara taşımıştır. Siyasi parti Lëvizja Besa (Besa Hareketi) de bu ruhla ilişkilidir. 2014 yılından bu yana siyasi arenada aktif olan adından, temel tüzüğünden ve temsilcilerinin siyasi söylemlerinden sağcı, muhafazakâr ve milliyetçi bir siyaset anlayışını sürdürdüğü anlaşılan bu parti, elit, otantik ve manevi değerleri vs. vurgulayan yeni entelektüelleri temsil etmekteydi.
Bir diğer önemli gelişme, İslam Cemaati çerçevesinde kurulmuş olmasına rağmen İslam Cemaati ile çatışan yeni bir yapı olarak Hasan el-Benna, Seyyid Kutub, Mevdudi, Fethi Yeken, Abdullah Nasih Ulvan vb. isimlerin olduğu İslam Kardeşliği’ne oldukça benzer bir hareket olan İslamî Gençlik Birliği’nin (1990) ortaya çıkmasıdır. İGB’nin kökeni Üsküp’teki Sultan Murat Camii’dir ve bu ruhun en büyük destekçisi söz konusu caminin imamı ve Makedonya’daki en büyük İslam vaizlerinden biri olan Zekeriya Bayrami’dir. Kimilerine göre o, 1990’larda Makedonya’da en büyük dinî seferberlik olarak bilinen Üsküp’teki gençlerin dinsel canlanma ruhunu Sabahaddin Mahmudi ve Ridvan Kurtishi ile birlikte başlatan kişiydi. Söz konusu yıllar, Makedonya’daki İslam Cemaati’nin hükümetin baskısından ve dindar gençlik dinamizmine yenilik ve yeni bir ruh getiren bu paralel-alternatif hareketten (İGB) rahatsızlık duyduğu yıllardı. Bu hareket söylem açısından İslam Cemaati’ne karşı hürmetkâr değildi ve 1993’te yasal olarak gayri meşru kılındı. Dolayısıyla; eski Yugoslav Federasyonu’nun o zamanki reîsü’l-uleması (İslam âlimlerinin lideri) Selimovski tarafından, İslam Cemaati’ne bir alternatif olarak kurulan Müslüman Dinî Cemaati toplum tarafından desteklenmemiş ve sonlanmıştır.
İhvancı Hareket (Müslüman Kardeşler’den etkilenmiştir); bugün Kalliri i Mirësisë İnsani Yardım Derneği, İslamî Gençlik Forumu, Kurumsal Anlayış ve İşbirliği Merkezi (QMBI), “Fluent Merkezi, Kadın Beyanı, M7 Üretimi ve Furkan Ism Yayınevi ve Vebra dergisi aracılığıyla faaliyet yürütmektedir (Vebra dergisi 1994 itibariyle yayınlanmış ve/fakat bugün sona ermiştir). IYL’nin halefi olan İslamî Gençlik Forumu, özellikle farklı dinî tezahürlerin organize edilmesinde aktiftir ve önemli sayıda öğrenci ve diğer genç aydınlardan oluşmaktadır. Furkan Ism yayınları, bu kurum tarafından desteklenen Yusuf al-Karadavi, Muhammed el-Gazali ve Amr Khaled vb. ana şahsiyetlerin olduğu bir yayın çizgisini izlemektedir.
Bu dönemde, yani 1990’ların başında farklı İslamî yayınlar ortaya çıkmıştır. Bu dönem; Mehmet Akif Ersoy (daha sonra Logos-A), IYL yayınları, Asr yayınları gibi ilk yayınevlerinin ve Muhammed İkbal (Saraj), Halid Efendi (Sllupçan) gibi köy-merkezli yayınların ortaya çıktığı, bazı kitapların (başlıkların) eksik de olsa tercümelerinin gerekli görüldüğü, “İslamî tribünlerin” ve camilerin gençlerle dolduğu büyük gençlik coşkusu çağı idi.
Vahhabi hareketin, Makedonya ve ötesindeki Müslüman nüfusta çatışmalara sebep olan düşüşler, sosyal yansımalar ve görünürlük açısından en dinamik örgüt olduğundan şüphe yoktur.[2] Bu hareket, komünizmin çöküşünden sonra toplumun demokratikleşmesi ve liberalleşmesi sırasında ortaya çıkan farklı Arap dernekleri ve İslamî hareketlerin yanı sıra Arap dünyasından gelen kadrolarla 1990’lı yıllarda başlamıştır. Medine’de bugüne kadar eğitimli kuşakların uyumlu bir iç İslam ruhuyla geri döndüğünü belirtmek, ilginç olmakla birlikte, bugün Vahhabilikten etkilenmekte olan Medine okuluna tamamen yabancılaşma yaşanmaktadır. Aynı şey, eskisi gibi olmayan Kahire için de söylenebilir; gerçek ilahiyatçılar ve din vaizleri o zamanlar buradan gelmişler ve Saraybosna ve Türkiye’den gelen kadrolarla birlikte Isa Bey Medresesi’ni üniversite düzeyinde yükseltmeyi başarmışlardır.[3] Burası aynı zamanda, kendi içinde bir çelişki olarak, esasen Amerikan Açık Üniversitesi’nden Vahhabi kadrolar üretecek hale gelmiştir. Vahhabiliğin Kosova’daki “Bondsteel” askerî kampından gelmesi de gariptir. Amerikan kuvvetlerinde iş bulan ve sonrasında tamamen farklı bir ideolojiyle çıkan, yani Vehhabi olarak yeniden İslamlaşan gençlere dair vakalar vardır. Bazı yazarlar, “İslam’ı köklerine, yani dindar seleflerine (es-selaf as-salih) geri götürmeyi amaçlayan dinî bir köktenciliği” temsil eden Neo-Selefilikten bahsetmektedir (Ayoob, 2008). Bunlar, kendilerine Selefi denilmesini tercih etseler de, Balkanlar’da sıklıkla Vahhabi olarak nitelendirilmektedirler (Iseni & Bougarel, 2008, ss. 13, 43).
Makedonya’daki bu hareketin kurumları arasında Nun Yayınevi, Albislam dergisi (yayından kaldırıldı), Klubi Studentor, Bamirësia hayır kurumu ve Audionur vardır. Yayınlar ağırlıklı olarak İbn Teymiyye, İbn Kayyim el-Cevziyye, Albani, Bin Baz, Uthaymin gibi dört ya da beş âlime odaklanmaktadır. Balkanlar’daki İslam Cemaatleri ile Makedonya, Arnavutluk ve Kosova’daki asayiş makamları bu fenomen söz konusu olduğunda yeterince kesin ve net değillerdir. Şu an için herhangi bir tehlike oluşturmasalar bile bölgede faaliyet gösteren Vahhabi grupların olduğu, hatta belirli kişilerin bu ideolojiyi takip ettiklerine hükmedilerek ve asayiş makamlarından da yardım istenerek bu durumun ortaya konduğu söylenmektedir. 2012’de Dinî İslam Cemaati, İslam’ın kurumsal olmayan bir versiyonu olan ve farklı bir İslam’ın öğretildiği “mahzenlerden gelen bir İslam”ı teşvik eden Yahya Paşa Camii ve Tütünsüz Camii gibi bazı camileri kontrol eden Vahhabilerin varlığını resmen kabul etmiştir (Jahja, 2012, s. 401). Onlara göre, Vahhabilik ideolojisi Balkanlar’a dışarıdan ithal edilmiş ve bu nedenle sadece küçük insan gruplarını etkileyebilmişlerdir. Ancak sahadaki gerçekliğe baktığınızda durum tamamen farklı görünmektedir.
Aile içi çatışmalarda, camilerde, dinî ritüellerde vs. çelişkiler vardır. Bu akımın günümüzde çeşitli versiyonlarında ortaya çıkması ilginçtir. Birincisi, bu akım liberalleşmeye, nüfus için daha kabul edilebilir bir konsepte doğru büyük bir dönüş yapmış gibi görünmektedir.[4] Ancak “ok zaten yaydan çıkmıştır” ve geri dönüş yoktur; sahada ayrıca Vahhabi fraksiyonlar vardır, hatta Balkan müminlerinin büyük bir kısmını kafir olarak gören “Tekfirciler” vardır. Bu kesimler; kamu-devlet kurumlarında istihdamın yasaklanması, mezheplerin kaldırılması, farklı ibadet biçimleri (Hanefi mezhebine göre olmayan), sakal bırakılması, kısa pantolon, camilerde tesbih kullanımının yasaklanması, Mevlid yasağı (Pajaziti, 2016, s. 172), beş vakit namaz kılmayan bir Müslümanın kestiği hayvan etlerinin tüketiminin yasaklanması, kuzen (amca ve halaların çocukları) gibi aile fertleri arasında evliliğe izin verilmesi, belirli bilim dallarının (hukuk gibi) çalışmasına izin verme(me) meselesi gibi Kosova (Kursani) ve ötesinde tekfirciliği de ihraç etmiş olan fikirleri teşvik etmektedirler.
Selefilik-Vahhabilik tarafından “yetiştirilmiş” mümin, kendi dinî tarihini, kelamcılarını, ilahiyatçılarını ve gerçek hazineyi, yani Peygamberî İslamı, Kur’an İslamı’nı ve sünneti bulmak için yeterince derine inmeyenlerin tümünü tekfir etmektedir. Namazını farklı kılar, sokakta imamın arkasında, plastik sandalyede (Tiran’da) namaz kılar; küçük bir çocuğu camide vaiz yapar ve onun fotoğrafını çeker; farklı şekilde selamlaşır (sağ yanağı kardeşinin sağ yanağına dokunur); farklı giyinir; farklı şekilde evlenir; Emir’in (manevi liderin) talimatlarına göre oruç tutar; kendi dinî ekolünü takip eder vb. Ayrıca genellikle çoğu araba tamircisi, piyasa işçisi, muz satıcısı olmasına ve hala dinî fetvalar üretmesine rağmen “imamın kendisinden daha çok” vaaz verir, dine çağrı yapar. Sosyal medyada bu kardeşlik “Arnavut İslam’ın aslanlarını” takip eder; “YouTube imamlarını” (Kursani) izler; dinî mesajlar ve kutsal metinler yayınlarlar; o kadar ileri giderler ki başı açık kadınlara “ısırılmış elma” derler; onları “Ümmü Salmah” gibi Arap lakaplarını kullanmaya ikna etme eğilimindedirler; siyasetle uğraşanların inançsızlığına dair tartışmalara yol açarlar. Bu topluluk, “SWT: Sub’hanahu We Ta’ala” (Yüce Allah’ı her eksiklikten tenzih ederim.) ifadesinde O’na tek bir form atfederek, Tanrı’nın kendisini “sınırlandırma” noktasına gelmiştir ve bu, eş-fraksiyoncularu ayırt etmek için kullanılan tek paroladır. Bu dinî devrimcilik bağlamında, dehanafizasyon ve dematüridizasyon hemen ortaya çıkan sosyolojik fenomenler haline gelirken, “kardeşler” adaları sürekli artmakta ve etrafa yayılmaktadır.
Dindeki hurafelerle mücadele adına, İslam’a ve İslam cemaatlerine karşı daha radikal bir yaklaşıma ve söyleme sahip olan bu gruplaşmalar, vaizler ve geleneksel müritler arasında bir boşluk yaratılmıştır. Kopenhaglı Arnavut bir imam bunu şu şekilde nitelemiştir: “Bu, size yardım ediyorum ve sizi uçuruma doğru itiyorum demekle aynı şey!” Bu bölünme, bayramların kutlandığı özel günlerde bile saçmalık düzeyine ulaşmıştır. Bunu en iyi şekilde, Kurban Bayramı (2016) ile ilgili olarak Facebook’tan aldığımız bir bulgumuz göstermektedir: “Ülkemizdeki bazı hanelerde, bir kişinin ailesini selamlayamayacağının farkında mısınız? Çünkü imam diye biri, ona, bayram kutlamak yerine oruç tutmasını emretmiş. Yemin ederim, bu insanlar toplumumuzun en büyük kötülüğünü temsil etmektedir.”
Çeşitli yazarlar, radikal İslam hakkında konuşarak ve İslam Cemaati’ni uyuşukluk ve soğukkanlılıkla suçlayarak, bu mesele ile politik ve güvenlik perspektifinden ilgilenmiştir.[5] Prof. Mahmudi’ye göre, onların felsefeleri Arapların “Fark edilmek için farklı ol!” Onlara göre “resmi İslam Dini Cemaati saflarındaki kayda değer istikrarsızlık, zengin Suudi Arapların ve diğer İslamî devletlerden insanların radikal hareketleri, hayır kurumları ve bildirilmeyen ödemelerle sübvanse etmesine izin vermiştir.” (Kagioglidis, 2009, ss. 54-60)
İki yıl önce, mübarek Ramazan Ayı boyunca, Gazi Baba’da bir sahada gece namazındaydım; sosyolojik hayal gücüm beni her zaman rahatsız etmekteydi ve imama “Merhaba!” demekten ve hemen hemen herkesi ilgilendiren bu sorunlu konulardan bazılarını tartışmaktan kendimi alamadım.
Yönelttiğim sorulardan bazıları şunlardı: “Neden sadece 200 metre sonra şehrin ortasında bu Bedevizm’e karşı çeşmesi, avlusu, doğal yükselticileri, halıları, güzel duvarları olan; herkesin namazın bir parçası olmak için yapması gerekenleri ortaya koyduğu eski, estetik, düzenli bir tapınak olan İsa Bey Camii varken bu dua, caminin dışında yapılıyor?”, “Ya buradan yaklaşık üç yüz metre uzakta bir başkası evinde güzel bir bahçe varsa ve bir imam bulup başka bir cemaat kurarsa?”, “Ya buraya yakınlarda gayrimüslim bir ev ve uyumak isteyen bir bebek ya da ağrıları çeken hasta bir adam varsa?”, “Öncüllerimizden miras kalan kurumsallaşmış mübarek alanlar varken, bu adil ve nizami bir dua mıdır?” Cevap şuydu: “Bundan ben sorumlu değilim. Bu mübarek ayda onlara hizmet etmek için çağrıldım!”
Bu, dinî yeniden canlanmaya (!) neden olan ve aynı zamanda kurumsal, algısal, sosyal, teolojik yapıbozuma neden olan dinî değişimlerin yansımasıdır. Üsküp’ün ortasında galabialar[6] (cellebiye) ile! Bunu nasıl algılayacağız: Küreselleşmenin ve giyimin görelileşmesinin bir işareti olarak mı yoksa dinî bir uçarılık olarak mı? Ayrıca bütün bunlar şu sorunun çerçevesi içindedir: “Neden galabia değil de sadece kot pantolon doğal kabul edilmelidir?” (Yazarın uyarısı)
Bu klik, diğer alanlarda da plansız adımlar atmıştır. Mesela griye boyanmış ve tüm otantik İslamî hat süslemelerinin ortadan kaybolduğu Yahya Paşa Camisi hakkında, mahalledeki bir berber “Bu caminin iç kısmına yapılan müdahalelerden sonra artık orada huzur ve sükûnet bulamıyorum!” demiştir. Nitekim Arapça’da “mücahit” kelimesinin çoğul ve tekil hali “mücahit” olduğu için, sakallı ve kısa pantolonlu insanlar için yanlışlıkla “mücahit” kavramını kullanarak halkın bu gruplardan uzaklaşmasına neden olunmuştur. Kaldı ki “mücahit” Üsküp sokaklarında ve Arnavutosfer’in diğer yerlerinde sokaklarda dolaşanları değil, dinî ve vatanı savunmak için savaş cephesinde yer alan insanları ifade eder. Başlangıçta Suudi dışındaki bölgelerden getirilen Makedonya’daki Selefi hareket, Nasiruddin Albani, Abdulkadr ve Shuayb Arnauti gibi Arnavut kökenli bilim adamlarının söylemini ilerlettiği ve Suudi etki alanının (Ramazan) dışında kaldığı için kendi Arnavut versiyonunu ileri sürmüştür.
Vahhabiliğe atfedilen başka bir şey, “Vehhabilik, İslam’ın kanseridir.” gibi ifadelerin bile ortaya çıkmasına neden olan düşmanlık, gençlerin Ortadoğu’da, yani Suriye ve Irak’ta savaş cephelerinde yer alma dürtüsüdür. Sahadaki akımları ve Arnavut gençlerinin Irak ve Suriye’deki savaşa kaçışlarını dikkate alarak, İslam Cemaati, belirli bir din adamı grubunun “darbe” olaylarından sonra sadece kâğıt üzerinde kalan “RadTer’i Durdur” (Radikalizme ve terörizme dur) adlı bir projenin gerçekleştirilmesi için adımlar atmıştır. Bizimki de dâhil olmak üzere bu davada aşağıdaki gibi farklı görüşler ifade edilmiştir:
Herhangi bir “normal” inanan tarafından ortaya atılan soru, IRC’nin neden bu yirmi beş yılda ana akım İslam’ın teşviki konusunda tembel olduğu; neden din adamlarını inancın gerçek özünü açıklamaya çalışmakla meşgul etmediği; neden kurumsal olmayan kesimlerin ve aktivistlerin genel olarak inananlar için onlardan daha görünür olmasına izin verdiğidir. IRC, neden İslam hakkında kitap, broşür, poster yayınlamakta oldukça ısrarcı olan birkaç laik (mesleki açıdan) kişinin liderliğindeki bazı küçük yayınevleriyle kıyaslanamıyor?[7] Halbuki ülkenin dört bir yanındaki 700 ilahiyatçıya kıyasla yayıncılık, çeviri, seminerler, konferanslar, atölyeler vb. işlerle uğraşmak için fazlasıyla yeterli bir ekibi bulunuyor. Bence ulaşılmak istenen, yani şimdiye kadar kaybedilenlerin telafisi imkansız.
Ancak bu proje, IRC’yi (İslamî Dinî Cemaat) sadece yıllık İslamî takvimler oluşturma, hac organizasyonu, hayır kurumları ve zekât koleksiyonu ve iki bayram şerhi oluşturma kutusundan çıkardığı için olumlu karşılanmalıdır (Portalb, 2015). Vahhabi hareketin başarısını kanıtladığı bir alan, Makedonya topraklarından geçen ve Avrupa ülkelerine doğru ilerleyen Suriyeli mültecilere sunulan insani yardımdır. Medya farkındalığı da dâhil olmak üzere yiyecek, giyecek ve diğer gerekli öğeler Merhamet, Legis ve Vllaznia ile birlikte Nun İnsani Yardım Derneği tarafından yürütülen önemli faaliyetler olmuştur. Ortadoğu ve ötesinden gelen mültecileri kabul etme ve barındırma konusunda son üç ila dört yıldır çok aktifler.
Genel olarak, Alibashiq’e (2010) göre, Selefilik-Vahhabilik şu belirli unsurlara özgüdür:
irade ve dinî Püritenizm,
edebiyat ve yargı yönelimlerine saygı eksikliği,
kendi kendini örgütleme erdemi, dinsel konuların örgütlenmesindeki anarşi ve
çoğu kez diğerlerini damgalayarak tanımlanan çeşitli farklı görüşlerin münhasırlığı.
Makedonya’da faaliyetlerine 1996 yılında Üsküp’teki ilk özel kolej olan Yahya Kemal’in kurulmasıyla başlayan Gülencilik, görünmez bir eğitimsel İslam’ı teşvik eden bir harekettir, yani Müslümanları bir tür aşağı konuma getirerek evrensel (dünyada 163 ülkede mevcut) olmayı hedefleyen bir harekettir. Makedonya’da Üsküp, Gostivar, Kalkandelen, Struga ve Ustrumca’da bulunan birkaç Yahya Koleji, iki ilkokul (Üsküp ve Struga), Zaman gazetesi ve bir anaokulu bulunmaktadır. Halk ve yerli dinî kurumlar; Müslümanların zekat, hayır kurumları vb. gibi kaynaklarını topladıklarını (Art Channel, 2008) ve onlarla kendi okul ağlarını kurduklarını, oysa harç ve ücretlerin yerel nüfusun yaşam standartlarına göre çok yüksek olduğunu; ayrıca kolejlerde başörtüsü yasağı vb. ile dinî görünümü de engellediklerini belirterek şikayetlerini dile getirmektedir. 2016’daki darbe girişiminden sonra bu okullara FETÖ’nün yapılanması muamelesi yapılmaktadır. Kuzey Makedonya’daki Türk büyükelçisi Yahya Kemal okullarının terörist yetiştiriyor olabileceğini iddia etmiştir (Rašidagić ve Hesova, 2020, ss. 120). Türk hükümeti, Kuzey Makedonya’nın NATO üyeliğini henüz onaylamamıştır ve şu anda Üsküp’e terörizmle suçladığı 15 Türk vatandaşını iade etmesi için baskı yapmaktadır. Kendisine “Cemaat” ve “Hizmet” adını veren bu topluluk, gerçek yüzünü, yani dindarlığını gizlemeye, modern ve aydınlatıcı görünmeye çalışmaktadır. Çelişki şudur ki “cemaat mensuplarına” dinî çağrıda bulunmalarına rağmen, eylem ve söylemlerinin son derece laik, hatta dinî yaşamın gelişimi açısından yıkıcı olması, hatta yerel halkla gayri resmi toplantılarında din hakkında tartışmalar organize ediyormuş gibi yapmalarıdır. Bu “cemaatin” bir başka özelliği de, yerel Müslümanlardan farklı olarak diğer dinî toplulukların üyeleriyle çok sıcak ve yakın ilişkiler beslemeleridir; böylece diğer İslamî STK’lar ve “cemaatin” ilk merkezinin 1990’ların başında olduğu IRC ile güçlü bağlantılar kurma olasılığından kaçınırlar.
Makedonya’daki İslamî hareketlerin bir diğer unsuru da Kalkandelen’deki Asr Yayınevi ile Asr Meclisi’dir. Suriyeli bilgin Buti’nin çizgisini takip eden bu kurum, çocuk dergisi Dritarja’yı (Pencere) yayınlamıştır. Ara sıra çoğunlukla tercüme edilen İslamî kitaplarla haftalık dersler düzenlemekte, tartışmaların yanı sıra Kur’an okuma yarışmaları yapmaktadır. Asr Meclisi 1984 yılının sonunda Kalkandere’de kurulmuştur. İlk etkinlikleri kahve ve çay evlerinde gayri resmi dersler vererek ve yerel halkla toplantılar yaparak geliştirmiştir. Bu aşamada, Kalkandelen’de geleneksel toplantılar uzun kış gecelerinde evlerde yapılmıştır. Daha sonra İslam taraftarlarının mali çabaları sayesinde Meclis Genel Merkezi’nin bulunduğu bir bina inşa etmeyi başarmışlardır (Mexhlis-i Asr, 2015).
Dinî içerikli yoğun bir faaliyet de Makedonya’daki bu türün en eskisi olan El-Hilal hayır kurumu tarafından yürütülmektedir; diğeri Dituria Vakfı’ndan (Gostivar) Ensar, El-Ahnaf: Forumi i të Rinjve Muslimanë (el-Ahnaf: Genç Müslümanlar Forumu) vb. çok açık olmayan ancak bir yerden diğerine seyahat ederek kendi giyim kurallarına ve ibadetlerine uyan takipçileri olan Tebliğ Cemaati’nden de bahsetmeliyiz.
Bu günlerde ortadan kaybolan bir başka hareket 1990’ların ortalarında Rumi Yayınevi ve Nur dergisi aracılığıyla aktif olan, 2016’ya kadar Radyo Haraçine aracılığıyla yayın yapan, merkezi Tetovo’da olan, aralarında medrese profesörleri ve diğer insanların bulunduğu Şii harekettir. O dönemde Rumi, İran kültüründen Ali Şeriati, Mutahhari, Tabatabai gibi tanınmış İranlı düşünürlerin bir dizi kitabını yayınlamayı başarmıştır. Rumi, Şii teolojisi ile geliştirmeye çalıştığı ideolojik boyut arasında net bir ayrım yapmıştır.
Yeni tasavvuf cemaati, felsefi faaliyetlerinin ilkesi, ilgili ülkelerdeki dinî topluluklarla işbirliğine ve Sünni-Hanefi İslam’ın desteklenmesine dayanan, Kosova ve Makedonya’da insani, eğitici ve kültürel faaliyetlerini Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı (AMHV) aracılığıyla gerçekleştirmektedir. Yerel müminlerin ihtiyaçlarını göz önünde bulunduran, yani bağlamla ilgili düşünceleri olan bu topluluğa, Nakşibendi tarikatının Erenköy cemaatinden şeyhi, karizmatik lideri Osman Nuri Topbaş liderlik etmektedir. Faaliyetleri sırasında Sufi bağlılıklarına asla işaret etmeyen Makedonya’daki bu “cemaat”, Üsküp’te Mustafa Paşa Vakfı tarafından finanse edilen kadın yurdunu ve İştip’teki Hamidiye Medresesi’ni yönetmektedir. Ayrıca Kumanovo, Üsküp, Kalkandelen, Struga gibi Makedonya’nın farklı yerlerinde ve tüm Doğu Makedonya’da Kur’an hafızlığı ve okuma kursları vermektedirler. Söz konusu “Cemaat”, İştip’teki müftülüğü ve imamları mali açıdan desteklemektedir (Rexhepi, 2015).
Yeni-tasavvufçu Süleymancılar Cemaati de Arnavutluk’ta mevcuttur. Dirilişçi bir İslamî hareket olan S. H. Tunahan’ın takipçileri, nispeten kapalı ve Nakşibendi Sufiliğine dayanan kökleriyle izole edilmiş durumdadır. Din eğitimini cemaatin bir yakınlığı haline getirmeye çalışırlar ve devletin din üzerindeki kontrolüne karşı mesafelidirler. Kur’an’ın geleneksel eğitimini vurgularlar. 2000 yılından bu yana Kosova, Makedonya ve Bosna’da faaliyet gösteriyorlar. Gostivar’da, Üsküp, Debar ve Kalkandelen’de yurtlar ve farklı bölgelerde alternatif “mektepler” var. 1990’lı yıllara Makedonya’da da siyasal İslam’ın ortaya çıkışı damgasını vurmuştur. Halktan destek alamadığı için o dönemde siyasi konjonktürlerin ilgili konusu olmayı başaramayan Demokratik Hareket Partisi-İslamî Yol, 1994-1998 parlamentosu toplamında sadece bir milletvekili çıkarabilmiştir.
Kosova’daki Yeni İslamî Aktörler
2011 yılında “Gani Bobi” enstitüsünün yaptığı bir araştırmaya göre Kosovalıların %40’ı İslam’ın Kosova’da güçlendiğini beyan etmiştir (Cesary, 2014, s. 508). Kosova dâhil 65 ülkeden 64.000 kişi ile yapılan Worldwide Independent Network/Gallup International Association (WIN/GIA) araştırmasına dayanan bazı ilginç sonuçlar ortaya çıkmıştır. Kosova’da yanıt verenlerin %83’ü dindar olduğunu, %7’si dindar olmadığını, %1’i ateist olduğunu söylerken, %10’u hiç yanıt vermemiştir (Telegrafi, 2015; WIN/Gallup, 2015). Kosova’daki İslamî hareketlerle ilgili olarak, Arnavut İslamı’nın önemli bir temsilcisi, Boşnak okulundan Logos-A’nın Kosova şubesi temsilcisi, Hanefilik ve Maturidilik’in, Arnavut İslamî yazılarının ve çevirilerinin öncülerinden biri Prof. Nevzat İbrahimi’ye göre Kosova İslamı’nın resmi Makedonya’dakine çok benzemektedir. Vahhabiliğin kurucusu Muhammed ibn Abd al-Wahhab’ın Üç Temel İlke ve Argümanları’nın çevirisini yapan bu kişi, kendisini, İbn Teymiyye’yi ve Humeyni’nin Gorbaçev’e yalnızca bilimsel amaçlarla gönderdiği mektubu (mesajı) hocası Prof. Smajlović’in öğrettiği gibi çevirdiğini söylemektedir. Bu sebeple İslam’daki tüm reformcular ve büyük şahsiyetlerin tanıtılıp sunulması gerektiğini ve tercüme edilmesini ifade etmektedir (İbrahimi, 2015).
Bazı görüşlere göre, Kosova’daki Vahhabilik’in zayıf izleri, daha sonra radikal Selefiliğin muhalefetine dönüşecek olan Kosova İslam Cemaati’nin eski başkanında (şimdi Suudi Arabistan’da büyükelçi) bulunabilir. 1988 yılında Prizren’de kurulan Zëri İslam (İslamın Sesi) Yayınevi, kendilerini “kurumsalcı” olarak gören N. Ibrahimi, M. Ajdinî ve şimdi merhum M. Ahmeti gibi aydınların liderlik ettiği Kosova’daki dinî canlanma hareketi olarak kabul etmektedirler.
Sözde Vahhabiler ve ılımlı Vahhabiler daha sonra bunu takip edeceklerdi. 1997-1999 savaşından sonra, bir yanda aşırı muhafazakâr teoloji, diğer yanda “militan aşırılık” ve Şiilik ve Türk derneklerinin nüansları ve saldırgan Vahhabilik’in istilası ortaya çıkmıştır. Bu bakımdan Şii etkisinin daha kurnaz olduğu ortaya çıkmıştır (Prizren’de Ehl-i Beyt olarak). Müslüman Kardeşler’in çizgisinin bir biçimi, tipik temsilcisi Priştine’deki Katër Llullat Cami ve Kültür ve Eğitim Derneği (AKEA), ihvancılığın klasik çizgisini aşan ve Boşnak-Türk okulunun unsurlarını içeren daha ılımlı bir İslam(cılık) çizgisini takip eden varlıklar olarak Kosova’da da fark edilebilir. Siyasal İslam, Adalet Partisi (Adalet Hareketi) LISBA tarafından temsil edilen Kosova’da da mevcuttur, Fjala genel oyların toplam %3’ünü almaktadır ve Krasniki tarafından Arap dünyasındaki diğer İslamî hareketlere benzetilmemektedir. Bu bağlamda, başörtülü bir kadın Kosova’da parlamento anayasasının bir parçası olmayı başarmış, başörtülü olarak meclise girmiştir.
Kosova davası, Kosova’daki İslam’ın çalkantılı görünümüne de yol açmıştır. Xhabir Hamiti’ye yönelik fiziksel saldırıdan Lavdrim Muhaxheri davasına (Gazeta Tema, 2014), Suriye’de bir adamın kafasını keserek TV ekranlarında görünen bir DAEŞ savaşçısının durumu bu yeni devlette “radikalizmin” gelişiminin çok üzücü bir çizgisi olarak ortaya çıkmaktadır. Geleneksel algı ile “Vahhabi reformizmi” arasındaki çatışmalar Kosova bağlamında da devam etmektedir.
Kosova Dinî Cemaati Birliği Başkanı İdriz Bilalli, “Kosova’da geleneksel İslam uygulanmalıdır” demiştir. “KRC’nin (Kosova Dinî Topluluğu) İslamî inancın yeni unsurlarından uzaklaşmaması, bu örgütler ve Kosova’daki geleneksel İslam uygulamasıyla hiçbir ilgisi olmayan bireyler arasında gizli bir koalisyon olduğu sonucuna varmaktadır.” Bilalli, “Seleflerimizden miras aldığımız bu değerleri korumakla, yani Kosova’da geleneksel İslam’ı uygulamakla derinden ilgileniyoruz.” demiştir (Koha, 2011). Vaiz Osman, İdriz ve Hamit vakaları; Kosova’da İslam’ın yabancılaşmasına yönelik doktriner bakış açılarından ziyade KRC’nin bir çatışmasını ve siyasallaşmasını ve Tërnava’nın perde arkası konusunu oluşturan Türkiye’den Diyanet ile işbirliğine karşı yaptığı bir grevi temsil etmektedir. KRC, Vahhabiliğe karşı ihmalkarlıkla suçlanmaktadır, oysa veriler bu kurumun, Makedonya’daki IRC’nin yaptığı gibi Sh. Krasniki benzeri figürleri öne sürerek, Vahhabilik’in liderini İsa Bey Kütüphanesi’nde ve Vahhabi-Selefi kanadının birkaç imamını Üsküp’teki bazı camilerde görevlendirerek, İslam ideolojisinin bu yanını evcilleştirmeyi hedeflediğini ortaya koymaktadır.
Eylül 2014’te, Kosova polis güçleri ilk kez ülke içinde bazı radikal karşıtı operasyonlar gerçekleştirmiştir. Bunun üzerine on üç imam ve diğer siviller (toplamda 42) Irak ve Suriye’ye cihatçı gönderme bahanesiyle tutuklanmıştır. Tutuklananlar arasında, Kosova ve ötesinde İslamî çağrıya katılan bazı etkili imamlar ve diğer “ilgili” şahsiyetler vardır. Bu davada kapatılan kurumlardan biri AKEA idi. Gülen yanlısı Emre Uslu yaptığı Kosova analizlerinde, AKEA’dan daha ılımlı dernek ve kuruluşları işaret ederek TİKA ve İHH ile ilişkileri nedeniyle bunlara saldırdı. Gülen’in takipçileri Türkiye husumetlerini bu şekilde bir kez daha ortaya çıkardılar.
Gülen örgütü Kosova’da da mevcuttur. Prizren, Priştine, Peja ve Gilan gibi kasabalarda Atmosfera adlı öğrenciler için yurtlar ve Hasan Nahi adlı ortaokullar, bir STK ve Gülistan olarak bilinen bazı eğitim kurumları bulunmaktadır. Priştine, Prizren, Yakova ve Lipjan gibi kasabalarda Gülistan çerçevesinde Mehmet Akif Ersoy kolejleri de vardır. Anaokulundan ortaöğretime kadar eğitim vermektedirler. Yllka anaokulu da Prizren’deki Gülenci örgüt tarafından yönetilmektedir. Makedonya ve Arnavutluk’takilerle aynı parametreleri takip eden bu kurumlar, farklı türde eğitim platformları sunmanın dışında, halk tarafından zor anlaşılan ve genellikle gizemli örgütler veya gizli topluluklarla bağlantılı olan kendine özgü bir ideoloji yaymaktadırlar. 15 Temmuz’dan (2016) sonra yayılma hızla düşmektedir.
Kosova’daki Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı, Yakova’daki Hifdh Medresesi’ni ve Priştine’de bir öğrenci yurdu ile Prizren’deki kız yurdunu ve İstanbul Derneği’ni yönetmektedir. Süleymancı Cemaati Kosova’da da faaliyet göstermektedir. Dört yurtları vardır (ikisi Gilan’da ve ikisi Prizren’dedir). Bu gruplama kendine odaklanmıştır ve hem çalışanlar hem de öğrenciler için bir izolasyon etkinliği planına sahiptir.
Şiilik, İranolojiye özel vurgu ile eğitim, bilimsel araştırma, felsefi çalışmalar, kültürel çalışmalar ve oryantal ve İslamî çalışmalar alanlarında faaliyet gösteren bağımsız bir organ olarak İbn Sina İnsani Araştırmalar Enstitüsü de bulunabilir. Fars dili ve edebiyatı; ayrıca Hikmet dergisini yayınlıyor ve Enes Kariq’ın 21. Yüzyılda Din Üzerine Denemeler adlı kitabı gibi başka yayınlar da yapmaktadırlar (İbni Sina-ks, 2015). Şiilik, Balkanlar’daki nüfuzunu kullanmak için Sufi ruhtan yararlanmaya çalışmaktadır.
Yine de, Kosova’da Arnavutların gerçek Müslüman olmadıklarını (Cesary, 504) göstermeye çalışırken kendini reddeden bir söylem geliştiren laik çevreler ile fraksiyonlara bölünmüş Müslüman çevreleri arasında soğuk savaş sürüyor ve bunun bir sonucu olarak bu gruplar Kosova toplumu içinde marjinalleştirilmektedirler. İkincisi ile ilgili olarak, yani Kosovalı İslamî hizipler (Pan-Arnavut bağlamına uygulanan bir gerçek) için Prof. Krasniqi şunu söylemektedir:
Boş bir duygusallık, kaba bir kelime dağarcığı kullanımı ve konuşmacının korkulu küstahlığı yoluyla hareket eden, çocuksu bir zihniyete sahip olan ve eleştirel düşünceye karşı olan, ideoloji militanları üreten, inananlara ait omayan kovandan yalıtılmış mini toplulukların adacıkları (hücreleri), 21. yüzyılın geri kalanıyla etkileşime giren ve hatta rekabet eden, gerçek ve saf değerlerle ona meydan okuyan bazı İslamî hizipler mevcuttur. (Krasniqi, 2018)
1990 Sonrası Arnavutluk’ta İslamî Akımlar
Daha önce de belirttiğimiz gibi, Arnavutluk’ta zamanın türbülanslarından en çok etkilenen İslam olmuştur. 1967’de tüm dinî kurumların yasaklanması kararı Arnavut milletini “kültürel ve manevi bir boşluğa” itmiştir. Yeniden canlanma hikayesi, Monizm’in (Tekçilik) dağılmasıyla başlar ve Vahhabiliğin camilerden sokaklara pratikte en görünür hareket olarak göründüğü güncel bir tabloya ulaşır. Tarihçi O. Jazexhi’ye göre, 1990’dan sonra Arnavutluk’ta İslam’ın belirli evreleri olmuştur: 1990’dan 1998’e kadar İslam’a çağrının ana aktörleri Araplar, Makedonya ve Kosova’dan bazı vaizlerdi... İhvan ve Arap vaizlerin birçoğu vehhabi-selefi ideolojileri takip etmekteydi. O zamanlar WAMY (Dünya Müslüman Gençlik Meclisi), Hay’ah al-Igathah, Turath al-İslami, al-Waqf al-İslami, al-Haramayn vb. dernekler aktifti. Çoğu, metodolojilere veya eylem sistemlerine aşina değildi. Vaazlar, kiraladıkları evlerde veya apartman dairelerinde yapılmakta, çoğunluğu resmi okulların dışında kalan, okul mezunu olmayan çocuklara Kur’an ve diğer inanç şartlarını öğretmekteydiler. Bazı yayınları olmasına rağmen, seminerler ve “kurban” (akika) bu derneklerin ayırt edici özellikleriydi. Bu arada, Arnavutluk’un her yerine çok sayıda Kur’an tercümesi dağıtılmıştır. Bunların bir kısmı cami ve müftülüklerdeki depolarda ve diğer odalarda çürümüşken, bir kısmı da birçok sorunla birlikte sınırları geçmeyi başarmış, Makedonya ve Kosova’ya girmiştir.
2000 yılında İhvan takipçileri, Mısırlı aktivistlerin yerini alan Ardhmëria Derneği’ni kurmuştur. Arnavutluk’taki Arnavut İhvanı’nın ana figürleri Tahir Zeneli ve Ferid Piku’dur. Kosovalı bir aydın olan Milazim Krasniki’ye göre, Ardhmëria Derneği komünist dönemdeki karanlık ve uzun ahlâksızlık ve yozlaşma döneminden sonra zalim diktatörlüğün kangrenleştirdiği ve geçiş döneminin onlar için yeterli tedaviyi bulamadığı ahlâkî ve sosyal yaraları iyileştirmeyi başaran barışçıl, hoşgörülü, evrensel ve bütünleştirici İslam’ın yüce değerinin bir başka parlak örneğidir (Krasniqi, 2015). Mirësia Vakfı, Faktor ve Nur dernekleri de bu derneğin dâhil olduğu ruha aittir. 2001 yılında Libya’da eğitim görenlerin ilk nesli ortaya çıkmış; 2002’de Ürdün’den İhvanlar ve Vahhabilerden oluşan gruplar gelmiştir. Ahmet Kalaja’nın Suudi Arabistan’dan dönüşünden sonra 2002’de Tiran’daki Dino Hoca Camii’nin ele geçirilmesi bir dönüm noktası olmuştur. 2005 yılına kadar bu insanlar, ilçelerde camileri ve müftülükleri işgal ederek önemli sayıda genç inananı Vahhabilere dönüştürmeyi başarmışlardır. 2005 yılında el-Haramayn kapatılmış, ancak Selefiler Tradita, Arnavut İmamlar Birliği (Lidhja e Imamëve Shqiptarë) vb. gibi paralel örgütler kurmuşlardır. Ancak İslam Cemaati Genel Sekreteri Sali Tivari’nin öldürüldüğü 2003 yılından 2004 yılına kadar, Arnavut Müslüman Cemaati, 2005-2006 döneminde medreseleri ele geçirmeye başlayan Gülenciler tarafından, İslamî İlimler Bölümüne sahip Bedr Üniversitesi aracılığıyla ülkedeki medreseler ve dinî yüksek öğretim üzerinde tekel kurmak suretiyle, Selefi unsurlardan temizlenmiştir (Jazexhi, 2015). AMC’nin (Arnavut Müslüman Topluluğu) şu anki başkanı Bruçaj da bu hareketin bir parçasıdır. Bu hareket, yüksek öğrenimde Epoka Üniversitesi, birçok şirket ve bireysel girişimci aracılığıyla ve genel olarak sosyal alanda Gylistan, Sema, Memorial International School of Tiran, Prizmi Yayınevi, Turgut Özal, Mehmet Akif Ersoy ve Hasan Rıza Paşa kolejleri, Start gazetesi, Yeni Ufuklar Derneği vb. kurumları aracılığıyla mevcuttur. Bunların hepsi Gülenci ağın parçasıdır.
Bugünün Arnavutluk’unda, Universi bilimsel dergisi aracılığıyla Arnavutluk İslam Düşünce ve Medeniyet Enstitüsü (AIITC) gibi benzer faaliyetleri yürüten başka yerel dernekler, insani yardım faaliyetleri, konferanslar, yayınlar vb. ile ALSAR vardır.
Süleymancı Cemaati, 1996 yılından beri Arnavutluk’ta faaliyet göstermektedir ve ülke çapında sekiz farklı yerde (Peşkopya, Kukës, Durrës, Kavajë, Bushat, Shkodër ve Prrenjas) dokuz yurttan sorumludur. En yoksul ve en zayıf sosyal katmanla ilgilenen görece izole bir kesim olarak kabul edildiğinden, bu bölgelerde yaşayan Müslümanlar arasında itibar ve otorite kazanmayı başaramamıştır.
Arnavutluk’taki Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı, İşkodra’daki Hacı Şıh Shamia Medresesi’nin kız ve erkek bölümünü, Progresi Yayınevi’ni, İstanbul Kültür Derneği’ni ve Cicërimat E Para (İlk Cıvıltılar) anaokulunu, Etika dergisini ve Etika Për Fëmijë Derneği’ni (Çocuklar İçin Etik) yönetmektedir.
Şii hareketi, Arnavutluk’ta yayınlarla ilgilenen Sadi Shirazi Kültür Fonu aracılığıyla aktiftir (Panteoni Iranian dhe iranologët shqiptarë, 1998, Historia e letërsisë perse, 2008 gibi). Arnavutluk Bilimler Akademisi, Tiran Üniversitesi vb. ile işbirliği yapmaktadırlar. Düzenledikleri etkinliklerden biri de “Tahran’dan Tiran’a” (2011) sanatçılarla Arnavutluk’taki İran kültürünü folklorik kıyafetler, fotoğraflar, resimler ve sekiz İranlı tarafından yapılan zanaatkârların da dâhil olduğu “İran Kültür Haftası”dır.
Mısır İhvan’ı, Arnavutlara “Müslüman Kardeşler” ruhunu aşılamış, fakat onlara Vahhabi kültürü de vermiştir. Kuveyt, daha ılımlı bir dinî ruha sahip olmakla birlikte, yalnızca selefi teologlar üretmiştir. Ancak Selefilik, misyonunda karşılaştığı sorunlara rağmen Arnavutluk’taki en güçlü İslamî ideoloji gibi görünmektedir. Radikal ve liberal olmak üzere yayın yapan ve internet siteleri aracılığıyla faaliyetlerini sürdüren, camilerde Selefi-Vahhabi hareketin içinde yer alanların büyük çoğunluğu, özellikle de Tiran, Elbasan’dan, Kavaja ve Durrës gibi şehirlerden 25-30 yaş grubuna mensup gençlerdir.
Arnavut bölgelerindeki Vahhabi etkinin gücü, Kosovalı genç bir analistin yaptığı açıklamada açıkça görülebilir: “Vahhabilerden farklı bir bakış açısına sahip üç-dört yayın merkezini hariç tutan Vahhabi edebiyat, sadece farklı İslamî yorumlara sahip yayınları aşmakla kalmamış, aynı zamanda son yıllarda Kitap Fuarı olarak bilinen seküler etkinliğe de hâkim olmuştur.” (F. Sadiku)
Sonuçlar ve Tavsiyeler
Krasniqi’nin (2010) belirttiği gibi, Balkanlar’da dine atıfta bulunma (siyasal İslamcı söylem) genellikle farklı insan toplulukları arasındaki uçurumu derinleştirmiş ve “Onlara” karşı “Biz” kategorilerini pekiştirmiştir. Balkanlar, kolayca değiştirilemeyecek özerk bir İslamî yapıya sahiptir (S. Rexhepi). Ancak, ampirik gerçek Balkanlar’da ve Arnavutluk’ta yerleşim bölgelerinde İslamî dindarlık haritasında köklü değişikliklerden bahsetmektedir. Dahası, bazen değişken yaklaşımlara sahip bir bilim insanı olan İsa Blumi gibi insanların “Avrupa’nın Gelecekteki Talibanları”ndan (Blumi, 2005, s. 9) ve Arnavut İslam(lar)ı gibi ilginç bir ifadesini icat ettiren büyük bir İslamî çeşitlilik varlığından bahsetmesine sebep olmaktadır.
Bu metinde, diğer şeylerin yanı sıra, İslam’ın Komünizm’den çoğulculuğa geçiş süreci, bir kısmı bu alanlardaki geleneksel din kültürüne aykırı olan yeni dinî hareketlerin ortaya çıkışı, saf-püriten dinî yaklaşım (Selefilik), manevi ve kültürel eylemcilik, siyasal İslamcılık (İhvancılık), eğitim-ezoterik (Gülencilik), kısa yüzeysel etkiye sahip dinî ideolojicilik (Şiilik) ve bu fraksiyonları onaylayan Arnavut siyaseti (VIP boyutunda Bektaşilik) konuları, rekabetçi bir din piyasası ile birlikte bir dinî canlanmaya neden olan günümüz durumu da dâhil olmak üzere detaylandırılmıştır (Bkz.: Elbasani ve Roy, 2015). Bu bağlamda Pan-Arnavutluk bölgesindeki resmî din kurumunun (IRC) uyuşukluğundan veya Arnavut Müslüman teolojisinin krizinden ve bunun üzerine Arnavutluk’un 1967-1991 döneminde yaşadığı dinî boşluk nedeniyle, Arnavut İslam düşüncesini evrensel İslam anlayışına göre değil, kısmi ideolojilere göre biçimlendirerek ideolojik misyonerlerin her yerde filizlenmesini mümkün kılmasının haklı göründüğünden bahsetmiştik. Nitekim kendinden başka herkesi cehenneme gönderen ve kendini sadece kurtulmuş grubun yerleşebileceği dar bir gecekondu cennetine (Okuyan) yerleştiren tekfirciliğin aksine kapsayıcılık esastır. Benzer hareketler Karadağ ve Doğu Kosova’da (Preshevo ve Bujanovac) ve ayrıca İslam dininin başka bir biçimine dönüşen insanların evlerine geri döndüğü diasporada fark edilmiştir. Genel olarak, geleneksel İslam’ın koruyucusu olduklarını iddia eden bu cemaatlerin entelektüel uyuşukluğu acıklıdır ve temsilcileri ve liderleri, Arnavutlar arasında İslam kültürleri için farklı hareketlerin sunduğu zorluklarla uğraşmaya entelektüel veya ahlâkî düzeyde hazır görünmemektedirler. Ayrıca bu hareketlerin bu bölgede bu kadar hızlı yayılmasına karşı hiçbir zaman hazırlık ve ilgi göstermemişlerdir. “Geleneksel İslam’ın resmi koruyucusu olan Arnavutluk, Kosova ve Makedonya’daki İslam Cemaatleri, büyüklüklerini, dağılımlarını, vaaz ettikleri nüfus üzerindeki kontrollerini vb. değerlendirmek için hiçbir zaman bir bilimsel çalışmayı finanse etmemişlerdir. Sadece bu radikal hareketlerin nesnel analizini yapamama durumunu maskelemeye hizmet ediyor gibi görünen ahlâkî beyanlarla kendi kendilerine yeterli hissetmektedirler.” (Zimeri, 2014)
Sahada yapılan incelemelere, analizlere ve farklı bilimsel kaynaklara dayanarak şu sonuçlara vardık:
Arnavut İslamı, dış müdahaleye bakılmaksızın kendi özgün muhtevasına sahiptir. Arnavutluk Müslüman Cemaati kurulduğu zaman 1923’te Osmanlı şeyhülislamından bağımsız hale gelmiş ve böylece dinî gelişmeleri münhasıran ele alma kapasitesi göstermiştir.
Bugün, Arnavutosfer’de, İslam’ın farklı biçimleri ve zengin dinî faaliyetler gerçekleştiren İslamî nüanslara sahip farklı aktörler vardır. Ancak gerçek İslam ve İslamî hareketler açısından da büyük farklılıklar bulunmaktadır.
Resmi dinî toplulukların (Komuniteti Mysliman, BIK, BFI) zayıflığı, Arnavutosfer’deki dinî birliği parçalayan diğer fraksiyonların ortaya çıkması için fırsatlar yaratmaktadır.
Yeni aktörler ve dinî eğilimler, manevi ve İslamî değerleri destekleyen diğer kuruluşlar ve STK’ların aksine, resmi dinî toplulukların yapamadığı, topluma canlandırıcı bir ritim getirmiştir.
İslamî hareketler Kuzey Makedonya’da daha yerleşmiş ve sistematik olarak görünmektedir. Kosova ve Arnavutluk’ta ise bu görünüm daha zayıftır.
Osmanlı mirası ve ruhu bir yüzyıl sonra bile “cemaat”, “kitap”, “kasaba”, “esnaf”, “çarşı”, “avlu”, “kapıcık” vb. gibi ortak kullanılan terimlerin bulunduğu Kuzey Makedonya’da özellikle Üsküp, Kalkandelen, Gostivar ve Kumanovo’da daha canlıdır.
Çaresiz ekonomik koşullarda yaşayan sosyoekonomik durumu kötü pek çok insan, özellikle gençleri, mümkün olduğunca çok sayıda istihdam sağlamayı amaçlayan bu hareketlerden etkilenmeye veya işe alınmaya yöneltmiştir.
Farklı İslamî eğilimler ve faktörler arasında İbn Haldun’un “asabiye” dediği, grup kimliği anlamına gelen, bu eğilimleri nispeten izole durumda bırakan ve birbirleriyle iletişim kurmada engelleyen bir olgu vardır.
Medya genellikle dinî nefretin, dezenformasyonun, ırksal önyargıların ve İslamofobinin teşvik edilmesinin bir parçasıdır.
Muhafazakâr ve radikal İslam’ın yanında, daha net, iyimser ve olumlu görülmesi gereken sözde kültürel İslam vardır.
Arnavutosfer’deki İslamî hareketlerle ilgili metinlerin ve makalelerin çoğu, gerçekliğe girmeden, yani, Vahhabi ideolojiye kıyasla çok daha geniş ölçekte işleyen ve çok daha vizyoner çok daha geniş bir alanda faaliyet gösteren diğer aktör ve hareketlerle ilgilenmeden, güvenlik çalışmaları açısından ve eğilimli gazetecilik yaklaşımlarına dayalı olarak yazılmıştır.
Selefi-Vahhabi ideoloji, Arnavutluk bölgelerinde özellikle gençler arasında hızla yayılan bir harekettir; Batılı yazarlar da bu yayılmadan dolayı alarma geçmiştir. Özellikle Balkanlara Halifeliğin Gelişi (2007) kitabının yazarı Christopher Deliso ve “Arnavutların Talibanlaşması” (2005) hakkında konuşan Arnavut yazar Isa Blumi ile birlikte bunlardan biridir. Vahhabiliğin bu eğilimi, sosyal yaşamdaki gelişmeler, tecrit, kamu çevrelerindeki sorunlar, geleneksel ya da ana akım teologların açıklama ve yorumları gibi nedenlerle son yıllarda bir düşüşe işaret etmiştir.
İslamî cemaatlerin ve çalışanlarının “yıkıcı mezheplere” (N. İbrahimi) karşı tutumu, kayıtsızlık, kısırlık ve entellektüalizm eksikliği ile karakterizedir. Bu grupların yorum ve görüşleri gerçek ve esaslı analiz ve çalışmalardan çok komplo teorilerine dayanmaktadır.
Selefilik gibi İslamcılığın ideolojik versiyonlarına rağmen, Ataullah Kurtish, Xhemil Efendi, Fetah Efendi, Memet Efendi, Xhemal Efendi, Kemal Aruçi, Sabri Koçi, Şerif Ahmeti, Hasan Nahi, Rafiz Efendi, Hafız Aliu, Hafız İdriz İbrahim, Mulla Mahmut vb. gibi öğrencilerini ve loncalarını üreten gerçek çalışkan imamların yorulmak bilmeyen çalışmaları sayesinde geleneksel İslam hala sahnede sağlam olarak durmaktadır.
Tecrübeye dayanarak, Saraybosna okulunun (ekolünün) ve Türk-İslam okulunun (İslam’ın Türk yorumu) genel olarak Arnavutluk ve Balkanlar bağlamında daha tutarlı olduğunu söyleyebiliriz.
Resmi İslam Cemaatlerinin (Müftülüklerin), gelecekteki kadrolarını eğitime gönderecekleri ülkelerin seçiminde daha dikkatli olmalarını, böylece Arnavutosfer’deki tarih ve sosyal gelişmelerle uyumlu bir teolojik elitin yetiştirilmesini öneriyoruz.
Geçiş dönemindeki tüm İslamî gelişmeleri dikkatle ele alacak bilimsel söylemin sadece yukarıda belirtilen ülkelerde değil, ötesinde de üretilmesini ve onaylanmasını öneriyoruz. Böyle bir tezin bir yüksek lisans veya doktora öğrencisi tarafından seçilmesi, konferanslar ve diğer bilimsel sempozyumlarla birlikte, bu açıdan konuya büyük katkı sağlayacaktır.
Resmi İslamî cemaatler, insan kaynaklarını rasyonel bir şekilde kullanmalıdır. Aksi takdirde, asil teolojik beyinler, yeni iş yerleri onu devre dışı bıraktığı için gerçek kapasitelerinin asla yüzeye çıkmayacağı başka kurumlara transfer olur.
Camilerde klasik dinî kurslara, mekteplere büyük önem verilmelidir. Çünkü aksi takdirde bodrum katlarında, odalarda vb. diğer dinî ideolojileri yayan alternatif mektepler olacaktır. IRC ve www.mektebinathërret.com web sitesi tarafından Kur’an yarışmalarının organizasyonu buna iyi bir örnektir.
Sosyolojik bir gerçek, çeşitliliğin kaçınılmaz bir gerçek olduğu küreselleşme çağında, postmodern çağda yaşıyor olmamızdır. Bu, geçmişte olduğu gibi şeyleri sınırlamanın hiçbir yolu olmadığı anlamına gelir. Diğer şeylerin yanı sıra, din, farklı biçimler ve şekiller alarak sosyal dalgalanmalara neden olmadan yönetilebilecek bir alandır.
Kaynakça
Aktuale, 28.05.2018.
Demjaha, A. & Peci, L. (2016). Çfarë ndodhi me shqiptarët e Kosovës: Ndikimi i religjionit në identitetin etnik në periudhën e shtet-ndërtimit.Prishtina: KIPRED.
Betts, A. (2017). “İslami dhe kriza e vlerave liberale në Europë”, http://tesheshi.com/nga-alexander-betts-İslamî-dhe-kriza-e-vlerave-liberale-ne-europe/ retrieved on December 21, 2017.
Pajaziti, A. (2013). Socio-Political Insights: Towards Debalkanization. Saarbrucken: Lambert Academic Publishing.
Pajaziti, A. (2016). Sociologji publike. Tirana-Skopje: Polis & AIS Publications.
Elbasani, A. & Oliver Roy, O. (2017). “İslam in the post-Communist Balkans: alternative pathways to God”, in http://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/14683857.2015.1050273, retrieved on November 14, 2017.
Iseni, B. & Bougarel, X. (2008). İslami dhe politika në Ballkanin Perëndimor. Skopje: QMBN.
Ellis, B.A. (2013). Prejardhjet hije: Kujtesa dhe identiteti qytetar i muslimanëve të Maqedonisë. Skopje: Logos-A.
Gazeta Tema, “Foto Tronditëse: Lavdrim Muhaxheri pret koka njerëzish në Siri”, July 29, 2014.
Interview with Nasir Rexhepi, head of Shtip’s “Hamidiyah Madrasah”, April 16, 2015.
Interview with Nexhat Ibrahimi, Kosovar muslim intellectual, April 11, 2015.
Interview with Olsi Jazexhi, Albanian-Canadian historian, April 8, 2015.
Kagioulis, I. (2009). Religious Education and the Prevention of İslamic Radicalization: Albania, Britain, France and The Former Yugoslav Republic Of Macedonia. Monterey, California: Naval Postgraduate School.
Blumi, I. (2005). Political İslam Among the Albanians: Are the Taliban coming to the the Balkans?. Prishtina: KIPRED.
Blumi, I. (2002). “Indoctrinating Albanians: Dynamics of İslamic Aid”, ISIM Newsletter, 11/2.
Arsovska, J. & Dimal Basha, D. (2012). “Globalizing the Western Balkans: Transnational Crime, Fundamental İslam and Unholy Alliances”, Etudes Caribeennes, 22 | Août 2012.
Cesary, J. (2014). The Oxford Handbook of European İslam. Oxford University Press
“Ku ishte BFI-ja 25 vite?”, Portalb, January 30, 2015.
Krasniqi, M. (2018). Thirrja në vesh të shurdhër. Skopje: Logos-A.
Jahja, M. (2012). “Macedonia”, Yearbook of Muslims in Europe, volume 4, editor-in-chief: Jørgen S. Nielsen, eds. Samim Akgönül, Ahmet Alibašić, Egdūnas Račius. Leiden-Boston: Brill.
Kamberi, N. (2015). Makedonya ’da Komünizm Sonrasi Dönemde Ortaya Çıkan Dinî Akımlar ve Temel Görüşleri. Unpublished master thesis. Bursa: Uludağ University.
Christof, N. (2016, July 2). The Terrorist the Saudis Cultivate in Peaceful Countries, New York Times.
Roy, O. & Elbasani, A. (2015). The Revival of İslam in the Balkans: From Identity to Religiosity. Palgrave Macmillan.
Oranews, March 3 and 20, 2015.
Bislimaj, O. (2016). Implikimet socio-politike në marrëdhëniet ndërfetare në Kosovë (1990 – 2010). Skopje: Logos-A.
Ešref Kenan Rašidagić & Zora Hesova, Development of Turkish Foreign Policy Towards the Western Balkans with Focus on Bosnia and Herzegovina, Croatian International Relations Review — CIRR — XXVI (86) 2020, 96-129.
Kursani, K. (2015). Raport për shkaqet dhe pasojat e përfshierjes së qytetarëve të Kosovës si luftëtarë të huaj në Siri dhe Irak., Prishtina: Qendra Kosovare për Studime të Sigurisë (Kosovar Center for Security Studies).
Ефтов, В. “Во центар”, January 25, 2016, https://www.youtube.com/watch?v=R_ElTLumrNE, retrieved on July 29, 2016.
WIN/Gallup International Survey, VOP(EOY) 2014.
Sadowski, Y. (2006). Political İslam: Asking the Wrong Question?, Annual Review of Political Science, s. 9.
Bajrami, Z. (2005). Qëndrimi islam ndaj laicizmit: Ndikimi i laicizmit në vendet ballkanike. Skopje: Furkan-Ism.
[1] Bu çember Osman, Zija, Behxhet, Ridvan, Kadri, Sabahudin (Türkiye’ye taşındı), Ramazan ve Muhamed’den oluşuyordu. (Behxhet Yaşari ile röportaj, 13 Nisan 2015).
[2] Yahya Sadowski’ye (2006) göre Selefiler, başlangıçta 1979’da İran’daki Şii devrimine yanıt olarak Suudi ve Pakistan hükümeti tarafından desteklendiler, ancak daha sonra bu tür grupların kontrolünü kaybettiler (Sadowski, 2006, ss. 215-240).
[3] S. Mahmudi, M. Aruçi, M. Hasani, B. Aliu, R. Nuredini, R. Jusufi, N. Ahmedi, Z. Bajrami, I. Bardhi, M. Ibrahimi vb. dâhil olduğu bu kuşak o dönemde Müslümanlar için eğitimin zirvesiydi.
[4] Başlangıçta “siyasetin yasak olduğu, seçimlere katılmanın yasak olduğu” iddiaları vardı, oysa daha sonra bu hareketin liderleri seçimlere katılma ve hatta belirli bir siyasi seçenek için ajite etme fetvasını ortaya çıkardı; Sonuç olarak, Vahhabi olmayan bir kişiyi sakalsız, DUI (Demokratik Bütünleşme Birliği) üyesi olarak Makedon parlamentosuna yerleştirmeyi başardılar. 1990’ların sonunda bir arkadaşımızın evleneceği Gostivar’a (Z. Sejdini) giderken, bu hareketin ilk adamı (B. Halimi) o an ne yaptığımızı sordu. Sosyolojik bir çalışma olan Tarih, Toplum ve Gelenek adlı eserin tercümesini yaptığımızı anlattık, bunun üzerine “İslam’da sosyoloji var mı?” diye ekledi. İroninin gün yüzüne çıkması için, birkaç yıl sonra, iki öğrencisi ve takipçisi, Üsküp Üniversitesi’nde sosyoloji alanında yüksek lisans eğitimini tamamladı, aynı alanda ve aynı kurumda doktoralarını sürdürecekler (birisi 2018 yılında tezini savundu).
[5] Tecrübeye dayalı bir vaka, IRC’nin İslam çağrısına ilişkin bu beceriksizliğini en iyi şekilde açıklamaktadır. Serava’daki (Üsküp) bir cenaze davasında, dine rehberlik eden, ancak Vahhabist ideoloji üzerinden Üsküp Tiyatrosu’nda sahne alan bir oyuncunun oğlu olan genç bir kişiyle tanıştık. Diğer şeylerin yanı sıra, bize dine rehberliğinin tarihini anlattı. “Yıllarca her gün Yahya Paşa Camii’nin önünden geçtim ve oradaki imamların hiçbiri beni İslam’a çekmek için tek bir söz söylemedi. Kardeşler (sakallı) beni doğru yola götüren sebepti.”
[6] İslam ülkelerinde Araplar tarafından giyilen bol uzun giysi.
[7] Nisan 2015’te IRC, halk tarafından gerçek bir skandal olarak kabul edilen bir kitabın (Makedonya’daki İslamî Kültürel-Dinî Anıtlar) yayınlanması için camilerde para toplanmasını organize etti.