Giriş
1992-1995 savaşı öncesi, Selefilik, Bosna-Hersek’te İslam toplumunda sınırlı miktarda kişi tarafından kullanılan ve bilinen bir terim idi. Ülkenin işleyen tek medresesinde ve Saraybosna’daki İslamî İlimler Fakültesi’nde kullanılan İslamî kitaplar, bu terimi Hz. Muhammed ve arkadaşları tarafından uygulandığı şekliyle İslam’ın tanımlayıcısı olarak kullanmıştır. Genellikle (doğru veya yanlış olarak) “Boşnak İslamı” olarak anılan Sufi geleneğinde ve folklorik uygulamalarda iç içe geçmiş, yerelleştirilmiş bir İslam biçimini uyguladıkları için, hiçbir zaman Boşnak Müslümanlar tarafından kendi kendini etiketleme veya kimlik işareti olarak kullanılmamıştır.
Bu yorum yaygın ve baskın olarak ülke çapında çoğu Boşnak Müslüman tarafından uygulanmaya devam etmektedir. Ancak savaş, Boşnak Müslümanlar arasında Selefilik anlayışını değiştirmiş ve Selefilik burada bir etiket haline gelmiştir.
Selefilik tüm dünyaya yayılırken Balkanlar’da özellikle de bu çalışmanın odak noktası olan Bosna-Hersek’te taraftar bulması şaşırtıcı olmamalıdır. Selefiliğin nasıl ortaya çıktığını ve yandaşlarını ana akım Boşnak Müslümanlardan dışsal olarak neyin farklı kıldığını anlamak için öncelikle ana akım Boşnak İslamı’nın ne olduğunu, Boşnak Müslümanların kim olduğunu ve ülkede İslamî ilişkilerin nasıl organize edildiğini tanımlamak gerekiyor.
Bosna-Hersek’te İslam
Öncelikle, Bosna-Hersek’teki İslamî işleri yönetmekle görevli resmi kuruma, Avusturya-Macaristan’ın ülkeyi sömürgeleştirmesi ve ilhakından sonra, 1882’de kurulan, Bosna-Hersek İslam Cemaati denilmektedir. Bu kuruluşla amaçlanan Boşnak Müslümanlar ile Osmanlı İslamî otoritelerinin bağlarını koparmaktır. Bununla birlikte; bir asırdan fazla bir süre sonra, sayısız rejimden ve çalkantılı zamanlardan sağ çıktıktan sonra, Boşnak Müslümanların İslam konusunda ana görüşlerini temsil etmeye devam etmektedir. Bu kurum yıllar geçtikçe, Boşnak Müslüman kimliğinin önemli bir parçası haline gelmiş ve İslamî işleri yöneten devlet tarafından tanınan tek kuruluş olmaya devam etmiştir (Karčić, 1999). Bu yapı ülke genelinde fetva çıkarmak, imamlar atamak, tüm camileri yönetmek, şeriat evliliklerini yönetmek ve çocuklara hafta sonu din eğitimi sağlamakla görevlidir.
1909’dan beri fiilen işleyen İslam Cemaati, Boşnakların İslamî geleneğinin ve onların asırlık mirasının koruyucusu olmakla gurur duymaktadır (Karčić, 2006). Bu gelenek, İslamiyet öncesi uygulamaları (töre ve örf) İslamlaştıran, Sufi uygulamalarını kabul eden, İslamî reformizm geleneğine ve gayrimüslim ve seküler bir devlette yaşama deneyimine sahip olan Hanefi Mezhebi ve Maturidi Mezhebi’ne ait olarak tanımlanmaktadır. Boşnak Müslümanlar ve İslam Cemaati ülkenin demokratik ilkelerine bağlı kalmaktadır ve devletin seküler doğasına veya kanunlarına meydan okumamaktadır. Düzenli olarak Avrupalı kimliklerini ve Katolik ve Ortodoks komşularıyla barış içinde bir arada yaşamanın gerekliliğini vurgulamaktadırlar (Susko, 2017).
Bosna-Hersek’te başlayan İslamî uyanış, İslam’ın ve Müslümanların Komünist Yugoslavya’daki (1946-1991) konumu dikkate alınmadan anlaşılamaz (1946-1991). Komünizmin resmi Yugoslav yorumu ve uygulaması Sovyetlerinki kadar sağlam olmasa da, Çin’in son yıllarda Sincan’daki Müslümanlara yönelik devlet politikalarına benzemese de, yine de dinî kesin olarak özel alanla sınırlamıştır. Ülkenin yasaları kapsamında dinin uygulanmasına teorik olarak izin verilirken, dinin kamusal tezahürleri kısıtlanmış ve dini özel alanda uygulama cesareti kırılmıştır. Müslüman dinî liderler (imamlar) ve diğer yetkililer, tıpkı rahipler ve din adamları gibi, genellikle devlet tarafından zulüm görmüştür. Bazıları, devlet düşmanlarıyla “işbirliği” yaptıkları veya anayasayı baltalamaya çalıştıkları için hapse atılmıştır.
1991’de Komünizm çökmüş ve ilk çok partili seçimler yapılmıştır. Daha sonra, 1992’deki savaşın patlak vermesi, Boşnak Müslüman kitlelerin yeniden uyanışında şiddetli bir etki yaratmıştır. Masum Müslüman siviller kendilerini acımasız bir Sırp soykırım kampanyasının ve (daha az ölçüde) Hırvat zulmünün hedefinde bulmuşlardır. Aynı şekilde, Bosna toprakları, yayılmacı amaçlarına ulaşmak isteyen işgalci ve düşman komşuların (Sırbistan ve Hırvatistan) hedefi haline gelmiştir. Savaş esasen toprak üzerinde olmasına rağmen, Boşnak Müslümanların Sırpların elindeki bölgeyi “temizleme” sürecinde kasıtlı olarak öldürülmesi, camilerin yıkılması ve Müslümanların zorla vaftiz edilmesi gibi eylemler, birçoğunun sırf dinî bağlantıları olan İslam nedeniyle hedef alındığını fark etmelerini sağlamıştır (Gutman, 1993). Bu, savaş sırasında Boşnak Müslümanlar arasında artan dindarlığın anlaşılmasında önemli bir faktördür. Savaşın ve uzun süren ölümün sefaleti ve ıstırabı birçok kişinin teselli için Allah’a yönelmesine neden olmuştur.
İslamî insani yardım kuruluşları, çoğunlukla Selefi olmak üzere çeşitli İslamî literatürün yayımlanması ve dağıtımı ile uğraşmıştır. Bununla birlikte, bazen yardımlar mesaj içeren nesnelerle gelmiştir. Yardım kuruluşlarının yanı sıra Müslüman din yayıcılar ve mücahit savaşçılar Selefi fikirleri ülke çapında yayan diğer kanallardı (Karčić H, 2014). Savaşın sona ermesinin ardından, bazı Orta Doğu ülkeleri, Boşnak Müslüman öğrencilere, çoğunlukla İslam ilahiyatı, Şeriat ve Arap dilinde yüksek öğrenimde derece almaları için burs vermiştir. Bunların önemli bir kısmı İslam’ın Selefi yorumlarını benimsemiş ve anavatanlarına döndüklerinde bu tür fikirlerin yayılmasının ana kaynakları olmuştur.
Kitleler arasında savaş sonrası dindarlık, İslam’ın kamuoyunda artan tezahürü ile birlikte somut bir şekilde artmıştır. Boşnak Müslümanlar arasında, birçoğunun bilinçli olarak pratik Müslüman olmayı seçmesi ve sadece Müslüman ailelerde doğmanın yeterli olmaması anlamında dikkate değer bir değişim olmuştur (Mesaric, 2013).
Boşnak Müslüman Kadınlar Arasında Selefiliğe Geçişler
Bosna-Hersek İslamı, savaş sonrası bir canlanmaya tanık olmuştur. Basitleştirilmiş olarak bu terim hem özel hem de kamusal alanda İslam’ın daha büyük varlığını ifade etmektedir. Bu söylemler, çeşitli biçimlerde ortaya çıkmakta ve genellikle İslamî emirlere daha fazla uyulması, camiye katılımın artması, İslamî kıyafet ve görgü kurallarına bağlılık, İslamî terminoloji ve selamların kullanımı, İslamî örgütlerin ve derneklerin kurulması, İslamî ilimler ve İslam edebiyatının yayınlanmasına daha fazla ilginin olması gibi unsurları içermektedir. Bosna-Hersek’teki Komünizm sonrası İslamî canlanmanın İslamî dinî otoritenin dağılmasıyla ilişkilendirildiğini belirtmek gerekir. Bu canlanma literatürde daha çok “ait olma fenomeni olmadan inanma” olarak bilinen Müslümanlar ile sözde Müslümanlar arasında açık bir ayrım temelinde anlaşılabilir. Bu bağlamda bireylerin kurumsallaşmış İslam’dan bireyselleştirilmiş din uygulamalarına doğru geçtiği görülebilir.
Andreja Mesarić’in haklı olarak belirttiği gibi bu İslamî uyanışa eşlik etmiştir. “… sözde Müslümanların eleştirdiği gibi dinî inanç eksikliğine yönelik olmadığı, daha ziyade, dinsel inancı soyut bir değer sistemi olarak anlamaya, dirilişçi inananların bakış açısına göre bu insanların günlük yaşamlarını doğrudan etkilemeye yönelik olduğu ifade edilmiştir.” (Mesarić, 2013, s. 13).
Selefilik, Bosna-Hersek’teki savaş sonrası İslamî sahnenin kesinlikle önemli bir aktörüdür. Selefilerin dış görünüşleri nedeniyle kamusal görünürlüğü, belki de ortalama Boşnak Müslümanlara kıyasla öne çıkan, göze çarpan, ülkedeki sayısal varlıklarına kıyasla orantısız bir şekilde daha büyüktü. Bunun diğer bir nedeni, literatür dağıtımlarının ve çevrimiçi varlıklarının etkinliği olabilir. Yerel, bölgesel ve uluslararası medyada Boşnak Selefilerin aşırı takibine ve güvenlik açısından incelenmesine rağmen, hala yeterince araştırılmamışlardır. Son yirmi yılda İslam Topluluğu ve çeşitli Selefi akımlar arasında bir dizi gerilim ve sürtüşme patlak vermiştir. 2006’dan beri İslam Cemaati tarafından alınan ciddi önlemlerle birlikte özellikle 2016’da, Boşnak Selefi çevreler ateşli söylemlerini yumuşatmak ve kademeli olarak İslam Cemaati ile bütünleşmek için adımlar atmışlardır (Cerić, 2006). Bosna-Hersek’teki Selefi örgütler, bugün sivil toplum kuruluşlarının gevşek ağları şeklinde varlıklarını sürdürmektedirler.
Bunlara ilmî olarak ilgi gösterenler arasında, Selefiliği Ortadoğu ülkelerinden yerel nüfusa, çoğunlukla savaş sırasında ve sonrasında, kanalize etmede yabancı unsurların çok önemli olduğu genel olarak kabul edilmektedir. İslam’ın Selefi yorumlarına katılan Boşnak Müslümanlar, genel olarak, Ortadoğu’daki belirli bir İslam âlimine veya hareketine bağlı “Ortodoks Selefiler” ya da edebi bir okumayı benimseyen, ancak belirli bir grup veya kurumla uyumlu olmayan “metodolojik Selefiler” olarak tanımlanabilir. Bununla birlikte, Selefiliğe geçiş doğası gereği pasif veya duygusal olmaktan ziyade büyük ölçüde entelektüel olan İslam’ın diğer yorumlarıyla aylar veya yıllar süren deneylerden etkilenen melezleştirilmiş bir ürün, “melez Selefiler” olarak adlandıracağım üçüncü bir grup var.
Selefiliğin, kaynakları nasıl harekete geçirdiği ve çoğunluğu Müslüman olan ülkelerdeki siyasi fırsatlar üzerine nasıl inşa edildiği hakkında birçok çalışma yapılmış olsa da, Selefilerin yerel gelenek, kimlik ve modernite anlayışlarına nasıl uyum sağladıkları ve inançlarını nasıl sentezledikleri hakkında çok az şey bilinmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi, Selefiliğin sadece bir güvenlik sorunu olarak görüldüğü Bosna’da mevcut durum böyledir.
Akademik olarak üzerinde durulması gereken Selefiliğin bir alt kategorisi, Boşnak Müslüman kadınlar arasında Selefiliğe geçiş meselesidir. Yani Boşnak erkek Selefiler güvenlik ve sosyolojik açıdan incelenmiş olsalar da kadın Selefiler neredeyse hiç incelenmemişlerdir. Yine de özellikle Müslümanların çoğunlukta olduğu şehirlerde varlıkları dikkat çekicidir. Savaştan hemen sonraki yıllarda Boşnak Müslüman kadınların Selefiliğe “dâhil olduğu” ilk vakalardan bu yana, neden böyle bir yaşam tarzını seçeceklerine dair bir dizi tez öne sürülmüştür. Nina Bosankic, Bosna-Hersek’teki Selefi kadınlar üzerine yazdığı doktora tezinde, kadınların Selefiliğe yönelmesinin en az dört nedenini ortaya koymaktadır:
entelektüel nedenler ve Kuran ve hadis aracılığıyla hayatın anlamının araştırılması
mistik dinî nedenler
deneysel nedenler (farklı bir yaşam tarzı denemek)
sosyal nedenler (böyle bir yaşam tarzına bir arkadaş veya aile tarafından tanıtılması (Bosankić, 2012).
Bu çalışma; bir adım daha ileri giderek Boşnak Müslüman kadınların İslam Cemaati, Selefi vaizleri, Suudi dinî otoriteleri, İslamî hukuku ve “Boşnak İslamı”nı nasıl algıladıklarını derinlemesine anlamayı amaçlamaktadır. Bu makale; genç Boşnak Müslüman kadınların neden kendi ülkelerinde baskın olmayan veya ebeveynlerinin dinî yönelimi de olmayan bir dinî kimliği benimsemeyi seçtiklerini anlamaya çalışmaktadır. Selefi kadınların dinî kimlikleri ve Bosna’nın seküler ve demokratik ortamında rol oynayan sosyo-politik güçlerle nasıl çerçevelendikleri anlaşılmaya çalışacak, mesele, güvenlik perspektifini aşan bir açıdan incelenecektir.
Metodoloji Üzerine Bir Not
Erkek bir araştırmacı için çoğunlukla muhafazakâr Müslüman kadınlarla bireysel görüşmeler yapmak çok zor olacağından, farklı kadın gruplarının Arapça dil kursları aldığı ve İslam üzerine derslere katıldığı Saraybosna merkezli Müslüman bir STK’ya dağıttığım, açık uçlu ve yarı yapılandırılmış bir anket yaptım. 18 ile 60 yaşları arasındaki farklı kadın gruplarına toplam 125 anket dağıttım. Gruplar bence Boşnak Müslüman kadınların genel resmini iyi bir şekilde yansıtıyorlardı ve İslam ve toplum algılarını anlamak için zengin bir havuz sağlamaktaydılar. Bazıları başörtüsü takmaktaydı, bazıları ise örtü takmıyordu. Bazıları yıllardır namaz kılarken diğerleri yeni başlamıştı. Bazılarının İslam’ın Selefi yorumlarına belirli düzeyde sempatisi varken, bazılarının ise selefilere yakınlığı yoktu. Bunların belirli bir kısmı, farklı bilim adamlarından en pratik fetvaları özenle seçmekte ve bu fetvaları modern yaşam tarzlarına uyarlamaktaydılar.
Yapılan anket kişisel ve ailevi dindarlık, Boşnak İslamı ve Selefiliğe dair tanımlar, yabancı ve yerel vaizlerin bu konudaki rolü, Bosna-Hersek İslam Cemaati hakkındaki görüşleri ve son olarak Şeriata ve seküler yasalara yönelik tutumları hakkındaki konuları içeriyordu.
Bu soruların amacı, onların dindarlık düzeylerini, Boşnak Müslümanlara ve Bosna-Hersek’teki resmi İslam Cemaati’ne karşı düşüncelerini ve duygularını ve en önemlisi İslamî bilgi kaynaklarını ve bazılarını İslam’ın yorumları olarak Selefiliği benimsemeye iten şeyleri bulmaktı. Konunun hassasiyeti nedeniyle, incelenen kadın grubu isimsiz kalmayı tercih etmiştir. Bulgularımı kişisel ve ailevi dindarlık, Boşnak İslamı’nın doğası, Bosna’daki Selefilik, İslamî bilginin kaynakları ve seküler bir devlette Şeriat olmak üzere beş ana temaya ayırdım.
Kişisel Dindarlık ve “Boşnak İslamı” Hakkında
Din, Müslüman kimliğinin özüdür ve bu ister dindar, ister İslamî iş ve örgütlere bağlı olsun, isterse pratikte dinî yaşamayan Müslümanlar olsun, tümü için geçerlidir. Din, çoğunluğu Müslüman olan ülkelerde yaşayan Müslümanlar için olduğu kadar Müslüman olmayan ülkelerde yaşayan Müslümanlar için de eşit derecede önemlidir (Hassan, 2005).
Bu mesele, büyük ölçüde gayrimüslim bir bölgede yaşayan Boşnak Müslümanlar için de aynı derecede önemlidir. Bu araştırmanın deneklerinden kişisel ve ailevi dindarlıklarını açıklamaları istendiğinde, görüşülen kişilerin neredeyse tamamı (tam olarak 125 kişiden 120’si) veya toplamın %96’sı kendilerini dindar olarak gördüklerini ifade etmiştir. Kalan %4, biraz daha az dindar olduğunu söylemiştir. Dindar olmanın farklı insanlar arasında farklı anlayışları olsa da bulgular, incelenen grup arasında dinî bir bilince işaret etmektedir. Öte yandan görüşülen 50 kişi veya toplamın %40’ı “ara sıra” İslam’ı pratikte yaşayan ailelerden geldiklerini söylerken, görüşülen 5 kişi veya toplamın %4’ü İslam’ı hiç yaşamayan ailelerden geldiğini belirtmiştir. Burada yine, bu araştırmaya katılan görüşmecilerin çoğunun İslam’ı (çeşitli derecelerde) yaşayan ailelerden geldiği ve İslam’la yeni tanışan Müslüman olmadıkları sonucuna varabiliriz. Bireysel dindarlığı etkileyebilecek sosyal-yapısal faktörler, sosyal sınıf gibi dindarlığın da büyük ölçüde miras alınması anlamında, öncelikle aile ile ilgili görünmektedir.
İslam’ın ailelerinde uygulandığını söyleyen 70 kişiden 57’si veya toplamın %81,4’ü inançlarının temellerini öğrendiklerini ve dinlerini erken yaşlardan itibaren evde uygulamaya başladıklarını ifade etmiştir. Kalan 13 katılımcı, İslam’ı gençlik yıllarının sonlarında veya yetişkinliklerinin başlarında uygulamaya başladıklarını belirtmiştir. Bu, “ara sıra” İslam’ı uygulayan ailelerden gelen kadınlarla tezat oluşturmaktadır. Yani, bunların 31’i veya yaklaşık %62’si İslam’ı ergenliğin son yıllarında veya yetişkinlikte uygulamaya başladığını söylemiştir. Kalan 19 görüşmeci veya %38’lik kısım İslam ile erken yaşta, camilerde düzenlenen hafta sonu İslamî dersleri veya büyükanne ve büyükbabaları aracılığıyla tanıştırıldıklarını, ancak yetişkinlikte kişisel krizler veya sağlık sorunları nedeniyle manevi bir uyanış yaşadıklarını belirtmişlerdir.
İncelenen gruba sorulan bir sonraki soru, kişisel dinî kimlikleri ve “Boşnak Müslüman” olmanın ne anlama geldiğiyle ilgiliydi. Yani Boşnak İslamı veya geleneksel İslam, tipik olarak Bosna-Hersek’in tarihi ve kültürel özelliklerini çerçeveleyen bir terimdir ve genellikle ülkede İslam’ın baskın uygulaması olarak anlaşılır. Bu, ülkedeki pek çok kişinin yeni İslam veya yeni Müslümanlar olarak adlandıracağı ve daha çok yabancı etkiyle ilişkilendirilecek olanın aksine bir durumdur.
Bununla birlikte, yabancı gözlemciler Bosna’da yaşayan tüm Müslümanları kategorik olarak “Boşnak Müslümanlar” olarak etiketlemesine ve bu terimin genellikle kendi kendini etiketlemek için kullanıldığını düşünmesine rağmen, görünüşe göre herkes böyle hissetmemektedir. Çalışma grubundaki katılımcılara kendilerini “Boşnak Müslümanlar” olarak görüp görmedikleri sorulduğunda, bunların 74’ü veya toplamın %59’u olumlu yanıt verirken, 22’si veya %17,6’sı kendilerini “kısmen” “Boşnak Müslümanlar” olarak gördüklerini söylemiştir. Son olarak, yanıt verenlerin 21’i veya %16,7’si kendilerini “Boşnak Müslümanlar” olarak görmediklerini söylemiştir. Bazı durumlarda, Pan-İslamî kimlik anlamında sadece kendilerini “Müslüman” olarak adlandırarak böyle bir terimi reddetmişlerdir. Bu, Bosna-Hersek’teki herhangi bir ulusal çağrışımdan arınmış bir etiket kullanmayı tercih eden Selefiler arasında sıklıkla tercih edilen cevap olmuştur.
Alt kategori olarak İslam’ı yaşayan ailelerden gelen 70 katılımcıdan 44’ü veya %62,8’i kendilerini “Boşnak Müslüman” olarak ilan ederken, 10’u veya %14,28’i kendilerini “Boşnak Müslüman” olarak tanımlamamış ya da %15,7’si kendilerini “kısmen” “Boşnak Müslüman” olarak nitelendirirken, geri kalanı sadece “Müslüman” olduğunu söylemiş veya soruyu cevapsız bırakmıştır.
Bu cevaplardan yola çıkarak, Boşnak Müslüman kadınların içinde yetiştirildikleri inanç sistemlerinin tutarsızlıkları ve belirsizlikleriyle ve aynı zamanda ulusal kimlikleriyle kafalarının biraz karışmış olduğu izlenimine kapıldım. Ayrıca, çalışılan grup arasında Boşnak bir Müslüman olmanın ne anlama geldiğine dair görünüşte bir fikir birliği veya net bir tanım bulunmadığı ve kişinin günlük hayatında basitçe İslam’ı uygulamasının veya Müslüman bir isme sahip olmasının kişiyi otomatik olarak “Boşnak Müslüman” yapmadığı sonucuna vardım. Bu noktayı açıklamak için, çalışılan gruptan birkaç cevabı örnek vereceğim. Örneğin, kendisini “Boşnak Müslüman” olarak görüp görmediği sorulduğunda: “Kendimi sadece ‘Müslüman’ olarak görüyorum. İslam birdir ve biz Müslümanlar biriz. Kur’ân her şeyi açıklamıştır” şeklinde cevap vermiştir (Görüşmeci no: Q.066, s. 1). Aynı konuda, üçüncü sınıf ekonomi öğrencisi Q.043, “İslam’ı, uzun süredir saygı duyulan ve devam eden dinî geleneklere göre uygulamanın geleneksel bir yolu” olarak tanımlamıştır (Görüşmeci no: Q.043, s. 2). Sorumuzu yanıtlayan Q.016 ise “Ortalama bir Boşnak Müslüman, İslam’ı fazlasıyla uygulamayan geleneksel bir kişidir” demiştir (Görüşmeci no: Q.016, s. 2).
Belki de Boşnak İslamının en kapsamlı tanımlarından biri Q.091 nolu bir eczacı tarafından verilmiştir: “Boşnak İslamı’nın sorunu, basitçe Müslüman olarak doğmuş olanlardan ya da Müslüman isimleri bulunanlardan günlük yaşamlarında fiilen İslam’ı uygulayanlara kadar geniş bir yelpazeyi kapsıyor olmasından kaynaklanmaktadır. Tam da bu nedenle böyle bir grubu tanımlamak zordur” (Görüşmeci, Q.091, s. 2).
Bosna-Hersek İslam Cemaati Hakkında
Görünüşe göre, ortalama bir inanandan kopuk ve folklorik din tarafından yozlaşmış olarak algıladıkları ülkenin “kurumsallaşmış İslam’dan” hoşnut olmayan bazı Boşnak Müslümanlar, Selefi perspektifinde dinî bağlılığa entelektüel olarak net bir kanıt gibi görünen, temelli ve herhangi bir sapmadan arındırılmış bir yaklaşım bulmuşlardır.
Bosna-Hersek İslam Cemaati’nin çalışılan grubun üyeleri arasında nasıl bir üne sahip olduğunu bulmak için şu soruyu sordum: “İslam Cemaati’nin Müslümanlara yeterince ilgi göstermediğine katılıyor musunuz? Özellikle gençler, cevabınız eğer evet ise, İslam Cemaati’nin büyük eksiklikleri nelerdir? Durumu düzeltmek için ne yapılmalı?” Katılımcıların yalnızca 22’si veya %18’i İslam Cemaati’nin Müslüman gençlere gereken önemi verdiğini söylemiştir (15 katılımcı soruya cevap vermemiştir).
Bununla birlikte, ankete katılanların 88’i veya toplamın %80’i olmak üzere büyük çoğunluğu İslam Cemaati’nin Müslüman gençlere yeterince ilgi göstermediğini söylemiştir. Genç nesli çekmek için İslam Cemaati’nin ne yapması gerektiği sorulduğunda, çoğu İslam üzerine daha fazla ders vermeyi, sıradan inananlarla daha fazla etkileşim, seminerler ve gençlik toplantıları yapmayı önermiştir. Mesela Saraybosna’dan bir yüksek lisans öğrencisi İslam Cemaati’nin “... gençler için çok daha fazla eğitim içeriğine ve çeşitli sosyal aktivitelere sahip olması gerektiğini” ifade etmiştir (Görüşmeci no: Q.008, s. 2). Bir başka lisans öğrencisi ise “İslam Cemaati siyasete karışmayı bırakmalı ve Müslüman cemaatin karşılaştığı sorunlarla kendini meşgul etmeli.” demiştir (Görüşmeci no: Q.101, s. 2). Bu yorumlara ek olarak, yanıt verenlerin bir kısmı İslam Cemaati’nin Müslüman olmayanlara karşı şeffaf ve kapalı olmadığı görüşündeydi. Saraybosna’dan bir lisans öğrencisi, İslam Cemaati’nin “kapalı ve bir şekilde erişilemez göründüğünü ve gençlere karşı çok daha açık olması gerektiğini” ifade etmiştir (Görüşmeci no: Q.009, s. 2).
İslam Cemaati’nin ortalama bir inanandan kopuk ve kapalı olarak görmenin yanı sıra, ankete katılanların bir kısmı İslam Cemaati’nin İslam teolojisinde daha yaygın olarak bidat olarak bilinen çeşitli İslamî olmayan uygulamaların ortaya çıkmasına müsamaha gösterdiğini düşünmektedir. İslam pratiğindeki yenilik sorunu, Boşnak Müslümanlar ile Selefiler arasında önemli bir tartışma konusu olmuştur, saflık ve bozulmamış İslam arayışı ile derinden bağlantılıdır.
Dinî yenilikler veya bid’at, Hz. Muhammed’in vaaz ettiği gibi, İslam’da kökleri olmayan herhangi bir dinî yeniliği ifade etmek için kullanılan bir terimdir. İslam âlimleri, İslam’da yeniliklerin yasak olduğu konusunda hemfikirdirler, ancak tam olarak bir yeniliği neyin oluşturduğu konusunda hemfikir değillerdir. Selefiler gibi püriten grupların teolojik konumu, her zaman İslam’ı peygamber ve sahabelerinin uygulamalarına uymayan her tür bidattan arındırma gerekliliği olmuştur. Bu asırlık tartışmalar Boşnak Müslümanlar arasında da dalgalanma etkileri ve yansımalarını görmektedir. Çalışma grubuna Boşnak Müslümanların İslamî uygulamalarında yenilikler[1] veya bid’at olup olmadığı sorulduğunda, 63 katılımcı veya %53,8 “Evet” cevabını vermiştir (8 görüşmeci soruyu cevapsız bırakmıştır). Buna ek olarak 39 katılımcı veya %33,4’ü Boşnak Müslümanların İslamî uygulamalarında yenilikler olduğu konusunda kısmen hemfikirdi. Bu nedenle, toplam 102 katılımcı veya toplamın şaşırtıcı bir şekilde %87’si, Boşnak Müslümanların İslamî uygulamalarında çeşitli derecelerde yenilikler olduğuna inanmaktadır. Ankete katılanların sadece 15’i İslam’da Boşnak Müslümanlar tarafından uygulanan hiçbir yenilik veya acayiplik olmadığını düşünmektedir.
Bu acayipliklerden nasıl kaçınılabileceği sorulduğunda, yine birçok cevapta Selefi etkisi anlaşılabilmektedir. Yani pek çok kişi olası bir çare olarak Kuran’a ve Hz. Muhammed’in Sünnetine dönüş çağrısında bulunmuştur. Bir avukat olan Q.122, “Peygamber Muhammed’in (s.a.v) yaşamı ve pratiği incelenerek ve İslam’ın uygulanması üzerine olabildiğince çok sayıda ilginç derse katılarak bunlardan kaçınılabilir” demiştir (Görüşmeci no: Q.122, s. 2). Bir diğer cevap, Boşnak Müslümanların İslamî uygulamalarındaki yenilikleri ve acayiplikleri önlemenin ve ortadan kaldırmanın tek yolunun “... Kuran ve Sünnet’i takip etmek” olduğunu ifade etmiştir. (Görüşmeci no: Q.103, s. 2)
İlginçtir ki, görüşülen kadınların birçoğunun İslam Cemaati’ne ve çalışmalarına karşı çekinceleri olsa da, bazıları hala Boşnak Müslümanlar arasındaki İslamî uygulamadaki yeniliklerin en iyi şekilde onların yardımı ile ortadan kaldırılabileceğine inanmaktadır. Örneğin, incelenen gruptan bir avukat, “Bizim İslam pratiğimizde, ilk nesil Müslümanlar tarafından uygulanan İslam ile hiçbir ilgisi olmayan birçok uygulama var. Bu yeniliklerden bireyler olarak konuşarak değil, ancak İslam Cemaati, Cuma hutbelerinde açık açık konuşursa kurtulabiliriz” (Görüşmeci no: Q.089, s. 2). Diğer birkaç katılımcı da aynı duyguları yinelemiştir: Soruları yanıtlayan Q.084, “İslam Cemaati daha geniş Müslüman kitlelere İslam üzerine derinlemesine dersler vererek daha net bir duruş alırsa bunların (yeniliklerin) çoğundan kaçınılabilir” demiştir (Görüşmeci no: Q.084, s. 2). Makine teknisyeni olan diğer katılımcı Q.059, “Camilerdeki imamların, kimseyi inciteceklerinden korkmadan insanları İslam’ın doğru uygulaması konusunda eğitmek için daha fazlasını yapması gerektiğine inandığını” belirtmektedir (Görüşmeci no: Q.059, s. 2).
Bu cevaplar, Bosna-Hersek’teki İslam Cemaati’nin, algılanan eksikliklerine rağmen, hala ülke çapında Müslümanlara rehberlik etme ve sapkın dinî uygulamaları kökten çıkarma potansiyeline sahip bir kurum olarak görüldüğünü ve saygı duyulduğunu göstermektedir.
Bosna’da Selefilik Üzerine
Yukarıda belirtilen yabancı etkilerin yanı sıra, Selefiliğin Boşnak Müslümanlar için çekiciliğine kümülatif olarak katkıda bulunan birkaç “itici” ve “çekici” faktör tanımlanabilir. Toplumsal düzeyde, Bosna-Hersek’teki en bariz “itici” faktörlerden biri, savaş deneyimi ve sevdiklerinin kaybı sonucu (bir geleneğin sürdürülmesi için tüm ön koşullar), işsizlik ve sınırlı kaynaklar nedeniyle stres ve kaygı ile kökünden sökülmeye zorlanan, parçalanmış veya işlevsiz ailelerin neden olduğu toplu savaş sonrası travmadır (Ruge, 2017). Ayrıca, ortak din adamları tarafından işlenen suçlardan dolayı Sırp ve Hırvat komşularına karşı geniş bir güvensizlik duygusu vardı. Siyasi düzeyde, sorumsuz politikacılar, kitlesel yolsuzluk ve hayal kırıklığı ve beyhudelik duygusu başlıca “itici” faktörler olabilir.
Ek olarak, Majda Ruge’un belirttiği gibi, Sırp ve Hırvat siyasetçilerin savaş suçlularını kutlamaları, Boşnak Müslümanlara karşı işlenen suçları inkâr etmeleri ve sürekli savaş çığırtkanlıkları ve ayrılma tehditleri gibi etkenler sadece Boşnak Müslümanlar arasındaki güvenlik endişelerini ve savunmasızlık hissini güçlendiriyordu (Ruge, 2017). “Çekici” faktörler arasında, çevrimiçi din propagandası ve Selefi web sitelerinin varlığı, Ortadoğu ile eğitimsel ve profesyonel ilişkiler ve çok sayıda İslamî edebiyat seçilebilir.
Dolayısıyla Selefilik, bazıları tarafından çoklu geçiş dönemlerinden geçen ve günlük belirsizliklerle karşı karşıya kalan bir ülkede güvenli bir sığınak olarak görülmektedir. Belki de bu, 63 katılımcının veya toplamın %57,8’inin Selefiliğin genç Boşnak Müslümanlar için bir dereceye kadar çekici olduğunu söylediğini açıklıyor olabilir. Bunların 46’sı veya toplamın %42,2’si bunun çekici olduğunu düşünmüyor veya konu hakkında fikri yok (16’sı soruya cevap vermemiştir). Selefiliğin genç kuşak için neden çekici olduğu sorulduğunda çoğu bir aidiyet duygusu sunduğunu ve Selefi vaizlerin İslam Cemaati imamlarına göre çok daha aktif ve cana yakın olduğunu belirtmiştir. Buna ek olarak, Selefi vaizler İslam Cemaati’nin çoğu zaman yapmadığı bir şey olarak düzenli konferanslar, gençlik toplantıları, Kur’ân okuma halkaları ve etkinlikler düzenlemektedirler.
Örneğin, bir lisans öğrencisi olan katılımcı Q.009, Selefiliğin “belli bir aidiyet duygusunu yitiren gençlere” bir aidiyet verdiği için çekici olduğuna inanmaktadır (Görüşmeci no: Q.009, s. 2). Başka bir lisans öğrencisi de benzer görüşleri yinelemiştir: “Selefilik, kimlik krizi yaşayan ve özellikle özgüvenleri eksik olup da kendilerini arayan insanlar için çekicidir, ancak bu ‘yol’ (Selefilik) onlara yaşamaları için katı kurallar sunmaktadır. Gençler bunu rahat buluyor çünkü her şey siyah ve beyaz, her şey net ve şüpheye yer yok ve günlük meseleler hakkında kendi fikirlerinizi ortaya koymanıza gerek yok” (Görüşmeci no: Q.067, s. 2). Mezuniyet sonrası eğitim veren bir öğretmen, benzer çizgilerde, “Selefilik, onlara görünüşte geleceğe yönelik bir vizyon, modern kent yaşam tarzının günlük güvensizliğine kıyasla bir güvenlik duygusu sunduğu için gençlere çekici gelmektedir” diyerek görüş bildirmiştir (Görüşmeci no: Q.076, s. 2).
Bazıları, İslam Cemaati’nin, açıkça dinî bilgilere ilgi gösteren gençleri dinin doğru yorumlanmasına yöneltme konusundaki yetersiz çabaları nedeniyle ve genç nesil arasında Selefiliğin yükselişi sebebiyle doğrudan suçlamıştır: “Bu gençliğin ilgi ve dikkati, verilen fırsatı takipçi çekmek (hayran kazanmak) için kullanan, dinî açıdan yetersiz insanlar tarafından istismar edilmektedir” (Görüşmeci no: Q.060, s. 2). Benzer şekilde başka bir katılımcı “Evet, Selefilik gençlere çekici gelmektedir. İslam Cemaati, gençlerimizi liseden itibaren yönlendirmek için daha fazla program başlatmalıdır.” demiştir (Görüşmeci no: Q.120, s. 2).
Burada Elvedin Pezic Vakası, Selefilerin genç takipçi kazanmak için sosyal medyayı nasıl kullandığının açıklayıcı bir örneğidir. Suudi eğitimli Selefi bir vaiz olan Pezic, düzenli olarak ülke çapında tamamı dolan salonlara İslam üzerine dersler vermektedir ve İslam Cemaati yetkililerinin sadece hayal edebileceği türden Facebook’ta 180.000’den fazla takipçisi olan bir sosyal medya profiline sahiptir. O ve Suudi eğitimli bir başka vaiz olan Safet Kuduzovic, son zamanlarda söylemlerini yumuşatmış olsalar da, başlangıçta derslerinde İslam Cemaati’ni eleştirmişlerdir (Kuloglija&Mujkic, 2019). Aslında, İslam Cemaati’nin hatalarını ve eksikliklerini açıklayarak, hayal kırıklığına uğramış takipçileri ve yeni doğmuş, selefilere göre geleneksel İslam’dan kopmuş Müslümanları çekmeyi başarmışlardır.
Müslümanları etiketlemek için kullanılacak doğru terimin Selefilik mi yoksa Vahhabilik mi olup olmadığı sorulduğunda Hz. Peygamber ve arkadaşları tarafından uygulandığı şekliyle otantik İslam’ı uyguladığını iddia eden 27 katılımcı soruyu boş bırakmıştır. Bu, ya Selefi ve Vahhabileri tanımlama konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıklarını ya da Müslüman kardeşlerini bu şekilde etiketlemek istemediklerini göstermektedir. Görüşülen 125 kadından sadece 7’si, “Selefiler” ve “Vahhabiler”in ilk Müslüman nesillerin uyguladığı şekilde İslam’ı takip ettiğini iddia eden Müslümanları tanımlamak için doğru terimler olduğunu söylerken, 27 katılımcı ise otantik İslam’ı uygulamaya çalışan Müslümanlara atıfta bulunurken bu tür terimlerin kullanılmaması gerektiğine inanmaktadır. Q.101 “Hayır, bu Hanbeli Mezhebi’nin takipçilerine atıfta bulunmanın çok aşağılayıcı bir yolu” demiştir (Görüşmeci no: Q.101, s. 2). Yanıt verenlerin çoğunluğu, tam olarak 64’ü, yukarıda belirtilen terimlerin kullanımını ne destekleyen ne de eleştiren yanıtlar vermiştir. Müslümanların bir olduğu ve herhangi bir etiketlemeye maruz kalmadan otantik İslam’ı takip etmeleri gerektiği görüşünde olduklarını ifade etmişlerdir. Selefiler tarafından “Selefi değiliz, sadece Müslümanız” argümanının daha önce ülkede kullanıldığını belirtmek gerekir (Hadzifejzovic, 2015).
Kur’ân ve Sünnet aynen Hz. Muhammed’in yaptığı gibi yorumlanmalı ve uygulanmalı mıdır? Katılımcıların 90’ı veya toplamın %77’si Kur’ân’ın ve Sünnet’in aynı Hz. Muhammed’in yaptığı gibi uygulanması, yorumlanması gerektiği konusunda hemfikirdir. Neden diye sorulduğunda bir katılımcı “Herhangi bir yenilik/teklif olmaksızın … saf İslam …” demiştir (Görüşmeci no: Q.003, s. 4) ve diğeri “Kuran evrensel ve tüm insanlara ve her zaman uyarlanabilir bir mesajdır” (Görüşmeci no: Q.067, s. 4), bir diğeri ise “Elbette Hz. Peygamber’in uygulamasına uymalıyız, Allah göndermiştir. O bize rehberlik etmektedir. Bu dünyada yaratılan en iyi varlık o idi, neden onu takip etmeyelim?” (Görüşmeci no: Q.066, s. 4).
Yine, burada el değmemiş İslam’a ve Hazreti Muhammed’in uygulamalarını aynen taklit etmeye göndermeleri Selefi eğilimlerin işaretleri olarak yorumlanabilir. Selefi öğretiler, büyük doktrin meselelerinden, tevhidin anlamından tuvalet görgü kurallarına ve ipoteklerin caizliği gibi dünyevi ve gündelik konulara kadar her şeyi ele aldığı için, görünüşe göre bazı kadınlar, açık yönergeleri olan kesin kurallara sahip olmanın rahatlığını tercih etmektedir.
Bilahare 21 kişi veya toplamın %18’i Kur’ân ve Sünnet’in aynen Hz. Muhammed’in yaptığı gibi takip edilmesi gerektiğine kısmen katılırken, toplamın %4 veya %3,4’ü aynı fikirde değildi (9’u sorulara cevap vermemiştir). Kuran ve Sünnet’in günümüz dünyasında kelimesi kelimesine uygulanması gerektiğini düşünmeyenler arasında, muhalefetini şu şekilde gerekçelendiren bir lisans öğrencisi vardı: “Katılmıyorum. Çünkü o zaman Peygamber Efendimiz’in yaptığı şey (o zamanki) zamana ve yaşadığı yere uygun... Onun uygulamasından belirli derslerin çıkarılması ve daha sonra zamanımıza ve mekânımıza göre bugünün pratiğinde uygulanması gerektiğine inanıyorum” (Görüşmeci no: Q.002, s. 4).
İslamî Bilginin Kaynakları Üzerine
İslam’ın bireyselleşmesi Boşnak Müslüman kadınlar arasında da dikkat çekmektedir. Bu, dünyadaki İslamî dirilişin ve resmi İslamî kurumlar ile sıradan inananlar arasındaki kopuşların en sembolik tezahürlerinden biridir. Diğer Müslüman çoğunluklu ülkelerde olduğu gibi, Bosna-Hersek son zamanlarda Facebook ve Youtube gibi sosyal medya platformlarının İslamî içeriğe hızlı bir şekilde yayılmasına ve benimsenmesine tanık olmuştur (Bunt, 2009). Sosyal medya, dava yolunu ve İslamî düşünceyi yaymanın paha biçilmez bir aracı haline geldi. Müslümanların ve gayrimüslimlerin kalplerini ve zihinlerini dava aracılığıyla kazanmak, Bosna-Hersek’teki birçok Selefi vaiz için temel bir taahhüttür.
İslamî dinî otoritenin dağılımı, Bosna-Hersek’teki komünizm sonrası ve savaş sonrası İslam’ın bir özelliğidir. İslam Cemaati ülke genelindeki tüm cami ve medreseleri kontrol etse de internetteki varlıkları oldukça mütevazı. Bu boşluk, şık web siteleri işleten ve derslerini düzenli olarak Youtube’a yükleyen Ortadoğu eğitimli Selefi odaklı vaizlerle doluydu. İslam’la ilgili cevaplar arayan farkında olmadan bir Boşnak Müslüman’a, internet arama motorları büyük olasılıkla Boşnak dilinde bir düzine Selefi web sitesinden birini sağlayacaktır. Bu okuyucuyu alternatif İslamî bilgi kaynaklarına götürür. İslam Cemaati yetkililerinin aksine, birçok Boşnak Selefi vaiz, Müslüman inananlarla ilişki kurmada sosyal medyanın etkililiğinden ve verimliliğinden yararlanarak önem kazanmıştır.
Boşnak Müslüman kadınlar, çeşitli kaynaklara ve İslam âlimlerine danışmaya hazır ve istekli olmaları, her zaman aynı düşünce okulunu takip etmemeleri ve bazen zıt uçlarda olmaları bakımından İslamî bilgi arayışlarında eklektik görünmektedirler. İslam Cemaati, Selefi web siteleri, NAHLA gibi İslamî sivil toplum kuruluşları veya ailenin bilgili üyeleri farklı İslamî bilgi kaynaklarıdır. Örneğin, İslam’la ilgili cevapları nerede aradıkları sorulduğunda, yanıt verenlerin 28’i veya yaklaşık %22,4’ü İslamî Cemaati’nin resmi web sitesine veya bir İslam Cemaati imamına başvurduklarını söylemiştir. Ardından 29 kişi veya %23,2’si Kur’ân ve Sünnet’te cevap aradığını, 17’si veya %13,6’sı internette cevap aradığını söylemektedir. Bu gruptan yanıtlayanların çoğu, arama motoruna sorularını yazdıklarını ve ardından tatmin edici bir yanıt bulmak için arama sonuçlarından farklı web sitelerini ziyaret ettiklerini söylemektedir. Ankete katılanlardan bazıları, Selefi yönelime sahip “www.minber.ba” ve “www.n-um.com” gibi web sitelerinden özellikle bahsetmiştir. Kalan %40, bilgili insanlardan (ebeveynler, kocalar, çocuklar, dinî liderler) cevaplar istediklerini ya da İslamî literatürle ilgileneceklerini veya Saraybosna’da faaliyet gösteren çok sayıda İslamî sivil toplum kuruluşundan rehberlik isteyeceklerini söylemektedir. İslamî otoritenin dağılımı burada belirgindir.
Boşnak Müslüman kadınlar, başlangıç noktası olarak “İslamî” havaya sahip herhangi bir kaynağı alıyor gibi görünmektedirler. İslam ile ilgili tatmin edici cevaplar için “işine geleni cımbızlama” yöntemi, internette çok sayıdaki İslamî söylem arasında manevra yapmanın tercih edilen yöntemi gibi görünmektedir. Bazı kadınlar, birbirleriyle açıkça çelişen kaynaklardan aynı anda İslam’ı öğrendiler. Saraybosna’dan bir mimar, “Hamza Yousuf, Elvedin Pezic, Amar Basic, Kenan Music, Safet Kuduzovic, Nedim Botic’in ... YouTube videolarını izlediğini” ve “... eğer cevap bulamadığım bir durumla karşılaşırsam, o zaman Prof. Enes Ljevakovic’e (İslam Topluluğu Fetva Çıkarmaktan Sorumlu Başmüftü Yardımcısı) bir soru gönderiyorum” demiştir. Bu, kişinin görünüşe göre Bosna’daki ve daha geniş Müslüman dünyasındaki İslam âlimleri arasındaki farklı ideolojik akımların ve onların çoğu zaman birbirleriyle nasıl çatışabileceklerini tam olarak farkında olmadığını göstermektedir.
Bu kadınlardan bazılarının verdikleri cevaplara bakılırsa, sayısız İslamî kaynağa danışmakla ilgili bir sorunu yok gibi görünmekteydi ve bu dinî alanların ve bireylerin yaydığı çeşitli görüşlerin farkında değil gibiydiler. Onlara göre, internette belirli bir İslam bilginini dinleyerek, İslamî bir sivil toplum kuruluşunda bir konferansa katılarak, bir Kur’ân okuma çemberine girerek veya belirli bir camiyi ziyaret ederek özünde İslam’ın belirli bir yorumunu kabul etmekle veya belirli bir dinî alana ait olmakla bağlantılı değildi. Pek çok kadın daha fazla İslamî bilgi edinme arzusuna sahip olduklarını kabul ediyor.
Orta Doğu’daki İslam âlimlerinin yerel Boşnak İslam âlimlerinden daha yetkin olup olmadığı sorulduğunda, yanıt verenlerin 75’i veya %66,9’u “Hayır” cevabını verirken, 37 yanıt veren veya %33’ü tamamen veya kısmen Ortadoğulu İslam âlimlerinin Boşnak akademisyenlerden daha yetkin olduğuna katılıyor. Toplam 13 katılımcı soruyu cevapsız bıraktı. Ortadoğu İslam âlimlerinin Boşnak âlimlerden daha yetkin olmadığını söyleyenlere gelince, argümanlar: “Boşnak İslam âlimlerimize daha yakın hissediyorum” (Görüşmeci no: Q.108, s. 3), “İslamî konularda konuşmak için eşit derecede yetkin İslam âlimlerimiz olduğuna inanıyorum” (Görüşmeci no: Q.011, s. 3).
Burada, daha önce İslamî rehberlik için Selefi web sitelerine döndüklerini itiraf etmiş olanların bile Ortadoğulu İslam âlimlerinin Boşnak bilginlerden daha yetkin olmadığı görüşünde olmaları ilginçtir. Örnek olarak, “www.minber.ba” ve “www.n-um.com” gibi Selefi odaklı web sitelerini okuduğunu kabul eden, ancak Arapça konuşan İslam âlimlerinin Boşnaklardan daha iyi olduğuna inanmayan, üniversite mezunu görüşmeci Q.063 vakasıydı. (Görüşmeci no: Q.063, s.2). Bu, yukarıda belirtilen web sitelerini yöneten yerli Boşnak Selefi vaizlerin Ortadoğulu vaizler ve akademisyenlerden daha yerel izleyici kitlesine çekici gelebileceği anlamına gelmektedir.
Ortadoğu bilginlerinin İslamî ilimlerde Boşnak âlimlere göre daha yetkin olduğunu düşünenler için şu argümanlar ortaya çıkmıştır. Yemek teknisyeni olarak çalışan ve üniversite mezunu Müslüman bir kadın “Ortadoğulu ulemalar bizimkilerden çok daha bilgili” derken (Görüşmeci no: Q.049, s.3), üçüncü sınıf ekonomi öğrencisi bir kadın ise “Peygamber Efendimiz’in sünnetine daha yakın insanlardan okudukları için daha iyi öğrenmiş olduklarına inanıyorum. Kitapları ve bilgileri var, âlimleri ise İslam’ın kaynağına daha yakın…” şeklinde görüşlerini ifade etmişlerdir (Görüşmeci no: Q.043, s.3).
Araştırma Bulguları: Şeri ve Laik Devlet Hakkında
Müslümanlar şeriatın, hem onların ibadet ritüellerini hem de ticari işlemleri, aile ve sosyal meseleler gibi Müslümanların normal hayatının birçok açısını yönettiğine inanmaktadırlar. Bunun yanında, seküler liberal demokrasilerde yaşayan Müslümanların karşılaştığı en çetrefilli sorunlardan biri de şeriat yasaları ile içinde yaşadıkları ülkenin seküler yasaları arasında bir ilişki kurma sorunudur. Müslümanların çoğunluğu bu seküler medeni kanunları kabul etmekte ve bağlı kalmaktadır, ancak bunları reddedenler ve en azından kişisel ve ailevi alanda Şeriat kanunlarına bağlı kalmayı savunanlar da vardır (Pew, 2013).
Genel olarak, Selefiler, Allah’ın insan işleri üzerindeki tek egemen (hâkim) olduğunu ve bu nedenle Müslüman toplumların Kur’ân’da belirtilen kanunlarla yönetilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Parlamentolarda veya kararnamelerde çıkarılan “insan yapımı kanunların” bu şekilde reddedilmesi gerektiğini ve bunlara uymanın günah olduğunu eklemektedirler. Bununla birlikte, “insan yapımı yasaları” ve seküler anayasaları kabul eden Selefi gruplar var. Bosna-Hersek, Şeriat yasasının bağlayıcı bir etkisinin olmadığı seküler bir devlet olduğundan, Şeriat normları konusu ilginçtir. Seküler mi yoksa şeriat kanunlarının önceliği mi olduğu sorulduğunda cevaplar karışıktır. Örneğin, şeriat veya resmi nikâhın yürütülmesi konusunda, Bosna-Hersek’te bir şeyh veya imamın huzurunda yapılan, sadece Şeriatla evlilik töreninin yeterli olduğu konusunda yalnızca 20 katılımcı veya %17’si (farklı derecelerde) hemfikirdir.
İçlerinden biri “Bence Allah adına yapılan bir evlilik helal olduğu için çok önemlidir. Medeni evlilik, evlilik dışı bir ilişkiye eşdeğerdir ve helal değildir.” (Görüşmeci no: Q.074, s.3), diğeri ise “Allah’ın adına zaten bir evlilik yapılmışsa resmi nikâh törenine gerek yoktur.” (Görüşmeci no: Q.096, s.3).
Geri kalanlar, 95’i veya toplamın %82’si, tek başına şeriat nikâhının geçerli bir evlilik için yeterli olduğu konusunda hemfikir değildir. Ayrıntılarını belirtmeleri istendiğinde, çoğu kadın haklarını korumak için şeriat törenine ek olarak resmi nikâh töreni yapılmasının gerekli olduğunu söylemiştir. Seküler bir devlette yaşarken, devletin kurallarına uymanın gerekli olduğunu ve Bosna’da şeriat geçerli bir hukuk olmadığı için resmi nikâh töreni yapılması gerektiğini de eklemişlerdir (Görüşmeci no: Q.004, s. 3; Görüşmeci no: Q.051, s.3; Görüşmeci no: Q.073, s. 3).
Bu soruda, devletin seküler yasalarına saygı duyan ve Şeriat törenine ek olarak resmi nikâh töreni yapılmasının gerekli olduğuna inanan 95 katılımcının da büyük ölçüde daha önceki sorularda İslamî rehberlik için İslam Cemaati’ne başvurduklarını belirtenlerle aynı kişiler olmaları ilginç bir noktadır. Burada başka bir ilginç nokta, İslam Cemaati’nin devletin seküler kanunlarına saygı duymanın gerekliliğine dair sürekli hatırlatmalarının meyvesini vermiş olmasıdır.
Yine de İslamî rehberlik için aşağıdaki Selefi web sitelerini kabul eden ancak ülkenin seküler yasalarına saygı duymayı savunan katılımcılardan iki ilginç cevap vardır (Görüşmeci no: Q.037 ve Q.063). Bunlardan biri, Q.037, “Her iki evliliğin de (şeriat ve resmi tören) önemli olduğuna inanıyorum. Elbette şeriat evliliği Allah adına yapıldığı için en önemlisidir.” (Görüşmeci no: Q.037, s. 3), Q.063 ise “Sadece şeriat nikahının yeterli olduğuna katılmıyorum. Burası bir Şeriat devleti değil, bu nedenle yerel bir belediyede medeni nikah töreni yapmak önemlidir, böylece bir kadın ülkenin yasaları tarafından korunabilir.” (Görüşmeci no: Q.063, s. 3)
Sorulan diğer soru Bosna-Hersek’in seküler hukuk sistemiyle ilgiliydi. Toplam 38 katılımcı veya toplamın %39,6’sı ülkenin seküler kanunlarının geçerli ve yasal olarak bağlayıcı olduğunu ve Şeriat normlarının yalnızca kendi özel alanlarını gayri resmi olarak düzenlemesinden memnun olduklarını ifade ettiler. Neden seküler devlet yasalarına saygı duyduklarını ve bunlara uyduklarını açıklaması istendiğinde bir katılımcı “Bosna-Hersek’te dinîmizin kamu uygulaması ve tezahürü ile ilgili hiçbir sorunumuz yok, bu nedenle devletin seküler yasalarına saygı duyuyor ve bunlara uyuyoruz” dedi (Görüşmeci no: Q.043, s. 3), bir diğeri “Din olarak İslam bir millete veya bir ülkeye ait değildir, evrenseldir ve esnektir. Dolayısıyla her Müslüman, bir birey olarak kendisiyle ilgili İslamî normları özgürce uygulayabilir.” (Görüşmeci no: Q.079, s. 3)
Ankete katılanların 37’si veya %38,5’i seküler hukuk sisteminin kendileri için geçerli ve bağlayıcı olduğu ve şeriat normlarının özel alan için ayrılması gerektiği ifadesine kısmen katılıyor. Son olarak, 21 katılımcı veya toplamın %21,8’i seküler devlet yasalarını kendileri için yasal olarak bağlayıcı bulmuyor ve sadece Şeriat’ın kendi özel alanlarını düzenlemesinden memnun değil (29 katılımcı soruyu cevapsız bıraktı). Devletin seküler kanunlarına uymak istemeyenler ve kamusal alanda İslam hukukunun daha büyük bir rol oynayacağını görmek isteyenler arasında böyle bir düşüncenin argümanlarından biri şöyleydi: “İçki tüketimine medeni devlet yasalarımız tarafından kesinlikle izin verilmektedir ve bu, bir Müslüman olarak inandığım her şeye aykırı bir şeydir. Şeriat normlarını uygulamak bu duruma ve halkına sadece iyilik getirecektir” ( Görüşmeci S.054, s.3). Başka bir katılımcı, “İstediğim yerde şeriatı uygulama özgürlüğüne sahip olmalıyım.” derken (Görüşmeci no: Q.017, s. 3), bir üçüncüsü “Seküler kanunlar hayatımızın her alanında bizim için geçerli değildir. Hayatlarımızı İslam’a ve şeriata göre yaşamalıyız, ancak içinde yaşadığımız devletin seküler yasalarına da saygı göstermeliyiz.” demiştir (Görüşmeci no: Q.126, s. 3).
Hanefi mezhebine sıkı sıkıya bağlı olup olmadığı sorulduğunda, bunlardan sadece 38’i ve %30’u kabul etmiştir. Ardından, 17 katılımcı veya toplamın %13,6’sı, konu İslam hukukunun farklı okullarına geldiğinde oldukça akıcı olduklarını ve dört büyük düşünce okulunun herhangi birinden en uygun kararı sık sık seçeceklerini kabul etmiştir. Geri kalanlar, İslam’ın bir olduğu ve önemli olanın Kur’ân’a ve sünnete bağlı kalmak ya da soruyu cevapsız bırakmak olduğuna dair sık sık duyulan Selefi anlatıyı tekrarlamıştır.
Sonuç
Bosna-Hersek’teki Komünizm sonrası İslamî canlanma, İslamî dinî otoritenin dağılması, uygulayıcı ve sözde Müslümanlar arasında açık bir ayrım ve bireylerin kurumsallaşmış İslam Cemaati’nden bireyselleştirilmiş dindarlığa uzaklaşmasıyla ilişkilendirilmiştir. Dindarlık deneyimleri, geçmiş yıllarda giderek daha kişisel ve bireysel hale gelmiştir.
Selefilik, ülke çapında İslam’a olan ilginin yenilenmesinin en görünür işaretlerinden biridir. Ancak savaş sırasında ve hemen sonrasında görülen Selefiliğin Ortadoğu’dan ithal edildiğini iddia etmekteyim. 1990’larda yürürlükte olan savaş ve kanunsuzluk koşulları göz önüne alındığında bu anlaşılabilir bir durumdur. Bununla birlikte, 2000’lerden itibaren, Ortadoğu İslam üniversitelerinden Boşnak mezunları yavaş yavaş evlerine dönmeye ve yeni kazanılan İslamî bilgileri yaymaya ve yerel takipçiler kazanmaya başladığında, Selefilik yerli bir hareket olmaya başlamıştır.
Şimdi üçüncü bir Selefiler grubu var gibi görünmektedir. Bu çalışmadaki bulgularıma dayanarak, bu çalışılan grubun üyelerinin melezleşmiş yeni bir Selefi hareketi oluşturduğu sonucuna varabilirim. Müslümanları yaşıyorlar, ancak ortalama bir müminden kopuk olarak algıladıkları İslam Cemaati’nden hayal kırıklığına uğramışlardır. Terimin muğlak doğası nedeniyle kendilerini her zaman “Boşnak Müslümanlar” olarak görmezler, bunun yerine küresel ümmete aidiyet duygularına işaret eden daha basit “Ben bir Müslümanım” beyanatını tercih ederler. Bosna’daki folklorik pratiklerin yozlaştırdığını düşündükleri İslam geleneğini eleştirmektedirler ve İslam’ın kurumsal bir yüzü olarak İslam Cemaati’ni de aynı derecede eleştirmektedirler. Yine de kuruma saygı duyuyorlar ve daha iyi işlemesini, sıradan inanana daha yakın olmasını, İslamî olmayan uygulamaları kökten kaldırmasını ve günlük siyasetten uzak durmasını istemektedirler. Sadeliği, algılanan özgünlüğü, netliği, açıklığı ve iç gruba ait olma duygusu nedeniyle Selefiliğe ilgi duymaktadırlar.
İslamî bilginin kaynakları çok sayıdadır ve hatta birbiriyle çelişebilir. Görünüşe göre önemli sayıda kadın, İslam’ın birincil kaynakları olan Kur’ân ve Sünnet’e atıfta bulunarak doğrudan cevap aramayı tercih etmektedir.
Ankete katılanlar, dört büyük düşünce okulunun herhangi birinden en uygun kararı sık sık seçmeleri anlamında belli bir mezhep akışkanlığı seviyesi göstermişlerdir. Diğeri, İslam’ın bir olduğu ve Kur’ân ve sünneti, tanınmış Sünni okullardan herhangi birine aitmiş gibi takip etmenin önemli olduğu ve İslam’ın birincil kaynaklarına aykırı olduğu şeklindeki sıkça duyulan Selefi anlatıyı tekrarlamaktadırlar.
İncelenen Boşnak Müslüman kadın grubu, büyük ölçüde ülkenin seküler yasalarına saygı duymakta ve Batı’daki bazı Selefi grupların aksine, İslam hukukunun uygulanmasını talep etmemektedirler. Katılımcıların şeriatın ne olduğu veya Bosna-Hersek gibi seküler demokratik bir devletin ne olduğu konusunda net anlayışa sahip olmadıkları kanaatindeyim. Bazı durumlarda, katılımcılar şeriatı dindar bir İslamî yaşam tarzıyla birleştirirken, diğer zamanlarda seküler yasaları dinin uygulanmasına engel olarak görürmüşlerdir.
125 adet yazılı röportajı incelerken, incelenen Boşnak Müslüman kadınlardan oluşan grubun Selefiliği, günlük belirsizliklerle dolu bir ülkede güven verici bir kesinlik sağlayan, net, metin tabanlı ve kapsamlı bir yaşam “kılavuzu” olarak gördüğü izlenimine kapıldım. Selefilik, şehirli, eğitimli Boşnak Müslüman kadınlar için çekici görünmektedir çünkü bu tür gruplara katılmak, Bosna-Hersek’teki İslam Cemaati tarafından teşvik edilen, İslam’da eksik olarak görülen “saf” İslamî uygulamaların yeniden canlanmasını sunan uluslarüstü bir kimliğe üye olmak anlamına gelmektedir. Bu Selefi cemaatler, gerçek dışı, folklorik veya sapkın kabul edilen İslam’ın yorum ve uygulamalarından hem entelektüel hem de fiziksel olarak bir sığınak sağlamaktadır.
Ebeveynlerinin dindarlığını ve geleneklerini sorgulayan Boşnak Müslüman kadınlar için Selefilik, kültürden arındırılmış ve muhtemelen otantik İslam’ı sunduğu, inançları reddettiği ve kültürel kökenlerle uygulandığı için canlandırıcı bir yaklaşımdır. Selefilik çok fazla belirsizlik yaşayan ve çok sayıda dinî ve diğer kuruluşun kendi değerler sistemlerini ve dünya görüşlerini teşvik ettiği bir ülkede kesin ve açıklayıcı cevaplar sunmaktadır. Anabel Inge’nin belirttiği gibi “Selefilik, hayata açık bir amaç ve çelişkili mesajlarla diğer gruplardan kaçınmak için inananlara meşru bir bahane vermiştir” (Inge, 2015).
Verilen cevapların bazılarında çelişkiler olsa da şaşırtıcı gelmemelidir. Âlimlerin ve ders kitaplarının Selefiliği, sıradan inananların Selefiliği ile aynı değildir. Çünkü dinin pratiği, günlük zorluklara yanıt olarak değişir, adapte olur ve gelişir. Meredith McGuire’ın belirttiği gibi “Günlük yaşanmış din mantıksal olarak tutarlı değildir, ancak pratikte tutarlıdır, çünkü bir bireyin günlük yaşamı bağlamında mantıklıdır” (Inge, 2017, s. 239).
Selefiler, Kuran’a ve Sünnet’e bağlı kalmanın tüm şüpheleri ortadan kaldıracağını ve din, toplum ve siyaset ile ilgili sorunları çözeceğini iddia etmektedirler. Selefi hareket, dünya çapında ivme kazandıktan on yıllar sonra ideolojik çizgiler arasında her zamankinden daha fazla bölünmüştür. Üyeleri, İslam’ın temelleri üzerine bitmek bilmeyen tartışmalara hâlâ katılmakta fakat akademisyenleri her zaman günün en acil sosyo-ekonomik sorunlarına cevap verememektedir.
Bu çalışmada yanıt verenlerin ve dünyanın dört bir yanındaki Selefi âlimlerin ve aktivistlerin sözünü ettiği şekliyle otantik İslam, daha çok tarihsel bir yapı, kutsal kâse gibi görünmektedir: herkes var olduğunu bilir ama hiç kimse görmemiştir.
Kaynakça
Alibašić, A. (2014). Bosnia and Herzegovina. In Cesari, J. (Ed.) The Oxford Handbook of European İslam. Oxford: Oxford University Press.
Bunt, G. (2009). iMuslims: Rewiring the House of İslam. Chapel Hill: University of North Carolina Press.
Cerić, M. (2006). Rezolucija İslamske Zajednice o tumačenju İslama. https://www.islamskazajednica.ba/index.php/fetve-i-rezolucije/192-rijasetova-dopunjena-rezolucija-o-tumanju-islama
Center for Insights in Survey Research. (2017). “Bosnia and Herzegovina: Attitudes on Violent Extremism and Foreign Influence, January 4- February 3, 2017”. https://www.iri.org/sites/default/files/iri_bosnia_poll_february_2017.pdf
Dževada, S. (2017). ‘‘A Model for Europe? History and Practice of İslam in Europe.’’ https://www.kas.de/en/web/auslandsinformationen/artikel/detail/-/content/ein-modell-fuer-europa-
Gutman, R. (1993). A witness to genocide. New York: Macmillan Publishing.
Inge, Anabel. (2015) “In Search of ‘Pure’ İslam: Conversion to Salafism among Young Women in London.” Muslims in the UK and Europe I, 2015, p.126
Inge, A. (2017). The Making of a Salafi Muslim Woman: Paths to Conversion (Oxford University Press USA, 2017) p. 239.
Karčić, F. (1999). “Administration of İslamic Affairs in Bosnia and Herzegovina.” İslamic Studies. Vol. 38, No: 4: pp. 535-561.
Karčić, F. (2006). Šta je to İslamska tradicija Bošnjaka? http://iitb.ba/wp-content/uploads/2014/08/Fikret-Karčić -Sta-je-to-islamska-tradicija-Bosnjaka.pdf
Karčić, H. (2014).İslamic Revival in Bosnia and Herzegovina 1992-2010, CONTEXT – Journal of Interdisciplinary Studies (Vol: 1, No: 1, 2014).
Mesarić, A. (2013). Wearing hijab in Sarajevo: Dress Practices and the İslamic Revival in post-war Bosnia and Herzegovina. Anthropological Journal of European Cultures, Vol. 22. No. 2 (2013), p.13.
Majda, R. (2017). Radicalization among Muslim communities in the Balkans: Trends and issues. Testimony of Dr. Majda Ruge, Hearing on: Southeast Europe: Strengthening Democracy and Countering Malign Foreign Influence, June 14, 2017. https://www.foreign.senate.gov/imo/media/doc/061417_Ruge_Testimony_REVISED.pdf
Nina, B. (2012). Žene vehabije u Bosni i Hercegovini: psihosocijalni i rodni aspekti pridruživanja vehabijskoj zajednici. Doktorska disertacija, Novi Sad, 2012, p. 186.
Kuloglija, N. & Mujkic, S. (2019). ‘‘Bosnian Salafist Preachers Calibrate Message to Growing Audience’’. Balkan Insight. Available at: https://balkaninsight.com/2019/11/08/bosnian-salafist-preachers-calibrate-message-to-growing-audience
Pew Research Center, (2013). “The World’s Muslims: Religion, Politics and Society”, 30 April 2013, http://www.pewforum.org/Muslim/the-worlds-muslims-religion-politics-society.aspx
Pew Research Center. (2017). Religious Belief and National Belonging in Central and Eastern Europe. https://www.pewforum.org/2017/05/10/religious-belief-and-national-belonging-in-central-and-eastern-europe
Riaz, H. (2005). On being religious: Patterns of religious committment in Muslim societies. Institute of Defence and Strategic Studies, Singapore, June, 2005. https://www.rsis.edu.sg/wp-content/uploads/rsis-pubs/WP80.pdf, p.1-2.
Senad Hadžifejzović interview. (2015). ‘‘Vehabije? Ljudi s bradom... Mi nismo vehabije! A jeste li selefije?’’ FACE TV. https://www.youtube.com/watch?v=4NcyLYQ-MV4
[1] Kullandığım Boşnakça terim, genellikle İslam uygulamasındaki İslamî yenilikleri tarif ederken kullanılan “novotarija” idi.