Giriş
Çağdaş Arap düşüncesi, on dokuzuncu asrın ikinci yarısından bugüne kadar ortaya çıkan Arap düşünce birikimini ifade etmektedir. Bu bağlamda Cemâleddin Efgani (1838-1897) ve Muhammed Abduh’tan (1849-1905) Muhammed Abdullah Dıraz (1894-1958) ve Malik bin Nebî’ye (1905-1973), Abdurrahman Bedevî (1917-2002) ve Edward W. Said’den (1935-2003) Muhammed Âbid el-Cabirî’ye (1935-2010) ve Hasan Hanefî’ye (1935-2021) kadar birçok düşünce ve bilim insanının çağdaş Arap düşüncesinin şekillenmesine katkıda bulunduğu söylenebilir.
Çağdaş Arap düşüncesi içinde Edward Said özellikle oryantalizm yaklaşımıyla önemli bir yere sahiptir. Edward Said, Filistin asıllı, Hristiyan bir sosyal bilimci ve aydın olarak dünyaca tanınmış ünlü bir isimdir. Edebiyat eleştirmeni Said, oryantalizm eleştirisi söz konusu olduğunda ilk akla gelen isimlerin başında yer alır. Said, ilk baskısı 1978 yılında yapılan ünlü Orientalism eserinde oryantalizme dair yeni ve paradigmatik yaklaşımlarıyla paradigma kurucu bir şahsiyettir.
1935’te Batı Kudüs’te Hristiyan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Said, ailesinin yanında 1947 yılında Filistin’den Mısır’a göç etti. Kahire Amerikan Okulu, Kahire Victoria Koleji, Amerika Birleşik Devletleri’nde Massachusetts’teki Mount Hermon School’daki öğrenim süreçlerinden sonra Princeton Üniversitesi’nde lisans dönemini tamamladı (1953-1957). Harvard Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora süreçlerinde bulundu. Doktorasını İngiliz edebiyatı alanında yaptı. Çeşitli kurum ve üniversitelerde hoca ve araştırmacı olarak çalıştı. Bazı önemli ödüller aldı. 1977-1991 yılları arasında Filistin Ulusal Konseyi’nin üyesi olarak çalışmalar yaptı. Said 23 Eylül 2003 tarihinde lösemi hastalığından New York’ta öldü.
Yaşadığı coğrafi ve zihinsel konumlara bakılarak bir Arap-Batılı entelektüel olarak nitelenebilecek olan Said, ortaya koyduğu eserlerle insanlığa ve bilime ciddi katkılarda bulunmuştur. Bu çerçevede (1) Joseph Conrad and the Fiction of Autobiography, (2) Beginnings: Intention and Method, (3) The World, the Text, and the Critic, (4) Orientalism, (5) Covering Islam: How the Media and the Experts Determine How We See the Rest of the World, (6) Culture and Imperialism, (7) Representations of the Intellectual: the 1993 Reith Lectures, (8) Out of Place, (9) The Question of Palestine, (10) After the Last Sky: Palestinian Lives, (11) Blaming the Victims: Spurious Scholarship and the Palestinian Question, (12) Politics of Dispossesion: Struggle for Palestine 1969-1994, (13) Peace and Discontents: Essays in the Palestine and Middle East Peace Process başlıklı çalışmalar zikredilebilir. Bunların bazıları Türkçeye çevrildiği için Türkiye’de bilinen eserlerdir. Said, bunların dışında farklı konu ve meselelerle ilgili makaleler de kaleme almıştır.
Görüldüğü üzere Said farklı konulara dair önemli eserler ortaya koymuş bir entelektüel ve düşünürdür. Said, dertli, sorumluluk sahibi bir aydın bilim adamı özelliğiyle dikkat çekmektedir. Eserleri arasında hiç şüphesiz Oryantalizm ayrı bir yere sahiptir. Nitekim adını en çok bu eseriyle duyurmuştur.
Bu çalışma, Edward Said’in oryantalizm eleştirisi bağlamında çağdaş Arap düşüncesindeki yerini anlama ve anlamlandırma çabasıdır. Çalışmada Arap düşünür, bilim insanı ve entelektüel olarak Said’in özellikle Orientalism (Said, 1979) eseriyle yaptığı oryantalizmin anlaşılmasına ve oryantalizm eleştirilerine dair katkılarını ortaya koymak, oryantalizme eleştirel yaklaşımının çağdaş Arap düşüncesindeki yerini işaretlemek ve bu konuda yapılmış olan çalışmalara bilimsel katkıda bulunmak amaçlanmaktadır.
Belirtilen amaç kapsamında bu çalışmanın önemi, bilhassa çağdaş Arap düşüncesinin oryantalizmden etkilendiği ve oryantalizme mukavemet ettiği bir noktada Said’in kendi yöntem ve bakış açısıyla oryantalizme yönelttiği eleştirilerin (Bkz. Said, 1982; 1988; 2000b; 2007; 2016) çağdaş Arap düşüncesinin gelişimine katkısının öneminden gelmektedir. Said, özgün oryantalizm yaklaşımıyla dünya çapında ses getirmiş olmak itibarıyla çağdaş Arap düşüncesine çok yüksek düzeyde bir katkı sağlamıştır.
Araştırmanın konusuyla ilgili literatüre bakmak, çalışmanın özgünlüğünü ve katkılarını görmek bakımından işlevsel olabilir. Bu noktada doğrudan Edward Said’in oryantalizme yaklaşımı çerçevesinde çağdaş Arap düşüncesi içindeki yeri konusunu ele almaya katkıda bulunacak birkaç çalışmaya örnek olması bakımından işaret edilebilir. Bu kapsamda Sibâ’î’nin (1993) Oryantalizm ve Oryantalistler, Yararları-Zararları adlı eseri, Said’in (Said, 1982, 2000b, 2000a, 2016) Orientalism (1979), Oryantalizm Eleştirileri (2000), Haberlerin Ağında İslam (2000) ve Kültür ve Emperyalizm (2016) kitapları, Hourani’nin (Hourani 2000) Çağdaş Arap Düşüncesi, 1798-1939 başlıklı eseri, İnâyet’in (İnâyet, 1991) Arap Siyâsî Düşüncesinin Seyri adlı kitabı, Anay’ın (Anay, 2001a) “Çağdaş Arap Düşüncesi Üzerine” başlıklı çalışması, Ebû Rabi’nin (Ebû Rabi’, 2005) Çağdaş Arap Düşüncesi: 1967 Sonrası Arap Entelektüel Tarihi Araştırmaları eseri, Kassab’ın (Kassab, 2010) Contemporary Arab Thought: Cultural Critique in Comparative Perspective çalışması, Boullata’nın (Boullata, 1990) Trends and Issues in Contemporary Arab Thought eseri, Turner’ın (Turner, 1985, 1991, 2002) Marx ve Oryantalizmin Sonu (1985), Max Weber ve İslam (1991) ve Oryantalizm, Postmodernizm ve Globalizm (2002) kitapları ve Bulut’un (2002) Oryantalizmin Eleştirel Kısa Tarihi çalışmasından söz etmek mümkündür. Bunlara ek olarak Sunar’ın (2010) Karl Marx ve Max Weber’in Doğu Toplumlarına Yaklaşımları tezi, Eren’in (2013) Edward Said: Oryantalist Söylem Analizinin Metodolojik Temelleri başlıklı tezi, Ayan’ın (2018) Edward W. Said’in Oryantalizm Kuramından Hareketle Postmodern Türk Romanlarında Oryantalist Temsiller Üzerine Bir İnceleme tezi ve Karaaslan’ın (2021) Oryantalizmin Zihin Dünyası: Doğu, İslam ve Osmanlı adlı doktora tezleri ile Gönültaş’ın (2008) Edward Said’in Eserlerinde Emperyalizm ve Oryantalizm İlişkisi tezi ve Özdemir’in (2019) Bir Tahakkümün Adı: Oryantalizm ve Şarklılaştırma yüksek lisans tezleri araştırma konusuyla ilgili olarak zikredilebilir. Belirtmek gerekir ki bu ve benzeri çalışmalar da doğrudan doğruya Said’in çağdaş Arap düşüncesi içindeki yeriyle ilgili değil genel olarak ve ayrı ayrı çağdaş Arap düşüncesi ve oryantalizmle ilgilidir. Bu çalışmada söz konusu eserlere araştırma problemiyle ilgili olarak başvurulmuştur.
Çalışmada veri elde etmek için kaynak metin olarak öncelikle Said’in (1979) Orientalism kitabına başvurulmuştur. Ayrıca Said’in diğer birkaç kitabı (Said, 2000, 1993) da başvurulan kaynaklar arasındadır. Bunların dışında konuyla ilgili yukarıda bahsedilen makale, kitap ve tezlere ek olarak farklı kitap ve makalelerden de faydalanılmıştır. Kaynak dokümanlardan elde edilen bilgiler, sosyal bilimler perspektifiyle anlaşılmaya ve çözümlenmeye çalışılmaktadır. Makalede öncelikle çağdaş Arap düşüncesinin anlam alanı tespit edilmekte ve ardından da oryantalizm özet olarak ele alınmaktadır. Konunun anlaşılması süreci, çağdaş Arap düşüncesinde oryantalizm eleştirilerinin durumuna ve Said’in oryantalizm eleştirilerinin çağdaş Arap düşüncesi içindeki yeri ve önemine dair bazı işaretlemelerle devam etmektedir. Said’in oryantalizm üzerine çözümlemelerinde vurgular ve özgünlüklerin ortaya konulması çabasıyla araştırmanın amacının gerçekleşmesine çalışılmaktadır.
Genel Olarak Çağdaş Arap Düşüncesi
Çağdaş Arap düşüncesi, Arap boyutuyla Arap düşüncesine, Arapların büyük ölçüde Müslüman olması itibarıyla ise İslam düşüncesine işaret etmektedir. O halde Arap düşüncesi büyük ölçüde İslam düşüncesinin Araplar içindeki kısmını ifade etmektedir. Arap düşüncesi içinde Müslüman olmayan düşünürlerin olması, bu genel durumu pek değiştirmez. Müslüman olmayan düşünürler de İslam medeniyetinin birer mensubu olmaları bakımından bir yandan onların ortaya koydukları düşünce İslam ve Arap düşüncesine katkıda bulunurken, diğer yandan da İslam düşüncesi onların düşüncelerinin oluşumunda temelli bir katkıda bulunur. Bu demektir ki çağdaş Arap düşüncesinden bahsetmek büyük ölçüde çağdaş İslam düşüncesinden bahsetmek anlamına gelmektedir.
Aslına bakılırsa tarihi olarak Arap düşüncesinden bahedildiğinde, özel anlamda Osmanlı Devleti’nin sonuna kadar Türk düşüncesiyle Arap düşüncesinin iç içe geçtiği, karşılıklı olarak birbirilerini besledikleri, hatta ikisini ayırt etmenin çok zor olduğu söylenebilir. Hatta söz konusu derin ve sıkı etkileşimlerden dolayı çağdaş düzlemde de Arap ve Türk düşünce birikimlerini tamamen birbirinden bağımsız ele almak mümkün değildir (Anay, 2001a). Bugüne doğru yaklaşırken ise nispeten geniş anlamda 1970’lerden sonra, dar anlamda 2000-2005 yıllarından itibaren Türkiye ile Arap ülkeleri arasında gerçekleşen daha sıkı toplumsal, kültürel, iletişimsel, siyasi ve ekonomik ilişkilere paralel olarak Türk düşüncesi ile Arap düşüncesi arasında güçlü yakınlık ve etkileşimler meydana geldiği ileri sürülebilir. Son tahlilde denilebilir ki Arap düşüncesi Türk düşüncesiyle birlikte İslam düşüncesinin içinde önemli bir yere sahip bir düşünce birikiminin adıdır. Bu perspektif kapsamında gerek genel olarak Arap düşüncesi gerekse özel olarak çağdaş Arap düşüncesi hakkında konuşup yazanların, metodolojik açıdan ve mana bakımından konuyu belirtilen hususlara dikkat ederek bütüncül bir yaklaşımla ele alıp incelemeye yönelmeleri bir gerekliliktir. Aksi halde Arap düşüncesini doğru ve tam anlamak ve izah etmek mümkün olmaz.
İfade etmek gerekir ki Arap düşüncesine bu şekilde kapsamlı bir yaklaşım, çağdaş Arap düşüncesi içindeki Müslüman olmayan Arap düşünürlerin düşünce birikimini yadsımayı gerektirmez. Bu bağlamda Edward Said gibi düşünürlerin Arap düşüncesine yaptığı katkı başlı başına önemlidir. Hatta Said’in oryantalizm, Filistin, Lübnan, Arap düşüncesi, eğitimi vd. üzerine yaptığı araştırmalar ve ortaya koyduğu eserlerin doğrudan İslam ve Arap düşüncesi hakkında olduğu düşünülürse, onun çağdaş Arap düşüncesi içinde önemli bir yer işgal ettiğini söylemek gerekir.
Çağdaş Arap düşüncesine ülkeler ekseninde bakıldığında Mısır, Suudi Arabistan, Fas, Tunus, Cezayir, Fas, Libya, Lübnan, Filistin, Suriye, Irak, Katar, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, Yemen, Ürdün, Sudan, Somali gibi ülkeler zikredilebilir. Aydın ve düşünürler ekseninde ise çağdaş Arap düşüncesine katkıda bulunanlar arasında Tahtavî (1801-1873), Efgânî (1838-1897), Abduh (1849-1905), Kevkebî (1854-1902), Ferah Anton (1874-1922), Ahmed Emin (1886-1954), Muhammed Hüseyin Heykel (1888-1956), Ali Abdürrazik (1888-1966), Abdülhamid bin Bâdis (1889-1940), Taha Hüseyin (1889-1973), Mahmud Akkad (1889-1964), Mahmud Şeltût (1893-1963), Malik bin Nebî (1905-1973), Mişel Eflak (1910-1989), Abdurrahman Bedevî (1917-2002), Lahbabî (1922-1993), Edward Said (1935-2003), Muhammed Arkun (1928-2010), Muhammed Abid Câbirî (1935-2010) ve Hasan Hanefî (1935-2021) gibi isimler sayılabilir.
Çağdaş Arap düşüncesiyle ilgili önemli hususlardan biri, bu düşüncenin farklı zamansal bölümlemeler veya dönemselleştirmelerle incelenebilecek olsa da (Boullata, 1990; Bkz. Laroui, 1976; Nagasawa, 1992) bu çalışma kapsamında, on dokuzuncu yüzyıldan bugüne kadar geçen sürede ortaya çıkan entelektüel ve fikrî birikimi ifade etmesidir. Bu bağlamda çağdaş Arap düşüncesi, yaklaşık son iki yüz yıl boyunca gelişerek Arap toplumlarındaki toplumsal sınıfların öne çıkan görüşlerini içeren sosyal, siyasi, dinî ve ideolojik fikirler yumağıdır (Ebû Rabi’, 2005, s. 17). Bugüne doğru yaklaşırken 1967 yenilgisinden sonra Arap düşüncesinin çeşitli siyasi, entelektüel, düşünsel, moral vd. krizlerle karşı karşıya kaldığı ve aydın ve düşünürlerin bu krizlerin eşlik ettiği bir dizi sorunlarla baş etmeye çalıştığı süreçte nispeten farklı bir biçimde şekillendiği söylenebilir (Nagasawa, 1992).
Çağdaş Arap düşüncesi, çağdaş zamanda Arap aydın, bilgin ve düşünürlerinin Arap evreni, aklı ve düşüncesi çerçevesinde yaşadıkları dünyaya ve o dünyada karşılaştıkları sorunlara dair ürettikleri düşünce birikimine göndermede bulunmaktadır. Bu düşünce, sosyal, kültürel, ekonomik, dinî, hukuki, siyasi, ahlaki, entelektüel, fikrî, ideolojik vd. boyutlarda ortaya konulan fikrî çabayı içine almaktadır. Bu çerçevede denilebilir ki çağdaş zamanlarda genel olarak değişim ve din özel olarak ise İslam, modernleşme, sekülerleşme, din-siyaset ilişkileri ve laiklik, toplumsal değişim, küreselleşme, milliyetçilik, solculuk ve Marksizm gibi konular, çağdaş Arap düşüncesinin önemli problemleri arasında bulunmaktadır. Aynı şekilde batılılaşma ve modernleşme kapsamında Batı ile ilgili pek çok meselenin, hatta bizzat Batı sorununun çağdaş Arap düşüncesinde temel konulardan biri olduğu, belki de en temel konu olduğu söylenebilir (Anay, 2001a).
Arap düşünürlerinin içinde Batıcı olanlar olduğu gibi Batıcı olmayanlar da yer almaktadır. Hatta bu iki kategoriye girmeyen düşünürlerin varlığından da bahsedilebilir. Fakat Batıcı olmayan, hatta Batıcılık karşıtı olan, modernizm, emperyalizm ve oryantalizm ekseninde Batı eleştirisi yapanların az olmadığı söylenebilir. Bu noktada Batı ve oryantalizm eleştirileri dikkati çekmektedir. Dünyada ve Arap toplumlarında köklü değişimlerin gerçekleşmesi, Batı’nın pek çok noktada üstünlüğü ele geçirmesine bağlı olarak ailede, siyasette, dinde, eğitimde, ekonomide, hukuk ve ahlakta Batılı düşünce, bilgi, değer ve teknolojiye maruz kalan Arap dünyasında yeni ortaya çıkan gelişmeler kapsamında kendini gösteren sorunlara cevap üretme çabaları düşünülürse, çağdaş Arap düşüncesi içinde oryantalizme yönelik eleştirilerin önemli bir yer tutması anlaşılır olmaktadır. Oryantalizm, İslam ve Arap toplumlarında batılılaşma, modernleşme ve sekülerleşme süreçlerinde ciddi siyasi, ekonomik, fikrî, entelektüel, bilimsel vd. problemlerin ortaya çıkmasında Batı’nın en önemli aygıtlarındandır. Belirtmek gerekir ki oryantalist düşünce, çağdaş Arap düşüncesinde eleştirilere maruz kaldığı ve karşıtlarını oluşturduğu kadar destekçilerini de bulmuştur.
Oryantalizme Genel Bir Bakış
Oryantalizmin ilk olarak ne zaman ortaya çıktığını kesin tarih vererek tespit etmek zordur, hatta mümkün değildir (Alquwaizani, 2002; Sibâ’î, 1993) ancak İslam’ın ilk yayıldığı yıllardan 17. yüzyıla ve oradan da bugüne kadar devam eden bir hareket olduğu söylenebilir (Bkz. Abdel-Malek, 1963; Bin Nebi, 1970; Bulut, 2002; Hanefi, 2007, ss. 79-80; Said, 1979; Tibawi, 1964a). Oryantalizm, Batılılar, özellikle Batı Avrupalılar tarafından başlatılan bir politika, düşünce, bilim ve perspektif hareketidir. Batılılar, önce Doğu’ya dair merak ve tanıma saikiyle ve daha sonraları da tanımlama ve sömürme saikiyle çeşitli düzlemlerde Doğu çalışmaları yapmış ve yapmaya devam etmektedirler. Oryantalistler, çalışmalarında Doğu’yu tanımlamakta, betimlemekte, keşfetmekte, öğretmekte, hatta yönetmekte ve yönlendirmektedir.
Oryantalizm, yani şarkiyatçılık veya doğubilimcilik, kısaca Batı’nın Doğu, bilhassa İslam düşüncesi, bilimi, bilgisi ve imajına işaret etmektedir. Edward Said’in (1979) yaklaşımıyla Avrupa’nın Doğu fikridir. Oryantalizm, genel anlamda Doğu (Orient) hakkındaki araştırma, yazı, söylev, söylem ve faaliyetler bütününü ifade eder. Bu manada oryantalizm farklı ulus mensubu bilim adamlarından müteşekkil uluslararası bir disiplin olarak görülebilir (Tibawi, 1979). Bu çerçeveyle bağlantılı olarak oryantalizme, Batılıların genelde Doğu özelinde İslam ve Müslüman imajını belirleyen Doğu hakkındaki akademik, ontolojik, epistemolojik, dinsel, tarihsel, dilbilimsel, kültürel, ekonomik, sosyolojik, etnolojik, antropolojik, ideolojik ve politik yaklaşımlar bütünü denilebilir. Oryantalizmin Doğu’yu ve özelde İslam’ı ve Müslümanları hem tanıma boyutu olduğundan hem de sömürmek amacıyla tanımlama ve kendi istediği gibi inşa etme boyutu olduğundan, ama ikincisinin daha çok olduğundan söz edilebilir.
Edward Said’in (1979) meşhur Orientalism’inde ele alındığı biçimiyle oryantalizm, üç farklı ama birbirlerini tamamlayıcı anlamda kullanılmaktadır: Öncelikle Doğu araştırmalarını, yani oryantal toplum ve kültürlerin araştırılmasıyla ilgilenen Batılı üniversitelere özgü, bir kurum, disiplin ve faaliyetler setini tanımlayan akademik çalışmalar; ikinci olarak Doğu (Orient) denilen şey ile Batı (Occident) denilen şey arasında köklü bir ayrım oluşturan özel bir epistemoloji ve ontolojiye dayalı bir düşünce biçimi ve son olarak tasvir etmek ve denetlemek amaçlı, Doğu ile uğraşacak tüzel bir kurumlaşma.
Esesan Batı-Doğu ilişkileri etrafında bir tanım yapmak gerekirse, “Oryantalizm, Doğu’yu işaretleyerek Batı’yı (işaretlenmemiş) merkez haline getiren bir ötekileştirme işlemi” (Mutman, 2002, s. 191; Ayrıca bkz. Abdel-Malek, 1963; Cemile, 1989; Almond, 2013)) olarak anlaşılabilir. Bu durumda oryantalizmin, temelde Batı merkezli bakışla biz ve onlar düalizmine dayandığı söylenebilir. Belki buradan hareketle Batı’nın Doğu’yu yönetmek ve tüketmek için oryantalizmi araçsallaştırdığı belirtilebilir. Yönetmek dendiğinde bütün çıkarları dahil etmek mümkündür.
Oryantalizm kabaca iki döneme ayrılarak ele alınabilir. Bu dönemler tabii ki birbirinden kesin sınırlarla ayrılamaz ve her bir dönemin içinde de farklı dönemler söz konusudur. Bu dönemlerden birincisi yukarıda da işaret edildiği gibi 17. yüzyılın sonlarına kadar olan, Müslümanların dünya genelinde güçlü ve hâkim konumda olduğu zamanları içine alırken; ikincisi, 17. yüzyılın sonlarından günümüze kadar olan, Müslümanların zayıflamaya ve Batı’nın güçlü saldırılarının etkili olmaya başladığı zamanları kapsar. Her iki dönemde de tanıma ve sömürme nitelikli oryantalizmler olmuştur. İki dönemde de gerçekten doğru bilgi ve bilgilendirmeye dayalı akademik çalışmalar da vardır, tersine yanlış tanımlamaya dayalı araştırmalar da vardır. İslam ve Müslüman toplumlar hakkındaki oryantalizm çalışmalarının tarihi kökenleri, İslam’ın ilk yayıldığı zamanlara kadar geri götürülebilirse de oryantalizm adına asıl kurumsal çalışmaların on bir veya on ikinci yüzyıldan itibaren yapılmaya başlandığı düşünülebilir.
Oryantalistler Doğu kapsamında İslam ve Müslümanlar söz konusu olduğunda Kur’an, İslam Peygamberi Hz. Muhammed’in hayatı ve peygamberliği, hadisler, tefsir, fıkıh ve diğer İslami ilimler, İslam felsefesi, İslam toplumlarının özellikleri, değişim ve gelişim yönleri vd. hakkında geçmişten bugüne kadar “Doğululaştırılmış Doğu” tanımına uygun olarak çalışmalar yapmış ve yapmaya da devam etmektedirler. Bu bağlamda örneğin Kur’an ile ilgili olarak daha çok Kur’an tarihi, meali, içeriği vs. üzerine çalışmalar yürütmüşlerdir. Mesela Kur’an tarihiyle ilgili olarak Theodor Nöldeke ismi hatırlanabilir. Bu kişi, Kur’an tarihiyle ilgili Batılı oryantalistler için önemli kaynak çalışmalara sahiptir. Kur’an’ın içeriği, bazı ayetlerinin, kavramlarının yorumu vs. noktasında Goldziher örnek olarak verilebilir. Kur’an-ı Kerim’in Arapça dışında tercüme ve meallerinin daha erken dönemlerde yapılma ihtimali olmakla birlikte ilk Latince tercümesi 1143 tarihinde İngiliz Robertus Ketenensiz ile Dalmaçyalı Hermannus tarafından yapılmıştır. Bu çeviri, bilindiği gibi 1543 yılında Martin Luther’in tavsiyesiyle Theodor Bibliender tarafından yayımlanmıştır Yine bundan yaklaşık bir asır sonra rahip Dominicus, izahlı bir Kur’an çevirisi yapmıştır. Maracci’nin 1698’deki yorumlu Kur’an çevirisi de zikre değerdir. İlk Fransızca Kur’an çevirisi 1647’de André Du Ryer tarafından yapılmıştır. Batı’da bunlardan başka da Kur’an çevirileri vardır ve günümüze kadar birçok meal hazırlanmıştır. Bu noktada M. Savary, B. Kasimirski, R. Blachere, E. Montet G. Sale, J. M. Rodwell, F. H. Palmer, A. J. Arberry gibi kişilerin çevirilerinden söz edilebilir. Oryantalistlerin Kur’an çevirilerinin amaçları, genel olarak akademik, ideolojik ve politik olarak belirlenebilir.
Oryantalizmin İslami kaynaklar ve ilimler özelindeki çalışmalarını şimdilik bu sınırlılıklar içinde tutarak bakış açısı, dünya görüşü ve zihniyet bakımından onları da içine alacak yaklaşımlara sahip olduğu beşerî bilimlerdeki tezahürlerine kısaca bakmak fayda sağlayabilir. Bu çerçevede genel olarak Doğu özel olarak ise İslam toplumları bağlamında oryantalizm, bilhassa on dokuzuncu ve yirminci yüzyıllarda başta Batı’da gelişen sosyal bilimler olmak üzere insan bilimlerinin çeşitli alanlarında ciddi bir akademik birikim ortaya koymuştur, çeşitli adlar altında ortaya koymaya da devam etmektedir. Aslına bakılırsa genelde sosyal bilimlerin, özelde ise sosyolojinin oryantalist söylemin miras(çıs)ı olduğunu, hatta oryantalizmin değirmenine su taşıyan bir konumda bulunduğunu söylemeyi haklı çıkaracak durumlar söz konusudur (Bkz. Sunar, 2010). Oryantalizm, ideolojik olduğu veya sömürgecilikle ilişkili olduğu gerekçesiyle eleştirilmekteyse de oryantalizmdeki hâkim şablonlar sosyal bilimlerde objektiflik ve bilimsellik söylemleriyle rahatlıkla ve yaygın bir biçimde kullanılabilmektedir. Oryantalizmdeki egemen temel zihniyet ve düşünce biçimi, sosyal bilimlerde ele alınıp tartışılmakta olan değişim, modernleşme, azgelişmişlik, bağımlılık, ekonomik gelişmeler gibi pek çok tez ve teoride de varlığını sürdürmektedir. Sosyal bilimler alanında bilimsellik ve nesnellik zırhı ile örtülen bu teoriler, Batı-dışı toplumlara, sorunlarının tek geçerli çözümü olarak sunulmaktadır (Turner, 2002, s. 10).
Bilimsel çalışmalarda oryantalizm ve oryantalist gibi isimlendirmelerin piyasadan çekilme çabaları bulunmaktadır, fakat bunlar oryantalist miras ve perspektifin devreden çıkarıldığı anlamına gelmez. Hatta mesela oryantalist teriminin 1973’te Paris’te yapılan “29. Uluslararası Oryantalistler Kongresi”nde resmen kaldırılıp yerine “Kuzey Afrika ve Asya Konulu Uluslararası Beşerî Bilimler Kongresi” isminin konulması (Lewis, 1982, s. 50) dahi, sosyal bilimlerin oryantalizmin mirası olarak karşımıza çıkabileceğinin ifadesi olarak düşünülebilir (Okumuş, 2002).
Oryantalizmin sosyal bilimlerdeki etkisini anlamak için Marx ve Weber’e işaret etmek faydalı olabilir. Marx da Weber de Doğu’yu, statükoculuk, sosyal değişim eksikliği, modernleşmeden yoksunluk, durağanlık ve bir sivil toplumun yokluğu gibi eksiklik veya yokluklarla karakterize edilen bir yapı olarak gören Batı mirasını büyük ölçüde paylaşırlar. Bu açıdan hem Marx hem de Weber’in Batı’nın Doğu analizi kalıplarının dışına çıkmadığı söylenebilir. Asya tipi üretim biçimine ilişkin Marksist nosyon ve Weber’in patrimonyalizm (Hanedancılık) kavramı ortak varsayımları paylaşmaktadır. Bu, sosyal bilimlerde oryantalist mirasın varlığına işaret etmektedir (Turner, 1985, 1991, 2002; Boztemur, 2002; Sunar, 2010).
Karl Marx’ın ekonomik analizleri, standart bir oryantalist girişime tam olarak uyar. Marx’ın Hegel ile birlikte İngiltere’nin Hindistan’da Asya toplumunun yok edilmesi ve Asya’da Batı toplumunun maddi temellerinin atılması gibi ikili bir sosyal ve ekonomik devrim misyonunu yerine getirmek zorunda olduğu görüşünü paylaşması (Marx, 1973, s. 320) ve dolayısıyla Batı sömürgeciliğini, örneğin İngilizlerin Hindistan sömürgeciliğini ve Fransızların Cezayir sömürgeciliğini kendi öngörülerinin gerçekleşmesi açısından olumlu bir gelişme olarak görmesi, onun açıkça oryantalistik yönünü göstermektedir (Said, 1979, ss. 153-154; Turner, 1985). Böyle bir yaklaşım oryantalizm eksenli bir bakış ve konum alış demektir.
Bir sosyolog olarak Max Weber’in İslam toplumuna bakışı Orta Doğu’ya ilişkin oryantalist zihniyeti oluşturan tarihi, ekonomik, dinî ve sosyolojik çözümlemelerin geniş bir toplamı olarak değerlendirilmeye uygundur. Denilebilir ki Weber, Doğulu ve Batılı ekonomik ve aynı zamanda dinî zihniyetler arasında bir tür ontolojik fark olduğuna inanan bütün on dokuzuncu yüzyıl düşünürleri arasında cesaret buldu (Said, 1979; s. 259). Weber’in oryantalizmi, Batı kapitalizminin doğuşunu bir dizi kültürler arası, dinler arası veya medeniyetler arası karşılaştırmalar bağlamında, yani kültür sosyolojisi, din sosyolojisi ve medeniyetler sosyolojisi çerçevesinde Doğu-Batı ayrımı temelinde bazı ayrımlar ortaya koyma çabasından kaynaklanmaktadır. Weber, bu karşılaştırmaları yapabilmek için Batı’nın feodal ekonomileri ile Doğu’nun patrimonyal ekonomileri arasında temel ayrımlar üretmektedir. Weber’in İslam’ın kişilik üzerinde dinamik ve çileci isteklerinin bulunmadığı ve bu dünyanın kabullenilmesini olumlu yönde desteklediği biçimindeki tezi, bu makalenin konusu çerçevesinde hatırlanabilir. Weber’in temel dinî hükümlerin ticari gelişmeyi, ticaretin ve tefeci sermayenin rasyonelleşmesini engelleme yollarıyla ilgili diğer gözlemleri vardır. Bu tür yaklaşımların problemli olduğu açıktır (Turner, 1985; 1991; 2002).
Esasen Weber’in İslam toplumuyla ilgili görüşünün merkezinde, özellikle hukuk, bilim ve sanayi alanında olmak üzere Batı ile Doğu arasında karşıtlıklar söz konusudur. Bu noktada Batı toplumunun rasyonel ve sistematik karakterine karşılık Doğu toplumunda özellikle de İslam toplumunda istikrarsız siyasi ve ekonomik şartlar mevcuttur. Bu karşıtlaştırmasında Weber, oryantalizmin bilinen Doğu-Batı karşıtlığı yaklaşımıyla ilgili tezlerine dayanmaktadır (Turner, 1991, s. 27).
Denilebilir ki sosyolojinin oryantalist söyleminde, asıl kalkış noktası, iki farklı toplum tipi olduğu tezidir. Buna göre Batı toplumları, Doğu toplumlarından farklı özelliklere sahiplerdir. Geleneksel oryantalizm de modern tarihin başlangıcından günümüze kadar geçen süre içinde, yabancı bir dünyayı ele alan düşünce sistemi olarak, farklılıklar üzerine kurulmuş bütün diğer bilim dalları gibi insan düşüncesini Doğu ve Batı diye iki bölüm içinde kanalize etmiştir. Bu eğilim, oryantalizmin özü, teorisi ve pratiğidir (Said, 1979). Elbette buradaki farklılık, Batı’nın üstün ve varsıl olduğu, Doğu’nun yoksun olduğu ve dolayısıyla üstün olmasını engelleyen nitelikler olduğu varsayımına dayanır.
Son tahlilde bir bütün olarak denilebilir ki oryantalizm, Batı’nın Doğu, özellikle de Orta Doğu, İslam ve Müslümanlar hakkında akademik, entelektüel, bilimsel, düşünsel, ahlaki, dinî, hukuki, ekonomik, kültürel, toplumsal, politik, ideolojik ve emperyalistik boyutlarda ortaya koyduğu tanımlama, inşa etme, algı oluşturma, imaj yaratma çabalarının tümünü ifade etmektedir.
Çağdaş Arap Düşüncesi ve Edward Said
Çağdaş Arap düşüncesi denildiğinde, yukarıda işaret edildiği gibi Tahtavî, Efgânî ve Abduh’dan Ferah Anton ve Heykel’e, Ali Abdürrazik, Mahmud Akkad ve Malik bin Nebî’den Mişel Eflak ve Abdurrahman Bedevî’ye, Şekip Arslan ve M. Said el-Aşmâvî’den Muhammed el-Behî ve Hasan el-Bennâ’ya, Enver Abdülmelik, Said ve Arkun’dan Câbirî ve Hanefî’ye birçok isim akla gelir. Bu bağlamda yine R. el-Bûtî, Fehmî Ced’ân ve Halîl Cibrân’dan Nedim el-Cisr ve Enver el-Cündî’ye, M. Abdullah Dıraz, A. Ebû Gudde, M. Ebû Zehra ve Mâcid Fahri’den İsmail Fârûkî, Râşid el-Gannûşî ve Muhammed Gazzâlî’ye, Zeynep Gazzâlî, Macid Haddûrî ve Saîd Havvâ’dan Yusuf Kardâvî, Muhammed Kutub ve Seyyid Kutub’a, M. Bâkır es-Sadr, Subhî es-Sâlih ve Ömer Tilmisânî’den Abdülkadir Ûdeh ve M. Ferid Vecdî’ye, Fethi Yeken ve Abdülkerim Zeydân’dan Vehbe Zuhaylî ve Nâsır Hâmid Ebû Zeyd’e farklı düşünür ve âlimlerden bahsedilebilir.
Burada zikredilen ve zikredilmeyen isimlerin her biri, kendi ilgi ve uzmanlık alanlarında ortaya koydukları çalışmalarla çağdaş Arap düşüncesine önemli katkılarda bulunmuşlardır. Dolayısıyla çağdaş Arap düşüncesi söz konusu olduğunda bu isimlerin her birinin ayrı bir yeri bulunduğunu unutmamak gerekir.
Çağdaş Arap düşüncesinin şekillenmesinde etkili olan kişiler arasında Edward Said adı da çok önemli bir yere sahiptir. Bilhassa oryantalizm hakkındaki düşünce ve tezleriyle Said, Arap düşüncesinin çağdaş dönemine damga vuran bir şahsiyettir. Said’in Arap düşüncesindeki yerini belirlemede elbette yalnızca oryantalizm olgusuna yaklaşımlarını ortaya koyduğu çalışmalarını esas almak yeterli değildir. Genel olarak karşılaştırmalı edebiyat alanındaki çalışmalarına ek olarak Filistin yazıları, kültür ve emperyalizme dair kitabı ve diğer önemli incelemeleri de oldukça önemlidir (Bkz. Alquwaizani, 2002; Hafez, 2004; Hafız, 2008; Owen, 2012).
Said’in Oryantalizm Eleştirisi
Çağdaş Arap düşüncesi içinde oryantalizm eleştirisi söz konusu olduğunda, dünya çapında bilinen en ünlü yazar, Edward Said’dir. Filistin asıllı bir Hristiyan olan Said’in 1978 yılında ilk baskısı yapılan Orientalism isimli eseri, oryantalizme yöneltilen eleştiriler arasında dünyada belki de en fazla ses getirmiş ve basıldığı tarihten itibaren çok tartışılmış bir üründür. Said’in eseri, Arap dünyasında Batı’ya ve oryantalizme yönelik eleştirilerin (Mustafa Sibâ’î, Mustafa Abdürrâzık, A. Tibawi, Enver Abdülmelik, Abdullah Laroui ve diğerlerinin eleştirileri) bir devamı olsa da (Anay, 2001b, 2001a; Said, 2000b) bütün dünyada büyük bir yankı uyandırması, ciddi etkilerde bulunması ve önemli eleştiri, cevap ve tartışmalara muhatap olması itibarıyla çağdaş Arap düşüncesinde mühim ve ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Oryantalizm ile ilgili olarak Said’den önce ve Said’den sonra ayrımı yapılabilir.
Edward Said’in eseri hem Batı’da hem de oryantalizme konu ve nesne yapılan Doğu’da ve İslam dünyasında dikkatleri üzerine çekti. Gerçekten büyük bir ilgi gördü; okundu, değerlendirildi, tartışıldı, taraftar buldu, karşıt buldu (Bkz. Anay, 2001b). Hakkında birçok yazı kaleme alındı. Bütün bunlar Said’in oryantalizm eleştirilerinin çağdaş Arap düşüncesi içinde ne kadar önemli bir yer tuttuğunu da göstermektedir.
Said’in oryantalizme yönelik eleştirisel tezlerinin diğer oryantalist eserlere göre dünyada daha büyük bir ses getirmesi ve karşılık bulması, çeşitli şekillerde ve farklı etkenlere bağlı olarak izah edilebilirse de asıl olarak oryantalizm yaklaşımında, oryantalizme yönelttiği eleştirel bakış açısında, oryantalizmi tanımlama girişiminde aranmalıdır. Said öncelikle oryantalizmin maskesini düşürmede oldukça başarılıdır. Oryantalistlerin metinlerini derinlemesine inceleme yoluyla oryantalizmdeki Doğu imajını, fikrini, anlayışını açığa çıkarmak suretiyle oryantalizmi anlama, anlamlandırma ve tahlil etme konusunda hak ettiği yüksek yere erişmiştir. Bu başarısında hem cesareti hem bilimsel yaklaşımı hem yöntemi ve hem de titizliği etkendir.
Said’in oryantalizm eleştirisinde öne çıkan vurgular, onun çağdaş Arap düşüncesindeki yerini anlamaya katkıda bulunabilir. Bu sebeple vurguları kısaca burada işaretlemek anlamlı olacaktır. Bu bağlamda öncelikle denilebilir ki Said, oryantalizm kapsamına giren metinleri ve yazarlarını eleştirel bir yaklaşımla değerlendirmektedir. Değerlendirmelerinde Said, Batı’nın Doğu üzerine fikirlerinin politik, ideolojik, ekonomik, toplumsal ve kültürel çıkar temellerini sosyolojik, psikolojik, edebi, dilsel, siyasi vd. yaklaşımlarla ortaya koymaya çalışır.
Said, oryantalizmi Batı’nın gerçek Doğu’nun gerçekliği üzerine ama gerçek olmayan, hayali fikirleri, tanımlamaları, tasvirleri, temsilleri ve imajları toplamı olarak anlamaktadır. Bu anlamada Doğu, sadece Avrupa’nın bir komşusu değil; aynı zamanda en büyük, en zengin, en eski sömürgelerinin mekanı, medeniyetleri ve dillerinin kaynağı, kültürel rakibi, en derin, en sık tekrarlanan öteki imajlarından biridir. Doğu, Batı veya Avrupa’nın karşıt imgesi, fikrî, kimliği ve tecrübesi olarak Batı’nın tanımlanmasına yardım etmiştir. Fakat bu demek değildir ki bu Doğu, bütünüyle sadece imajinatiftir. Doğu, Avrupa’nın maddi medeniyeti ve kültürünün bütünsel ve bütünleyici bir parçasıdır. Oryantalizm bu bütünsel ve bütünleyici parçayı, kültürel ve hatta ideolojik boyutlarda, destekleyici kurumlarla, sözlük birikimiyle, kavramlarla, bilimsel inceleme ve araştırmalarla, imgelerle, öğretilerle, hatta sömürge bürokrasileri ve sömürü tarzlarıyla bir söylem biçimi olarak dile getirir, sunar ve temsil eder (Said, 1979, ss. 1-2).
Said’in (Said, 1979; s. 3; 2000b, ss. 38-39) anladığı ve yorumlamaya çalıştığı haliyle oryantalizm, farklı ama birbirlerinden bağımsız olmayan, tersine birbirleriyle sıkı sıkıya bağlı olan üç anlamda kullanılmaktadır: Birinci anlam tipinde oryantalizm akademik bir şeydir. Akademik oryantalizm, Doğu araştırmalarını ifade eden; Doğu’ya ait toplum ve kültürlerin araştırılmasıyla ilgilenen Batılı üniversitelere özgü bir kurum, disiplin ve faaliyetler setini tanımlayan akademik çalışmaları içerir. Bu manada oryantalizm en kolay kabul gören tiptir. Bu birinci tiple bağlantılı ikinci oryantalizm tipi, Doğu ile Batı arasında epistemolojik ve ontolojik bir ayrıma dayalı bir düşünce biçimini ifade eder. Bu, Doğu ile Batı arasında köklü bir ayrımı esas alan tiptir. Oryantalizmin üçüncü anlam tipi ise ilk ikisine göre daha tarihi ve somut bir tanımı ihtiva eder. Bu tip oryantalizm, tasvir etmek ve denetlemek amaçlı olup Doğu ile uğraşacak tüzel bir kurumlaşmayı ifade eder. Bu manada oryantalizm, Said’e göre Doğu ile uğraşan ortak kurum olarak, Doğu’ya egemen olmak, Doğu’yu yeniden yapılandırmak, Doğu üzerinde otorite kurmak için devreye sokulan bir Batı tarzı olarak kendini gösterir. Bu oryantalizm, Doğu hakkında tespitler yapar, ona ilişkin görüşleri meşrulaştırır, onu betimler, öğretir, oraya yerleşir, onu yönetir ve böylece bütün bunları yaparak Doğu’yla ilgilenir, Doğu’yu ele alır. Bu oryantalizm türü, belirtilen anlamı ve yönleriyle incelenip tahlil edilebilir. Said, bilhassa bu anlamıyla oryantalizmin ne olduğunu anlamak için Michel Foucault’nun (Foucault, 1999; 2000; 2007) söylem kavramına başvurmanın faydalı olacağı kanaatindedir. Oryantalizm bir söylem olarak incelenmedikçe, Aydınlanma sonrasında Avrupa kültürünün Doğu’yu siyasi, sosyolojik, askerî, ideolojik, bilimsel, imgesel olarak yönetebilmesini, hatta üretebilmesini sağlayan o müthiş sistematik disiplinin anlaşılmasının imkansız olduğu tezini ileri sürmektedir. Said’in yaklaşımında oryantalist söylem, Doğu’yu kendi haline bırakmamakta, Doğu’nun özgürce düşünme ve eylem konusu olmasını engellemektedir.
Said’e (Said, 2000b, ss. 121-122 vd.) göre oryantalizmin temel dogmatik özellikleri vardır. Oryantalizmin temel dogmaları, Batı’da Araplar ve İslam üzerine yapılan çalışmalarda görülebilir. Bu dogmalardan biri, rasyonel, gelişmiş, medeni, insancıl, ileri ve üstün Batı ile az gelişmiş, sapkın, gayrimedeni, geri Doğu arasındaki net ayrımdır. İkincisi Doğu ve İslam’la ilgili temsile dayalı soyutlamalardır. Üçüncüsü Doğu’nun sonsuz, tekdüze, kendini tanımlamaktan aciz ve bundan dolayı son derece genel oluşu savı ve Batı cenahından Doğu’yu tanımlayan sistematik lügatçenin bilimsellik ve objektiflik iddiasıdır. Dördüncüsü ise Doğu’nun korkulan ve kontrol edilen tehlikeli ve korkunç bir nesne olduğudur. Orta Doğu hakkında Batı’da yazılan makale ve kitaplar, bazı istisnalar dışında bu dogmaların izlerini taşır.
Bu dogmalarla bağlantılı olarak denilebilir ki oryantalizm, Doğu’yu tesis edip Batı’ya takdim eden bir tür bilimsel çalışmalar bütünüdür. Buradan hareketle oryantalizm, siyasal pratik düzleminde Doğu’nun sömürge oluşuyla ilgili bir akademik hareket olarak tanımlanabilir. Bu harekette Doğu, Batı’nın muhatabı değil, suskun ötekisidir (Said, 2000b, s. 43). Bilimsel çalışmalar altında ve kapsamında oryantalizmde Doğu, bir nesne olarak görülür ve incelenir. Bu aynı zamanda Doğu’yu dışarda bulunan ama Batı’nın kendisini görmesini ve tanımasını sağlayan bir öteki olarak görmek demektir. Oryantalizm Doğu’yu ötekileştirir, özsel nitelikte bir öteki olarak tanımlar. Bu nesne veya araştırma nesnesi, doğası gereği- edilgen, katılımcı olmayan, tarihte kalmış bir öznellikle donatılmış ve hepsinin ötesinde kendisine bakışında, kendisini görmede, kendi kimliğini ortaya koymada etken, özerk ve bağımsız olmayan bir nesne demektir. Nihai olarak Doğu ve Doğulu, kendine yabancılaşmış bir şeydir, yani felsefi anlamda kendisiyle ilişkisinde kendinden başka olandır, kendi olmaktan çıkmış bir şeydir, başkaları tarafından konulmuş, anlaşılmış, tanımlanmış, oynanmış ve dizayn edilmiş olandır (Said, 1979, s. 97).
Said (1979, s. 4), oryantalizmi ister Fransızlarla İngilizlere ait isterse onlardan sonra Amerikalılara ait kültürel bir girişim ve tasarı olarak tanımlar. Bu girişim ve tasarıda oryantalizm, sayısız Doğu uzmanı ve uzmanlığını, büyük bir araştırma birikimini ve Doğu’ya dair karmaşık bir fikirler dizisini içerir. Said’in eserine bir bütün olarak bakıldığında görüleceği üzere oryantalizm eleştirisinde önemli vurgulardan biri de oryantalizmin politik boyutlu oluşudur. Said’in, hangi boyut ve tipleriyle ele alınırsa alınsın oryantalizmin politikadan, politik amaçlardan bağımsız olmadığı görüşünde olduğu anlaşılmaktadır. Said (1979, s. 16) tarafından Avrupa’nın Doğu fikrî olarak tanımlanan oryantalizmin entelektüel, bilimsel, dilbilimsel, kültürel ve fikrî boyutları, politik boyutu görmezden gelinerek anlaşılamaz. Nitekim Said (1979, ss. 14-15) de oryantalizmi, tek tek yazarlar ile bu yazarların düşünce ve imgelem topraklarında yazılarını ürettikleri İngiltere, Fransa ve Amerika gibi üç büyük imparatorluk tarafından biçimlendirilen yaygın politik ilgiler arasındaki dimanik bir alışveriş olarak incelediğini belirtmektedir. Bu noktada Said’in bu görüş açısında, Batı ile Doğu arasındaki ilişki, bir iktidar ve egemenlik ilişkisi olup Batı, Doğu’yu kendi tanımına uygun bir şekilde Doğululaştırmak ve dolayısıyla Doğu’ya egemen olmak çabasındadır. Belki de bundan dolayı Batı oryantalizmle Doğu’ya ilişkin çok tutarlı ve sağlam bir çalışmalar, araştırmalar, kurumsal faaliyetler ve söylemler bütünü geliştirmiştir. Bu bağlamda Said (1979, ss. 6-7) Gramsci’nin (1986; 2014) hegomanya kavramına başvurarak oryantalizmin hegomanyacı bir yaklaşımla Batılı kültür ve kimliğinin diğerlerinden ve dolayısıyla Doğu toplumlarınkinden üstün olduğu fikrine dayandığını ileri sürmektedir.
Said’in oryantalizme yaklaşımında kendini gösteren oryantalizmin bilgi-iktidar ilişkisi üzerinden okunması durumu önemlidir. Batı’da ve Batılılar tarafından asırlardır oluşturulan Doğu imajı ve Doğu’ya yönelik sembolik ve temsili konum belirlemeler, Said’in oryantalizmi Batı ekseninde ve Batı’yı haklılaştırma temelinde ama aynı zamanda Doğu’yu mahkum etme noktasında bilgi-iktidar ilişkisi olarak görmesini haklı çıkarmaktadır.
Said’e (1979, s. 7-8) göre oryantalizm, stratejisi gereği Batılılara Doğu ile ilişkilerinde hep yükseklik imkanı veren esnek konum üstünlüğüne dayanır. Bilim adamları, araştırmacılar, misyonerler, tüccarlar, askerler, Doğu cenahından pek bir direniş görmeden Doğu’da bulunma imkanına sahip oldular ve dolayısıyla bu imkandan yararlanarak Doğu’yu düşündüler, araştırdılar ve istedikleri gibi tanımlayıp konumlandırdılar. Böylece on sekizinci yüzyılın sonlarından başlayarak Doğu bilgisi genel başlığı altında ve Doğu üzerindeki Batı hegemonyası şemsiyesi altında üniversitelerde araştırma nesnesi yapılabilecek, müzede sergilenebilecek, sömürge yönetimince yeniden yapılandırılabilecek; antropoloji, biyoloji, dilbilim, ırk ve tarih tezlerinde teorik olarak açıklanabilecek; gelişmeye, devrime, kültürel kişiliğe, ulusal veya dinî karaktere ilişkin ekonomik ve sosyolojik teorilere elverişli, karmaşık bir Doğu kendini gösterdi. Doğu’ya özgü şeylerin imajlar düzleminde incelenmesi, neredeyse sadece egemen Batı bilincine dayanıyordu. Bu bilincin karşı konulmaz merkeziliğinden, önce Doğuluların kimler veya neler olduğuna dair genel düşüncelere göre, sonra da salt empirik gerçeklikçe değil, bir arzu, baskı, yatırım, yansıtma kaynağınca yönlendirilen ayrıntılı bir mantığa göre Doğu dünyası doğdu.
Oryantalizmdeki Batı üstünlüğü yaklaşımına bağlı olarak oryantalist söylemde Doğu, gerçekten Doğu olarak değil, temsil olarak, temsil edildiği şekliyle Doğu’dur. Oryantalizmde Doğu, kendini temsil edebilecek yeterlik ve donanımda bir varlık değildir. Bundan dolayı Batı tarafından temsil edilir. Said (1979, ss. 21-23 vd.) oryantalist metinlerle ilgili tahlillerinde söz konusu temsil biçimlerinin Doğu’nun tabii tasvirleri değil temsilleri olduğunu gösteren ve hiç de saklı veya görünmez olmayan deliller üzerinde özellikle durduğunu belirtmektedir. Ona göre bu delillere, gerçeğe uygun olduğu söylenen metinlerde de sanatsal olduğu söylenen metinlerdeki kadar sık rastlanır. Bakılacak şeyler, temsilin doğruluğu veya özgün olana sadakati değil; tarz, mekan, anlatı gereçleri, tarihi ve sosyal şartlardır. Temsil dışsaldır, oryantalist kendini Batı’da konumlandırarak Doğu’ya dışardan bakar, kendini Doğu’nun dışında tutar. Temsilin dışsallığı her zaman, “Doğu kendini temsil edebilseydi ederdi zaten” türünden ezbere bir yaklaşımla belirlenir. Doğu kendini temsil edemediği için bunu bizatihi temsil etkinliği yapar. O halde dışsal olan tarafından dolaşıma sokulan, doğrular değil, temsillerdir. Bu noktada denilebilir ki oryantalizmin bir anlam taşıması Doğu’dan değil Batı’dan kaynaklanır. Oryantalizm anlamını bulmada, Batı’nın çeşitli temsil tekniklerine borçludur. Böylece farklı temsil biçimleriyle Doğu, Doğu haline gelir, yani Doğululaştırılır. Buna göre Doğu bütün Doğu’nun sınırlarının çizildiği bir sahnedir. Doğu, sahnede temsil işini yapan kişilerce temsil edilip sahnelenir.
Belirtmek gerekir ki Batı’nın oryantalizmde Doğu’ya bu şekilde yaklaşması, İslam noktasında da geçerlidir, hatta daha fazla geçerlidir. Çünkü oryantalizm, Doğu içinde İslam’a çok geniş bir yer ayırmaktadır. Bu çerçevede oryantalizmin temsil boyutunda İslam ve Müslümanlar kendilerini temsil edemezler. Bundan dolayı İslam, İslam’ı daha iyi bilen Batılılar tarafından temsil edilmelidir (Said, 2000b, s. 48 vd.).
Oryantalizmdeki kültür ve politika boyutları oryantalizmin Doğu imajında ve pratiklerinde sömürünün yerini hatırlatmaktadır. Nitekim Said’in (1979, s. 123; 2000b) bakışında modern oryantalizm, hem emperyalizmin hem de kolonyalizmin bir boyutudur. Oryantalizm emperyalizmin önemli araçlarından biridir. Oryantalizmin hâkim paradigmaları, mesela Asya’ya hükmetmeye yönelik süregiden emperyalist planlarla çelişmemekte, hatta bunları desteklemektedir. Doğu’nun bazı bölgelerinde aydın sınıf ile yeni emperyalizm arasında kurulan mutabakat, açıkça oryantalizmin özel zaferlerinden biri sayılabilir (Said, 1979, ss. 323-24). Said’in oryantalizmi emperyalizmle ilişkili olarak eleştirmesine benzer yaklaşım, Meryem Cemile’de de görülmektedir. Cemile (1990), Said ile hemen hemen aynı dönemde yazdığı Islam and Orientalism kitabında oryantalizmi ve oryantalistleri, emperyalist niyet veya hedeflerle ilişkilendirmektedir. Hasan Hanefi (2007, s. 80) de oryantalizmin, özellikle klasik oryantalizmin emperyalist ve kolonyalist boyutlarını vurgulayan bir bilim adamdır.
Said’in (1979, s. 12) oryantalizm yaklaşımında oryantalizm tek başına kültür, politika, söylem, bilimsel araştırma, kurumsallık, edebiyat, dil, emperyalizm vd. gibi boyutlarına indirgenemez. Aslına bakılırsa oryantalizm bunların hepsidir. Oryantalizm, daha çok jeopolitik bilincin araştırma metinlerine, estetik, ekonomi, sosyoloji, tarih, fıloloji metinlerine dağılımıdır; yalnızca temel, coğrafi bir ayrımın değil, araştırmaya dayalı buluş, filolojik yeniden yapılandırma, psikolojik çözümleme, manzara betimi ile sosyolojik betimleme gibi araçlarla oluşturulup kalıcı kılınan bir çıkar bütününün de detaylı bir şekilde ortaya konulmasıdır. Hatta oryantalizm belirtilenlerden daha çok Doğu dünyasına yönelik belirli bir anlama, kimi durumda denetleme, değiştirme, hatta şekillendirıne iradesinin veya niyetinin dile getirilişi olmaktan öte bu iradenin veya niyetin bizzat kendisidir. Bütün bunların da ötesinde kesinlikle tabii hali içinde politik iktidarla doğrudan ve karşılıklı bir ilişki içinde olmayan, çeşitli iktidar türleriyle doğrusal olmayan bir mübadelede üretilip var olan, bir yere kadar politik iktidarla (kolonyal veya emperyal bir kuruluşla), entelektüel iktidarla (karşılaştırmalı dilbilim ve anatomi veya modern siyaset bilimlerinden biri gibi egemen bilimlerle), kültürel iktidarla (beğeni, zevk, metin ve değer ortodoksileri ve ölçütleriyle), ahlaki iktidarla (Batılıların ne yaptığına, Doğuluların ne yapamadığına veya neleri Batılılar gibi anlayamadıklarına ilişkin fıkirlerle) alışverişinde şekillenen bir söylemdir. Gerçekte oryantalizm, modern politik-entelektüel kültürün sadece temsilcisi değil, önemli bir boyutudur ve bu haliyle Doğu’dan çok Batılıların dünyasıyla ilgidir.
Çağdaş Arap Düşüncesinde Oryantalizm Eleştirisi ve Said
Çağdaş Arap düşüncesinde oryantalizm eleştiri geleneğinden bahsedilebilir (Anay, 2001a). Bu çerçevede bazı isimlere işaret etmek mümkündür. Efgani, İbrahim Medkûr, Ebu’l-Alâ Afîfî, Mustafa Abdürrâzık, Mustafa Sibâ’î, Ala el-Fâsî, Hasan Hanefî gibi şahsiyetler, oryantalizme çeşitli boyut ve düzlemlerde ciddi eleştiriler yöneltmişlerdir.
Çağdaş Arap düşüncesi içerisindeki oryantalizmle ilgili tartışmalar ve oryantalizme yöneltilen tenkitler sadece Arapça yazılan kitap ve makalelerle sınırlı kalmamış, akademik hayatlarını batı ülkelerinde sürdüren Malik Bin Nebi, Enver Abdülmelik ve Tibawi gibi Arap menşeli bazı ilim adamları tarafından bu defa bizzat Batı ülkelerinde ve bu ülkelerin konuştukları dillerde devam ettirilmiştir (Anay, 2001b, 2001a). Edward Said’i de bu çerçevede zikretmek mümkündür.
Çağdaş Arap düşüncesi içinde oryantalizm eleştirileri yaptığı belirtilen kişilerden Malik Bin Nebi, Enver Abdülmelik, Tibawi, Hasan Hanefi ve Meryem Cemile’nin oryantalizme ilişkin görüşleri ve oryantalizm eleştirileri, Said’in oryantalizm çalışması ve eleştirilerinin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunabilir. Öncelikle çağdaş Arap düşünürlerinden Malik bin Nebi’nin (1905-1973) oryantalizm üzerine dolaylı ve doğrudan yaklaşımlarının çağdaş Arap düşüncesindeki oryantalizm eleştirilerine ve Said’in oryantalizm yaklaşımına etkisi/katkısı olduğu söylenebilir. Said’den yaklaşık 15-20 yıl öncesinden itibaren oryantalizm hakkında düşüncelerini ortaya koymaya çalışan Malik bin Nebi’nin oryantalizme yaklaşımının özgün olduğu söylenebilir. Bir yandan oryantalistler içinde olumlu ve dürüst gördüklerini ayırırken diğer yandan oryantalistlerin çalışmalarının Müslümanlar üzerindeki olumsuz etkileri üzerinde durmaktadır. Oryantalistlerin Müslüman zihinlerde etkili olmasında ise büyük ölçüde Müslümanları sorumlu tutmaktadır. Malik Bin Nebi (Bin Nebi, 1983, ss. 143-78) “Oryantalizm” başlıklı bir konferansında, oryantalizmin çağdaş anlamda Müslümanları aşağılık kompleksi ve bu kompleksi telafi etme gayreti şeklinde iki tutumla olumsuz bir savunmacı ve Batı merkezci yaklaşıma ittiği kanaatindedir. Her iki tutum ve yaklaşımın da İslam toplumu ve entelektüelleri için kötü ve patolojik sonuçları olduğu görüşündedir. Hamid Algar (1998; ss. 187-88) da bir yazısında Müslüman entelektüel ve bilim adamlarının oryantalizme savunmacı bir yaklaşımla itiraz etmelerinin yanlış olduğu görüşüyle Malik Bin Nebi’ye yaklaşmaktadır.
Bin Nebi’ye (1983; 1997) göre oryantalizmin Müslümanlar üzerindeki olumsuz etkilerinde, Müslüman zihninin önemli bir rolü vardır. Malik bin Nebi, sömürgeciliğin başarılı olmasında da benzer bir şekilde Müslüman zihniyetinin rolü olduğu görüşündedir. Bin Nebi’nin (1970; 1983; 1997) yaklaşımında oryantalizm ve sömürgecilikle mücadelede Müslümanların bilinçlenmesi ve medeniyet bilincine sahip olmaları bir zorunluluktur. Bin Nebi’ye (1983) göre oryantalist eser öncelikle bilimsel açıdan değeri inkar edilemeyecek bir eser olarak telakki edilmelidir. Fakat kimi zaman günümüz dünyasında çok gözlemlediğimiz üzere oryantalistlerin bile haberi olmadan ideolojik savaş uzmanları bu eserleri tahrif etme, çarpıtma, bozma araçlarıyla değiştirirler. Oryantalizm ve eserlerinde bu açıkça görülmektedir. Bu eserler İslam ve Müslüman aleyhine araçsallaştırılmaktadır. Bundan dolayı Müslümanlara düşen, kendine has yönlendirici fikirleri üreterek kendi tüketim ürünlerini ve donatım mallarını imal etmektir. Bu durumda Müslümanlar, kendi düşünce konularını kendileri tespit etmek; kendi entelektüel özgünlüklerini tekrar kazanmak ve siyasi, ekonomik ve düşünce sahalarında bağımsızlıklarını yeniden elde etmek zorundadırlar.
Abdul Latif Tibawi’nin (1910-1981) oryantalizm hakkındaki temel görüşlerine gelince; Said’in Oryantalizm eserinde de atıf yaptığı Tibawi, Said’den yaklaşık 15 yıl önce oryantalizm hakkında çalışmalar yapmıştır. Tibawi (1964a; 1964b) Said’den on beş yıl önce yazdığı iki makalede oryantalizm eleştirileri yapmakta ve bazı noktalarda Said onun yaklaşımlarına benzer yaklaşımlar ortaya koymaktadır. Tibawi (1964a, ss. 25-26) evvelemirde oryantalizmin İslam’a yönelik olumsuz yaklaşımının köklerinin Ehl-i Kitap tutumuyla ilişkili olarak Kur’an’da olduğunu ileri sürmektedir. İslam’ın ilk dönemlerinden modern zamanlara kadar çeşitli aşamalardan geçerek gelen oryantalizm, Tibawi’ye (1964a; 1964b; 1979) göre akademik düzlemde; İngiliz, Fransız ve Alman vd. akademisyenlerin çalışmaları örneğinde Arap ve İslam hakkında önemli tarafsız ve objektif ve de çıkar güdüsü olmayan eserler üretmiştir. Fakat bu durum, birçok oryantalistin çalışmalarında aynı seviyeyi yakalamadığı, tarafgir davrandığı, akademik çalışmalarda yüzeysel kaldığı, nesnel yaklaşmadığı veya az nesnel yaklaştığı, özensiz olduğu gerçeğini görmezlikten gelmemizi meşrulaştırmaz. Bu gerçekliği sübjektif ve tarafgirce bir tutumla oryantalizmi yermek için dile getirmediğini, gerçekliğin anlaşılmasına samimi bir katkıda bulunmak için böyle yaptığını belirten Tibawi, zaman içinde oryantalistlerde İslam’a ve Müslüman Araplara ve diğer Müslümanlara yönelik önyargılarda azalmalar olmakla birlikte hala önyargılı davrananların sayısının ciddi anlamda çok olduğu, böyle davrananların önyargılarının hâlâ çok güçlü olduğu görüşündedir.
Tibawi (1964a), oryantalistlerin eserlerin satır aralarında ve dipnotlarda Doğu’ya ve İslam’a karşı ciddi hiçbir delile dayanmayan suçlamalar, mahkum edici yaklaşımlar olduğunu ileri sürmektedir. Onun yaklaşımında birçok oryantalist, gerek Kur’an gerekse Hz. Muhammed hakkında uydurmalara meyletmekte ve Müslümanların inanç konularına giren hususlarda çarptırmalara sapmaktadırlar. İslam’a ve Müslümanlara saldırgan, Arapları olumsuzlayan veya yeren oryantalist neşriyat yapılmaya devam etmektedir. Oryantalizmde İslam’a ve Müslümanlara karşı uzun süredir muhafaza edilen nefret duygularının gün geçtikçe Araplar özeline doğru derinleştirildiği görülmektedir (Tibawi 1979, ss. 3-45 vd.). Oryantalistlerin yaklaşımları incelendiğinde iki önemli sonuca erişilebilir: Birincisi, bazı onurlu istisnalar sayılmazsa profesyonel oryantalistler hâlâ İslam’ı çarpıtmak ve yalan-yanlışlarla takdim etmekte ısrarcı tutumlarını sürdürmektedirler. İkincisi ise, temelinde oryantalistlerce ortaya konulan ama şimdi de sahte oryantalistlerce propagandası yapılan ve dozu arttırılan İslam ve Arap düşmanlığı gerçeğinin olduğuna dair rahatsız edici ciddi deliller mevcuttur. Bu tespitiyle Tibawi Batı’da artan İslamofobi’nin temellerine de ışık tutmaktadır.
Abdülmelik’in (Anouer Abdel-Malek) (1924-2012) oryantalizm yaklaşımı bağlamında temel hususlara işaret etmek gerekirse, denilebilir ki Abdülmelik (Abdel-Malek, 1963), Said’in Oryantalizm eserinden on beş yıl önce 1963’te kaleme aldığı bir makalede oryantalizmin krizini ilan etmiş, ele almış ve tartışmıştı. Bu makalede Abdülmelik (Abdel-Malek, 1963, ss. 103-40), Said’in Oryantalizm tezlerinin dikkat çekici bazı yönlerini benzer ve vurgulu bir biçimde ortaya koymuş ve oryantalizmi eleştirmiştir. Abdülmelik’in değil de on beş yıl sonra Oryantalizm’i yazan Said’in oryantalizm eleştirilerinin çok ses getirmesi, odak noktası olması, çeşitli sebeplerle izah edilebilirse (Bkz. Hallaq, 2020, s. 93) de önemli bir sebep Said’in yazdığı zamanın şartları/ruhu, diğer önemli bir sebep da Said’in görüşlerinin hacimli bir kitapla sistematik bir şekilde ve kendine has bir üslupla ortaya konulması olabilir.
Abdülmelik (Abdel-Malek, 1963), Orientalism in Crisis makalesinde oryantalizm ve oryantalistlere dair önemli tespit ve analizler ortaya koymaktadır. Oryantalistin kim olduğu, ne tür bir bilgin olduğu, onu harekete geçiren, motive eden kuvvetlerin neler olduğu ve hedeflerinin neler olduğu gibi soru ve sorunların peşine düşmektedir. Bu çerçevede oryantalistin Doğu ve Doğuluyu nesne ve öteki olarak gördüğünü vurgulamaktadır. Oryantalizmde Doğu’ya karşı ırkçı yaklaşımların olduğuna da işaret etmektedir. Neo-oryantalizmin klasik oryantalizmden bazı farklılıkları olduğunu ama temel espri olarak aynı olduklarını, Doğu’ya ve Müslümanlara karşı neo-oryantalistlerin daha karmaşık değerlendirmeler yaparak onları öteki olarak konumlandırdıklarını savunmaktadır. Bu ve benzeri oryantalistik yaklaşım ve tutumların yanlış olduğunu, doğrusunun doğru yöntem, bilgi, yaklaşım, araç ve işbirliği ile, Doğu toplumlarının dillerini iyi bilerek ve derinlemesine araştırarak ve de bütüncül bir yaklaşımla Doğu araştırmaları yapmak, Doğu’ya ve Müslümanlara yaklaşmak olduğunu ileri sürmektedir.
Çağdaş Arap düşüncesinde oryantalizm denildiğinde akla gelen önemli düşünürlerden biri de İslam düşünürü Hasan Hanefi’dir (1935-2021). Said’in oryantalizm eleştirileriyle etkileşim içinde olan Hanefi (2007, s. 80 vd.), oryantalizmin klasik haliyle emperyalizm, ırkçılık, nazizm ve faşizm gibi ideolojilerle içli dışlı ve Avrupa üstünlüğü esasına dayalı Batı sömürge kültürüne ait bir olgu olduğu görüşündedir. Ona göre klasik oryantalizm Batılı bir eylemdir. Bu anlamda oryantalizm, kendi ile öteki, Batı ve Batılı ile Batılı olmayan, Avrupa ile Avrupa dışı, klasik dünya ile yeni dünya ve kadim zamanlarla modem zamanlar arasındaki güç ilişkisinin nasıl olacağını tanımlayan Batılı bir “Yaşam Kaynağı” (Elan Vital) ifadesidir. Bu yaklaşımıyla Hanefi’nin Said’e yaklaştığı açıkça görülmektedir. Hanefi Müslümanların özne olmaları için oryantalizme karşı oksidentalizm yapmaları gerektiği görüşündedir.
Hanefi’ye (1992; 1995; 2007; 2014) göre “Oksidentalizm, Doğu’da Batı’yı Batılı olmayan bir dünya görüşünden yola çıkarak geliştirebilecek bir karşı çalışma alanıdır.” (Hanefi, 2007, s. 81). Oryantalizm Doğu imgesi ve ötekisi yaratarak Doğu için siyahlar, sarılar, Doğu despotizmi, ilkel akıl yürütme, vahşi düşünce, Sami aklı, Arap aklı, şiddet, fanatizm, az gelişmişlik, ayrılıkçılık, geleneksellik ve muhafazakârlık gibi pek çok imge üretmiştir. Klasik anlamıyla oryantalizm merkezin bir ürünü ise oksidentalizm çevrenin bir ürünüdür. Oryantalizmde merkez, bilim, sanat ve kültür tarihi açısından daha fazla ayrıcalığa sahipken çevre marjinalleştirilmiştir. Merkez üreten, çevre ise hep tüketendir. Merkez süreçleri okumakta ve kavramsallaştırmaktadır. Merkez efendi olduğu için çevre itaat eder. Merkez eğitmen, çevre onun tarafından eğitilendir. İşte oksidentalizm yeni bir bilim olarak bu ilişkiyi tam tersine evirerek ilişkinin taraflarının rollerini bugünkünün tersine çevirecektir. Oryantalizm etno-ırkçı ve kibirli bir yaklaşımla Doğu’yu ve Müslümanları Batı’nın ve Batılının üstünlüğü ekseninde ötekileştirirken oksidentalizm de yeni bir ben ve öteki inşa edip Doğu ile Batı’yı üstünlük ve aşağılık temelde değil, eşitlik temelinde konumlandıracaktır. Yapıcı oksidentalizm, yıkıcı oryantalizmin yerine geçecektir. Bu manada oksidantalizm, şimdiye kadar araştırmacı ve özne olan oryantalistleri çalışıp araştıran ve dolayısıyla daha önce çalışma nesnesi olan Üçüncü Dünya’yı araştırmacı ve özne konumuna yerleştiren yeni bir bilimdir (Hanefi, 1995) Fakat Hanefi’nin oksidentalizminde Batı’yı nesneleştirme söz konusu değildir.
Yeri gelmişken her ne kadar çağdaş Arap düşüncesi içinde değilse de Batı’da oryantalizme yönelik eleştirileriyle bilinen bir Müslüman şahsiyet olarak Meryem Cemile’nin (1934-2012) oryantalizme bakışına kısaca değinmek, en azından Said’in çağdaş Arap düşüncesi içinde oryantalizm eleştirileri noktasında sahip olduğu pozisyonun daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunması bakımından faydalı olabilir. Cemile, oryantalizm eleştirileri kapsamında Said kadar etkili sayılmamış veya odak noktası olmamışsa da ve yöntem ve üslup itibarıyla farklı olsa da Said’in yaklaşımlarıyla benzerlikler ve benzer hususlara vurgularıyla dikkati çekmektedir. Cemile’ye (Jameelah, 1981, ss. 10, 16, 26, 106 vd.) göre oryantalist eserler, objektiflikten uzaktır ve Müslümanları dinleri İslam hakkında yanlış bilgilendirme amacıyla yazılmışlardır. Oryantalizm sömürgeciliğin değirmenine su taşımaktadır. Oryantalist eserler ve kurumlar, düşman olarak gördükleri ve nefret ettikleri İslam’a ve Müslümanlara zarar vermeyi, zayıflatmayı vd. hedeflemektedirler.
Cemile (Jameelah, 1981, ss. 29-30), “Peki Oryantalizm tamamen kötü müdür?” sorusunu sorarak buna “Cevap nitelikli bir hayırdır,” şeklinde cevap vermektedir. Çünkü Cemile’ye göre birkaç önde gelen Batılı âlim, İslami araştırmalara samimi ilgi duydukları için hayatlarını o araştırmalara adadılar. Onların endüstrisi olmasaydı, eski İslami elyazmalarında bulunan çok değerli bilgiler kaybolmuş veya karanlıkta unutulmuş olurdu. Merhum Reynold Nicholson ve merhum Arthur Arberry gibi İngiliz oryantalistleri, İslam edebiyatının klasiklerini tercüme etme ve onları ilk kez bir Avrupa dilinde genel okuyucuya ulaştırma alanında dikkate değer çalışmalar gerçekleştirdiler. Genel olarak oryantalistler en iyi çalışmalarını tercüme alanında yaparlar. Çalışmalarının kapsamını betimlemeyle sınırlamakla yetinenler bazen çok faydalı, bilgilendirici ve aydınlatıcı kitaplar üretirler. Haddini aşıp İslam’ı ve İslam dünyasında cereyan eden hadiseleri, tasavvurlara göre yorumlamaya çalıştıklarında sıkıntı çıkar. En kötüsü de sorunlarımızı nasıl çözeceğimizi ve dinimizle ne yapacağımızı bize reçete etmekte ısrar eden oryantalistlerdir.
Bütün bu ve diğer düşünürlerin oryantalizm yaklaşımlarının Said’in yaklaşımlarına olan etkisi ve Said’in de çağdaş Arap düşüncesi üzerindeki etkisi, önemli bir konu olarak önümüze gelmektedir. Bu noktada denilebilir ki Said’in Oryantalizm hakkında eleştirel yaklaşımla ortaya koyduğu düşünceler, dünya çapında birçok düşünce ve bilim insanının yanı sıra çağdaş Arap düşünürlerinden bazıları üzerinde de izler bırakmış ve bırakmaya da devam etmektedir. Bu iz ve tesirlerin bir kısmının doğrudan yönlendirme yönünde, bir kısmının ise oryantalizmi Said’inkinden farklı, hatta zıt da olsa yeniden düşünme biçiminde dolaylı yönlendirme olduğu söylenebilir.
Belirtmek gerekir ki Said (1979; 2000b) oryantalizm eleştirilerinde Arap aydınlarını da zaman zaman eleştirmektedir. Arap entelektüellerini hem genel olarak Arapların sorunlarına çözüm üretme konusunda hem de oryantalizm konusunda yetersiz olmakla tenkit etmektedir. Bu bağlamda Said (1979, ss. 322-323), Doğu konusunda Arap dünyasında aydınlar ile yeni emperyalizm arasındaki mutabakat bulunduğunu, bu mutabakatın oryantalizmin zaferlerinden olduğunu; bugün Arap dünyasının, ABD’nin fikrî, siyasi ve kültürel uydusu durumunda olduğunu, bu uydu olma durumuna bağlı olarak Arap dünyasındaki üniversitelerin sömürge zihniyeti ve iktidarlarının etkisi altında eğitim yaptığını ve bu eğitimin de kaliteden yoksun olduğunu ileri sürmektedir.
Said’in bu ve benzeri yaklaşımlarının çağdaş Arap düşüncesi üzerinde bazı etkiler bırakması kaçınılmazdır. Said böyle düşünmese de durum budur. Said (1999) kitabının Hindistan, Japonya veya Güney Afrika’daki etkisinin kendisine Arap dünyasından daha derin bir analiz düzeyinde göründüğünü ve kitabın Arap dünyasından başka yerlerde daha derinden okunduğunu söylemektedir. Said’e göre bunun nedeni Oryantalizm’in Arap okuyucular tarafından fikirlere dayalı analitik bir düşünce geliştirmek için değil, temelde bir çatışma aracı olarak kullanılmış olmasıdır. Bu faktör, oryantalizm kavramını bir hakaret haline getirdi. Öyle ki birini aşağılamak istersen ona oryantalist dersin. Kitabının karikatürize edilmesinin olumsuz sonuçlarından biri de budur. Oysa kendisi böyle bir şey söylememiş veya ima etmemiştir.
Said, amaçlamasa dahi Arap ulusal hareketlerinden bir kısmı da Said’in oryantalist analizi ve söyleminden etkilenmişlerdir. Saidçi oryantalizm yaklaşımı, Arap milliyetçiliğini savunan bazı yazılarda yankı bulmuştur. Bu noktada Said, oryantalizm eleştirilerinin milliyetçiliğe kuramsal bir temel sağladığı gerekçesiyle eleştirilmektedir (Bkz. Alquwaizani, 2002, ss. 70-72 vd.).
Said’in çağdaş Arap düşüncesindeki yeri bağlamında Oryantalizm eserinin Said’i Arap dünyasına tanıtan kitap olduğunu söylemek abartılı olmayacaktır. Eserin Arapçaya çevrilmesiyle Said’in tanımlamaları ve anlamlandırmaları çerçevesinde oryantalizm İslamcılar, milliyetçiler, Batıcılar, gelenekçiler ve modernistler tarafından ciddi tartışmalara konu oldu. Bu şüphesiz Said’in düşüncesinin Arap düşüncesine girmesi anlamına geliyordu. Said, Arap entelektüel dünyasında oryantalizmle tanındı ama bu daha sonra genel olarak edebiyat ve düşünce boyutunda da güçlü bir şekilde okunmaya ve tanınmaya yol açtı (Hafez, 2004, ss. 81-83).
Said’in Oryantalizme Yaklaşımında Özgünlük
Esasen Said’in genel olarak çağdaş Arap düşüncesindeki özgünlüğü oryantalizme farklı yaklaşımından gelmektedir. Elbette genel olarak dünyada özel olarak ise Arap dünyasında oryantalizm hakkında pek çok çalışma yapılmış, bu çalışmalarda oryantalizm ve oryantalistler eleştirilmiştir. Fakat Said, Foucault ve Gramsci gibi düşünürlerin kavramlarından da yardım alarak oryantalizmin bilgi ve kültür yönlerinin nasıl siyasi ve emperyalistik yönleriyle iç içe geçtiğini ortaya koyma çabasına girişmesiyle önemli ve özgün bir iş çıkartmıştır. Bu çabanın ortaya koyduğu üzere Batı’nın Doğu’daki, bilhassa Orta Doğu’daki emperyalist emelleri ve uygulamaları ile oryantalizm arasında bağlantılar mevcuttur (Bulut, 2002, s. 179).
Said (2000b, s. 39), oryantalizmi siyasi, ahlaki ve epistemolojik bağlamlarda ele almanın ve tartışmanın önemli olduğu görüşündedir. Bunu yapmanın oryantalizmi, oryantalizmin Doğu anlayışını doğru anlamaya yardımcı olacağını düşünmektedir. Fakat oryantalizmi belirtilen bağlamlarda ele alıp tartışma noktasında aydın ve bilim adamlarında bir isteksizlik olduğunu, ancak kendisinin bunu yapma arzusunda olduğunu söylemektedir. Şüphesiz Said Oryantalizm kitabında bunu yapmaya çalışmaktadır.
Said, oryantalizmin soy kütüğünü çıkararak onun büyüsünü bozmuştur. Said (1979, s. 3) Orientalism kitabında Doğu’nun nasıl oryantalizm tarafından tanımlandığını, oryantalizm yüzünden özgür bir düşünme veya eylem konusu olamadığını, bunun, oryantalizmin Doğu hakkında söylenebilecek olan şeyleri tek yönlü olarak belirlediği anlamına gelmediğini; bütün bir çıkarlar ağının, Doğu denilen özel bütünlüğün söz konusu olduğu her durumda etkili ve bağlayıcı olduğu anlamına geldiğini ileri sürmektedir. Said (1979, s. 3), nitekim kitapta oryantalizmin belirtildiği şekilde nasıl etkili ve bağlayıcı olduğunu ortaya koymaya çalıştığını ve ayrıca Avrupa kültürünün gücünü ve kimliğini, kendini bir tür ikamesi, hatta yeraltı benliği olan Şark karşısında konumlandırarak kazanmış olduğunu da göstermeye çalıştığını belirtmektedir. Gerçekten de Said kitabında böyle yapmaktadır.
Said öncelikle izlediği yöntemle oryantalizmi derinlemesine incelemeyi başarmıştır. Said, oryantalist metinleri dilbilim ve edebiyat birikimini de devreye sokmak suretiyle sıkı bir şekilde inceleyerek ve karşılaştırmalar yaparak oryantalizmin anlamını, yapmak istediğini, emperyalistik yönlerini açığa çıkarmaya çalışmaktadır. Said, İngiliz, Fransız ve Amerikan oryantalist birikimleri örneğinde oryantalizme dair anlama, anlamlandırma ve yorumlama çabasında hem sınırlandırma başarısı hem de stratejik lokasyon ve stratejik formasyon dediği metodik yaklaşımlarla (1979, ss. 19-23 vd.) oryantalistleri, oryantalistlerin Doğu’ya ilişkin malzeme ile kendileri arasındaki karşılıklı ilişkisel konumlanmaları, Doğu’yu ele alırken karşılaştıkları problemleri ve oryantalist metinlerin iç anlamlarını, tiplerini, etkileri ve referans güçlerini analiz etmektedir. Said, Oryantalizm eserinde izlediği söz konusu yöntemsel yaklaşımlarla, oryantalizmin tarihi otoritesini açığa çıkarmak ve oryantalizmde otorite sahibi kişileri ortaya koymak amacındadır. Kitabıyla bu amacını gerçekleştirmiş gözükmektedir.
Said, oryantalizme emperyalizmle ilişkili olarak yaklaşımıyla (Said, 1993; 1979; 2000) da çağdaş Arap düşüncesi içindeki oryantalizm eleştirileri arasında özgünlük taşımaktadır. Said oryantalizmin emperyalizmin önemli bir boyutu olduğunu bilimsel bir şekilde ama cesurca ortaya koymaya çalışmasıyla dikkati çekmektedir. Said, oryantalizmin Batı’nın emperyalist amaç, tutum ve politikalarına ciddi destek veren bir aygıt olduğu konusunda net bir fikre sahiptir. Said’e (1979, s. 15) göre oryantalizmin kendisi emperyalist bir gelenektir. Said bu politik ve emperyalist geleneğin nasıl oluştuğu, bu geleneğin oluşmasında hangi entelektüel, bilimsel, kültürel, sanatsal ve fikrî kuvvetlerin pay sahibi olduğunu; filoloji, sözlükbilim, tarih, biyoloji, politika ve ekonomi kuramları, romancılık ve ozanlığın, oryantalizmin genel çizgileriyle emperyalist olan dünya görüşünün hizmetine nasıl girdiğini; sadece şartlandırma olmaksızın bir meşrulaştırma olarak değil de iradeye dayalı insan yapımı olarak kültürel ve tarihi oryantalizm fenomeninin, kültürel eserler, politik eğilimler, devlet ve özel hegomanya olguları arasındaki işbirliğini de gözden kaçırmadan bütün tarihin karmaşıklığı, ayrıntıları ve değeriyle nasıl incelenebileceği gibi soruların peşine düşmektedir. Böylece oryantalizmi bir zihniyet, yapı ve fikir olarak ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Gerçekten de oryantalizm, politik emperyalizmden kültürel emperyalizme uzanan çizgide emperyalizm boyutuyla dikkati çekmektedir (Algar, 1998, ss. 188-189).
Said’in, oryantalizmi emperyalizm ve kolonyalizmle bağlantılandırması önemlidir. Çünkü bu bir gerçektir. Said’in bu değerlendirmesinden hareketle sömürgecilik olarak oryantalizmin İslamofobi, yani İslam’dan nefret etme, patolojik bir şekilde korkma, İslam karşıtlığı ve düşmanlığı anlamına da geldiği söylenebilir. Çünkü oryantalizm ortaya koyduğu İslam ve Müslüman tanımlamaları ve imajlarıyla kimi zaman doğrudan İslam düşmanlığı yapmış kimi zaman da İslam düşmanlığına su taşımıştır. Gerçekten de tarihte ve günümüzde İslam ve Müslümanlar, Batı için daima ciddi bir sorun olagelmiştir. Garip bir rakip olarak İslam’a karşı derin bir kin ve düşmanlık duygusu, Avrupa zihniyetinde gelenek halini almıştır. Dante’de, Volter’de, Renan’da ve diğer birçok oryantalist üründe bu durumu görmek mümkündür (Bkz. Said, 2000b). Batı’da İslamofobiyi meşrulaştırmak için Batılılar İslam’ı terör, yakıp yıkma ve barbarlıkla tanımlama yoluna giderler. Avrupa için İslam sürekli bir travma olmuştur. Osmanlı da Araplar da, günümüz Müslümanları da Batı için böyledir. Müslüman, Osmanlı veya Arapların Avrupa’ya özgü temsil biçimleri, daima korkulan Doğu’yu denetlemenin bir yolu oldu (Bkz. Kabbani, 1993). Aynı şey, çağdaş akademik oryantalistlerin yöntemleri için de geçerlidir. Oryantalistlerin konusu, Doğu’nun kendisinden ziyade Batılı okuryazar kamuoyuna öğretildiği ve böylece daha az korkulur kılındığı haliyle Doğu’dur (Said, 1979, ss. 59-60 vd.).
Said’in oryantalizm eleştirisinde özgünlüğü gösteren önemli noktalardan biri, belki de diğer hususların da temeli sayılabilecek, oryantalizmin zihniyet yönünü ortaya koymasıdır. Said, oryantalizmin arka planında bir zihniyet dünyası ve yapısının olduğunu, bu zihniyet dünyası ve yapısıyla Doğu’yu tanımlama ve kontrol etme, hatta sömürme çabasına giriştiğini açık bir biçimde serdetmektedir.
Metin çözümlemeleriyle, metinleri edebi, kültürel, sosyolojik, psikolojik, siyasi ve dilbilimsel okumalarıyla oryantalizmi anlamaya ve anlamlandırmaya girişen Said (1979; 2016), kültürel ve politik bir olgu olarak oryantalizmi ele alırken kültürün de politikaya araçsallaştırıldığını ve oryantalizmi araştıran birey, grup ve kurumların emperyalizm tarafından yönetilebildiğini tespit etmek suretiyle oryantalizmin Doğu hakkındaki politik, ideolojik, kültürel ve emperyalistik uzanımlarını anlamaya yardımcı olmaktadır.
Oryantalizm ile Meşrulaştırma
Oryantalizmi Batı’nın kendi yapıp ettiklerine meşruiyet kazandırıp haklılaştırması, Doğu tanımını ve Doğu’ya karşı konumunu meşrulaştırması bakımından da öz olarak ele almakta fayda vardır. Meşrulaştırma, kısaca ortaya konulan bir düşünce, tutum, davranış ve söylemi muhatap birey ve grup katında haklı ve geçerli kılmak, makul ve kabul edilebilir hale getirmek demektir (Bkz. Berger, 1967; Berger ve Luckmann, 1967; Sternberger, 1968; Okumuş, 2005). Bu anlamda oryantalizm bir meşrulaştırma boyutuna sahiptir. Denilebilir ki Said’in oryantalizm eleştirisinde ortaya konulan Batı’nın kendini konumlandırmak amacıyla Doğu’yu üretmesi, tanımlaması, hayal etmesi ve Doğululaştırması; Doğu, bilhassa İslam ve Müslümanlar üzerinden kendini, yani Batı’yı tanımlaması, tesis ve inşa etmesi, Batı kültürünü şekillendirmesi, bir meşrulaştırma olgusuna işaret etmektedir. Batı, oryantalizmdeki anlamıyla Doğu’ya ve Müslümanlara bakış açısını, sömürgeci yaklaşımını, ötekileştirmeci tutumunu oryantalizmle meşrulaştırma yoluna gitmektedir (Hüseyin, 1989, s. 20 vd.). Daha doğrusu Batı, Doğu’ya karşılık Batı oluşunu oryantalizmle meşrulaştırmakta, geçerli hale getirmektedir. Oryantalistlerin bu bağlamda İslam’ı olumsuzlayan yaklaşımları, örneğin Kur’an’la ilgili bazı hususları kasten tartışmaya açmaları, Hz. Muhammed’in peygamber olmadığıyla ilgili iddialarda bulunmaları, hadislerle ilgili bazı olumsuz yaklaşımları, İslam ve Müslümanlara İslamofobik tutumları vd. Batılıların hep kendilerini meşrulaştırma çabalarının birer yansımaları olduğu söylenebilir (Bkz. Said, 1979, s. 71, 122, 156, 262, 325).
Said’in yaklaştığı manada Batı’da oryantalizm aracılığıyla yoğun çabalarla meydana getirilen Doğu ve İslam imajı ile söylemi Batı’nın Doğu’yu ve Müslümanları sömürme faaliyetlerini meşrulaştırmaktadır. Öncelikle Doğu’yu ötekileştiren bir söylem biçimi ve imgeler bütünü olmasıyla oryantalizm, ister istemez Batı’nın Doğu ile ilgili tasarruflarına, onun üzerinde iktidar ve hegemonya kurma stratejileriyle uygulamalarına meşruiyet kazandırmaktadır.
Oryantalizmin en önemli meşrulaştırma noktalarından biri, emperyalizm ve kolonyalizmdir. Oryantalizm ideolojik, akademik, bilimsel, politik ve kültürel söylemsel içeriklerle dolu metinleriyle, edebi, akademik ve ideolojik makale ve kitaplarıyla Batı’nın Doğu’ya savaş açmasını, saldırmasını, Doğu’yu işgal etmesini, ele geçirmesini, Doğu’nun neredeyse bütün varlıklarını istismar etmesini, sömürmesini, kolonileştirmesini, Doğu’da yayılmasını meşrulaştırmada oldukça etkili işlevler görmüştür. Oryantalizm emperyalizmin ve kolonyalizmin keşif kolu (Meriç, 1981) olarak Batı’nın emperyalist ve kolonyalist zihniyet ve pratiklerini meşrulaştırıcı bir aygıttır (Bkz. Hüseyin, 1989; Pruett, 1989). Bu meşrulaştırma Batı Avrupa’nın ve ABD’nin İslam topraklarını sömürgeleştirmesi, İslam coğrafyalarının maddi ve manevi birikimlerini kendi menfaatlerine istihdam etmesi ve çeşitli gerekçeler ileri sürerek Orta Doğu’ya, örneğin Lübnan’a, Irak’a, Suriye’ye, Efganistan’a savaş açması ve oraları hegemonyası altına alması gibi durumlarda açıkça görülmektedir.
Oryantalizm bütün türleri ve imkanlarıyla Batı’da ve onların etki alanındaki dünyada İslamofobinin derinleşmesi ve genişlemesinde de meşrulaştırıcı boyutlara sahiptir. Avrupa ve Amerika ile onların nüfuz alanındaki birçok ülkede İslamofobinin endüstri haline getirilmesi ve Müslümanların düşmanlaştırılarak hedef yapılmasında oryantalizmin katkısı çoktur. Oryantalistik bilgi, kültür ve politika İslam’a ve Müslümanlara İslamofobik saldırıları meşrulaştırmış ve meşrulaştırmaya da devam etmektedir. Oryantalizme, oryantalist zihniyet, anlayış ve uygulamalara, oryantalist metinlere, edebi eserlere, mesela romanlara, sanat ve kültüre, akademik çalışmalara dayanarak yapılan haberler, televizyon dizileri, sinema filmleri, bilimsel toplantılar, konvansiyonel ve yeni medya organlarında yapılan her türlü mesaj ve bilgi paylaşımı İslamofobiyi, İslam nefretini ve düşmanlığını arttırmaktadır.
Kısaca Edward Said ortaya koyduğu anlam ve resmîyle oryantalizmin, Batı’nın Doğu’yu gerçekliğinden çıkarıp istediği şekilde tanımlayıp üreterek, bir tür Doğu endüstrisi oluşturarak emperyalist ve kolonyalist zihniyet ve uygulamalarla sömürmesini, tahakküm altına almasını, yayılmasını, Doğu’ya ve İslam topraklarına istediği zaman girme ve oraları işgal etmesini, oralarda egemenlik kurmasını ve mezkûr durumlardaki gibi örneklerde geçen bütün İslam karşıtlığı, nefreti ve düşmanlıklarını içeren İslamofobiyi meşrulaştırmada ne kadar etkili olduğunu somut bir şekilde göstermektedir.
Said’in Oryantalizm Eleştirisine Eleştirel Yaklaşım
Said’in eserine olan ilginin ve eleştirilerin boyutlarını görmek için öncelikle onun farklı dillere çevirilerine kısaca değinmek faydalı olabilir. Said’in Oryantalizm kitabı bugüne kadar Türkçe dahil yaklaşık kırk dile tercüme edilmiş; Arapça, Fransızca, Almanca, Portekizce, ltalyanca, Lehçe, İspanyolca, Katalanca, Sırpça, Hırvatça, Yunanca, Rusça, Norveççe, Çince, İspanyolca, Vietnamca, İbranice, Japonca, İsveççe, Farsça gibi birçok dile çevrilmiştir. Bu durum, Said’in kitabının ve görüşlerinin nasıl ilgiyle karşılandığının önemli bir göstergesidir. Said (2013, ss. i-viii) bu ilgiden memnun olduğunu ve mutluluk duyduğunu dile getirmektedir. Said, eserine olan yoğun ilgiyi ve farklı dillere çevirilerinin yapılmasını, ABD başta olmak üzere Batı’nın Doğu temsil ve imajları üretmeye devam etmesi ve buna bağlı olarak Orta Doğu’ya saldırıları, işgalleri, İslam ve Arap dünyasının önemli değişim, çalkantı ve savaşlara sahne olması, kendi kuşağından Araplar ve Amerikalılar için hayati önem taşıyan mücadele şartları ve fikirlerin hâlâ güncelliğini koruması, Filistin’in ağır şartlar altında bulunmaya devam etmesi, Irak ve Efganistan’ın ABD tarafından yağmalanması, ABD’de İslam karşıtlığının derinleşmesi gibi gerçekliklerle ilişkilendirmekte ve izah etmektedir.
Kitabının farklı dillere çevirileriyle birlikte Said’in oryantalizme yönelik olumsuz eleştirilerinin dünya çapında ciddi olumlu ve olumsuz tepkiler aldığını belirtmek gerek. Said gerek Batı dünyasından gerekse Doğu dünyasından ve Arap entelektüellerinden gelen eleştirilere bir bütünlük içinde cevap vermeye çalışmıştır. Fakat Said, bir düşünce ve bilim adamı olarak Oryantalizm eserinde oryantalizme yönelttiği eleştirilerini, bizzat kendisi farklı yazılarında belli düzeylerde eleştiriye tabi tutma yolunu seçmektedir. Kendi oryantalizm yaklaşımdaki bazı hususları kritik ettiği bu yazılarda yaklaşımının asıl özünü yine sahiplenmektedir ama bazı hususlarda daha doğrusu ve iyisinin ne olacağı noktasında arayış içine girmektedir. Bunu bazı söyleşilerinde, yazılarında ve kitaba yazdığı sonraki sonsöz ve önsözde görmek mümkündür. Said ayrıca oryantalizme dair teorik yaklaşımının Arap dünyasında yanlış anlaşıldığını söylemektedir. Mesela Said (1999) eserinde İslam’ı savunduğu eleştirilerine de bir röportajında belirttiği gibi İslam’ı değil, Batı’daki İslam imajı ve tasvirini ortaya koyduğunu söyleyerek cevap vermektedir. Said (2013) kitabının daha sonraki bir baskısında yazdığı sonsözde eleştirilere ve farklı okuma biçimlerine cevap verirken bazılarının zannettiği veya anladığı gibi İslam’ı, Şark’ı ve İslamcıları desteklemediğini veya desteklemeyi amaçlamadığını, Şark veya İslam’ın gerçekte ne olduğunu göstermekle ilgilenmediğini belirtmektedir.
Said (2013, ss. 345-346 vd.), eserinde ileri sürdüğü görüşleriyle Batı düşmanlığı veya karşıtlığı yaptığı eleştirilerine karşı asla bunu yapmayı amaçlamadığını belirtmektedir. Kitaba hem hasım hem de yandaş yorumcularca atfedilen Batı aleyhtarlığının, fazlasıyla tantanalı ve yanıltıcı bir niteleme olduğunu ifade etmektedir. Yaptığının eleştirel bir gözle oryantalizmi ele almak olduğunu vurgulamaktadır. Bu bağlamda Said (2013, s. vıı) Oryantalizm kitabının 2003 baskısına yazdığı önsözde kitapta ileri sürdüğü görüşlerinde asıl amacının mücadele alanları açmak için hümanist eleştiriye başvurmak; ayrıştırıcı değil birleştirici ve uzun soluklu bir düşünme ve çözümleme sürecinin ortaya çıkmasına katkıda bulunmak olduğunu belirtmektedir.
Said, eserinde Arap milliyetçiliğini de savunmadığını ve böyle bir amacının da olmadığına işaret etmektedir. Ayrıştırıcı değil, uzlaşma ve anlaşma yollarıyla birleştirici olmayı savunduğunu belirtmektedir. Yahudi toplumu ile Araplar arasında görüşmelerle yakınlaşmanın ve anlaşmaya varmanın doğru olduğunu söylemektedir.
Said (2013, ss. 354-355), kitabına ve görüşlerine yönelik eleştiriler ve kendisinin kitabıyla ve kitabının dünyanın çeşitli yerlerindeki yansımalarıyla ilgili değerlendirmelerinde, okurların kitabından yararlanarak yeni araştırmalara yönelmelerini beklediğini, bu beklentisinin Avrupa’da, ABD’de, Avustralya’da, Hindistan’da, Karayipler’de, İrlanda’da, Latin Amerika’da, Afrika’nın bazı yerlerinde gerçekleştiğini, ama Arap dünyasında bunun olmadığını söylemektedir.
Said (2013, ss. 355-356 vd.), yazdığı sonsözde kitabının okur kitlesi olarak hedeflemediği halde oryantalistlerin kitaba ilgi göstermelerine şaşırdığını belirtmekte ve bazı eleştirmenlerin kendisinin oryantalizmi yanlış anladığını, şeytanlaştırdığını iddia etmeleri karşısında yaptığının doğru olduğunu söyleyerek cevap vermektedir. Bu bağlamda kendisine yönelen olumsuz eleştiri veya suçlamalar karşısında oryantalistlerin içinde iyi örneklerin olması bir zihniyet, söylem ve uygulama olarak oryantalizmin politik, ideolojik ve kültürel olarak emperyalizmle, Doğu, İslam ve Müslümanları ötekileştiricilikle iç içe olduğu ve de modern politik bir iktidar biçimi olduğu gerçeğini değiştirmez.
Son tahlilde denilebilir ki Said, oryantalizm konusunda nasıl eleştirilirse eleştirilsin, örneğin indirgemeci bir yaklaşımla oryantalizmi ele almakla veya Alman oryantalizmini görmemekle yahut inceleme konusu yapmamakla, tarihi boyutu göz ardı etmekle veya tarih alanında yetersiz olmakla, yüzeysel bakmakla vd. eleştirilsin veya tersine hangi yönleriyle desteklenirse desteklensin (Bkz. Hallaq, 2020) oryantalizm ve oryantalistler hakkında ortaya koyduğu çarpıcı yaklaşımlarla dünya çapında ses getirmiş ve ilgi görmüştür.
Said’in oryantalizm olgusuna ilgisi hem çalışmasına yönelik eleştirilerin olmasına hem de oryantalizmle ilgili olarak ortaya koyduğu tezin Filistin meselesi başta olmak üzere Orta Doğu’da ve Arap dünyasında yansımalarının devam etmesine bağlı olarak Oryantalizm eserinden sonra da sürmüştür. Said’in (1988; 1999; 2000a; 2000b; 2007; 2016) çeşitli çalışmalarında ve söyleşilerinde bunu görmek mümkündür. Bu noktada belirtmek gerekir ki Said’e (2000b, s. 368; 2000b, ss. 118-19) göre Oryantalizm kitabının yazıp yayımladıktan on beş yıldan fazla bir zaman sonra kültürel ve politik bir fenomen olarak oryantalizmle ilgilenmesine sebep olan haksızlık ve düşmanlıklar hâlâ devam etmektedir.
Sonuç
Oryantalizm üzerine tezleriyle dikkatleri üzerine çekmeyi başaran ve Batı’da ve Doğu’da birçok önemli düşünür ve bilim insanını etkileyen Edward Said, çağdaş Arap düşüncesi içinde özellikle oryantalizme yaklaşımları ve eleştirileri ile önemli bir yere sahiptir. Oryantalizme dair tespit, düşünce ve analizlerinin hareket noktası, Arap dünyasındaki gerilimli, çatışmalı ve kaotik ortamla ve özellikle Filistin ile doğrudan bağlantılı olan Said, söz konusu bağlantıya bağlı olarak oryantalizmi can alıcı noktalarıyla anlayıp anlamlandırmada önemli bir başarıya erişmiştir.
Oryantalizm eseriyle dünya çapında haklı bir üne kavuşan Said, izlediği yöntem ve metodik stratejilerle oryantalizmi ayrıntılı bir incelemeye tabi tutmaktadır. İncelemesinde Said oryantalizmi bütün boyutlarıyla ortaya koyma çabasına girişmektedir.
Said, oryantalizmi metinlerin içine dalarak, kelimeleri, cümleleri, paragrafları, sayfaları bilim adamı titizliğiyle bir bütünlük içinde didik didik ederek incelemekte ve oryantalizmin mantığını, bakış açısını, zihniyet dünyasını açığa çıkarmaktadır. Batı’nın zihniyeti ve dünya görüşüyle icat ettiği öteki olarak Doğu, gerçekte bir gerçekliğe tekabül ettiği halde Batı icadı ve inşası olarak Batı’nın hayal, imaj, politika, emperyalizm, kolonyalizm, İslamofobi, çarpıtma ve karartmasıdır.
Çağdaş dünyada genel olarak insanlığın ve özel olarak ise Arapların karşılaştığı yeni durumlarla ilgili oryantalizm dahil pek çok meseleyi dert edinme, düşünme ve çözüm üretme birikimini ifade eden çağdaş Arap düşüncesi, Edward Said gibi yeni durumlara ve onların getirdiği problemlere duyarlı bir entelektüel ve bilim adamının fikrî ve bilimsel ürünlerine sahip olmakla daha da güçlenmiştir. Said özellikle oryantalizme dair eleştirel yaklaşımlarıyla çağdaş Arap düşüncesine yeni ufuklar ve derin perspektifler kazandırmıştır.
Said’in ortaya koyduğu haliyle oryantalizm, birçok entelektüel ve bilim adamı da devreye sokulup işlevselleştirilerek Batılı güçler tarafından Batı karşısında bir Doğu tanımlamak ve konumlandırmak suretiyle dünyada öteki olarak gördüklerine, Doğu’ya, Doğululara, İslam’a, Müslümanlara karşı kendi yerini sağlamlaştırmak için önemli bir meşrulaştırıcı araç olarak icat ve istihdam edilmiştir. Bu oryantalistik meşrulaştırma boyutuyla Batı; Doğu’ya, İslam dinine, Müslümanlara karşı her türlü emperyalist, yayılmacı, genişlemeci, kolonyalist, hegemonik, sömürücü, egemenlik kurucu, ırkçı ve İslamofobik yaklaşımı ortaya koymayı haklı göstermeye çalışmıştır. Bunun bugün de farklı şekillerde devam ettiği söylenebilir.
Said’in oryantalizm hakkında tezlerini ortaya koyduğu Oryantalizm adlı eseri, belirtilen oryantalist Doğu imajının halen varlığını devam ettirmesine bağlı olarak çağdaş Arap düşüncesi ve düşünürleri üzerinde önemli etkiler bırakmayı sürdürmektedir. Said’in bu etkileri, Said’in Arap entelektüelleri üzerindeki etkileri Oryantalizm eseriyle tanınmasından itibaren oryantalizm meselesiyle sınırlı olmanın da ötesine geçerek edebiyat, düşünce ve genel olarak sosyal bilimler alanlarına yayıldı.
Nasıl bakılırsa bakılsın son tahlilde Said’in Oryantalizm kitabı, dünya çapında bir üne ve etkiye sahip olmuştur. Eser, yayımlandığı andan bugüne kadar entelektüel ve bilimsel çevrelerde çok önemli etkiler bırakmıştır. Batı’da ve Doğu’da oryantalizm üzerine pek çok tez, makale ve kitap çalışmasının ortaya çıkmasına vesile olmuştur. Birçok aydın, bilgin ve akademisyenin Doğu’yu ve Batı’yı yeniden düşünmesine, Doğu toplumları ve Batı toplumlarıyla ilgili düşüncelerini eleştirmelerine ve gözden geçirmelerine yol açmıştır. Oryantalizm üzerine ciddi bir birikimin hasıl olmasını sağlamıştır. Bu durum, çok az kitabın başarabileceği bir şeydir.
Kaynakça
Abdel-Malek, A. (1963). Orientalism in crisis. Diogenes 11(44), 103-40.
Algar, H. (1998). Oryantalistlerin sorunları. İçinde Krizdeki Oryantalizm -Eleştiriler (ss. 187-98). İstanbul: Yöneliş Yayınları.
Almond, I. (2013). Yeni oryantalistler. İstanbul: Pinhan Yayıncılık.
Alquwaizani, M. (2002). Orientalısm and postcolonialısm in modern Arabic thought ımaging and counter-ımaging. (Doktora Tezi), University o f Colorado.
Anay, H. (2001a). Çağdaş Arap düşüncesi üzerine. Divan (10), 1-88.
Anay, H. (2001b). İslam düşüncesi ve Batı felsefesiyle ilgili Arapça yüksek lisans ve doktora tezleri. Divan, 10, 239-305.
Ayan, E. (2018). Edward W. Said’in oryantalizm kuramından hareketle postmodern Türk romanlarında oryantalist temsiller üzerine bir inceleme. (Doktora Tezi), Çukurova Üniversitesi.
Berger, P. L. (1967). The sacred canopy. Garden City: Doubleday.
Berger, P. L. ve Thomas L. (1967). The Social construction of reality. Great Britain: Allen Lane The Penguin Press.
Bin Nebi, M. (1970). İntâcü’l müsteşrikîn ve eşeruhû fi’1-fikrî’l İslâmî el-Hadîs. Kahire.
Bin Nebi, M. (1983). Oryantalizm. Çağdaş temel konular. İstanbul: Bir Yayıncılık.
Bin Nebi, M. (1997). Savaş esintisi; sömürünün gerçeği. Ankara: Ankara Okulu Yayınları.
Boullata, I. J. (1990). Trends and Issues in contemporary Arab thought. Albany: State University of New York Press.
Boztemur, R. (2002). Marx, Doğu sorunu ve oryantalizm. Doğu Batı 5(20), 135-150.
Bulut, Y. (2002). Oryantalizmin eleştirel kısa tarihi. İstanbul: Yöneliş Yayınları.
Cemile, M. (1989). İslâm ve oryantalizm. İstanbul: Seçkin Yayınları.
Ebû Rabi’ İ. M. (2005). Çağdaş Arap düşüncesi: 1967 sonrası Arap entelektüel tarihi araştırmaları. İstanbul: Anka Yayınları.
Eren, G. (2013). Edward Said: Oryantalist söylem analizinin metodolojik temelleri. (Doktora Tezi), Atatürk Üniversitesi.
Foucault, M. (1999). Bilginin arkeolojisi. İstanbul: Birey Yayıncılık.
Foucault, M. (2000). Hapishanenin doğuşu. Ankara: İmge Kitabevi.
Foucault, M. (2007). Cinselliğin tarihi (2. baskı). İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
Gönültaş, E. (2008). Edward Said’in eserlerinde emperyalizm ve oryantalizm ilişkisi. (Yüksek Lisans Tezi), Kırıkkkale Üniversitesi.
Gramsci, A. (1986). Felsefe defterleri: Tarih, politika, felsefe ve kültür sorunları üzerine seçme metinler. İstanbul: Onur Yayınları.
Gramsci, A. (2014). Hapishane defterleri: Felsefe ve politik sorunları. İstanbul: Belge Yayınları.
Hafez, S. (2004). Edward Said’s Intellectual legacy in the Arab world. Journal of Palestine Studies XXXIII (3), 76-90.
Hafız, S. (2008). Edward Said in contemporary Arabic culture. Mecelletü’l-Kelime (22).
Hallaq, W. B. (2020). Şarkiyatçılığı yeniden düşünmek: Modern bilginin eleştirisi. İstanbul: Ketebe Yayınları.
Hanefi, H. (1992). Mukaddime fî İlmi’l-İstigrâb (2. bs.). Kahire: el-Müessesetü’l-Câmi’iyye.
Hanefi, H. (1995). Islam in the modern world, 2: Tradition, revolution and culture. Kahire: The AngloEgyptian Bookshop.
Hanefi, H. (2007). Oryantalizmden oksidentalizme. İçinde L Sunar (Ed.). Uluslararası Oryantalizm Sempozyumu Kitabı (ss. 79-90). İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültürel ve Sosyal işler Daire Başkanlığı Kültür Müdürlüğü Yayınları.
Hanefi, H. (2014). Oksidentalizm üzerine. Sabah Ülkesi, 38, 18-35.
Hourani, A. (2000). Çağdaş Arap düşüncesi, 1798-1939. İstanbul: İnsan Yayınları.
Hüseyin, A. (1989). Oryantalizmin İdeolojisi. İçinde A. Hüseyin, R. Olson ve C. Kureşi (Ed.). Oryantalistler ve İslamiyatçılar: Oryantalist ideolojinin eleştirisi (ss. 15-31). İstanbul: İnsan Yayınları.
İnâyet, H. (1991). Arap siyâsî düşüncesinin seyri. İstanbul: Yöneliş Yayınları.
Jameelah, M. (1981). Islam and Orientalism. Pakistan: Mohammad Yusuf Khan and sons.
Kabbani, R. (1993). Avrupa’nın Doğu imajı. İstanbul: Bağlam Yayınları.
Karaaslan, E. (2021). Oryantalizmin zihin dünyası: Doğu, İslam ve Osmanlı. (Doktora Tezi), Ankara: Gazi Üniversitesi.
Kassab, E. S. (2010). Contemporary Arab thought: Cultural critique in comparative perspective. New York: Columbia University Press.
Laroui, A. (1976). The crisis of the Arab intellectual: Traditionalism or historicism? Berkeley: University of Carifornia Press.
Marx, K. (1973). Surveys from exile. Londra: Pelican Books.
Meriç, C. (1981). Oryantalizm Boğaziçi Üniversitesi Konferansı. İçinde Ü. Meriç (Der.). Sosyoloji Notları ve konferanslar (ss. 345-49). İstanbul: İletişim Yayınları.
Mutman, M. (2002). Şarkiyatçılık/Oryantalizm. İçinde U. Kocabaşoğlu (Ed.). Modern Türkiye’de siyasal düşünce, c.3, modernleşme ve batıcılık (ss. 183-211). İstanbul: İletişim Yayınları.
Nagasawa, E. (1992). An Introductory note on contemporary Arabic thought. Mediterranean World (13), 65-71.
Okumuş, E. (2002). Güncelliğini Yitirmiş bir oryantalizmden global sosyolojiye geçiş imkanı. Marife 2(3), 253-260.
Okumuş, E. (2005). Dinin Meşrulaştırma gücü. İstanbul: Ark Kitapları Yayınevi.
Owen, R. (2012). Edward Said and the two critiques of orientalism. mei.edu. 13 Ocak 2023 tarihinde https://www.mei.edu/publications/edward-said-and-two-critiques-orientalismadresinden erişildi.
Özdemir, A. (2019). Bir tahakkümün adı: Oryantalizm ve şarklılaştırma. (Yüksek Lisans Tezi), Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi.
Pruett, G. E. (1989). İslam ve Oryantalizm. İçinde A. Hüseyin, R. Olson ve C. Kureşi (Ed.). Oryantalistler ve İslamiyatçılar: Oryantalist ideolojinin eleştirisi (s. 61-112). İstanbul: İnsan Yayınları.
Said, E. W. (1979). Orientalism. New York: Vintage Books.
Said, E. W. (1982). Oryantalizm: Sömürgeciliğin keşif kolu. İstanbul: Pınar Yayınları.
Said, E. W. (1988). The Essential terrorist. İçinde E. Said ve C. Hitchens (Ed.). Blaming the victims: Spurious scholarship and the Palestinian question (ss. 149-58). London, New York City: Verso.
Said, E. W. (1999). Edward Said discusses “orientalism,” Arab ıntellectuals, Reviving Marxism, and myth in Palestinian History. Al Jadid Magazine, 5(28).
Said, E. W. (2000a). Haberlerin ağında İslam. İstanbul: Babil Yayıncılık.
Said, E. W. (2000b). Oryantalizm eleştirileri. İstanbul: Bahar Yayınevi.
Said, E. W. (2007). Medyada İslam. İstanbul: Metis Yayınları.
Said, E. W. (2013). Şarkiyatçılık: Batı’nın Şark anlayışları (7. bs). İstanbul: Metis Yayınları.
Said, E. W. (2016). Kültür ve emperyalizm (4. bs.). İstanbul: Hil Yayınları.
Sibâ’î, M. (1993). Oryantalizm ve oryantalistler, yararları-zararları (M. Uğur, Çev.). İstanbul: Beyan Yayınları.
Sternberger, D. (1968). Legitimacy. İçinde D. L. Sills (Ed.). İnternational Encyclopedia of the Social Sciences (Vol. 9, ss. 244-48). New York: MacMillian and Free Press.
Sunar, L. (2010). Karl Marx ve Max Weber’in Doğu toplumlarına yaklaşımları. (Doktora Tezi), İstanbul Üniversitesi. İstanbul.
Tibawi, A. L. (1964a). English-speaking orientalists: A critique of their approach to Islam and Arab nationalism, Part I. lslamic Quarlerly 8(1, 2), 25-44.
Tibawi, A. L. (1964b). English-speaking orientalists: A Critique of their approach to Islam and Arab nationalism, Part II”. lslamic Quarlerly 8(3, 4), 73-88.
Tibawi, A. L. (1979). Second critique of English-speaking orientalists and their approach to Islam and the Arabs. The Islamic Quarterly 23(1), 3-54.
Turner, B. S. (1985). Marx ve oryantalizmin sonu. İstanbul: Kaynak Yayınları.
Turner, B. S. (1991). Max Weber ve İslam. Ankara: Vadi Yayınları.
Turner, B. S. (2002). Oryantalizm, postmodernizm ve globalizm. İstanbul: Anka Yayınları.