Giriş[1]
Tasavvuf; tarihi, kültürel, sosyal, siyasi ve diğer faktörlerin etkisiyle Kuzey Afrika dinî yaşantısının temel unsurlarından biri olarak değerlendirilir.[2] Tasavvuf düşüncesinin tezahür ve tecellileri diyebileceğimiz ve tasavvufun pratik yönünü temsil eden tarikatların çokluğu, bu bölgedeki tasavvufi hayatın canlılığını sağlar.
Tasavvuf, eskiden beri üzerinde tartışılan ve ihtilafa düşülen bir kavramdır. Âlimler tasavvufun menşei ve kelimenin türetildiği kök hakkında farklı görüşler belirtmiş, kapsamlı ve ayırt edici bir tanım üzerinde ittifak edememişlerdir. Bazı âlimler kelimenin yün anlamındaki sûf kelimesinden türediğini söylemiş, bunun nedeni olarak da tasavvuf erbabının yün kıyafet giymekle meşhur olmalarını öne sürmüşlerdir. Kelimenin safâ, suffe, safvet kökünden ya da başka köklerden geldiğine dair görüşler olduğu gibi aslen bir şahsın adı olduğu da söylenmiştir. Kavramın kökenine dair yapılan araştırmalar neticesinde birçok farklı yorum ortaya çıkmıştır.
Tasavvuf, köken itibarıyla tasavvuf ve sûfîliğin anavatanı olan Irak’a dayanmaktadır. İman ve tevhit kavramlarına ruhsal açıdan yaklaşan sûfî eğilimler ilk olarak burada ortaya çıkmış, çok geçmeden bu eğilim din, nefis, varlık ve kâinatın hakikatlerini kapsayacak biçimde genişlemiştir.
Daha sonra tasavvuf dünyanın dört bir yanına yayılmış ve Batı İslam dünyasına da erken bir dönemde ulaşmıştır. Ardından farklı kollara ayrılmış, zaviyeleri yaygınlaşmış ve müritleri çoğalmıştır. Biz de bu çalışmada, Batı İslam dünyasındaki tarikatlara ışık tutma gayesi gütmekteyiz.
Genel olarak Kuzeybatı Afrika’da, özel olarak Fas Bölgesi’nde sûfî düşüncenin ilham kaynağı Cüneyd el-Bağdâdî sayılır.[3] Onun yöntemini diğerlerinden ayıran özelliği, ruhsal hakikatlere ibadetlerin ve dinî uygulamaların penceresinden bakmasında gizlidir. Burada Endülüslü İbn Meserre’nin ekolünün etkisinden de bahsetmek gerekir ki bu ekol Endülüs’te İbn Arabî’yi etkilemiş, tesiri Hicri 7. yüzyılda Cezayir’deki Bejaia şehri gibi bazı Kuzeybatı Afrika şehirlerine kadar ulaşmıştır.
Konuya girmeden önce belirtmeliyiz ki sınırlı kelimeler ve sayfalarla bu konuyu tam olarak ele alabilmek imkansızdır. Zaman zaman manayı ihlal etse de birçok yerde özet ifadelere yer verilmesinin nedeni Mağrip’te yaygın olan tarikatların çoğunun müstakil araştırmalarda ele alınmış olmasıdır. Ancak ulaşabildiğimiz eserlerin birçoğu Mağrip bölgesindeki tarikatların tümünü kapsayan panoramik bir bakış açısından yoksundur.
Araştırmanın Yöntemi
Kuzeybatı Afrika tasavvufu, farklı yaklaşımlarla ele alınmıştır. Bu yaklaşımlardan biri Sâsî’nin çalışmasında gördüğümüz antropolojik yaklaşımdır (Sâsî, 2019). Ancak çalışma ilk antropoloji kabulleri ve Edmond Doutté, Beyrouk ve diğerlerinin görüşleri etkisinde kalmış ve yaptığı analizlerde daha çok Beyrouk’a eğilim göstermiştir. Çalışma, bahsedilen bilginlerin görüşlerinin bir özeti niteliğinde olup yazarı bu bölgeden olmasına rağmen sosyal ve dinî faaliyetlerin gerekçelerini anlayamamış “dışarıdan bir bakış” niteliğindedir. Ayrıca çalışmada kullanılan antropolojik kavramlar kapalılığa olmasa da karışıklığa yol açmış, spesifik yorumları belirsiz hale getirmiştir.
Bir diğer yaklaşım, tasavvuf ve tarikatların siyasi dönemlerini ele alan Müessesetü’z-Zevâyâ bi’l-Mağrib ve et-Tasavvuf ve’s-Sulta kitapları gibi çalışmalarda gözlemlediğimiz siyasi yaklaşımdır (Darîf, 2012). Bu tür çalışmalar tasavvufun ve siyasi otoritenin birbirlerine etkilerini alır; tasavvufu yalnızca bu yönden inceler ve yalnızca siyasi etkinin ortaya çıktığı zaviyeleri konu eder.
Bu yaklaşımlardan biri de örneğin el-Cezûlî, el-Harâlî veya el-Kettânî gibi sûfîlerden birinin konuşmasını tahlil edip yorumlamaya çalışan ve konuşmanın derinliklerini inceleyen söylem analizi yaklaşımıdır. Bunların yanı sıra tarikatlardan yalnızca birini konu alan cüzi çalışmalar da bulunmaktadır. Bazı çalışmalar ise başlıklarından da anlaşılacağı üzere konuya bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşır. Bir grup yazarın ortak telifinden meyana gelen ve et-Tasavvuf fî’l-Mağribi’l-`Arabî ve İfrîkıyye başlığını taşıyan kitap bu nevidendir (eş-Şerîf, 2017). Ancak bu eser de tasavvufun anlamı, tasavvufa duyulan ihtiyaç, tasavvufun Senegal gibi belli bir bölgedeki tezahürü ve bir sûfî şeyhinin ya da bir zaviyenin tanıtımı gibi konuları ele alan birbirinden bağımsız makalelerden ibarettir. Konuyla doğrudan bağlantılı tek eser bu olmasına karşın eserin başlığı içeriğini yansıtmamaktadır. Zira çalışmada Mağrip’te tasavvuf konusuna ilişkin birbirinden bağımsız problemler işlenmektedir. Biz de bu çalışmamızla konuyu tüm yönlerden kuşatacağımız iddiasında olmamakla birlikte okuyucuya Mağrip tarihinde ve coğrafyasında kendine yer bulmuş tarikatlara yönelik betimsel ve panoramik bir bakış açısı sunacağız.
Bu çalışma sûfî söylemlerin analizini ya da tasavvufun spesifik meselelerinden herhangi birini inceleme gayesi gütmemektedir. Bilakis Mağrip’te tasavvufun ameli yönünde yani bu bölgedeki tarikatlara ilişkin kapsamlı bir bakış ortaya koymayı hedeflemektedir. Bu yönelim birtakım eksikliklere ve konunun tam anlamıyla ihata edilememesine sebep olsa da biz, bu çalışmayla modern dönemdeki tarikatların tarihini anlama ve anlatma yolunda ilk adımı atmış bulunacağız.
Takip Edilen Prosedürler
Bu çalışmaya Mağrip tasavvufunun tarihi üzerine geniş bir okuma ile başladım. Ayrıca tasavvuf alanındaki uzmanlardan Dünya Tarikatlar Birliği genel sekreteri, Tunus Mazin Tarikatlar Birliği eski başkanı ve şu anki genel sekreteri gibi isimlerle röportajlar yaptım. Mağrip ülkelerinde tasavvuf üzerine çalışan uzman araştırmacılarla da görüştüm.
Tasavvufu, Mağrip ülkelerinde tarikatların yaygın ve çok sayıda oluşu nedeniyle tasavvufun pratik yönü olan tarikatlar üzerinden tanımlamayı uygun gördüm. Amacım tanımlama ve bütüncül bir bakış açısı kazandırma olduğu için en önemli büyük tarikatları tanımlayıp temel kollarını ve yayıldığı bölgeleri açıklamakla yetindim. Son olarak tasavvufun Mağrip bölgesindeki en önemli işlevleri üzerinde durdum.
Kuzeybatı Afrika Ülkelerindeki En Önemli Tarikatlar: Tanım ve Bağlam
Mağrip ülkelerinde çok sayıda yaygın tarikat vardır; tasavvufi tecrübenin öznelliği nedeniyle tarikatların sayısını üyelerinin sayısıyla bile ifade etmek mümkündür. Bu bağlamda Şeyh Ahmed Zerrûk’un şu sözü bu düşünceyi desteklemektedir:
Güzelliğin birçok yönünün olması birçok yönden beğenilmesini ve her beğenen kişide o güzelliğin farklı şekillerde hasıl olmasını gerektirir. Her grup insanın gidebileceği bir yol vardır: Avamdan birine Muhâsibî ve onu takip edenlerin kitaplarında bulunan tasavvuf uygunken fakih birine İbnu’l-Hâcc’ın Medhal kitabında izlediği tasavvuf yöntemi uyum sağlar. Muhaddis tabiatlı biri, İbnu’l-Arabî’nin Sirâc kitabında ortaya koyduğu tasavvufa meylederken âbid bir kimse Gazali’nin Minhâc’ında ele aldığı tasavvufa ısınır. Teslimiyetçi bir kişinin yapısı Ebu’l-Kasım el-Kuşeyrî’nin Risale’sinde işaret ettiği tasavvufa meyyalken züht hayatını benimsemiş biri kendine uygun tasavvufu Kûtu’l-Kulûb ve İhya’da bulur. Arif kimse Hâtimî’nin eserlerinde belirlediği tasavvufu benimseyebilirken mantıkçı yapıya sahip olan kişi İbn Seb`în’in kitaplarındaki tasavvufu kendine uygun görür. Tabiatçı biri Bûnî’nin Sırru’l-Esrar’ında ortaya koyduğu tasavvufla uyum sağlarken usûlcü yapıdaki biri Şâzelî’nin kurduğu tasavvuf sisteminde kendine yer bulur. O halde herkes kendine uygun yolu bulsun.
Tasavvufun öznel yapısı tarikatların sayılamayacak kadar çok olmasına neden olmuştur. Mürîdin şeyhten, gidilmesi gereken yolun inceliklerini manevi bir tesirle alması esasına dayanan tasavvuf intikali de farklı yöntemlerle gerçekleşmiş ve bu yöntemlerin çeşitliliği bereket olarak görülmüştür. (el-Fâsî, 2006, s. 113). Bu nedenle asıl tarikatları da kollarını da sayılarla sınırlamak mümkün değildir. Biz de burada en meşhur ve en yaygın tarikatları ele almakla yetineceğiz.
Kadiriyye Tarikatı
Bağdat’ta H. 561 (M. 1066) yılında vefat eden salih veli Sîdî Abdulkādir Geylânî’ye nispet edilir. Sîdî Abdulkadir İmâmu’l-Evliyâ; Reîsu’l-Esfıyâ, Sultânu’l-Ârifîn gibi sıfatlarla anılır ve tevâtür derecesine varan birçok kerameti vardır. (el-Kettânî, s. 220).
Kadiriyye tarikatı hiçbir bölgesel veya karasal hududun sınırlayamayacağı kadar geniş yayılıma sahiptir. Fransız tarihçi Depont ve Fransız General Cappolani; Kadiriyye tarikatının Fas, Cezayir, Tunus, Libya, Mısır, Sudan, Etiyopya, Somali, Gana, Nijer, Çad, Kamerun, Mozambik, Sierra Leone, Moritanya, Senegal, Mali, Tanganika, Zengibar (bugünkü Tanzanya), Uganda, Kenya, Filistin, Suriye, Ürdün, Irak, İran, Türkiye, Afganistan, Pakistan, Hindistan, Burma, Tayland, Malezya, Endonezya, Çin, Sovyetler Birliği, Arnavutluk ve Yugoslavya’da yayıldığını belirtmektedirler. (Depont ve Cappolani, 1897).[4]
Mağrip Bölgesindeki En Meşhur Kadiriyye Kolları
Bû Deşîşiyye Kadirîliği: Hicri 5. asırda kurulmuştur ve Fas’taki en yaygın tarikatlardan biri sayılmasının yanında Cezayir’in Tilimsan şehrinde de bulunur. Bû Deşîşiyye ismini, şeyhlerinden birinin kıtlık zamanında insanlara yedirdiği deşîşe isimli bir yemekten alır. (Bu yemek ezilmiş buğday ve arpadan yapılan, maliyeti düşük olmasına rağmen doyurucu, yaygın bir yemektir ve günümüzde de tüketilmektedir.) Merkezi Fas’ın doğusunda Fas-Cezayir sınırının yakınlarındaki Madağ köyünün Burkân bölgesinde bulunan tarikat; ilki Fas kültürünce Kadir Gecesi olarak kabul edilen Ramazan’ın yirmi yedinci gecesinde, ikincisi ise Hz. Peygamber’in (s.a.v.) doğduğu gecede olmak üzere düzenledikleri senelik toplantılarla bilinir. 2019 yılında on dördüncüsü düzenlenen Uluslararası Tasavvuf Konferansı “Tasavvuf ve Kalkınma: İnsan Yetiştirmede Manevi ve Ahlâki Boyutun Önemi” başlığı altında bir araya geldi. Bu toplantıda farklı uzmanlık alanlarından sayıları 120’ye varan yerli ve yabancı birçok âlim konuşma yaptı.
Bu zaviye, düzenlediği konferanslarla bölgesel ve uluslararası problemlere değinmektedir. 2019 yılının son konferansının başlığından bu zaviyenin, Fas hükümetinin kalkınma etrafında başlattığı projeye katıldığı anlaşılmaktadır. Zaviye aynı zamanda, mevcut iklim krizine değinmek amacıyla çevre konulu bir İslami konferans düzenlemiştir.
Son yıllarda bir dönüm noktası meydana gelmiş ve bu zaviye farklı entelektüel seviyelerden ziyaretçi ve mürîtlerin bir araya geldiği toplantılarıyla ünlenmiştir. Bu ziyaretçiler arasında entelektüel anlamda en meşhur isim, en önemli kitaplarından biri olan “el-Amelu’d-Dînî ve Tecdîdu’l-Akl”ı Madağ’daki Bû Deşîşiyye zaviyesinin başında olan Sîdî Hamza’ya ithaf eden Tâha Abdurrahman’dır. Bunun yanı sıra şimdiki Fas Vakıflar Başkanı Ahmed et-Tevfîk’in de birçok toplantıya katılmış olması nedeniyle Bû Deşîşiyye zaviyesine mensup olduğu söylense de bu kesin değildir.
Tarikatın şu anki şeyhi 1942 yılında doğan ve tarikatın başına babası Sîdî Hamza’nın 2017’de vefat etmesi sonrasında gelen Sîdî Cemaluddîn el-Bû Deşîşî’dir. Cezayir’deki meşhur şeyhlerinden biri de Şeyh Muhammed es-Sûfî el-Mesîrî’dir (ö. 2004) (Bû Medyen, s. 242).
Kadirîliğin meşhur kollarından biri de 1226/1811 yılında vefat eden ve bazılarına göre Kādirîlik tarikatının ikinci kurucusu sayılan Şeyh Muhtâr el-Küntî’ye nispet edilen Muhtâriyye-Küntiyye koludur (Meddâh, 2015, s. 142). Bu tarikat İfrîkıyye[5] bölgesinde daha yaygındır.
Bir diğer kol, 940/1533 yılında vefat eden Şeyh Muhammed Abdulkerîm el-Mağîlî et-Tilimsânî et-Tevâtî tarafından kurulan Bükâiyye-Küntiyye koludur. Daha sonra bu tarikatı 959/1552’de vefat eden Şeyh Sîdî Ömer b. eş-Şeyh Ahmed el-Bukây b. Sîdî Muhammed el-Küntî eş-Şenkîtî devam ettirmiştir (Meddâh, 2015, s. 141). Tarikat bir süre Cezayir’in güney bölgelerinde, Mali’nin kuzeyinde ve Moritanya’da yaygın olmuştur. Şu anki merkezi ise Mali’nin Timbuktu şehrindedir.
Mağrip Bölgesinde Kadirîlik
Moritanya’da Kadirîliğin ortaya çıkışı, tarikatı Şeyh Muhammed Abdulkerîm el-Mağîlî et-Tevâtî el-Cezairî (H. 940)’den alan Şeyh Seyyid Ahmet el-Bukây (H. 959)’a dayanır. Ahmet el-Bukay tarafından Moritanya’da Bükâiyye ismiyle kurulan tarikat, daha sonra Sîdî Muhtâr el-Küntî vasıtasıyla hicri 12. ve 13. yüzyıllarda Moritanya’da kökleşmiştir. el-Fehame b. eş-Şeyh Sîdyâ, tarikatın şu anki şeyhlerindendir.
Bir diğer tarikat olan Fâdıliyye iki farklı kola daha ayrılır; bunlardan ilki Şeyh Mâu’l-`Ayneyn’e nispet edilir ve Fas ile Kuzey Moritanya’da yoğunlaşır. İkincisi ise Güney Moritanya ve Senegal nehri havzasında yoğundur ve Şeyh Muhammed Fâdıl b. Mâmîn’e aittir (Vild Sîdî Bâb, 2005, s. 44). Moritanya’daki mevcut şeyhlerinden biri Şeyh Âyâh b. Şeyh et-Tâlib Bûy b. Şeyh Sa`dbûh’tur.
Kādirîlik, çok erken dönemlerde Mağrip bölgesine girmiştir ve bu bölgeye giren ilk düzenli tarikat sayılır (Muallimetu’l-Mağrib, 1995, c. 7, 2392). Fas’ta Kadirîlik’in orijinal hâliyle Ucda şehrinde bulunduğu ve yok olmak üzere olduğu söylenmiştir. Ayrıca Suvayr şehrinde bir Kadirî zaviyesi bulunmaktadır. Kezâ Fas’ta, başında Şeyh Cemaluddîn ed-Deşîşî’nin bulunduğu ve Kadirîliğin en meşhur ve en büyük kolu olan Bû Deşîşiyye de yaygındır. Muhammediyye, Muhtâriyye ve Küntiyye kolları da burada varlığını sürdürmektedir.
Cezayir’de Kadirîlik, Seyyid Gavs Bû Medyen ile yakından ilişkilidir. Bû Medyen; Endülüs’te 492/1098 yılında doğmuş, ilim talebi için önce Fas’a sonra doğuya yolculuk etmiş, Hac sırasında Abdulkadir Geylânî ile tanışıp onunla arkadaşlık etmiş ve ondan hadis almıştır. Abdulkadir Geylani kendisine hırka giydirmiş, daha sonra Bejaia’ya dönen Bû Medyen burada dersler vermeye başlamış ve Kadirîliğin bir kolu olarak kendi tarikatını kurmuştur.
Cezayir’de Kadirî takipçilerinin öne çıkan isimlerinden el-Emîr Abdulkadir el-Cezairî ve babası, birlikte Abdulkādir Geylânî’nin Bağdat’taki türbesini ziyaret etmişlerdir. Kadirîliğin oldukça yaygın olduğu Cezayir’de “Abdulkadir” ismi Sîdî Abdulkadir Geylani’nin ismi olması nedeniyle çok yoğun kullanılmaktadır. Cezayir’de çok sayıda Kadiriyye zaviyesinin bulunması da tarikatın ülkedeki yaygınlığına işaret eden bir diğer olgudur. Örneğin tek başına Vahran bölgesinde dahi iki yüzü aşkın zaviye, Abdulkadir Geylânî’nin adını taşıyan bir kubbe ve birçok mescit bulunmaktadır (Bû Dâviye, s. 28; Meddâh, s. 137).
Kadirîliğin yaygın olduğu bir diğer ülke Tunus’ta tarikatın Firyanah şehrinde bulunan ve büyük olasılıkla ilk kurulan zaviyesi Sîdî Ahmet et-Telîlî (ö. M. 1763) tarafından tesis edilmiştir. Şeyh Ali eş-Şâyib, Menzel Bouzelfa şehrinde başlattığı zaviyeyi tamamlayamadan vefat etmiş ve zaviyeyi onun en önemli müritlerinden olan İmam Muhammed el-Menzilî (ö. 1248/1832) tamamlamıştır. Kur’an ve Arapça eğitimini üstlenen ve günümüzde hâlen mevcut olan bu zaviye, zikir yapılan ve Kadirî virtlerinin okunduğu meclislere ev sahipliği yapmaktadır.
Başkent Tunus’ta kurulan ve “Dîvan zaviyesi” adını alan Kādirî zaviyesi ise Muhammed el-Meyzûnî tarafından 1267/1850 yılında inşa edilmiştir. Tunus şehrinde daha sonra sayısı artan zaviyelerin en öne çıkanı ise Bâbu Süveyka zaviyesi olup Şeyh Bû Bekr el-Kādirî buranın şeyhliğini yürütmüştür (ö. 1930) (Meddâh, 2015).
Libya hakkında yeterince veriye sahip olmasak da burada da tasavvufi hareketin oldukça yoğun olduğunu biliyoruz. Bunun birçok sebebi olmasına rağmen en önemlisi Libya’nın hem İslami fetihler bölgesinde hem de ticaret, Hac kafileleri ve Mısır-Mağrip arasındaki kervanların yolları üzerinde bulunmasıdır. Kadirîlik; Libya’nın başkenti Trablus’ta, Bingazi’de ve müritleri daha sonra Doğu Libya bölgesine dağılsa da Güney Libya’daki Kadirî zaviyelerince temsil edilmektedir (el-Mahcûbî, 2013). Ülkenin içinde bulunduğu durum nedeniyle tarikat eski canlılığını devam ettirememiştir.
Araştırmacıların tespitlerine göre Kadirîlik, Mağrip ülkelerinde gözle görülür derecede bir gerileme yaşamaktadır. Bunun en önemli sebepleri ise şunlardır:
Tarikatın -Ticâniyye tarikatının aksine- düzenleyici mekanizmalar noktasındaki zayıflığı.
Tarikatın Fas’taki Bû Deşîşiyye kolu genellemenin dışında tutulacak olursa diğer tarikatlara nazaran törenler ve daimî hareketlilik kaynağı toplantılardan yoksun olması (Sâlim Muhammed, 2018).
Şâzeliyye Tarikatı
Kurucusu Ebu’l-Hasan eş-Şâzelî Ali b. Abdullah el-Hamesî el-Ğamârî el-Mağribî’dir. Hicri 571’de ya da bir rivayete göre 592’den sonra Fas’ın kuzey bölgesinde bulunan Ğumara’daki Ahmâs kabilesinde doğmuş, 668/1258 yılında Hacca giderken vefat etmiştir (el-Kettânî, c. 1, s. 84; Sa`dullah, 1998, c. 4, s. 64).
Tarikatın ona nispeti Tunus şehrinin civar bölgelerindeki Şâzile’de bir süre ikamet etmiş olmasına dayanır. Şâzile’ye, hem şerefli bir soydan gelen hem de tasavvufi yönteme dayalı manevi terbiyenin üstatlarından olan Abdusselâm b. Meşîş’in emriyle gittiği de söylenir (Muallimetu’l-Mağrib, 1995, c. 7, 2392).
Mağrip Bölgesindeki En Meşhur Şâzeliyye Kolları
Şâzeliyye tarikatının çok sayıda kolu bulunmaktadır. George Drague, Mağrip bölgesindeki Şâzeliyye kollarını on dokuz olarak hesaplamıştır. Biz burada Şâzeliyye’den doğan tarikatların Mağrip bölgesinde bulunanlarından en önemlilerini, en yaygın ve en meşhurlarını tanıtmaya çalışacağız.
Cezûliyye: Yaklaşık 870/1465 yılında vefat eden Arif Muhammed b. Abdurrahmân b. Süleymân el-Cezûlî’ye nispet edilir. Cezûlî’nin dönemi genel olarak Mağrip bölgesi tasavvufunun özel olarak da Fas tasavvufunun dönüm noktalarından birini teşkil eder. Nitekim Allâl el-Fâsî Fas’ta tasavvufu dört döneme ayırmıştır ve bunlar: Cüneyd ve Bâyezîd’den Ebû Medyen ve Abdulkādir Geylânî’ye kadar süren birinci dönem, Ebû Medyen ve İbn Meşîş’ten Şâzelî’ye kadar süren ikinci dönem, Şâzelî’den Cezûlî’ye kadar süren üçüncü dönem ve Cezûlî’den günümüze kadar devam eden dördüncü dönemdir (el-Fâsî, 2006, s. 85). Cezûlî Şâzeliyye tarikatının müceddididir. Hatta Allâl el-Fâsî’nin belirttiğine göre Ebu’l-Hasan eş-Şâzelî Fas’ta tarikat kurmamış, Cezûlî bölgeye gelerek onun öğretilerini sistemli bir hâle getirmiştir(el-Fâsî, 2006, s. 118).
Cezûliyye’nin en önemli kollarından bazıları şunlardır: Îseviyye, Tibâiyye, Fellâhiyye, Bekriyye, Şerkaviyye, Bû Amriyye, Nâsıriyye, Derkaviyye. Cezûliyye en çok zikirleri ve evratlarının yanı sıra Delâilu’l-Hayrât kitabıyla meşhur olsa da neredeyse tamamen kolları üzerinden bilinir (Cellâb, 1988).
Arûsiyye: Tunus şehrinde H. 869 yılında vefat eden Şeyh Arif Ebu’l-Abbâs Ahmed b. Arûs’a nispetle bu ismi almıştır. Küçüklüğünden beri Tunus’taki cami ve zaviyelere gidip gelen İbn Arûs, daha sonra ilim talebi için birçok yolculuğa çıktı. Bâce’ye ve Fas’a yolculuklar yaptı ve önce Fas’a sonra Şâzeliyye tarikatıyla tanıştığı Marakeş’e yerleşti. Tunus’a döndükten sonra burada bir zaviye kurdu. Bu tarikatta her bölgeden ayrı bir şeyh sorumludur; örneğin tarikatın Libya’daki temsilcisi Zliten’de ikamet ederken 2017 yılında vefat eden Şeyh Abdusselam b. İbrahim el-Feytevî el-İdrîsî el-Hasenî idi.
Arûsiyye tarikatı, “Harcetu Sîdî b. Arûs (Sîdî b. Arûs Çıkışı)” ismi verilen ve Sîdî İbn Arûs’un eski kentin ortasındaki makamından başlayan bir tören düzenlemektedir. Îseviyye tarikatının da katıldığı bu törende aileler bayraklarla dışarı çıkıp ilahiler söyleyerek semah yapmakta, bu yönüyle tören sanatsal bir gösteri niteliği taşımaktadır.
Esmeriyye: Arûsiyye tarikatı, en önemli takipçisi olan Şeyh Abdusselam el-Esmer el-İdrîsî el-Hasenî’nin (981/1573) sayesinde Hicri 10. yüzyılda geniş ölçüde yayılma imkânı bulmuştur. Kendisi tarikata, cezbe esnasında def çalıp semah yapma gibi birtakım değişiklikler eklemiştir. Tarikatı “Esmeriyye” ya da “Selâmiyye” olarak bilinir.
Esmeriyye tarikatı, Libya’nın ve Tunus’un yöresel tarikatlarından biri olmuştur. Nitekim halkın hemen hepsi onların safına katılmıştır. Bu yönüyle tarikat Libya’daki en önemli ve en nüfuzlu tarikatlardan biri sayılır (el-Mahcûbî, 2013, s. 78).
Arûsiyye tarikatı ve Esmeriyye kolu bir dönem tekfirci grupların faaliyetlerinden dolayı sıkıntı çekmiştir. 25 Ağustos 2012 tarihinde Şeyh Abdusselâm’ın makamı ve kubbesi yıkılmış, Esmeriyye Üniversitesinin kütüphanesi yakılmış, Üniversitenin su kuyusuna sularının zehirlenmesi için beyaz kireç dökülmüştür. Bu felaket gününde Şeyh Abdusselâm el-Esmer’in torunlarından 18 genç öldürülmüştür.
Derkâviyye: Mevlây el-Arabî ed-Derkavî ez-Zervâlî el-Hasenî el-İdrîsî’ye (ö. 1823) nispet edilir. Derkâvî tarikatın sırlarına, “Cemel”[6] lakabıyla bilinen şeyhi el-Hasen Alî b. Abdurrahmân el-Imrânî (ö. 1780) ya da başka bir görüşe göre züht ve çileciliğiyle bilinen Ebû Hâmid b. Ma`n el-Endelusî vasıtasıyla erişmiştir.
Mevlây el-Arabî ed-Derkavi ardında birçok risale ve el-Âdâbu’l-Merdıyye kitabı gibi çok sayıda kitap bırakmıştır. Ayrıca kendisinin manzum eserleri de olup daha sonra bunları öğrencisi İbn Acîbe şerh etmiştir.
Tarikat mensupları bize tarikatın ne kadar yaygın olduğu hakkında fikir verir; birçok şehre yayılmış olan müritlerinden Faslı âlim el-Muhtâr es-Sûsî’nin babası olan Mevlây Alî ed-Derkavî Sûse şehrinde, Muhammed el-Harrâk Tatvan şehrinde, Ahmed el-Bedevî Züveytin ile Abdulvâhid ed-Debbâğ Fas şehrindedir. Tarikatın şu anki şeyhi de Fas’taki Abdulvâhid ed-Debbâğ’dır.
Tayyibiyye: Mevlây et-Tayyib b. Ahmed’in dedesi Ebu Abdullah eş-Şerîf (ö. 1678) tarafından kurulan bu tarikat, Mevlây et-Tayyib ve kardeşinin isimleriyle anılmış ve “Tayyibiyye-Tihâmiyye” olarak bilinmiştir. Dedeleri Abdusselâm b. Meşîş’in soyundan olup Fas’taki Cebelu’l-Alem’de bulunan Benî Arûs kabilesine mensuptur. Tetuan’da ve Fas’ta öğrenim gördükten sonra Ouezzane’de zaviyesini kurmuştur.
Tayyibiyye’den daha sonra birçok tarikat kolu ortaya çıkmıştır. Bazıları Fas’ta, bazıları müritlerinin çoğu Tuat bölgesinde olmak üzere Cezayir’de bulunmaktadır. Cezayir’deki takipçilerinden biri de Fransız Devrimi’ne karşı mücadele eden ve Bû Ma`ze olarak bilinen Muhammed b. Abdullah’tır. Tarikatın Muasker vilayetindeki mensuplarından biri de Şeyh el-Kâdı el-Hâşimî b. Bekkâr’dır. Tarikatın şimdiki şeyhi Cezayir’deki Adrar bölgesinde bulunan Şeyh Hassân’dır (Bû Medyen, 243).
Tayyibiyye tarikatı Cezayir’de sembolik öneme sahiptir. Yöneticiler tarikatın desteğinden emin olmak için sürekli olarak tarikata ziyaretlerde bulunmaktadır. Nitekim Cezayir’in şimdiki başkanı Tebbun da yürüttüğü seçim kampanyası kapsamında Tayyibîleri ziyaret etmiştir. Tarikat mensuplarının büyük çoğunluğu çöl hayatı sürdüren ve orta tabakadan insanlar olmasına karşın tarikatın köklü bir yapısı vardır. Kezâ bir önceki şeyhi Sîdî Bel’bekir modern Cezayir tarihinde önemli bir yere sahiptir.
Îseviyye: eş-Şeyh el-Kâmil olarak isimlendirilen ve Hicri 9. yüzyılda yaşayıp 1041/1523-1524 dolaylarında vefat eden Şeyh Sîdî Muhammed b. Îsa es-Süfyân tarafından kurulmuştur. İlk olarak Kadirîliğin yöntemini öğrendiği söylenir; daha sonra Şeyh Cezûlî’den Şâzeliyye usûlünü öğrenmiş ve bu yüzden de tarikatı Şâzeliyye-Cezûliyye olarak nitelendirilmiştir. Tarikatını asıl, Meknes şehrinde yaşamış ve oraya defnedilmiş olan Şeyh Ebu’l-Abbâs Ahmed b. Ömer el-Hârisî es-Süfyânî’den almıştır (el-Kettânî, c. 1, s. 186). Ancak daha sonra gelen takipçileri tarikata; siyah giyinme, bazı zikir hareketleri ve şatahât ifadeleri, cam ya da köz üzerinde yürüme gibi birtakım yeni ve tartışmalı uygulamalar eklemişlerdir.
Hebriyye-Bel’kadiyye Tarikatı: Tarikat, Fas’taki Nador yakınlarında bulunan Kerker dağına giderek orada bir zaviye açan kurucusu Şeyh el-Hâc Muhammed el-Hebrî’ye nispet edilir. Kurucusunun 1898 yılındaki vefatının ardından zaviye Fas’ın doğusuna taşınmış ve tarikatın başına da Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransız sömürge güçleri tarafından Cezayir’deki Laghouat vilayetinin Aflou şehrine sürülen oğlu el-Hebrî es-Sağîr geçmiştir. Oğlunun 1939’da vefat etmesinin ardından Muhammed Bel’kaid et-Tilimsânî (ö. 1998) tarikatın şeyhliğini üstlenmiş ve Vahran’daki Sîdî Ma`rûf’ta dünyanın dört bir yanından âlimlerin ziyarete geldiği bir zaviye kurmuştur. Onun da vefatının ardından oğlu Abdullatîf Bel’kaid Hebriyye-Bel’kadiyye tarikatının şeyhi olmuştur.
Tarikat Cezayir’in yaygın tarikatlarından biri sayılır. Takipçileri arasında askerler, iş adamları ve tarikatın felsefe ve kültürü önemsemesi nedeniyle elit kesimden insanlar vardır. Tarikat siyasi otoritenin de desteğini almıştır. Eski başkan Abdulazîz Bû Teflîka Şeyh Muhammed Abdullatîf Bel’kaid’in başkent Cezayir’deki zaviyesinin açılışına katılmıştır. Bu aynı zamanda Cezayir’deki Selefî lider Muhammed Ferkûs’un sûfîliği ehlisünnetten çıkarma hamlesine gizli bir cevap niteliğinde olmuştur.
Zaviyenin dolaylı yollardan siyasete müdahalesi de olmuştur. Nitekim tarikata intisap ettiğine dair şüphe duyulan Başkan Bû Teflîka’yı açıkça desteklemişler, yönetime devam etmeye uygun gördükleri için kendisinin 2014 yılında dördüncü dönem için ve hatta 2019 yılında beşinci dönem için aday olmasını istemişlerdir.
Mağrip Bölgesinde Şâzelîlik
Şeyh Ebu’l-Hasen eş-Şâzelî’nin vefatından sonra öğrencileri tarikatı Mağrip bölgesinde yaymak için çalıştılar ve Şâzeliyye farklı isimlendirmeler altında varlığını sürdürdü. Şâzeliyye’nin dört temel kolu olan Cezûliyye, Şeyhiyye, Tayyibiyye ve Derkaviyye de kendi içlerinde farklı kollara ayrıldı.
Moritanya’daki en önemli ve en yaygın tarikatlardan sayılan Şâzeliyye’nin bu bölgedeki en önemli kolu Hamdiyye koludur ve yaşayan şeyhlerinden biri Bâb Tâl olup Rosso’da ikamet etmektedir. Tarikatın her yıl 15 Şaban’da düzenlediği törenlerine özellikle Moritanya, Senegal ve Gambiya’dan gelen müritler katılır. Bu bölgedeki bir diğer kol olan Metâliyye’nin önemli şahsiyetlerinden biri de Abdullah es-Sâlim b. İkleykim b. Metâlî’dir. Muhammed Mahmûd el-Ğazvânî’nin şeyhi olduğu Ğazfiyye kolu ise diğerlerinden Şâzeliyye ile Kādiriyye yöntemlerini mezcetmesi yönüyle ayrılır ve özellikle Ragiba ve Assaba bölgelerinde olmak üzere ülkenin iç kesimleri ile güneydoğu bölgesinde yaygındır.
Fas’ta da Şâzeliyye tarikatının birçok kolu günümüzde varlığını sürdürmektedir. Cezûlî yöntemi devam ettiren ve şeyhliğini Rıdvan en-Nâsırî’nin yaptığı Nâsıriyye, Abdurrahman ed-Derkavî’nin başında olduğu Derkaviyye, Sa`îd Yasîn’in şeyhi olduğu Fas Aleviyyesi, Abdullatîf el-Kettânî’nin başında bulunduğu Kettâniyye, Abdurrahman eş-Şerkavî’nin şeyhliğini yaptığı Şerkaviyye, Ahmed et-Tihâmî’nin şeyhi olduğu Tihâmiyye, el-Ğalib b. Urfe el-Harrâk’ın başında bulunduğu Harrâkiyye bu tarikatların en önemlileri olup Fas’ta yaygın olan başka Şâzelî kolları da vardır. Şâzeliyye’ye mensup bir ailenin katkılarıyla Fas içinde ve dışında Şâzelî fikirleri yaygınlık kazanmıştır (el-Mârakeşî, 2019).
Şâzeliyye’nin Cezayir’deki kolları ise Cezûliyye, Hebriyye-Bel’kadiyye, Adeviyye, Zerrûkiyye, Yûsufiyye, Îsaviyye, Bekkâiyye, Ahmediyye, Şeyhiyye, Nâsıriyye, Medeniyye, Arûsiyye ve Bekriyye’dir (Sa`dullah, 1998, c. 4, s. 70). Ayrıca Ouezzane Tayyibiyyesi ile çoğu takipçisi Tuat’tan olan Tihamiyye kolu da bu bölgede varlığını sürdürmektedir. Mezarı Vahran’da bulunan Şeyh el-Hasenî b. İbrahim de Tihamiyye şeyhlerinden biridir. Bû Ma`ze (1844-1847) olarak bilinen ve Fransız devrimine karşı çıkan Muhammed b. Abdullah da bu tarikatın mensuplarındandır (Bû Medyen, s. 243). Geçen yüzyılın sonlarında 1897 yılında yapılan sayıma göre Konstantin şehri başta olmak üzere tüm Cezayir topraklarına dağılmış hâlde 14 bin 206 Şâzeliyye müridi bulunmaktadır (Sa`dullah, 1998, c. 4, s. 77).
Şâzeliyye tarikatı Tunus’ta da yayılmıştır. Merkezi başkent Tunus’taki Şeyh eş-Şâzeli zaviyesi olan tarikatın en meşhurları Sîdî Ahmet Zerrûk ve onun şeyhi Ebu’l-Mevâhib eş-Şâzelî’dir (eş-Şerîf, s. 154).
Libya’da da Şâzeliyye tarikatı ülkedeki en yaygın tarikatlardan biri sayılır. Libya’daki tasavvufi harekette önemli rolleri bulunan Şâzeliyye’nin bölgedeki başlıca kolları ise Zerrûkiyye ve Esmeriyye’dir ve en meşhur ve yaygın zaviyeler bu kollara aittir.
Ticâniyye Tarikatı
Kurucusu, H. 1150 yılında doğup H. 1230 yılında vefat eden Ebu’l-Abbâs Ahmed b. el-Muhtâr b. Ahmed b. Muhammed Sâlim et-Ticânî’dir. O dönemde Kādiriyye tarikatını öğretenlerden dersler almışsa da bir müddet sonra bırakıp Nâsıriyye tarikatına geçti ancak buradan da ayrıldı. Birçok tarikatta bulunduktan sonra kendi tarikatını kurdu (el-Kettânî, c. 1, s. 196).
Ticâniyye Tarikatının Kolları
Hameviyye: İsmini, 1882 yılı dolaylarında Mali’de doğan kurucusu Şeyh Ahmed Hamâhullah b. Muhammed b. Sîdna Ömer et-Tîşîtî (Moritanya’nın doğusundaki Tîşît şehrine nispetle) ’den almıştır.
Hameviyye Mağrip bölgesinde yaygın olan Ticâniyye kollarından (Hameviyye, Hâfıziyye, İbrâhimiyye) biridir. Kurucusu Ahmed Hamâhullah Ticânî yolunun esaslarını daha 18 yaşlarındayken Mali’deki Nioro şehrinde tanıştığı Cezayirli mutasavvıf Şeyh Sîdî Muhammed el-Ahdar’dan almıştır. Fransız sömürgesine muhalefetiyle bilinen Ahmed Hamâhullah önce Fildişi Sahilleri’ne daha sonra da Fransa’ya sürülmüş, 1943 yılında burada esrarengiz bir biçimde ölmüştür.
Hameviyye tarikatı Mali’deki Enyur şehrini merkez edinmiştir ve şu anki şeyhi Muhammedo b. Şeyh Hamâhullah da burada ikamet etmektedir. Tarikat genel olarak Mali’de, özel olarak da Moritanya’da hem siyasetin hem de maneviyatın güçlü sembollerindendir.
Hâfıziyye: Kurucusu el-Hâfız el-Alevî tarikatın öğretilerini Şinkīt bölgesinde ve Güneydoğu Afrika’da yaymış, daha sonra tarikat diğer liderler sayesinde bu bölgede kökleşmiştir. Bu liderlerden biri de tarikatı Senegal ve Sahra Altı Afrika’da yayan Şeyh İbrahim el-Kevlahî’dir.
Mağrip Bölgesinde Ticânîlik
Hâfıziyye Ticânîliği ile Hameviyye Ticânîliği, batıdaki geleneksel Ticânîliğin Moritanyalı bir görünümüdür. Moritanya’daki Hâfıziyye Ticânîliği’nin en önemli isimlerinden biri de Şeyh Abâh Veled Abdullah’tır (Darîf, 2011). Hameviyye Ticânîliği ise Moritanya’da Şeyh eş-Şerîf Ahmed Hamâhullah tarafından temsil edilmektedir. Hameviyye tarikatı, Hâfızîyye Ticânîlerinin aksine Fransız sömürüsüne karşı çıkma noktasında büyük rol oynamıştır. Nitekim Fransız güçleri Şeyh Hamâhullah’ı önce Fildişi Sahilleri’ne, sonra Cezayir’deki Vahran’a, sonra da Fransa’ya sürmüş; en sonunda Şeyh Hamâhullah 1943 yılında Morrison’da vefat etmiştir.
Fas’ta da Ticânîlik büyük ölçüde yayılmıştır ve önemli bir yere sahiptir. Fas’ta her yıl düzenlenen, dünyanın dört bir yanından ve özellikle de Afrika’dan binlerce insanın katıldığı toplantılar Ticânîliğin de Fas yönetiminden destek aldığını gösterir. Fas’taki Ticânî şeyhi Muhammed el-Kebîr et-Ticânî’dir.
Ticânîlik Cezayir’de Hicri 13. yüzyıldan itibaren yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Bu da tarikata ismini veren Şeyh Sîdî Ahmet et-Ticânî el-Cezâirî’den tarikatın öğretilerini alan Şeyh Muhammed el-Hâfız b. el-Muhtâr b. Habîb el-Alevî sayesinde olmuştur.
Ticânîliğin organizasyonlarını üstlenmede Fas ve Cezayir arasında siyasi bir rekabet bulunmaktadır. Bu rekabet ilk olarak Cezayir’de 2007 yılında düzenlenen ve Cezayir’in tüm Ticânîleri bir araya getirmek istediği sempozyuma, Faslı Ticânîlerin aynı sene Fas’ta Ticânîyye tarikatı için başka bir sempozyum düzenlemek üzere katılmadıklarında ortaya çıkmıştır.
Ticânîlik Afrika Kıtası’nın tümünde yayılım göstermiş, bölgedeki müritlerin sayısı bakımından ilk sırada olan Kadirîliği geride bırakmıştır. Bu iki tarikat arasında Doğu Afrika’da ortaya çıkan anlaşmazlıklar, sahili “Kadirîler” ve “Ticânîler” olarak ikiye ayıracak derecede büyümüş, bu iki taraf yaklaşık 1877 yılına kadar çatışma halinde kalmıştır (Meddâh, s. 143).
Diğer Tarikatlar
Bu bölümde daha önce zikrettiğimiz üç tarikatla doğrudan bağlantısı olmayan bazı tarikatları ele alacak, Mağrip ülkelerinde en yaygın ve en meşhur olanlarına odaklanacağız.
Halvetiyye-Rahmâniyye Tarikatı
Tunus’ta mevcut olmakla birlikte en fazla Cezayir’de yayılıp meşhur olan tarikat, yaklaşık 1774 yılında Cezayir’deki Kabiliye bölgesinde Sîdî Muhammed Bû Kabreyn b. Sîdî Abdurrahman ez-Zevvâvî el-Ezherî tarafından kurulmuş ve ona nispetle Rahmâniyye adını almıştır. Halvetiyye tarikatının bir kolu olması nedeniyle de bu tarikat Halvetiyye-Rahmâniyye olarak anılmaktadır. Halvetiyye tarikatı H. 986 yılında vefat eden ve Hicri 10. yüzyılda Horasan bölgesinde yaşayan mutasavvıfların büyüklerinden olan Muhammed b. Ahmed b. Muhammed Kerîmuddîn el-Halvetî’ye nispet edilmektedir. Halvetî nispeti kendisine tasavvufta halvet (inziva) yöntemini benimsemesi nedeniyle verilmiş, önceden Sühreverdî’ye bağlıyken daha sonra kendi tarikatını tesis etmiştir.
19. yüzyılda bu tarikat Cezayir’in tümünde geniş bir yayılma alanı bulmuştur. Nitekim Depont’un ve Cappolani’nin 1897 yılında yürüttükleri istatistik çalışmasına göre Cezayir’deki zaviyelerin %50’sinden fazlası bu tarikatın elinde bulunmaktadır. Tarikatın şimdiki şeyhi, M’Sila vilayetinde bulunan ve günümüzde de aktif olan Hâmil zaviyesinin de başındaki Şeyh Me’mûn el-Kasımî’dir.
Benzer bir yayılımı Fas’ta gösteren başka bir tarikat da Mevlây Ahmed b. Muhammed es-Sakalî el-Fâsî (ö. 1177/1764)’ye nispet edilen ve 12/18. yüzyıllarda yaygınlaşan Sakaliyye tarikatıdır. Halvetiyye tarikatının bir uzantısı olan bu tarikat, Halvetîlik nurunu Batı İslam Dünyası’nda yayma çalışmalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca tarikat, yaşadığı dönemde tarikatın lideri olan Şeyh Ebu Abd Muhammed b. Sâlim el-Hafnâvî el-Mısrî (ö. 1181/1767)’ye nispetle Hafnâviyye olarak da bilinir. Halvetîliğin Fas’ta yayılmasını sağlayan Şeyh Hafnâvî, Fas’taki ilmî hayatta önemli bir konuma sahiptir. Bu tarikatın varlığı, Doğu’nun ve Batı’nın tasavvufi düşüncede etkileşim halinde olduklarının basit bir örneğidir (el-Vâris, 2000, s. 84).
Senûsiyye Tarikatı
Libya’daki en meşhur tarikatlardan biri de Senûsîliktir. Kurucusu Muhammed b. Ali es-Senûsî el-Hasenî el-İdrîsî, aslen Cezayir Mosteganimli olup 22 Aralık 1787’de burada doğmuş ve Tilimsan kabilelerinden biri olan Benî Senûs’a nispetle Senûsî lakabını almıştır.
1258/1842 yılında Cezayir’deki Ahdar Dağı’nda “Beyaz Zaviye” adında bir zaviye kurmuş, davetinin merkezi olan bu zaviyeye daha sonra “Ana Zaviye” adını vermiştir. 1855 yılında Jaghbub’da yeni bir zaviye daha kurmuş ve 1277/1859 yılında vefat edene kadar burada kalmıştır (Sa`dullah, 1988, c. 4, s. 252; Radâvî, s. 17). Son yıllarda tarikat Libya’da pasif durumda olup neredeyse adı bile anılmamaktadır (el-Mahcûbî, 2013, s. 67).
Nakşibendiyye Tarikatı
Kurucusu H. 791 yılında vefat eden Muhammed Bahâuddîn el-Buhârî’dir. Batı Afrika’da Nakşibendîlik çok yaygın olmasa da tarikat, bu bölgedeki hâmîleri konumunda bulunan Moritanya’da ve Senegal’de güçlü bir varlık göstermektedir. Moritanya’daki Nakşibendîliğin sembollerinden biri olan Şeyh Muhammed Vild Muhammed Sâlim, çocukları ve ailesiyle birlikte Nakşibendîliğin genel olarak Batı Afrika’daki özel olarak da Moritanya’daki temsilcileri sayılmaktadır. Ayrıca tarikat son yıllarda Libya’da da yayılmış; ancak buradaki yaygınlığı sınırlı derecede olmuştur (el-Mahcûbî, 2013, s. 60). Fas’taki Kettâniyye tarikatı, kollara ayrılıp Ahmediyye-Kettâniyye şeklinde zuhûr etmeden önceki asli hâli Muhammediyye-Kādiriyye ve Şâzeliyye ile birlikte Nakşibendiyye tarikatını da ihtiva ettiği için burada Nakşibendîlik’in Kettâniyye’nin ana gövdesinde varlığını sürdürdüğü söylenebilir (el-Kettânî, s. 23).
Kettâniyye Tarikatı
Kurucusu, H. 1327 yılında Fas’ta vefat eden Ebû’l-Feyz Muhammed b. eş-Şeyh Abdulkebîr el-Kettânî’dir. Kendisi reformist bir şeyh olup Anayasal Cihatçı Reform Hareketi’nin lideri olarak nitelendirilmiştir (el-Kettânî, 2009). Tarikatın şu anki şeyhi Profesör Bedreddîn b. Abdurrahman el-Kettânî olmasına karşın Fas hükümetinin ülkedeki dinî yaşantıyı temin etme gayesi gibi birçok nedenle başa getirdiği ikinci bir şeyh vardır: Şeyh Abdullatîf b. Muhammed et-Tayyib el-Kettânî.
Mağrip bölgesindeki yaygın tarikatlardan biri de Şâzeliyye’nin Aleviyye kolundan ayrılıp iki alt kolu (İsmâîliyye ve Kasımiyye) ile birlikte bugün Tunus’ta neredeyse en yaygın tarikat haline gelen ve Şeyh el-Medenî’ye nispet edilen Medeniyye tarikatıdır (Heisler, 2009). Ahmed b. Yûsuf el-Milyânî er-Râşidî’nin (931/1526) Bejaia’da Zerrûk ile tanışmasının ardından kurduğu Râşidiyye tarikatı da bölgedeki tarikatlardan biri olup Fas’ta ve Cezayir’de yaygınlık kazanmıştır.
Bu tarikatlardan bir diğeri Moritanya’da geniş bir yayılım gösteren Mürîdiyye tarikatıdır. 19. yüzyılın sonlarında Senegal’de Ahmedo Bamba tarafından kurulmuş, kurucusu Moritanya’ya sürüldükten sonra burada tarikatın başka bir kolunu kurmuştur. Kasımiyye tarikatı da Şeyh Bel’kasım Bel’hayr tarafından İsmâîliyye-Medeniyye’nin bir kolu olarak kurulmuştur ve Tunus’taki en yaygın tarikattır.
Bir diğer tarikat, Hicri 5. asrın mutasavvıflarından ve Şeyh Geylânî’nin muasırı olan Kutup Ahmed er-Rifâî’ye nispet edilen Rifâiyye’dir. Etkinlik alanı sınırlı olmakla birlikte tarikat Libya’da varlık göstermektedir (el-Mahcûbî, 2013). İlk Rifâî zaviyelerini kuranlardan biri, Bingazi’de halen mevcut olan Rifâî zaviyesinde medfun Şeyh Ahmed et-Tabecî’dir.
Ülkelere Göre Tarikatların Yayılım Durumu
Yukarıdaki tarikatlar, Mağrip ülkelerinin her birinde temsil edilmektedir. Bu bölümde her ülkede yaygın olan tarikatlardan en önemlilerini zikredeceğiz.
Moritanya
Moritanya’da çok sayıda tarikat olmasına karşın ülkelerdeki etkin tarikatlara işaret eden aşağıdaki tabloda göreceğimiz üzere ülkedeki en belirgin tarikatlar ve yaygın oldukları yerler şu şekildedir: Ticâniyye’nin Hâfıziyye kolu Nebaghia bölgesinde yaygındır. Ticâniyye’den sonra ikinci sırada gelen Kādiriyye’nin ülkedeki iki kolundan biri Senegal Nehri havzasında bulunuyorken bir diğeri Kuzey Moritanya’da yayılan Fâzıliyye kolu olup Şeyh Muhammed Fâzıl b. Mâmîn ve oğulları tarafından temsil edilmektedir. Ticâniyye ve Kādiriyye’den sonra üçüncü sırada gelen Şâzeliyye’nin de ülkedeki varlığı eskiye dayanır. Nakşibendîlik de ülkedeki yaygın tarikatlardandır. Bir diğer yaygın tarikat ülkeye Mısır’dan girmiş küçük bir tarikat olan Sadîkiyye’dir. Mürîdiyye de Senegal’de kurulmuş nispeten yeni bir tarikattır ve Moritanya’da varlık göstermektedir. Bunların dışında etkisi Moritanya içinde kalan bölgesel tarikatlar da vardır. Örneğin Kadiriyye ile Şâzeliyye’nin yöntemini birleştiren Gazafiyye tarikatı bunlardan biridir (Darîf, 2011).
Fas
Fas, Mağrip ülkeleri arasında tasavvufi açıdan en önemli ülkelerden biridir. Ülkede yaygın olan tarikatlardan bazıları Bû Deşîşiyye, Ticâniyye, Basîriyye, Kettâniyye, Şerkaviyye, Derkaviyye, Nâsıriyye, Tihâmiyye, Harrâkiyye, Îsaviyye’dir. Bunlar arasında Fas’ta en meşhur olan tarikat ise Bû Deşîşiyye’dir. Ticâniyye de ülkede geniş çapta bir varlık göstermekte hatta Fas’la Afrika arasında manevi bir bağlantı sağlamaktadır. Zira tarikatın şeyhi Fas’tadır. Bir diğer tarikat olan Îsaviyye de Şeyh el-Kâmil Muhammed b. Îsa’nın türbesinin de bulunduğu Meknes şehrinde yaygındır. Burası, her yıl düzenlenen ve kültürel önem taşıyan törenlere ev sahipliği yapmaktadır.
Cezayir
Cezayir de tasavvuf hususunda önem arz eden ülkelerden biridir. Ülkedeki en yaygın tarikatlar ise Kadiriyye, Şâzeliyye, Rahmâniyye, Ticâniyye, Hebriyye-Belkadiyye, Senûsiyye, Ziyâniyye, Yûsufiyye, Tayyibiyye, Derkaviyye, Hansâliyye, Hebriyye, Arûsiyye, Şâbiyye, Âmiriyye, Îsaviyye, Habîbiyye, Aleviyye tarikatlarıdır (el-Ukbî, 2002; Meddâh, 2015).
Cezayir’deki tarikat mensuplarının sayısı Depont’un ve Cappolani’nin yaptığı istatistik çalışmasına göre 295 bin 189’dur. Bunun en büyük kısmını ise 156 bin mürit ile Rahmâniyye zaviyesi oluşturmaktadır. Ticâniyye zaviyesi 25 bin mürîde, Kadiriyye zaviyesi ise 24 bin 578 müride sahiptir (Depont ve Cappolani, s. 215). Ancak bu verilerin güncellenmesi gerekmektedir.
Tunus
Tunus’ta yaygın olan tarikatlar şunlardır: Kadiriyye, Şâzeliyye, Ticâniyye, Arûsiyye, Îseviyye, Aleviyye Şâzelîliğinden ayrılan Medeniyye, Medeniyye’nin kollarından olan İsmâîliyye ve Kasımiyye, Rahmâniyye Halvetîliği ve Desûkiyye Burhânîliği.
Ülkedeki zaviyelerin sayısı bazı istatistiklere göre 1500’e yakındır. Mâzin eş-Şerîf’in belirttiğine göre son on yılda yönetim tasavvufa karşı çıkmış ve Selefîliği desteklemiş, daha sonra da tasavvufa destekte bulunmamıştır. Cezayir ve Fas’ın tasavvufta diğer Mağrip ülkelerinden daha iyi konumda olması buralarda tasavvufun siyasi olarak desteklenmesi ve resmi bir konumda bulunması nedeniyledir.
Tunus’taki en önemli tarikat şeyhleri ise Şâzeliyye tarikatından Şeyh Hasen b. Hasen, Ticâniyye tarikatından Şeyh Muhammed el-Kâmil Saâde, Medeniyye tarikatından Şeyh Münevver el-Medenî ve Kasımiyye tarikatından Şeyh Bel’kâsım Bel’hayr’dır.
Libya
Libya da birçok tarikata ev sahipliği yapan ülkelerdendir. Bunlardan en önemlileri Arûsiyye-Selâmiyye, Nakşibendiyye, Alevîyye-Derkaviyye, Zerrûkiyye, Kadiriyye-Burhaniyye, Senûsiyye, Şâzeliyye, Îseviyye ve Medeniyye’dir. Bu tarikatlar Libya’da biliniyor olsa da günümüzde hepsinin varlığını sürdürdüğü ve faaliyetlerine devam ettiği kesin olarak söylenemez. Zira birçoğu gücünü ve nüfuzunu kaybetmiş, takipçileri azalmış ve yok olmaya yüz tutmuştur. Bir kısmı da emniyet güçlerinin baskılarına maruz kalmış, Burhâniyye tarikatının müritleri gibi çok sayıda tarikat mensubu Kaddâfî’nin yönetimi sırasında hapsedilmiştir. Libya bölgesindeki en büyük güce ve nüfuza sahip tarikatlar ise Îsaviyye ve Arûsiyye-Selâmiyye’dir. Bu ikisinden Îsaviyye, son yıllarda Arûsiyye’yi gölgeleyecek derecede güçlenmiştir (el-Mahcûbî, 2013).
Mahcûbî’nin özel röportajında da belirttiği üzere, Libya’daki tarikatların emniyet güçleri tarafından baskıya uğramaları ve buradaki selefîlerin güçlenerek tasavvufi harekete açıkça düşman olmaları nedeniyle Libya’daki tarikat şeyhlerinin isimlerini belirlemek olanaksızdır.
Genel olarak Mağrip ülkelerindeki tarikatların sınırlandırılması ve detaylı biçimde incelenmesi çok zordur. Uluslararası Tarikatlar Birliği, Fas Aleviyyesi’nin Haseniyye-Nûrâniyye kolu ve Fas İdrisîyyesi’nin Bel’kasımîyye kolunun birer tarikat olarak birliğe üyeliklerini kabul etmiş; bu sırada dört Fas tarikatının dosyaları incelendikten sonra (Hashtag Sitesi) birliğe kabul edilecekleri de açıklanmıştır. Ancak söylendiği gibi “Allah’a giden yollar yaratılmışların nefesleri sayısıncadır.” ve bu nedenle tarikatların sayısı her geçen gün artacak ve yenilenecektir.
Tarikatların sayısını hesaplamaktan daha zor olan ise müritlerin sayısını hesaplamaktır. Depont’un ve Cappolani’nin kitabından sonra neredeyse hiçbir resmî istatistik yapılmamış, onların kitaplarındaki istatistikler de birçok yönden sorgulanmaya açık bulunmuştur.
Bu bölümde netleştiği üzere çok sayıda tarikat vardır ve bu tarikatların yöntemleri de birbirinden farklılık arz eder. Bu yöntemlerden en öne çıkanı soyut meselelere fazla girmemesi ve sadeliği ile diğerlerinden ayrılan ahlâki yöntemdir. Bir diğer yöntem de Doğu’da Batı’dan daha yaygın olan melameti merkeze alan yöntemdir. Bu usul sûfînin kendini kınaması, kusurlarını ortaya çıkarıp iyi yönlerini gizlemesine dayanır ve İbn Harzihim, Ebu’l-Abbâs es-Sebtî gibi isimler tarafından temsil edilir. Ancak bu yöntem yeterince yayılıp duyulmamıştır. Daha az yayılım gösteren bir yöntem de felsefi yaklaşımı temel alır ve Muhammed Reşîd Rıza’nın hakikat tasavvufu olarak nitelendirdiği yönteme yakındır. Bu yöntem Ebû’l-Hasen el-Harâlî’de daha mutedil bir seviyede olup sınırlı dönemler dışında aşırıya kaçan tavırlardan uzaktır (el-Marâkeşî, 2019; el-Fâsî, 2006, s. 93).
Şekil 1.
Şekil 2.
Bu yöntemlerden kısaca bahsettikten sonra Mağrip bölgesi tarikatlarının karakteristik yönteminin, teori ve pratiğe eşit yakınlıkta duran amelî yöntem olduğu söylenebilir. Bu yöntemin yaygın olması bölgede Malikî mezhebinin benimsenmesiyle yakından ilişkilidir. Nitekim birçok tasavvuf kaynağı fıkhi bilginin önemine işaret eden ifadelerle doludur. Şeyh Zerrûk el-Fâsî’nin (H. 899) tasavvufun kurallarını ele aldığı Kavâidu’t-Tasavvuf kitabında dördüncü kural olarak zikrettiği ifadeleri bu yargıyı destekler niteliktedir:
Tasavvuf ancak fıkıhla mümkündür; zira Allah’ın açık hükümleri ancak onun vasıtasıyla bilinir. Fıkıh da tasavvufsuz olmaz; çünkü her amelde içtenlik ve doğru bir yöneliş gereklidir. Bu ikisinin tamam olması için de iman, olmazsa olmazdır. Var olmak için ruhun bedene, yaşamak için de bedenin ruha ihtiyacı vardır; o halde tıpkı bu ikisi birbirinden ayrılmadığı gibi kimse fıkıh, tasavvuf ve imanı birbirinden ayırmasın. (Zerrûk, s. 25)
Tasavvuf hem zahire hem bâtına önem verip şeriatı tarikatların temeli yapmışsa da dönem dönem çizgisinden saptığı olmuştur. Buna Batı’dan bir örnek olarak Allâl el-Fâsî’nin şu ifadelerini zikredebiliriz:
Fas’ta tasavvufun hicri yedinci yüzyıldan dokuzuncu yüzyıla kadar olan üç yüz yıllık sürede Kur’an ve sünnetin sınırları içinde olduğunu; yalnız onuncu yüzyıldan sonra tasavvufa, tevhit çerçevesini aşacak derecede olmamakla beraber hurafelerin ve boş iddiaların girdiğini söylesek yanılmış olmayız. Tarikat mensuplarının bu dönemde muhabbette ve hüsnü zanda aşırıya kaçmaları, evliyalarının fayda ve zarar verme hususunda kudrete sahip olduklarına inanacak kadar onlara kutsiyet atfetmeleri; tarikatın dinin esaslarından uzaklaşması ve çizgisinden sapması olarak değerlendirilebilir (el-Fâsî, 2006, s. 94).
Mağrip Bölgesi Tasavvufunun Rol ve İşlevleri
Tasavvuf, Mağrip bölgesinde önemli işlevlere sahiptir. Toplumda köklü bir konumda bulunması ve toplumun çeşitli problemleriyle irtibatta olması, toplumun geçirdiği birçok değişimin merkezinde tasavvufun bulunmasına neden olmuştur. Toplumun eğiticisi olan şeyh, baba konumundaysa müritlerin ve fakirlerin toplanıp ilim öğrendiği, zikir yaptığı ve Allah’a yöneldiği zaviyeler de anne mesabesindedir. Baba olmadığında anne çocuklarını sarıp sarmalar, onlar için faydalı şeyleri isteyip onları zararlı şeylerden uzak tutar (Benânî, 2012, s. 48). Bu bölümde sınırlamaların elverdiği ölçüde tasavvufun işlevlerinden bazılarına değineceğiz.
Eğitsel ve Manevi İşlevler
Maneviyata ve ibadete ilişkin birçok amacı içinde barındıran bu tür işlevler tasavvufun işlevleri arasında en önemlileridir. Zira tasavvuf sayesinde insanların beklentileri karşılanır, manevi ihtiyaçları giderilir, İslam’ın tebliğiyle din yaygınlaşır ve hem zahiri hem bâtıni açıdan ihya edilir. Ayrıca ribâtlar ve düzenlenen toplantılar iman esaslarının sağlamlığını temin eder ve insanların peygamber sevgisine taalluklarını güçlendirir. Bu durum geçmişte olduğu gibi günümüzde de geçerliliğini sürdürmektedir.
Bunların yanı sıra tasavvufun, zaviyeler vasıtasıyla yerine getirdiği birtakım eğitsel ve kültürel işlevler de vardır. Örneğin 1575 yılında Tamegroute köyünde Şeyh Amr b. Ahmed el-Ensârî tarafından kurulan ve Fas’ın güneydoğusundaki Zagora şehrinin batısına 18 kilometre uzaklıkta bulunan zaviye hem Batı İslam dünyasındaki hem de Fas’taki en büyük zaviyelerden biri sayılır ve tarih kaynaklarında zaviyelerin anası olarak nitelendirilir. Bu zaviyede el-Hasen el-Yûsî ve İbn Süleymân er-Redvânî başta olmak üzere birçok âlimin öğrenim görmesiyle zaviye, bölgede ağırlığı olan ilmî faaliyetlerin ortaya çıkmasına sebep olmuş ve bu sayede Tamegroute entelektüel anlamda gelişme göstermiştir. Bu yönüyle zaviyenin adeta bir üniversite ve akademik bir kütüphane konumunda olduğunu söylemek yanlış olmaz (ed-Der`î, 2006). Bu zaviyede bulunan 10 binden fazla yazma eserden birçoğunun Haseniyye Kütüphanesine ve Fas’ın başkenti Rabat’taki Millî Kütüphaneye nakledilmesinin ardından zaviyede 4 bin kadar yazma eser kalmıştır (O dönemin kütüphane başkanı Muhammed b. Nâsır ile yapılan röportaja Kudüs Arap gazetesinden ulaşılabilir).
Son yıllarda bu zaviyenin işlevleri değişime uğramış, her yıl burayı ziyarete gelen 1200’den fazla ilim talebesine yuvayken artık psikolojik rahatsızlıkları olan onlarca insanın sığındığı yer hâline gelmiştir. Bunlardan bazıları tedavi olmak ümidiyle aylarca zaviyede kalırken bazıları da çeşitli isteklerinin gerçekleşmesi için buraya gelmektedir.
Zaviyelerden birçoğunda Kur’an ezberletilmektedir ve kitaplarla dolu kütüphaneler bulunmaktadır. İlim öğrenmek için bu mekanların seçilmesi halkın kültüründe de yer etmiştir. Nitekim Cezayir’in Avras bölgesindeki halk ilim öğrenmek için hayır ve bereket merkezleri olarak gördükleri zaviyeleri seçmekte, bunu toplu hâlde yapmaları da halk arasında samimiyet ve devamlı ilişkilerin oluşmasını sağlamaktadır (Colonna, 1995, s. 283).
Moritanya’da da zaviyeler kısmi de olsa, toplumun kültürel yapısı içerisinde etkin bir konumda bulunmaktadır. Nitekim bu zaviyeler, bir eğitim kurumu konumunda olan “Mahdara” yoluyla dinin yayılması ve birçok farklı seviye ve yaştan insanların eğitim alması için çaba göstermiştir.
Uygarlık ve Bayındırlıktaki İşlevler
Tarikatlar, köy ve şehirlerin bayındır hâle gelmesi ve iman ruhuyla yükselmesinde rol oynamaktadır. Senûsiyye tarikatının hâkim olduğu bölge üzerinden bu olguyu delillendirebiliriz: Şeyh Senûsî 1855 yılında Osmanlı hâkimiyetinin etkili olduğu sahillerin uzağındaki Jaghbub’da bir zaviye kurmuştu. Jaghbub bölgesi bu dönemde hırsızların ve yağmacıların mesken tuttuğu, güvenli olmayan bir yerdi. Senûsî’nin burada kurup “et-Tâc” adını verdiği zaviyesiyle bölge güvenli bir ibadet merkezi haline geldi. Nitekim Şeyh Senûsî de vefat ettiği 1859 yılına kadar burada kaldı (Sa`dullah, 1998, c. 4, s. 252; Radâvî, 2016, s. 17).
Aynı çerçevede değerlendirebileceğimiz bir diğer örnek de Ebû Ubeyd eş-Şarkî’nin zaviyesini tesis ettiği yer örneğinde karşımıza çıkmaktadır. Zaviyeden önce ıssız ve çorak bir arazi olan bölge, zaviyeden sonra ekilip biçilen verimli bir toprak hâlini almış ve eski hâlinden eser kalmamıştır. Ebû Ubeyd’in zaviyesini kurduğu yere ilk geldiğinde söylediği sözler de bize bu değişim hakkında fikir vermektedir: “Allah’ın izniyle ben, işi dışarıdan zor görünse de yakında bol rızık verecek bir yere geldim. Allah’ın izniyle burası hayır ve bereket mekanıdır. Umulur ki bize de burada yorgunluktan sonra dinlenmek nasip olur.” (Bâmî, 2013, s. 523).
Bu bağlamda söylenebilir ki Allah’ın (c.c.) veli kulu ıssız yerlerin hâkimidir. Vahşi olanı ehlileştirme ve çorak arazileri ihya etme de şeyhin üstlendiği ıslah ve irşad görevinin ilk adımını oluşturmaktadır. Şeyhin ve müritlerinin yürüttüğü bu yaşatma ve düzenleme hareketiyle ıssızlık bölgeden uzaklaştırılmakta, tabiri caizse ölümden yaşam çıkarılmaktadır (Zakaria Rhani, Jamal Bammi et Mohammed Mouhiddine, s. 207).
Fâni Kelûnî, yaptığı çalışmada zaviyelerin dinî semboller olmaları nedeniyle Avras bölgesinin bugünkü hâline gelmesinde etkili olduğu varsayımından hareketle bu bölgenin gelişmesinde tasavvufun etkili olduğunu fark etmiştir. Din, dış etkilere kapalı coğrafyalarda aile, kabile ve soy bağları dışında kimseyle bağ kurmayan insanlar arasında ortak manaya dayalı bir ilişki temin etmiş; bu da âlimleri toplumsal dayanışmayı sağlama yolları üzerinde çalışmaya itmiştir (Sâsî, 2019, s. 11).
Allah’ın salih kulları topluma sayısız katkıda bulunmuşlar, arkalarında günümüze kadar gelen çok sayıda eser bırakmışlardır. Kuzey Afrika bölgesinde birçok şehir evliyaların isimlerini almıştır. Örneğin; Tunus’taki Sîdî Bû Zeyd şehri Şeyh Bû Zeyd eş-Şerîf’e, Sîdî Bû Sa`îd şehri ise ibadetlerinin çokluğu ve Tunus halkını korsan ve yağmacılardan korumak amacıyla deniz kenarında kurduğu ribâtlarıyla bilinen Ebû Sa`îd el-Bâcî’ye nispetle bu ismi almıştır (Mâzin eş-Şerîf, 2019, s. 11).
Bunlardan hareketle denebilir ki tasavvuf, İslami kültür içinde medenileşmeyi ve Kur’anî manasıyla imarı sağlayan en önemli mekanizmalardan biridir. Zira medeniyet, maddi olarak taşlardan oluşan binaların maneviyatla da dolmasıyla gerçekleşir. Manevi doygunluğa erişemeyen medeniyet, betonlar topluluğundan ibarettir. Gerçek anlamda medeniyetten bahsedebilmemiz için bina yapma malzemelerinden fazlasına ihtiyaç vardır ki bunların en önemlileri iman ve maneviyatın sağlamlığıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte onların doğru yolu bulanlardan olmaları umulur.” (Tevbe sûresi, 113:18). Günümüzde büyük zaviyelerden örneğin Madağ’daki Bû Deşîşiyye ve Hâmil’deki Bel’kâdiyye gibi zaviyeler medeniyete katkılarını sürdürmekte; zaviyelerin, bulunduğu bölgelerin imarındaki ve medenileşmesindeki etkisi somut bir biçimde görülmektedir.
Ülkenin Korunması ve Siyasetteki İşlevler
Birçok çalışmada karşımıza çıkan “tasavvufun ve siyasetin zıt iki kutup olduğu” yaygın görüşüne karşın, ribâtlar ilk kurulduğu dönemlerde ülkenin can güvenliğini korumak gibi sayısız siyasi işlev yerine getirmiştir. Bu durum hem siyasi hem dinî bir karakter taşımaktadır. Zira zaviyeler dış tehlikelere karşı başlatılan cihat hareketinin başında bulunmuşlardır. Ayrıca yöneticiye bağlılığın bir teminatı olan zaviyeler, gerginlik durumlarında yöneticiyle halk arasında köprü görevi görmekte ve gerektiği durumlarda yöneticilerin bazı uygulamalarını gözden geçirmektedir (Muallimetu’l-Mağrib, 1995, c. 7).
Tarihin de doğruladığı üzere Cezayir’deki tarikat şeyhleri 18. yüzyılda Osmanlı idaresinden bağımsız özerk emirlikler kurarak siyasi boşluğu doldurmak için çaba sarf etmişlerdir. Bu sayede tarikatlar gerçek birer siyasi güç hâline gelmiş, Osmanlı idaresini zaman zaman kendileriyle anlaşmaya zorlamış ya da saf dışı bırakmıştır (Sahrâvî, 2009, s. 255).
Fas’taki mutasavvıflar siyasetten uzak oluşlarıyla bilinseler de pratikte kısmi de olsa siyasetle ilişkileri bulunmaktadır. Örneğin Fas’taki en büyük zaviye olan Bû Deşîşiyye zaviyesi 2011 anayasasını “evet” oyuyla desteklemeye davet etmiştir.
Fas’ta bulunan Adalet ve İyilik Cemaati de İslami bir karakterde olup sûfî öğretiyle yakından ilişkilidir. Kurucusu Abdusselam Yâsîn, Bû Deşîşiyye zaviyesine bağlıyken siyasi faaliyetleri tasavvuftan farklı görmediği için buradan ayrılmış. Ancak zaviyeden ayrılışıyla tasavvufu tümüyle terk etmemiş, sadece zaviyenin siyasi meselelere karşı konumundan uzaklaşmıştır (Tosy, 2009, s. 10). Bu konumunu kendisi tasavvuftan fikrî uzaklaşma olarak değerlendirmiştir (Yâsîn, el-Minhâcu’n-Nebevî).
Genel anlamda modern dönemde sûfî hareketin siyasi çalışmalara karşı olduğunu söylemek spekülatif bir söylem olur. Geçmişte ve günümüzde tasavvuf, siyasetin hem sınırlarını belirleyen hem de içinde bulunan bir konumda olmuştur. Ancak Kuzey Afrika’daki çeşitli ülkelerde tasavvuf, bugün otoriteye karşı bir güç oluşturmamakta ya sessiz kalmakta ya da otoriteyi desteklemektedir. Üstelik bugün tasavvuf, güçlü bir seçmen grubu olarak görülmekte ve her ülkede müritler siyasi faaliyetlerde bulunmaya teşvik edilmektedir. Örneğin Tunus Tarikatlar Birliği Başkanı Muhammed İmrân, Tunus’taki tarikatlara birçoğu gençlerden olmak üzere 100 binden fazla kişinin bağlı olduğunu belirtmiş, bunun üzerine Tunus’taki birçok siyasi parti, geçtiğimiz genel seçimlerde ve başkanlık seçimlerinde müritleri kendi taraflarına çekmek istemiştir. Ancak Muhammed İmrân’ın ifadesiyle “Tasavvufi değerler siyasi faaliyetlerden tamamen farklı çizgidedir. Bizler siyasi anlamda taraf tutmayız.” (Ultrasawt Sitesi).
Siyasetin geniş anlamı dâhilinde savunma faaliyetlerini saymak da mümkündür. Kuzey Afrika’daki ihtilal sonrası gerçekleşen bir nevi Haçlı Seferleri’ne karşı bölgedeki insanların gruplaşması neticesinde birçok zaviye kurulmuş; bu zaviyeler ülkelerin siyasi yönden düzene girmesi için çabalamış ve Hıristiyan ihtilalcilere karşı verilen mücadeleyi desteklemiştir. Bu sayede Kuzey Afrika topraklarının önemli bir kısmının istiklali sağlanmıştır (Sâsî, 2019, s. 14).
Ribâtlar, tasavvuf erbabının yalnızca inzivaya çekilip halvete girdiği yerler olmamıştır. Ribâtların inziva ve ibadet mekânı olduğu kadar cihat ve ülkeyi savunma merkezleri olduğuna tarih şahitlik etmiştir. Bu durum ribâtların özellikle limanların takibini mümkün kılan sahillerde kurulmuş olmasını da açıklamaktadır.
Tunus’taki mutasavvıflardan el-Âbid Ebû Alî en-Neftî’nin içinde bulunduğu bir grup İsmâîliyye Şîası’nın yayılımını engelleyecek faaliyetlerde bulunmuştur. Tarikatlar ayrıca Alî b. Halîfe en-Nefâtî’nin Fransız sömürgesine karşı başlattığı isyana doğrudan destek vermişler, direniş ve mücadele hareketlerinin yanında olmuşlardır. Tatvan’daki Sîdî Abdullah Bû Celîde zaviyesi örneğinde olduğu gibi direniş mücadelesinde bulunanlar için zaviyeler güvenli birer sığınak olmuştur (eş-Şerîf, 2017, s. 151).
Durumu idealize etmemek adına belirtmeliyiz ki ihtilallere karşı durma konusunda tüm zaviyeler aynı görüşte olmamıştır. Örneğin bazı zaviyeler; kaderci ve teslimiyetçi görüşleri yayarak ihtilalden kaçış olmadığı, zira bunun Allah’ın yazdığı kader ve insanların imtihanı olduğu görüşünü benimsemiş ve bu nedenle ihtilal hareketinin yayılmasına zemin hazırlamıştır. Fransız istihbaratının Cezayir’de geniş bir alanda yayılan ve güçlü bir nüfuza sahip olan Ticâniyye tarikatına sızmaya çalıştığını düşünenler de olmuştur (er-Reyyis, 2016, s. 13).
Bû Medyen de 19. yüzyılda Cezayir mutasavvıfları arasındaki baskın görüşün uzlaşma yönünde olduğunu düşünmüştür. Zira tarikat şeyhleri ve mutasavvıf âlimlerin bir kısmı ya uzlaşmaya ya da Hıristiyanların eline geçmiş olan ülkeden hicret etmeye davet etmişlerdir. İbn Atıyye el-Venşerîsî’nin de aralarında olduğu bir kısım sûfî ise savaş fikrini kabul etmemiş, hatta savaşı dünyevî bir saltanat şeklinde değerlendirerek sûfîlerin mala, mülke ve dünyaya hâkim olmaya meyletmeyeceğini düşünmüşlerdir (Bû Medyen, 2012 s. 20). Tarikatların bu tavrının, Derkaviyye tarikatının şeyhi eş-Şerîf ed-Derkavî’nin 19. yüzyılın başlarında Türk hâkimiyeti karşısındaki isyanında başarısız olması neticesinde tarikat mensuplarının kovuşturma, hapis ve idam gibi cezalara maruz kalmış olması gibi yaşanmışlıklardan etkilendiği söylenebilir (Bû Medyen, 2012, s. 21).
Zorunlu olarak seçilen hicret ya da uzlaşma fikirleri teslimiyetçi tavır gibi ortaya çıkmamış, aksine bir halk direnişinin başarısızlığı ya da sömürge güçlerinin zorlaması neticesinde belirmiştir (Bû Medyen, 2012, s. 21). Örneğin Rûhiyye tarikatının başındaki Şeyh el-Haddâd, iki oğluyla beraber Konstantin’de hapsedilmesi ve tüm malına el koyulmasının ardından ateşkese ve uzlaşmaya davet etmiş ve kendi deyimiyle “cihat tehlikesi”nden bahseder hâle gelmiştir (Bû Medyen, 2012, s. 22).
İşaret etmemiz gereken bir diğer husus da birçok devlet başkanı ve komutanın tarikatlara açıktan ya da gizliden mensubiyetlerinin bulunduğudur. Moritanya’nın şimdiki başkanı Muhammed Vild eş-Şeyh el-Ğazvânî Şâzeliyye tarikatından, eski başkan Muhammed Vild eş-Şeyh Abdullah ise Ticâniyye tarikatından gelmektedir.
Ticâniyye tarikatının İfrîkıyye bölgesindeki yaygınlığı nedeniyle Fas Krallığı, Ticâniyye şeyhlerini himaye altına alıp müritleri kendi tarafına çekmiş; bu da tarikatı ülkenin siyasi düzeni açısından kritik bir konuma yerleştirmiştir. Tasavvufun siyasi ve manevi diplomasinin uygulanmasında en önemli araç haline gelmesi bu gibi durumlar neticesinde ortaya çıkmıştır.
Genel olarak düşünüldüğünde tarikatların iç yapısının devlet yapısına olan benzerliği de açıktır. Tarikat şeyhinin otoritesi devlet başkanının otoritesi gibi hatta daha kuvvetlidir. Müritler de şeyhe itaat eder ve ona tam bir bağlılık gösterirler, emrettiklerini yapıp yasakladıklarından uzak dururlar. Vatandaşların devlete olan sorumluluklarını yerine getirmeleri bazen isteyerek bazen mecburen olmasına karşın müritler şeyhlerine olan itaat ve bağlılık görevlerini çoğunlukla severek yerine getirirler.
Sanatsal ve Estetik İşlevler
Tasavvuf, ribâtlardaki sema ve zikir halkalarının düzenlenmesi saikiyle ortaya çıkan kendine has bir sanatsal zevkin kaynağı olmuştur. Kuzey Afrikalıların Hicri 2. yüzyıl gibi erken bir zamanda başladıkları sema meclislerinde yalnızca Kur’an değil bestelenmiş şiirler de okunagelmiştir (İmbâbî, s. 84).
Semâ kültürünün yayılmasını sağlayan tasavvuf, bu yolla söz ve ritimde zahirden öte batına yönelerek güzellik ve ihtişam değerlerini yerleştirmeye çalışmıştır. Günümüzde tarikatlar mevlid gecelerini sema ile ve hoş ritimlerin eşlik ettiği muhabbet sözleriyle ihya etmeye önem göstermektedir.
Kuzey Afrika tasavvufundan bahsettiğimiz bu bağlamda, çok yönlü bir sosyal fenomen olan Îsaviyye tarikatına da değinmeyi unutmamalıyız. Bu tarikatta ilmî ve popüler yönler birbiriyle iç içedir. Zurna kullanımı ve bir ritim korosu eşliğinde inşat edilen ilahilerin oluşturduğu müzikleriyle meşhur bu tarikatın ayinleri dikkatle incelendiğinde ayinin, kompleks ritüeller ile sembolik anlamları olan müzik ve semah gösterisinin bir birleşimi olduğu görülür. Halkın bu müritleri “garip” olarak nitelendirmesine sebep olan figürler, araştırmacıların dikkatini çekmiş ve onları bu konuda çalışmalar yapmaya sevk etmiştir.[7] Fas asıllı bir fırka olup çok sayıda Afrika ülkesindeki yaygınlığının yanı sıra Fas ve Cezayir’de yayılan Ğanâve fırkasını ve sanatsal üretimleri göz önünde bulundurulduğunda daha alt seviyede değerlendirebileceğimiz Hamâdişe fırkasını da aynı minvalde zikretmemiz mümkündür.
Modern dönemde Kuzey Afrika bölgesindeki tasavvufi müzik şekilleri çeşitlenmiş ve tasavvufi gayelerle müzik yapanların sayısı artmış, hatta hiçbir tarikata intisabı bulunmamasına rağmen sûfî müziğe yönelenler olmuştur. Buna Fas’taki çeşitli gruplardan insanın saygı ve takdirini kazanan Fas kökenli eski bir müzik grubu olan Cîlu Cîlâle grubunu örnek verebiliriz. Bu grup çok defa Geylânî tarikatı meclislerinde söylenen ilahileri söylemiştir. Bu bağlamda zikredebileceğimiz bir diğer grup Tanca’daki İbn Arabî grubu olup büyük mutasavvıfların şiirlerini besteleyip söylemeleriyle bilinirler. Ayrıca Fas’ta ilahi festivalleri düzenlenmekte, bu festivaller çeşitli din ve kültürden insanın bir araya geldiği uluslararası bir kimlik taşımaktadır.
Sosyal ve Ekonomik İşlevler
Tasavvufun sosyal açıdan önemi yadsınamaz; zaviyeler ve ribâtlar yolda kalanlara kapılarını açar, açları doyurur, kıtlık ve doğal afet zamanlarında insanların yanında olur. Kabileciliğin ve ırkçılığın sebep olduğu duvarları yıkmaya ve insanlar arasında oluşturduğu sınırları yumuşatmaya çalışır. Tüm insanları sûfî hitabın kapsamında görür ve birini diğerinin önüne geçirmez. Ayrıca bugün zaviyeler şifa bulmak için sığınılan mekanlar haline gelmiştir.
Birçok tarikat mensubu, sûfî ilişkilerini güçlendirmek amacıyla kurdukları hısımlık ilişkileri sayesinde tarikatlar arasındaki bağlılığı sağlamlaştırmıştır. Bu tür ilişkiler örneğin Ticâniyye tarikatıyla; farklı Batı Afrika ülkelerindeki kolları arasında bir köprü vazifesi görmüş, yapılan evlilikler neticesinde tasavvufi düşüncenin nesiller boyunca sürdürülmesi sağlanmıştır.
Tarikatların ekonomik işlevlerinden, kendisine yeterince işaret edilmeyen birkaçından bahsetmenin de yerinde olacağı kanısındayız. Tarikatlar ölü arazilerin ihya edilip mâmur hâle getirilmesi, ağaç dikimi, su çıkarma, meraların kullanımıyla ilgilenen vakıfların himaye edilmesi, mesleki faaliyetlerin düzenlenmesi gibi birçok çalışmada bulunmaktadır.
Tarikatlara ait festival ve senelik törenlerin düzenlenmesi de ekonomik hayatı canlandıran unsurlardandır. Bu festivallerle aynı zamanda kurulan çarşılarda geleneksel kıyafetler, tesbihler, mushaflar satılır; bu dönemlerde ulaşım, yeme-içme ve turizm sektöründe de canlılık meydana gelir.
Tasavvufun işlevleri ayrıntılı olarak ele alınması güç bir konu olmasına karşın bu işlevleri genel anlamda ele aldığımızı söyleyebiliriz. Zikrettiğimiz işlevlerden tasavvufun misyoner bir karakter taşıdığı anlamı çıkarılmamalıdır. Nitekim tüm zaviyeler bu işlevlerin tamamını yerine getirmemekte, tek bir zaviyenin gözettiği işlevler bile başa gelen şeyhin zaviye ve müritlere yönelik politikasıyla uygunluk gösterecek biçimde değişmektedir.
Sonuç
Her ülkedeki tasavvufi uygulama, her birinde tasavvufu etkileyen kültürel yapının farklı oluşu nedeniyle bölgeden bölgeye farklılık arz etse de Mağrip ülkeleri tasavvufi hareketlerin canlılığı ile bilinir. Örneğin Fas’ta tasavvuf öylesine önemli bir konum işgal eder ki dinin sabitelerinden biri sayılır. Manevi diplomasinin önünü açma, radikallikle mücadele etme, hoşgörü değerlerini yayma ve iktidarın devamlılığını sağlama gibi hedeflerle hem Fas hükümeti hem de Vakıflar Bakanlığı tasavvufi faaliyetleri sürekli maddi manevi yardımlarla desteklemektedir.
Aynı durum eski başkan Bû Teflîka zamanında Cezayir için de geçerliydi. Hatta Cezayir ve Fas arasında İfrîkıyye’de ve Avrupa’da manevi diplomasiye hâkim olma noktasında bir rekabet bulunmaktaydı. Ancak son yıllarda Cezayir’in içinde bulunduğu siyasi şartlar ve bir süre Selefî akımın bölgedeki hâkimiyeti nedeniyle tasavvuf gözle görülür derecede gerilemiştir. Libya’da da aynı sorunlar yaşanmış, Arap Baharı adı altında gerçekleşen olayların yanı sıra sünneti müdafaa ettiklerini iddia edip türbeleri yıkan ve sûfîleri tekfir eden bir grup gün yüzüne çıkmıştır.
Tunus’ta ise tasavvufun nispeten daha istikrarlı bir durumda olduğu söylenebilir. Ancak kimilerine göre güçlü bir siyasi iradenin desteğinden yoksun oluşu nedeniyle bu bölgedeki tasavvufi akım durgun hâldedir. Moritanya’da ise durum tam tersi olup buradaki zaviyeler dinî ve eğitsel işlevlerini yerine getirmeye devam etmektedir. Ülkedeki kültürel yapıda tasavvufun yaygınlığı ve tasavvufi düşüncenin toplumun her kesiminden insanı etkiliyor oluşu bu yargıyı destekler niteliktedir.
Tüm bunlardan hareketle tasavvufun her ülkede yayılabileceği alanın; siyasi, kültürel ve sosyal nedenlerle birbirinden farklılaştığı söylenebilir. Örneğin Tunus’ta tasavvuf; kendisine saldıran, düşmanca ve dışlayıcı hitaplarıyla öne çıkan, onlarca Allah dostunun türbelerini ateşe verip müritlerini ve ziyaretçilerini tekfir eden müteşeddit cemaatlere karşı bir varlık mücadelesi vermektedir. Bugün Libya’da da ülkenin içinde bulunduğu bu savaş ortamında türbe ve zaviyeleri yakıp yıkmaktan başka bir şey yapmayanları görüyor, hemen her gün planlanmış şekilde bir türbenin yıkıldığına ya da bir zaviyenin tahliye edildiğine şahit oluyoruz. Özellikle Cezayir’de ve Fas’ta da Selefî görüşün geniş bir yayılım göstermesinin ardından benzer şeyler yapılmaya çalışılmış; ancak devlet otoritesinin din işlerine hâkimiyeti sayesinde bu çabalar başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
Sonuç itibarıyla bu çalışmada; değer yargılarını aşılamaktan uzak durarak tarikatları betimlemeye, en yaygın ve en meşhur tarikatlara sunmaya çalıştık. Ancak hâlen konu, nicel ve nitel sosyolojik yöntemler kullanılarak yapılabilecek ve yayılım haritası ile tarihsel dönemlendirme hususlarında konuya bakışımızı kapsamlı hale getirecek çalışmalara muhtaçtır. Nitekim bu alan -ne yazık ki- araştırmacıların öznel değerlendirmelerinden kurtulamamış, sağlam yapılmış istatistik çalışmalardan yoksun kalmıştır. Birçok makalede kaynağı belirtilmeden geçtiği için doğruluğu şüpheli olan istatistik çalışmaları burada zikretmekten özellikle kaçındığımızı da bu noktada belirtmeliyiz.
Zaviyelerin müritlerinin sayısını konu alan araştırmalara ihtiyatla yaklaşmakta fayda vardır. Zira bu sayılar; araştırmacının herhangi bir zaviyeye intisabı nedeniyle kendi zaviyesinin müritlerinin sayısını arttırması ya da diğer zaviyelerin mürit sayısını azaltması gibi talihsiz durumların etkisinde kalmış sübjektif belirlemeler olmaktan kurtulamamıştır. Keza bu tür istatistikleri yürüten merkezlerin bulunmaması nesnel çalışmaların ortaya konmasına engel olmuştur. Bunun yanı sıra yapılan istatistiklerde tarikatların büyük konferanslarındaki katılımcı sayısının dikkate alınması da araştırmacıları doğru bir sonuca ulaştırmamakta; zira bu konferanslara müritler kadar tasavvufa olan meraklarından ya da sadece eğlence amacıyla katılanlar bulunmaktadır.
Objektif nicel verilerin ortaya konmasının yanı sıra bu alan, interdisipliner nitel çalışmaların yapılmasına da uygundur. Örneğin zamana bağlı âmillerin etkileri de göz önünde bulundurularak sûfî hareketin siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik etkenler nedeniyle yayılım ve yayılım haritası noktasında uğradığı değişimler incelenebilecek konular arasındadır.
Kaynakça
Abdulmecîd, M. S. (2017). et-Tasavvuf ve’l-Mutasavvifûn fî Moritanya. Me‘âric ve Makamât ve Ahvâl. Şûhide bi Târîh: 22/10/2020.
Allâm, M. Ş. (29/05/2012) et-Tasavvuf fî Moritanya. el-Cuzûr ve’l-İtticâhât. Şûhide: 22/10/2020.
Âmir, N. (t.y.). et-Turuk es-Sûfiyye fî Mısr: Neş’etuhâ ve Nazmuhâ ve Ruvvâduhâ (5). Mısr: Dâru’l-Me‘ârif.
Atallah, M. (2005). Le Soufisme maghrébin entre l’authenticité et la perversion des rites, Revue Annale du patrimoine, 3.
Bâmî, C. (2013). es-Sûfiyye Bünâtu’l-Müdün: Dirase fî Mekasıdi’l-`Imrân es-Sûfî fî et-Tavîl, Abdusselâm. Mekasıdu’ş-Şerîa ve’s-Siyaku’l-Kevnî el-Muâsır (1). Ribât: er-Râbıtatu’l-Muhammediyye li’l-Ulemâ.
Bedr, Y. M. (2012). ed-Devru’l-İctimâî li’z-Zevâyâ es-Sûfiyye fî’l-Müctema`el-Lîbyî: Dirase Antrûbûlûciyye fî Medîneti Dirne. Mecelletu Külliyyeti’l-Fünûn, (49).
Benânî, E. (2012). Medâricu’s-Sülûk ilâ Mâliki’l-Mülûk (1). İ`tinâ: Âsım el-Keyyâlî, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.
Bû Dâviye, B. (2009). et-Tasavvuf fî’l-Mağribi’l-Arabî (1). Vahran: Dâru’l-Kudsi’l-Arabî li’n-Neşr ve’t-Tevzî`.
Bû Zeyd, B. M. (2016). et-Tasavvuf ve’s-Sulta Cedelu’l-Mukaveme ve’s-Silm ve Remziyyetu Sâhibi’l-Vakt (2). Zâkiratu’l-Ümme.
Cellâb, H. (1988). min A`lâmi’t-Tasavvuf el-Mağribî: Muhammed b. Süleyman el-Cezûlî. Da`vetu’l-Hakk, (271).
Colonna, F. (1995). Les Versets de L’invincibilité. Permanence et Changements Religieux dans l’Algérie Contemporaine. Paris: Ed. PSP.
Darîf, M. (1992). Müessetu’z-Zevâyâ bi’l-Mağrib (1). el-Mağrib: Menşûrâtu’l-Mecelle el-Mağribiyye li‘İlmi’l-İctimâ‘i’s-Siyâsî.
Darîf, M. (2011). et-Tasavvuf el-Meğâribî. Nahve Dîblûmâsiyye Ğayri Musannefe. Nüşire fî’l-Mesâ’ yevme: Şûhide fî yevm: 22/10/2020.
Depont, O. and Cappolanni, X. (1897). Les Confréries Religieuses Musulmanes, Typographie et Lithographie. Alger : Adolphe Jourdan imprimeur. Library.
Dunyâcî, N. M. (2000). Ebû’l-Hasen eş-Şâzelî: Mukarabe Âmme li-Husûsiyyâti Şahsiyye Müştereke beyne’l-Mağrib ve Mısr, fî es-Sakkât, Abdulcevâd; es-Süleymânî, Ahmed. Et-Tevâsulu’s-Sûfî beyne Mısr ve’l-Mağrib. El-Muhammediyye: Menşûrâtu Külliyeti’l-Âdâb ve’l-‘Ulûmi’l-İnsâniyye, el-Muhammediyye, (9).
Ed-Der`î, H. M. (2000). Fihrisu İbn Nâsır. (Ahmed es-Sa`îdî, thk.). Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.
El-Âfiye, A. (1999). Şahsiyyetu Ebî’l-Hasen eş-Şâzelî ve Mekânetuhû. Mecelletu Da‘vetu’l-Hakk, (345).
El-Fâsî, ‘A. (2006). et-Tasavvufu’l-İslami fî’l-Mağrib. Fî’l-İdrîsî, Muhammed el-Adlûnî. Nazarât fî’t-Tasavvufi’l-Mağribî (1). Ed-Dâru’l-Beydâ: Dâru’s-Sekâfe.
El-Kettânî, H. (2009) Mukaddime fî: el-Kettânî, Sîdî Muhammed b. Abdulkebîr. Habîetu’l-Kevn: Şerhu’s-Salât el-Enmûzeciyye fî’l-Me‘ârifi’l-İlâhiyye ve’l-Ahmediyye. Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye.
El-Kettânî, M. C. (t.y.). Selvetu’l-Enfâs ve Muhâdesetu’l-Ekyâs bi-men Ukbira mine’l-‘Ulemâ’ve’s-Sulehâ’ bi-Fâs, el-Mevsûatu’l-Kettâniyye li-Târîhi Fâs (4). (Eş-Şerîf Muhammed Hamza b. Alî el-Kettânî, thk.) Et-Tab‘atu’l-Haceriyye.
El-Mahcûbî, H. (2013). es-Sûfiyye ve’t-Tasavvuf fî Lîbya. Mektebetu Nûr el-Elektrûniyye.
El-Marâkeşî, M. İ. (2006). et-Tasavvuf es-Sünnî fî’l-Mağrib ve İtticâhâtuhû’l-Fikriyye ve’s-Sülûkiyye (1). er-Ribât: Dâru Ebî Rakrâk.
El-Ukbâ, S. M. (2002). et-Turuk es-Sûfiyye ve’z-Zevâyâ bi’l-Cezâir: Târîhuhâ ve Neşâtuhâ. Paris: Mektebetu’ş-Şark; Beyrut: Dâru’l-Burâk.
El-Vâris, A. (2000). Min Nemâzici’t-Tevâsul beyne Mısr ve’l-Mağrib: et-Tarîkatu’s-Sakıliyye el-Halvetiyye. Fî: es-Sukat, Abdulcevad; es-Süleymânî, Ahmed. Et-Tevâsulu’s-Sûfî beyne Mısr ve’l-Mağrib. Menşûrâtu Külliyeti’l-Âdâb ve’l-Ulûmi’l-İnsâniyye, el-Muhammediyye, (9).
Er-Reyyis, M. (2016). İdâ’ât Havle’z-Zevâyâ ve’t-Turuk Zamane’l-Himâyeç Silsiletu Şurfât 74. Menşurâtu’z-Zamân.
Eş-Şerîf, F. S. (2018). Devru’z-Zevâyâ fî’l-Hayâti’l-İctimâiyye bi’l-Müctema‘i’l-Lîbyî. Mecelletu’s-Sirâc fî’t-Terbiye ve Kadâya’l-Müctema‘, (7).
Eş-Şerîf, M. (Muharrir). (2017). et-Tasavvuf fî’l-Mağrib ve İfrîkıyye (c. 1). es-Sekafiyye li’n-Neşr ve’t-Tevzî‘.
Heisler, R. (2009). The Secrets and History of the Madaniyya Sufi Tariqah of Ksibet al-Mediouni. Tunisia: SIT Final Paper.
Rukaiz Haberleri: Moritanya’da Tasavvuf, Kökler ve Eğilimler (2012)
() https://bit.ly/3xVnV7M
Dünya Tasavvuf Tarikatları Federasyonu, iki Faslı Sufi Tarikatının Üyeliğini Kabul Ediyor (2020) (). https://bit.ly/37UOob3
Al Jazeera Araştırma Merkezi (2018). Batı Afrika’da Tasavvufun Sosyal Boyutları: Yapılar, İşlevler ve İlişkiler () https://bit.ly/3iWoWIE
Moritanya’da Tasavvuf ve Sufiler.. Ma’arij, Makamat ve Koşulları - Kültürler
() https://bit.ly/37O6lbj
Tunus’la bağlantılı mistikler (2019). (). https://bit.ly/3yYAZKK
Mağrip: Mağrip Tasavvufu… Sınıflandırılmamış Diplomasiye Doğru (2011)
() https://bit.ly/3CVAB21
İbrahîm, A. A. (1990). Advâ’ `ale’t-Turuk es-Sûfiyye fî’l-Karrati’l-İfrîkıyye. Kahire: Mektebetu Medbûlî.
Meddâh, A. (2017). et-Tevâsulu’s-Sûfî beyne’t-Turuki’s-Sûfiyye fî’l-Mağribi’l-Aksâ ve Ğarbi’l-Cezâir (m. 1518-1880) et-Tarîkatu’l-Hebriyye Nemûzecen. Utrûhatu Duktûra. El-Cezâir: Kısmu’l-Ulûmi’l-İnsâniyye, Câmiatu’l-Ceylânî li-Yâbis Sîdî Bel’Abbâs, Külliyetu’l-Âdâb ve’l-Ulûmi’l-İnsâniyye ve’l-İctimâiyye, el-Cezâir.
Muallimetu’l-Mağrib. (1995). el-Câmiatu’l-Mağribiyye li’-Teâlîf ve’-Terceme ve’n-Neşr. Metâbi‘u Selâ.
Muhammed eş-Şerîf, N. (1999). el-Cevâhiru’l-İklîliyye fî A‘yâni Ulemâ’i Lîbya mine’l-Mâlikiyye (1). Dâru’l-Beyârik.
Radâvî, D. (2016). el-Hareketu’s-Senûsiyye ve Devruhâ fî Muhârabeti’l-İhtilâli’l-Îtâlî fî Lîbya 1911-1932. Müzekkera Mükemmile li-Neyli Şehâdetu’l-Macestîr. Kısmu’t-Târîh: Câmiatu Muhammed Bû Dayâf: M’Sila, Külliyeti’l-Âdâb ve’l-‘Ulûmi’l-İnsâniyye ve’l-İctimâiyye.
Rhani, Z., Bammi, J. and Mouhiddine, M. (2009) Sainteté et écologie au Maroc: approche anthropologique. Revue de Géographie du Maroc, 1-2 (25), 207.
Sa‘dullâh, E. (1998). Târîhu’l-Cezâir es-Sekâfî (1). Beyrut: Dâru’l-Ğarbi’l-İslami.
Sahrâvî, A. (2009). “et-Tasavvuf ve’l-Mutasavvife fî’l-Cezâir el-Osmâniyye ma beyne’l-Karneyn es-Sâdis Aşar ve’s-Sâmin Aşar”. Utrûhatu Duktûra. Kısmu’t-Târîh, el-Cezâir: Câmiatu Ceylânî el-Yâbis-Sîdî Bel’Abbâs, Külliyeti’l-Âdâb ve’l-‘Ulûmi’l-İnsâniyye.
Sâlim Muhammed, M. (2018). el-Eb‘âdu’l-İctimâiyye li’-Tasavvuf fî Ğarbi İfrîkıyye: el-Binâ ve’l-Vazâif ve’l-‘Alâkat. Takrîr: Merkezu’l-Cezîra li’d-Dirâsât. Menşûr bi Mevki‘i’l-Cezîra. 12/12/2020.
Sâsî, S. (2019). et-Tasavvuf fî Şemâl İfrîkıyye: Dirâse Antrûbûlûciyye. Mecelletu’l-Hıvâr el-Fikrî, 14 (2).
Tosy, M. (2009). L’évolution du champs religieux marocain au défi de la mondialisation. De Boeck Supérieur, (16).
Vild Sîdî Bâb, M. (2005). Mezâhiru’l-Müşâreke es-Siyâsiyye fî Moritanya (1). Beyrut: Merkezu Dirâsâti’l-Vihde el-Arabiyye.
Zerrûk, A. (t.y.). Te’sîsu’l-Kavâid ve’l-Usûl ve Tahsîlu’l-Fevâid li-Zevî’l-Vusûl fî Umûr E`ammuhâ’t-Tasavvuf ve ma fîhi min Vücûhi’-Te‘arruf el-Müsemmâ İhtisâran Kavâidu’t-Tasavvuf ve Şevâhidu’t-Te‘arruf. (N. Hammâdî, thk.). eş-Şârika: el-Merkezu’l-Arabî li’l-Kitâb.
[1] Tunus’tan Mâzin eş-Şerîf; Cezayir’den Bû Zeyd, Bû Medyen ve Raşâ Ravâbih; Libya’dan Hâlid el-Mahcûbî; Moritanya’dan Ahmed Vild Endârî; Fas’tan Mustafa el-Murâbıt Nûh Eblaûs ve Nüzhe el-Ensâri hocalara çalışmaya olan katkılarından ötürü teşekkürlerimi sunarım.
[2] Libya, Tunus, Cezayir, Fas ve Moritanya ülkelerini içine alan Kuzeybatı Afrika Bölgesi. (ç.n.)
[3] İbn Âşir, Fas halkının dinî hayatının sabitelerini açıkladığı beytinde Eş‘arî itikadını, Mâlikî mezhebini ve Cüneyd’in tasavvuf yolunu zikretmiştir.
[4] Bu görüşün, kitabın telif edildiği 1897 yılı için doğru olduğuna dikkat edilmelidir. Ne yazık ki buradaki verilerin güncellenmesi üzerine yapılmış akademik bir çalışma olmadığından Mağrip tasavvufu hakkında yazılmış kitaplarda bu bilgiye itimat edilir. Ancak tasavvuf, modern bir dönemlendirmeye ve her dönemdeki tarikatların yayılım dinamiklerinin incelenmesine ihtiyaç duymaktadır.
[5] Tunus ve Libya’yı içine alan bölge. (ç.n.)
[6] “Deve” anlamına gelir. (ç.n.)
[7] Îsaviyye’nin semah figürleri hakkında birçok yorum bulunmaktadır; kimilerine göre bu figürler İslami olmayan ögeler içermektedir ve zaman içinde birer cezbe şeklî olarak ortaya çıkmıştır. Ayrıca Îsaviyye tarikatı mensupları Mağrip toplumunun köylü kesiminden olup bu nedenle büyük şehir merkezlerini yadırgamışlardır. (Sâsî, s. 31).