Giriş
Mısır liberal düşüncesi, tıpkı diğer siyasal ve fikrî akımlarda olduğu gibi Arap liberal düşüncesinin temel taşlarından biridir. 19. yüzyılın sonlarında gelişmeye başlayan liberal düşünce bir yandan özgürlükler, insan hakları, din ve devlet ilişkisi, vatandaşlık, hukukun üstünlüğü gibi temel konular çerçevesinde şekillense de farklı dönemlerde farklı meselelere odaklanmıştır. Özellikle geçtiğimiz yüzyıl süresince gelişen bu akım, temelde iki farklı hedefe karşı konum almıştır. Buna göre liberal düşünce, Mısır’da önce İngiliz yönetimi sonra da Cemal Abdülnasır ile yerleşen merkezî devlete ve özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında yükselen İslamcılık akımına karşı konum alarak gelişmiştir.
Bu bölüme başlarken öncelikle Mısır’da liberal düşünce veya liberaller denince neyin ve kimlerin kastedildiğini anlamak önemlidir. Kimi çalışmalar Mısır’da liberalleri veya liberalizmi İslamcılık, milliyetçilik, Marksizm gibi monolitik bir üst anlatı olarak görmektedir (Abu-’Uksa, 2016). İkinci bir yaklaşım, Mısır’daki liberal akımı, bir söylem grubu ve analitik kategori olarak görmektedir (Hatina, 2015). Üçüncü bir grup ise Mısır’da liberalizmin bütünlükçü bir dünya görüşü olduğunu reddetmekte ve liberalizmi farklı ideolojik akımlar ve gruplar içerisine karışmış bir söylem olarak görmektedir (Kurzman, 1998; Schumann, 2010). Bölümün geri kalanında da anlaşılacağı üzere bu üçüncü yaklaşım, Mısır’daki liberal düşünceyi ve liberalleri anlamak için en sağlıklı yaklaşım olarak görülebilir. Bakıldığında milliyetçi, sosyalist ve İslamcı aktörlerin de dönem dönem liberal fikirleri paylaştıkları görülmektedir. Her ne kadar başlı başına liberal fikirleri savunan düşünürler ve diğer aktörler de mevcut olsa da Mısır’da liberal dendiğinde genel olarak liberal fikirlerle ilişkisi olanlar kastedilmektedir. Hatta yeri geldiğinde liberal kavramı, bizzat liberal olmasalar bile seküler olan birçok düşünür ve aktörü tanımlamak için kullanılmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Mısır’daki liberal düşünce, ideolojik olarak insicamdan uzak ve anlam karmaşası yaşayan bir fikirler bütünü olarak görülebilir. Yine de bu karmaşa içerisinde liberal düşüncenin işaretlerini sürmek mümkündür ve bu bölüm bu çerçevedeki temel tartışmaları sunmayı amaçlamaktadır.
Bu bölüm üç kısımdan oluşmaktadır. İlk kısımda, Mısır’daki liberal düşüncenin dönemlendirmesi yapılacaktır. Buna göre ilk dönem, Mısır liberal düşüncesinin tarihsel kaynaklarını ele almaktadır ve İngiliz yönetimi altında özgürlük, devlet, vatandaşlık gibi kavramlara odaklanır. İkinci dönem, Nasır’ın başa geçmesi ve merkezî devlet otoritesinin inşasından sonra şekillenen liberal düşünceyi ele alır. Her ne kadar bu dönemi alt dönemlere ayırmak mümkün olabilse de bu dönemin daha geniş çerçevede bütünlüğünün olduğunu söylemek mümkündür. Üçüncü dönem ise özellikle Arap Baharı sonrasında liberallerin ve liberal düşüncenin yaşadığı gelişim ve dönüşümleri ele almaktadır. Dönemlendirmeyi tamamladıktan sonra bölümün ikinci kısmı; din ve devlet ilişkisi, devlet inşası, özgürlükler, insan hakları ve vatandaşlık gibi Mısır liberal düşüncesinin temel meselelerini ele alacaktır. Genişletilmiş bir sonuç mahiyetindeki son kısımda ise Mısır liberal düşüncesinin çıkmazları ile liberal düşünür ve aktörlerin pratik anlamda rejim ve İslamcılar çerçevesinde demokrasi ile olan ilişkileri değerlendirilecektir.
Mısır’da Liberal Düşüncenin Dönemsel Gelişimi
Liberal Düşüncenin Ortaya Çıkışı ve Tarihsel Kaynakları
Albert Hourani 19. yüzyıl Arap düşüncesini “liberal çağ” olarak adlandırmaktadır (Hourani, 1983). Arap düşüncesinin en önemli merkezlerinden biri olan Mısır’da da liberal düşüncenin temelleri bu süreçte atılmıştır. Mısır’da Napolyon’un işgali, Mehmed Ali Paşa’nın modernleşme faaliyetleri ve Avrupa ile gelişen irtibatlar sonrası liberal düşünce ülkeye giriş yapmaya başlamıştır. Özellikle Avrupa’nın Müslüman topraklar üzerindeki materyal üstünlüğüne karşı çözüm arayışıyla ortaya çıkan ve Nahda olarak adlandırılan Arap uyanışı, bu liberal çağın en önemli parçalarından biridir.
Bu noktada, liberal çağ isimlendirmesine de değinmek gerekmektedir. Bölümün girişindeki tartışmayla paralel olarak Hourani’nin liberal çağ tanımlamasının aslında daha geniş bir tanımlama olduğunu görmek mümkündür. Buna göre Hourani, modernite ile karşılaşılması ve buna cevapları içeren farklı görüşlerin tamamını liberal çağ altında değerlendirmiştir. Liberal çağ bir anlamda liberalizm, Pan Arabizm, İslamcılık ve hatta sosyalizm gibi Arap uyanışının parçası olan farklı akımların tamamını içine almaktadır. Örneğin; Kurzman da erken dönem liberal İslam’dan bahsederken farklı akımlar arasındaki böyle bir ortaklığa işaret etmektedir (Kurzman, 1998). Bu açıdan bakıldığında, Mısır’daki erken liberal düşünce, farklı siyasal akımların birbiriyle kaynaşmasından oluşmaktadır.
Liberal çağın başlarında önemli rol oynayan modernist veya liberal olarak adlandırılabilecek olan düşünürler, İslam’ı modern bir şekilde anlamlandırmaya ve İslami gelenek ile modernleşme arasında bir süreklilik bulmaya çalışan isimlerdir. Bunu yaparken İslam düşüncesini durağanlaştıran bazı etmenleri aşıp bilimsel değerler, ilerleme ve reform gibi kaynakları, İslami çerçevede geliştirmeye çalışmışlardır. Bu isimlerin en önde gelenlerinden biri Rifâa Râfi’ et-Tahtâvî’dir. Avrupa’da yaşadığı yıllarda ilgi duyduğu fikirlerin kaynaklarını İslam geleneğinde bulmaya çalışan Tahtâvî (Shahin, 2017), özgürlük, anayasa ve vatandaşlık ile ilintili kavramları Mısır’da ilk kullanan düşünürlerden biridir (Hourani, 1983). Takip eden süreçte Cemâleddin Efgânî, Muhammed Abduh, Reşîd Rızâ gibi düşünürler de liberal çağın önemli isimleri olarak değerlendirilmektedir (Fahmy ve Faruqi, 2017; Sedgwick, 2009). Bu düşünürler, İslam’ın temel çerçevesi içerisinde kalarak dinin mevcut çıkmazları açabilecek rasyonel ve modern bir yorumlamasını bulmaya çalışmışlar ve bu amaçla da bazı liberal fikirlerden faydalanmışlardır.
Görüldüğü üzere liberal çağın ilk düşünürleri aslında Mısır’da İslamcılık düşüncesinin de temelinde değerlendirilen kişilerdir. Bu da ilk aşamada farklı akımların birbiriyle nasıl kaynaşmış olduğunun ve liberal düşüncenin modern İslam düşüncesiyle bir ilişkisinin bulunduğunun göstergesidir. Bu dönemde Batılılaşmış entelektüeller ile reform ve liberal düşünceli İslami düşünürler arasında iş birlikçi ve dostane bir ilişki olsa da Khaled Abou el-Fadl’ın da vurguladığı gibi bu ilişki çok uzun sürmemiştir (Abou el-Fadl, 2017). Özellikle Abduh ve Rızâ’yı takip eden kuşakta, onların düşüncelerinden faydalanan liberaller arasında ayrışmalar başlamıştır. Buna göre, ilk grup milliyetçiliği ön plana çıkararak ve İslam’ı hâlen daha Mısır’ın temel bir parçası şeklinde görerek bir liberal yorum geliştirmiştir. Vefd Partisi’ni kuran ve Saad Zağlul önderliğinde 1919-1922 arasında bağımsızlık mücadelesi yürüten kesim işte bu grubun bir parçasıdır (Govrin, 2014). Bağımsızlık sonrası kaleme alınan 1923 Anayasası da milliyetçi ve liberal temeller üzerine inşa edilmiş bir anayasa olarak görülmektedir (Mustafa, 2006). Ayrışma sonunda ortaya çıkan ikinci grup ise seküler liberal veya hümanist liberaller olarak adlandırılmaktadır (Fahmy ve Faruqi, 2017). Taha Hüseyin, Ali Abdurrazık, Lütfi Seyyid’in başını çektiği bu düşünürler, liberalizmin İslam’dan görece uzaklaşan daha Batıcı bir yorumunu benimsemişlerdir. Bu grubun bazı temsilcileri Vefd’den ayrılarak 1922’de Liberal Anayasal Parti’yi kurmuşlar ve Zağlul’a karşı muhalefette yer almışlardır (Shahin, 2017).
Nasır’ın yönetimi ele geçirmesine kadar süren bu ilk dönemde yer alan mevzuların temelinde; İslam’da reform, İngiliz yönetiminden bağımsızlık, modern devletin kurulması ve kısmen de din-devlet ilişkileri yer almıştır. Fahmy ve Faruqi’ye göre bu dönem, Mısır’da liberal düşünceyi iki mirasla şekillendirmiştir (Fahmy ve Faruqi, 2017). Buna göre ilk olarak bu dönemde ortaya çıkan fikirler, sonraki dönemlerde hem liberal düşüncenin hem de diğer akımların temel tartışma noktalarını oluşturmuştur. İkinci olarak ise ilk partilerin kurulması, anayasa yapımı, modern devletin inşası gibi faaliyetler, Mısır’da liberal çağın kurumsal bir mirası olmuştur. Bu bağlamda her ne kadar tartışmalarda unutulsa da bu çağ, Arap düşüncesinin şekillenmesinde çok önemli bir pay sahibi olmuştur (Ibrahim, 2003).
Nasır Sonrası Mısır’da Liberal Düşünce
Mısır’da liberal düşüncenin ikinci dönemi Cemal Abdülnasır’ın Hür Subaylar Darbesi sonrası başa geçip merkezî yönetimi kuvvet yoluyla tesis etmesi ile başlamaktadır. Her ne kadar bazı çalışmalar bu dönemi 1967 Arap-İsrail Savaşı sonrasından başlatsa da (Abu-Rabi‘, 2004; Hatina, 2011, 2015) bu iki olayı bağımsız değil aynı sürecin belirleyici aşamaları olarak görmek mümkündür. Buna göre Nasır’ın başa geçmesi ve Süveyş Krizi sonrası Mısır’ın bağımsızlığının daha da pekişmesi sonucu kurulu bir ulus devlet içinde kuvvetli devlet aygıtı çerçevesinde fikirler gelişmiş, 1967’deki yenilgiden sonra da bu fikirlere Nasır tecrübesinin olumlu ve olumsuz taraflarının değerlendirilmesi de eklenmiştir.
Mısır’daki liberal, sosyalist ve komünistlerin önemli bir bölümü esasında Hür Subaylar Darbesi’ni ilk aşamada desteklemiştir. Kral Faruk’un zayıf yönetimi ve İngilizlerin bağımsızlık sonrası da etkilerini ciddi bir şekilde sürdürmeleri, Hür Subaylar Darbesi’yle Mısır’ın Mısırlıların kontrolüne geçmesini bu gruplar için de makul kılmıştır. Ayrıca moderniteyi savunan bu düşünürler, karizmatik olan ve kendilerine benzer bir şekilde toplumu modernleştirmeyi amaçlayan Nasır’ı da desteklenecek bir lider olarak görmüşlerdir (Meijer, 2002). Aynı zamanda bağımsızlık ve devlet inşasının tamamlanmasıyla toplumun modernleşmesinin yanı sıra liberal bir sistemin kurulacağı yönünde de umutlanmışlardır. Ancak Nasır’ın liderliğinde geçen birkaç yılın ardından Mısırlı liberaller, bu rejimin bekledikleri üzere liberalleşme ve ilerleme getirmediğini tam tersine belirli hak ve özgürlükleri daha da sınırladığını fark etmişlerdir. 1967 Savaşı bu sorgulamayı daha da ilerletmiş ve liberallerin Nasır rejiminden uzaklaşmasına yol açmıştır.
Yeni liberaller diye de adlandırılan bu dönemdeki liberaller, kendilerini erken dönem liberallerin varisleri olarak görmüşler ve fikirlerini, onların fikirleri üzerine inşa etmişlerdir. Ancak içinde bulundukları dönem ve şartlar dolayısıyla bu dönemdeki liberallerin fikir ve faaliyet yönünden odak noktaları görece farklıdır. Özellikle erken dönem liberaller daha çok felsefi fikirlere odaklanmışken bu dönemdeki liberaller tıpkı bağımsızlık dönemindeki öncülleri gibi felsefi ve ahlaki meseleleri daha az tartışmış, daha çok siyasi, toplumsal ve ekonomik meselelere odaklanmıştır. Bu dönemin önceki dönemden en büyük farkı, liberal düşüncenin artık bir ulus devlet bağlamında gelişiyor olmasıdır. İlk dönemin aksine devlet inşası, temel bir mesele olmaktan çıkmış, daha çok bireysel haklar, toplumsal reform, güçler ayrılığı gibi meselelerle ilgilenmiştir. Bu süreçte din ve devlet arasındaki ilişki ise tıpkı önceki dönemdeki gibi önemli bir mesele olarak kalmaya devam etmiştir.
Özellikle yüzyılın son dönemlerinde liberal kavramı, önceki bölümlerde de tartışıldığı üzere farklı akımları içine alacak şekilde kullanılmıştır. Dolayısıyla bu dönemdeki liberallerin önemli bölümü, eski Marksist veya milliyetçi/Nasırcı arka plandan gelen kişilerdir. Aynı şekilde özellikle 2000’lerden sonra İslamcılar içerisinde de liberal fikirleri benimseyen düşünürler ve gruplar ortaya çıkmıştır. Halid Muhammed Halid, Farag Fuda, Nasr Hamid Ebu Zeyd gibi isimler de bu dönemde önemli liberal düşünürler olarak ön plana çıkmış ve özellikle dinin toplumdaki yeri ve kurumsal yapısıyla ilgili fikirler üretmişlerdir (el-Badawi, 2017). Özellikle yüzyılın son dönemlerinde en ön plana çıkan isimlerden biri de Saadeddin İbrahim’dir. Kurduğu İbn Haldûn Merkezi vasıtasıyla hem yurt içinde hem de yurt dışında fikirleriyle etkili olan İbrahim, sivil toplum, demokratikleşme, güçler ayrılığı ve özgürlük meselelerinde önemli katkılarda bulunmuştur (Ibrahim, 2002).
Özellikle 2000’li yıllarda liberal harekette de önemli gelişmeler olmuştur. Bir yandan Hür Subaylar Darbesi sonrası kapatılan Vefd’in yerine 1978’de kurulan Yeni Vefd Partisi liberal kesimi temsil iddiasında bulunurken liberal gruplar 2000’lerde çeşitlenmiştir. Vefd’in rejime fazla yakınlaştığını düşünen Eymen Nur’un başını çektiği bir grup, 2004’te Ğad (Yarın) Partisi’ni kurmuş ve Nur’un cumhurbaşkanlığı adaylığı ile sesini duyurmuştur. 2005 yılında farklı siyasal akımlardan temsilcilerin bir araya gelmesiyle başlatılan muhalefet koalisyonu olan Kifaye Hareketi, liberal fikirlerin paylaşıldığı bir hareket olmuştur (Clarke, 2011; Mansour, 2009). 2008 yılında kurulan 6 Nisan Gençlik Hareketi de özellikle devrim sürecinde önemli bir rol oynamıştır. Son olarak 2010 yılında Muhammed el-Baradey’in cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecinde kurulan Değişim İçin Ulusal Birlik hareketi de bu dönemin son önemli liberal yapılanması olmuştur. Görüldüğü üzere bu dönemde, liberal düşüncenin fikrî üretimleri devam etse de özellikle dönemin sonlarında liberaller, kurumsal faaliyetlerini arttırma yoluna gitmişlerdir.
Arap Baharı Sonrası Mısır’da Liberal Düşünce
Mısır’da 2011’de gerçekleşen devrim sonrası liberal düşünce ve liberaller, şu anda hâlen daha devam etmekte olan yeni bir döneme girmiştir. Esasında Mısır’daki gösterilerde liberal fikirlerin ve liberallerin önemli rolleri olmuştur. Devrim sürecinde kullanılan en temel slogan olan “Ekmek, hürriyet, toplumsal adalet” sözünde bir iktisadi, bir liberal ve bir sol argüman bulunmaktadır. Nitekim gösterilerin özellikle erken aşamalarında liberal grupların hem sokaklarda hem de sosyal medya üzerindeki etkinliği önemli olmuştur. Takip eden dönemde demokratikleşme sonra da darbe ile gelen rejim konsolidasyonu süreçlerinde ise liberaller, İslamcılık karşıtlığı ve demokratikleşme arasında gelgitler yaşamıştır. Sonuç olarak liberaller için önemli bir test olan bu dönem, onların çelişkilerini ortaya koymuş, kısmen ayrışmalarına sebep olmuş ve bir anlamda devletle olan ilişkilerini sorgulamalarına yol açmıştır.
Devrimin ilk aşamada başarılı olması ve Hüsnü Mübarek’in görevden uzaklaştırılması sonrası Mısırlı liberaller hem asker hem de Müslüman Kardeşler karşıtı bir tavır benimsemiştir. Mübarek sonrası ordu, demokratik geçiş sürecini kontrol ettiği için özellikle 2011’de liberaller, orduyu ciddi anlamda eleştirmiştir. Özellikle ordunun bu süreçte yönetimi tam anlamıyla bırakmayacağı yönünde liberallerin ciddi eleştirileri olmuştur. Aynı süreçte Müslüman Kardeşler’in bazı soru işaretleri oluşturan faaliyetleri ve seçimlerdeki başarısı, bazı liberallerin tepkilerini Müslüman Kardeşler üzerine yönlendirmesine sebep olmuştur. 2012’nin sonlarında Müslüman Kardeşler’in partisi Hürriyet ve Adalet Partisi Hükûmeti’ne karşı kurulan ve farklı liberal grup ve aktörleri bir araya getiren Ulusal Kurtuluş Cephesi (Cebhet’ül-İnkaz) ise kendi içlerindeki farklılıkları tam olarak çözmek konusunda başarılı olamamış ve beklenenden zayıf kalmıştır. Mısır’ın önemli liberal entelektüellerin olan Amr Hamzawy’ye göre bu dönemde liberal ve solcu muhalefet, Müslüman Kardeşler’in ve 2012’de seçilen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’nin faaliyetlerini eleştirirken genellemeler yapma hatasına düşmüş ve alternatif çözümler üretme konusunda başarısız olmuştur (Hamzawy, 2014).
Temmuz 2013’te gerçekleşen darbe ise Mısırlı liberaller için önemli bir test ve turnusol kâğıdı olmuştur. Darbeye götüren ve Temerrüd Hareketi’nin 30 Haziran’da topladığı büyük gösterilere, önemli liberal gruplar ve aktörler de katkı sağlamıştır. 3 Temmuz’da gerçekleşen darbe ve takip eden sürece liberallerin verdiği tepkiler, bu süreçteki ayrışmaları da ortaya çıkarmıştır. Mursi ve Müslüman Kardeşler yönetimine karşı toplumsal bir memnuniyetsizlik olması, 30 Haziran’daki gösterileri anlamayı kolaylaştırsa da 3 Temmuz sonrası bazı liberallerin tavırları çelişkilerini ortaya koymuştur (Fahmy ve Faruqi, 2017). En önemli liberal figürlerden Muhammed el-Baradey darbe sonrası hükûmetin potansiyel başbakanı konumunda bulunur ve darbeyi uluslararası medyada savunurken (Kirkpatrick, 2013) diğer önemli liberal entelektüellerden Saadeddin İbrahim, Muhammed Ebu’l-Ghar ve Alaa el-Asvani de ilk aşamada darbeyi desteklemiştir (Hersh, 2013). Öte yandan Eymen Nur ve Amr Hamzawy gibi liberaller ilk aşamadan itibaren darbeye karşı çıkmış ve sonunda da yurt dışına kaçmak zorunda kalmıştır. 6 Nisan Gençlik Hareketi ise her ne kadar 30 Haziran’daki gösterileri desteklese de darbe gerçekleştiğinde tepkisini ortaya koymuştur ve bunun sonucu olarak da hareketin liderleri darbe sonrasında tutuklanmıştır.
Darbeyi takip eden süreçte darbeye destek veren liberaller arasında da geri adım atanlar olmuştur. İlk aşamada, darbenin Müslüman Kardeşler’i görevden uzaklaştırıp özgür seçimlere götüreceği düşüncesinde olan liberaller, bunun gerçekleşmediğini gördükten ve Sisi’nin iktisadi, siyasal ve sosyal başarısızlıklarını da tecrübe ettikten sonra görece fikir değiştirmişlerdir. Ağustos 2013’te gerçekleşen Rabia Katliamı’nın ardından Baradey, darbe karşıtı açıklamalar yapmış ve kurulmakta olan Sisi rejiminden uzaklaşmıştır. Saadeddin İbrahim ise her ne kadar Sisi’ye olan desteğini ve Müslüman Kardeşler’e tepkisini bir süre devam ettirse de Kasım 2015’te tutumunu yumuşatmış ve Sisi’yi Müslüman Kardeşler’le uzlaşıya çağırmıştır (Sa’ad Al-Din Ibrahim, 2015). Her geçen yıl Sisi’ye ve rejimine olan tepkiler artmaktadır. Buna karşın liberal isimlerin bazıları bugün dahi mevcut Sisi rejimini desteklemektedir. Özellikle darbe sürecinde liberallerin takındığı tavır sahip oldukları çelişkileri ve demokrasi ile ilişkilerindeki problemleri daha da ortaya koymuştur. Liberallerin özellikle bu bağlamda demokrasiyle olan kafa karıştırıcı ilişkileri, sonuç bölümünde ele alınacaktır. Hamzawy’e göre liberaller şu anda bir yol ayrımında ve kendilerini tanımlama aşamasındadır (Hamzawy, 2017). Önümüzdeki dönemde yapacakları bazı özeleştiriler, Mısır’da liberal düşüncenin gelişimi açısından da belirleyici olacaktır.
Mısır Liberal Düşüncesinde Temel Meseleler
Bu bölümün ilk kısmı, Mısır’da liberal düşüncenin farklı dönemlerdeki gelişimine değinmiştir. Bu kısım ise liberal düşüncenin temel meselelerine odaklanmaktadır. Klasik oryantalist görüşe göre İslam ve özelde Arap dünyasında liberal düşünce ve liberal demokrasinin gelişmesinin önünde engeller vardır. Buna göre bir din ve düşünce bütünü olarak İslam’ın mutlakçı yapısı, liberal düşüncenin oluşmasına engel teşkil etmektedir. Bernard Lewis’e göre özgürlük, Müslümanlar için tarihsel olarak mevcut bir kavram değildir bilakis sonradan ithal edilmiş bir terimdir (Lewis, 1996). Elie Kedourie’ye göre ise liberal düşünce ve demokrasinin Arap dünyasında yer tutmamasının sebebi, bu kavramların Müslümanların düşünce yapısına yabancı olmasıdır (Kedourie, 1992). Bu yazarlara göre Arap/Müslüman kültürü; vatandaşlık, özgürlük, devletin sekülerliği gibi kavramlara sahip değildir.
Bu bağlamda modern Arap düşüncesinin merkez noktası olan Mısır’da liberal düşüncenin gelişmediği de iddia edilmektedir. Buna göre Mısır’daki liberaller, felsefi içeriği olan liberal bir düşünce ortaya koyamamışlardır. Bu iddiada, Mısır’daki liberal düşüncenin, önceki kısımlarda da anlatıldığı üzere birden çok düşünceyi kapsamasının ve farklı düşünce akımlarından etkilenmesinin etkisi vardır. Ancak Saadeddin Ibrahim ve Hala Mustafa’ya göre Mısır’da liberal düşünce mevcuttur ve bunun kökenlerini 19. yüzyıldaki liberal çağda bulmak mümkündür (Ibrahim, 2003; Mustafa, 2006).
Bu kısmın geri kalanı, Mısır’daki liberal düşüncenin temel meselelerine değinmektedir. Her ne kadar liberal düşünce, farklı konulara odaklanmışsa da bu kısımda en temel meseleler olan devlet inşası, din-devlet ilişkisi, özgürlükler, demokrasi ve vatandaşlık meseleleri ele alınacaktır. Bu tartışmalarda da görüleceği üzere Mısır’da liberal düşünce hiç yok değildir. Ancak bu konudaki tartışmalar, Batı düşüncesinden kuvvetle etkilenmiştir ve İslam dünyasının farklı noktalarındaki liberal düşünceden çok da farklılık göstermemektedir.
Devlet ve Modern Toplum İnşası
Mısır’da modern bir devlet ve toplumun inşası meselesi, liberallerin özellikle erken dönemlerde sıklıkla üzerinde durdukları bir mevzudur. İngilizlerin 1880’lerden itibaren Mısır’ı bilfiil kontrolü altına alması, bu dönemlerde yeşermekte olan erken liberal düşüncenin de en temel meselelerinden birinin devlet inşası olmasına sebep olmuştur. Buna göre erken dönem Mısırlı liberaller, anti kolonyalizm, milliyetçilik ve ulus devlet inşası meselelerine eğilmiştir. Nitekim bu yüzden de ilk dönem liberallerinin önemli bir kısmı aynı zamanda milliyetçi fikirleri benimseyen isimlerdir. Daha önce tarihsel anlamda bahsi geçen Vefd Partisi ve liderleri, liberal düşünce ile milliyetçiliği birleştirmektedir.
Buna göre 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başında liberallerin en önemli iki mesele ve hedefi, İngiliz manda yönetiminin sonunu getirmek ve bir ulus devlet inşa etmek olmuştur. Aynı dönemde Avrupa’da, Osmanlı topraklarında ve sömürge bölgelerinde olduğu gibi milliyetçilik fikri yükselmiş ve bağımsızlık ve ulus devlet inşası fikirlerini beslemiştir. Maghraoui’ye göre Lütfi Seyyid gibi isimler, liberal reformlarını belirgin bir Mısır milliyetçiliği ile şekillendirmiş ve kendilerini bölgedeki diğer topluluklardan da ayırmıştır (Maghraoui, 2006). Zira siyasal ve toplumsal hayatın liberal idealler çerçevesinde gelişmesi için bağımsız bir devletin inşası gerekmektedir ve bunun için de milliyetçilik önemli bir etmendir.
Devletin inşasından sonra liberaller, toplumun inşasına da odaklanmışlardır. Aydınlanma düşüncesinden ciddi anlamda etkilenmiş olan özellikle daha seküler olan liberaller, devlet eliyle toplum mühendisliğinin toplumsal gelişmeyi getirebileceğini düşünmüşlerdir. Bu sebeple onlara göre Mısır’da Avrupa’daki kurumların yükselememesinin sebebi, bunları değerlendirebilecek gelişmiş bir toplum olmamasıdır. Bunun sağlanmasının yolu da siyasi bir kamuoyu oluşturulabilmesidir. Buna göre bir toplum ancak aydınlanmış ve bağımsız bir kamuoyu oluşturulduğunda medenileşebilir ve bunu başarabilmenin en önemli yolu da eğitimdir. Bu yüzden eğitim, liberal projenin merkezî meselelerinden biri olmuştur ve medeni vatandaşlık fikirlerinin ancak eğitimle topluma yayılabileceği fikri savunulmuştur. Liberaller işte ancak bu şekilde Mısır’ın geleneksel toplumdan modern bir topluma geçebileceğine inanmışlardır (Meijer, 2002). Muhtemelen bu sebeple de Taha Hüseyin ve Lütfi Seyyid gibi dönemin önemli liberalleri, eğitim bakanlığı görevini üstlenmişlerdir.
Liberal düşünce, aydınlanma ve milliyetçilik düşünceleriyle birleştiği için, devlet ve toplum inşası meseleleri düşünürlerin önemli bir meselesi olmuştur. Ancak öte yandan Abdel Meguid ve Faruqi, bunun liberal düşüncenin önemli bir çıkmazı olduğunu vurgulamaktadır (Abdel Meguid ve Faruqi, 2017). Buna göre liberaller, devleti değil bireysel hakları öncelemelidir ancak Mısırlı liberaller devlet inşasına çok önem vermişlerdir. Bu şekilde ideolojik bir devletçilik anlayışı ileriki dönemlerde de Mısırlı liberal düşüncenin şekillenmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Din ve Devlet İlişkisi
Bu bölümün başında tartışıldığı üzere Mısır’daki liberaller çok çeşitli olmalarına rağmen liberal kavramı çoğu zaman seküler kavramıyla aynı anlamda kullanılmaktadır. Buna göre seküler değerleri savunan Mısırlı düşünür ve aktivistler, liberal düşüncenin bazı temel kavramlarını es geçseler dahi liberal olarak adlandırılabilmektedir. Bunun en önemli sebeplerinden biri de Mısırlı liberallerin en çok önem verdiği konuların başında din ve devlet ilişkisinin geliyor olmasıdır. Bazı Mısırlı liberaller bir anlamda önceki sayfalarda tartışılan oryantalist görüşleri de takip ederek İslam’ı, toplumsal ve siyasal gelişmenin önünde bir engel olarak görmektedir.
Din ve devlet ilişkisi tartışması, ulus inşası çerçevesinde tartışılan modern toplumun inşası meselesiyle de oldukça yakından ilişkilidir. Aydınlanmacı ve Weberyen görüşlere göre geleneksel toplum, dinin hâkim olduğu bir toplumdur. Geleneksel toplumdan modern topluma geçiş, dinin konumunun değiştirilmesi ile yakından ilintilidir. Weber’e göre modern eylem, ussal yani rasyonelleşmiş olan eylemdir. Eğer modernleşmenin yolu, geleneksel eylemden ussal eyleme geçiş ise modern topluma geçişin yolu da dinin rasyonelleştirilmesinden geçer (Weber, 1978). 20. yüzyıl içerisinde de bu temel görüş, sekülerleşme teorisi çerçevesinde gelişmiştir (Berger, 1967; Wilson, 1966). İşte bu düşüncelerden etkilenen Mısırlı liberaller de toplumsal gelişmenin anahtarını rasyonelleşme ve sekülerleşmede bulmuştur. Bu liberal düşünürlere göre İslam, geçmiş bir zenginlikten öte bir yük teşkil etmektedir ve Batı kültürü bir ilham kaynağıdır (Hatina, 2015). Bu yüzden geleneksel İslami bir toplumdan Batı toplumları gibi modern bir topluma geçişin yolu da tıpkı onlar gibi rasyonelleşme ve sekülerleşmeyi sağlamaktır. Abou el-Fadl’a göre Mısırlı sekülerleşmiş entelijansiya, kendini avangart olarak görmüş ve toplumu, dinî yargılardan uzak ve ilerlemeci bir yapıya götürmeyi planlamıştır (Abou el-Fadl, 2017).
Mısır’da dini rasyonelleştirme çabası, Hatina’ya göre, Kur’an’a odaklanmış ve üç stratejiyi takip etmiştir. Birincisi, bu düşünürler, Kur’an’ı tarihselleştirmeye çalışmış, onu İslam öncesi Arap toplumu koşullarında şekillenmiş tarihî bir metin olarak görmüşlerdir. İkincisi, kutsal metnin indirilmesindeki ilahi müdahale fikri yerine insan faktörünü ön plana çıkararak Kur’an’ı rasyonelleştirmeye çalışmışlardır. Üçüncüsü ise Kur’an’ı fıkhi ve hukuki bir metindense etik değerleri vurgulayan bir metne indirgemeye çalışmışlardır (Hatina, 2011). Bunları gerçekleştirebilmek için filoloji, antropoloji, metin kritiği ve tarihsel görecelilik gibi metotlar kullanmış ve akılcı yaklaşımı ön plana çıkarmışlardır (Hatina, 2015). Bu rasyonelleştirmeye bir örnek vermek gerekirse Halid Muhammed Halid’e göre Hazreti Muhammed, İslam’da belirgin bir yönetim biçimini şekillendirmemiş sadece kamusal refahı sağlayacak herhangi bir sistemi meşru hâle getirmiştir. Buna göre de toplumsal adalet ve bireysel özgürlükleri garanti altına alabilecek, dinin siyasetten uzaklaştırıldığı bir sistem meşru bir sistemdir (Govrin, 2014).
Son örnekten de anlaşılabildiği üzere dinin rasyonelleştirilmesi ve toplumun gelişmesi, devletin sekülerleşmesiyle de oldukça yakından ilişkilidir. Buna göre öncelikli olarak dinin, devlet aygıtından uzaklaştırılması gerekmektedir. Bu görüşler önce 1920’lerde sekülerleşen liberaller tarafından dile getirilmiş özellikle de yüzyılın ikinci yarısında çok daha kuvvetli bir argüman olarak liberal düşüncede yerini almıştır. Kendisi İslami eğitim alarak kadılığa yükselmiş bir düşünür olan Ali Abdurrazık, bu düşüncenin erken dönemdeki temsilcilerinden biridir. 1925’te kaleme aldığı İslam ve Hükmün Temelleri isimli kitabında dinin siyasal düzende olumsuz bir etkisi olduğunu iddia etmiş ve din-devlet ayrımının gereğini vurgulamıştır (Ali, 2009; Hatina, 2007).
Yüzyılın ikinci yarısında liberal düşünürler arasında din-devlet ayrımı fikrinin en önemli savunucularının başında Farag Fuda gelmektedir. Liberallerin din ile ilgili görüşlerini daha rahat dile getirdikleri 1967 sonrası dönemde Fuda, dinin devlet içindeki rolüne ve dinî hareketlere karşı önemli bir pozisyon almıştır. Fuda, şeriata karşı eleştirel bir bakış açısı geliştirmiş ve onun ilahiliğine ve modern dünyaya uygunluğuna karşı çıkmıştır. Ona göre modern dünyaya uyum sağlamanın yolu, dinin aydınlanmış bir yorumunun yapılması ve değişen toplumsal koşullara uydurulmasıdır. Fuda esasında dini, Mısır tecrübesinin bir parçası olarak görmüştür ancak ona göre dinin önemi, toplumun kültürel bir bileşeni olmasından gelmektedir. Fuda’nın bu şekildeki rasyonel bir din anlayışı tabii ki şeriatın yasa yapımındaki etkisinin kırılması ve din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması gerekliliği iddiasını beraberinde getirmiştir. Buna göre farklı dinî grupları bir araya getirecek, ulusal birliği sağlayacak ve evrensel insan haklarını garanti edecek bir devletin dinden bağımsız olması gerekir (Hatina, 2007; Kassab, 2010). Bununla ilişkili olarak Fuda, şeriatın toplumsal ve siyasal problemlere yanıt olacağı şeklindeki sloganlara da karşı çıkmıştır. Bu sebeple de liberal düşünürler arasında İslamcılığın önemli karşıtlarından biri olarak ön plana çıkmıştır.
Özgürlükler ve Çoğulculuk
Liberal düşüncenin temelinde hiç şüphe yok ki bireysel özgürlükler bulunmaktadır. Toplumu ön plana çıkaran düşünce akımlarına karşın liberal düşünceyi farklı kılan nokta, odağına bireyi ve bireyselciliği almış olmasıdır. Bu yüzden bireysel özgürlükler, insan hakları ve bununla beraber gelen çoğulculuk anlayışı, liberal düşüncenin olmazsa olmaz bileşenleridir. Mısırlı liberaller de tıpkı diğer toplumlardaki fikirdaşları gibi bireysel özgürlüklere oldukça önem vermişlerdir. Ancak bu fikirlerin gelişimi daha çok 1967 sonrası döneme denk gelmektedir. Önceki kısımlarda da vurgulandığı gibi Nasır öncesi liberaller, devlete ve devlet inşasına çok önem vermişlerdir. Kimi noktada devleti, bireysel hakların dahi önüne koymuşlardır. Sonrasında Nasır’ı kendilerinin de paylaştığı bir modern toplum inşası fikrini hayata geçirebilecek bir isim olarak gördüklerinden Nasır yönetimini ilk yıllarda desteklemişlerdir. Ancak Nasır yönetiminin cumhuriyeti kursa da beklenen özgürlükleri sağlayamaması, vaat ettiği modern toplumu oluşturamamış olması sonunda da 1967 Savaşı sonrası Nasır projesinin gözden düşmesi, liberallerin de siyasal rejimle fikrî düzeyde olan ilişkilerini gözden geçirmelerini sağlamıştır.
Mısırlı liberallere göre Arap dünyasında bulunan baskıcı rejimler, bireysel özgürlüklerin tam anlamıyla yaşanabilmesinin önündeki en büyük engellerdendir (Ibrahim, 2002). Demokratik gibi görünen cumhuriyet rejimleri aslında baskıcı oryantal despot rejimlerdir ve bunların gerçek anlamda demokrasi olduğu söylenemez (Hatina, 2015). Bu rejimlerin oluşturduğu siyasal baskı ortamı hem insan haklarının hem de ifade özgürlüğü, toplanma özgürlüğü, basın özgürlüğü gibi liberal değerlerin yaşanmasına engel olmaktadır. Bu siyasal sınırlılıklar, toplumsal ve siyasal gelişmenin önünde engel olarak bulunmaktadır.
Mısırlı liberaller, baskıcı otoriter rejimlere karşı çıkarken doğal olarak demokrasi inşasına da vurgu yapmışlardır. En azından söylem düzeyinde demokrasi, Mısırlı liberallerin önemli çağrılarından biri olmuştur. Bu hususta liberaller iki farklı görüşe sahiptir. İlk grup, demokrasi inşası için demokratik bir kültürün varlığının gerekliliğini vurgulamıştır (Govrin, 2014). İslam’a göre bireyler, kendilerini yaptıkları yasalarla değil şeriat tarafından empoze edilmiş yasalarla yönetmektedir ve bu yüzden demokrasi inşası için öncelikle toplumsal ve kültürel değişiklik gerekmektedir. Bu açıdan bu görüşün ifade ettiği demokrasi inşası, yukarıda tartışılan toplumsal dönüşüm ve din-devlet ayrışması tartışmalarıyla yakından ilişkilidir. Bu grup, dinin siyasal alandan çıkarılması gerektiğini düşündüğü için demokratik bir ortamda yarışacak İslami hareketlere de karşı çıkmaktadır.
İkinci grup ise Mısır’ın sahip olduğu Müslüman toplumda da demokrasi imkânının olduğunu vurgular. Saadeddin Ibrahim’e göre Mısır’da ve Orta Doğu’nun geri kalanında gidilecek tek yol demokrasiden geçmektedir. Ona göre her ne kadar liberal çağ, erken bir şekilde sona erse de Mısır’da demokratik yönetim ve sivil toplumun tohumları o zamanlardan atılmıştır (Ibrahim, 2003). Bu grup demokrasinin varlığını dinin toplumdaki konumuna direkt bağlamadığı için İslamcı siyasete de mutlak olarak karşı çıkmamaktadır. Saadeddin İbrahim (Ibrahim, 2002) ve Amr Hamzawy (Hamzawy ve Brown, 2010) gibi liberaller bu yüzden Müslüman Kardeşler’in de yer alabileceği ve zaman içinde ılımlılaşacağı bir demokrasiyi kabul etmektedir.
Demokratik sistemin kurulması için sekülerleşmeyi ön şart olarak koşmayan liberaller arasında muhakkak ki İslamcı liberaller de yer almaktadır. 20. yüzyılın sonlarında İslamcı kesim içerisinde de bazı iç sorgulamalar başlamış ve bir yandan Müslüman Kardeşler hareketi demokrasiyi daha da benimserken (el-Ghobashy, 2005) öbür yandan hareketin daha liberal olan kesimi, hareketten ayrılarak Vasat (Merkez) Partisi ismiyle yeni bir parti kurmuştur (Wickham, 2004). Her ne kadar bu parti hiçbir zaman Müslüman Kardeşler kadar önemli ve etkili bir siyasal hareket olamasa da liberal demokrasiyi savunan İslamcı bir parti olarak Mısır liberal düşüncesine önemli bir katkı sağlamıştır.
Liberaller özgürlükler, çoğulculuk ve demokrasi bağlamında sivil toplumun gerekliliğini de vurgulamıştır. İbrahim’e göre demokratik kurumların oluşabilmesi için öncelikle kuvvetli bir sivil toplum olması ve bunun toplanma, beraber çalışma ve kendilerini ifade etmeye imkân tanıması gerekmektedir (Ibrahim, 1995, 2003). Bu yüzden özellikle son 20-30 yıl içerisinde liberaller, sivil toplum inşasına daha çok önem vermişlerdir. Her ne kadar Mısır’da sivil toplum hiçbir zaman çok kuvvetli olamasa da liberal partilerin sayılarının artması, 6 Nisan Gençlik Hareketi ve Kifaye Hareketi gibi hareketlerin kurulması da bu düşüncenin ürünleridir. Son olarak liberaller, tüm bu çabaların gerçekleşmesi için önemli reformların gerekli olduğunu belirtir. Selame Musa’ya göre demokratik bir sistemin kurulması için ekonomik ve sosyal reformların getirdiği, Avrupa modelini takip eden dönüştürücü bir eğitim sistemi olmalıdır (Gershoni, 2010). Mustafa’ya göre ise kapsayıcı bir anayasal değişim ile Mısır’da bürokrasi ve ordunun gücü azaltılmalı ve dışlanan gruplar da kucaklanmalıdır. Çoğulcu, kapsayıcı ve liberal bir anayasa, artacak basın özgürlüğü ve siyasal elitlerin yeniden şekillendirilmesi, siyasal sistemin özgürleşmesini sağlayabilecektir (Mustafa, 2006).
Görüldüğü üzere Mısırlı liberaller, özgürlüklere ve demokrasiye oldukça önem vermişlerdir. Ancak fikrî düzeydeki bu katkıları ile pratikteki faaliyetleri her zaman uyumlu olamamıştır. Bu durum özellikle de Arap Baharı sonrası dönemde liberallerin tavırlarında görülmüştür. Bu bağlamda liberallerin demokrasiyle pratikte olan ilişkisi sonuç bölümünde daha detaylı olarak tartışılacaktır.
Vatandaşlık, Mısırlı Kimliği ve Batılılaşma
Batılılaşma çerçevesinde toplumsal kimliğin nasıl şekilleneceği de Mısırlı liberallerin en önemli tartışma konularından biri olmuştur. Bu bağlamda özellikle bağımsızlık öncesinde ve bağımsızlık sonrası ilk dönemlerde, vatandaşlık kavramı önemli bir tartışma konusu olmuştur. Bir ulus devlet inşası projeleri olduğu için ulusun tanımı ve kimlerin vatandaş olacağı sorusu, liberaller tarafından tartışılmıştır. Mısır’da başını Kıptilerin çektiği önemli bir azınlık olduğu için vatandaşlık tanımının din üzerinden yapılmasının yanlış olduğunu savunan bazı liberaller, azınlıklar dâhil tüm bireylere eşit haklar veren bir vatandaşlığı savunmuştur. Bu da yukarıda geçen sekülerleşme tartışmasıyla yakından ilgilidir. Örneğin; Selame Musa’ya göre devlet işlerinde dinin yer alması, azınlıkların vatandaş olarak entegrasyonu önünde büyük bir engeldir zira İslam buna müsaade eden siyasal bir yapı sunmamaktadır (Gershoni, 2010; Govrin, 2014).
Bu vatandaşlık tartışması, Mısırlı kimliğiyle çok yakından ilişkilidir. Buna göre Mısırlıların kültürünün ve kimliğinin ne olduğu, nasıl gelişmesi gerektiği de liberallerin önemli tartışma alanlarından biri olmuştur. Bu hususta iki temel görüş mevcuttur. İlk görüşe göre, mevcut Mısır kültür ve kimliği ile yeşeren evrensel liberal değerler arasında bir irtibatsızlık mevcuttur. Eğer Mısırlılar, liberal değerlere sahip olmak istiyorlarsa bunun için toplumsal ve kültürel bir değişim de gereklidir. Erken dönem liberallerin toplumsal değişim ve eğitime odaklanmasının temel sebeplerinden biri de budur. Buna göre evrensel değerlere ulaşabilmek için Batı’nın izlediği yolu takip etmek, Mısır toplumunun kültürel değişiminin anahtarıdır. Örneğin; Taha Hüseyin, Mısır kültüründen bahsederken İslam vurgusunu görece azaltmakta ve Akdeniz ve Avrupa kültürleriyle olan ortaklıklardan bahsetmektedir (Gordon, 2017; Husayn, 1975). İkinci görüş ise Batılı değerleri takip etmenin önemini vurgulamakla beraber kültürel gelişimin Mısır’ın kendi Arap ve İslami mirasından da etkilenebileceğini vurgular. Buna göre kültürel dönüşümün anahtarı, liberal çağdaki düşünürlerin fikirlerinde bulunabilir (Mustafa, 2006). Her ne kadar bu gruptaki liberaller, sekülerleşmeyi vurgulasalar da dini tamamen ortadan kaldırmayı değil daha çok kültürel bir seviyeye indirgemeyi amaçlamışlardır. Örneğin; Muhammed Hüseyin Heykel dönem dönem Batılı değerleri eleştirirken yazılarında İslam tarihine vurgu yaparak kitlelere ulaşmayı amaçlamış ve bu yolla toplumsal ve kültürel dönüşümü sağlamaya çalışmıştır (Gordon, 2017).
Maghraoui, Mısırlı liberallerin bu argümanlarını “vatandaşlığın kültürel ön şartları” olarak isimlendirmektedir (Maghraoui, 2006). Buna göre hangi görüşten olurlarsa olsunlar liberaller, Mısırlı kimliğini Avrupalı ve seküler vatandaşlık modeline dönüştürmeye çalışmış ve bu yüzden de öncelikli olarak kültürel bir dönüşümün gerekliliğine inanmışlardır (Meijer, 2015). Bunu yaparken liberallerin bir kısmı, Schumann’ın ifadesiyle, kendi öz kültürlerini aşağılayıcı bir tavır takınmıştır (Schumann, 2010). Bunun sonucu olarak evrensel liberal kavramlarla Mısır bağlamındaki kimlik sorunsalı arasında kalan liberaller, bunu doğrudan talep etmeyen bir topluma, kültürel vatandaşlığı empoze etmeye çalışmışlardır. İşte bu da liberallerin devletçiliğinin en temel sebeplerinden biri olmuş ve bazı liberal prensiplerden uzaklaşmalarına sebep olmuştur (Abdel Meguid ve Faruqi, 2017).
Sonuç: Liberalizmin Çıkmazları
Yukarıda görüldüğü üzere Mısır’da liberal düşünce 19. yüzyılın sonlarına dayanmakta, önce Nasır sonrası dönemde sonra da Arap Baharı sonrasında değişimler yaşayarak günümüze kadar gelmektedir. Her dönemin kendine has temel meseleleri olmakla beraber dönemler arasında ortak olan özgürlükler ve demokrasi, din-devlet ilişkisi, kültürel ve toplumsal değişim gibi temel meseleler de mevcuttur. Bu tartışmalardan da görüldüğü üzere Mısır’da liberal düşünce tekdüze değil farklı fikirlerin birleşmesi ve ayrışmasının sonucudur. Bölümün buraya kadar olan kısımları, Mısırlı liberalleri tanıtmayı amaçlarken bölümü nihayete erdirecek bu sonuç kısmı, onlara eleştirel bir bakış getirmektedir. Bu bağlamda sonuç kısmı, Mısırlı liberallerin çıkmazlarını ve demokrasi ile olan soru işaretli ilişkilerini ele alarak sonlanmaktadır.
Her ne kadar liberal düşüncenin Mısır’daki tarihi çok gerilere gitse de liberallerin o zamanlardan beri çözemedikleri bazı çıkmazları mevcuttur. Bölüm boyunca da bahsi geçen bu çıkmazların en önemlileri beş noktada özetlenebilir. Birincisi, liberal tanımı ve liberalliğin tam olarak ne olduğu, Mısır’da belirginleşememiştir. Çoğu zaman liberal kavramı, seküler kavramının eş anlamlısı olarak kullanılmıştır. Kimi zaman liberaller, sivilliği de ifade eden “medeni” kavramını da kullanmaya çalışmıştır ancak liberal denince seküler olarak anlaşılması daha yaygındır (Dunne ve Radwan, 2013). Bu da liberallerin aslında “medeni” kavramı ile devlet ve askere karşı konum almak yerine daha çok “seküler” kavramı ile İslamcılara karşı konum aldığına işaret etmektedir.
İkincisi, Mısır’da liberal düşünce son derece heterojen ve dağınıktır (Shahin, 2017). Daha önce de belirtildiği üzere liberal düşünce zaman içerisinde milliyetçilik, İslamcılık, sosyalizm gibi düşüncelerden de etkilenmiş, bu akımların eski temsilcilerinin bir kısmı sonradan liberal kesime dâhil olmuştur. Bunun sonucu olarak da müstakil bir liberal düşünce okulu oluşturulması pek mümkün olamamıştır (Hatina, 2011). Hatta bu sebeple kimi yazarlar 1967 öncesinde liberal bir diskur olmadığını veya bu söylemin zayıf ve başarısız bir şekilde var olduğunu iddia etmişlerdir (Abu-Rabi‘, 2004; Ajami, 1981). Her ne kadar farklı düşünceleri bir arada bulundurması liberal düşünce için bir açıdan avantaj olarak görülse de bu durum müstakil bir liberal düşünce akımının ortaya çıkmasını engellemiş, bu yüzden de liberal tanımını zorlaştırmıştır.
Üçüncüsü, Mısırlı liberaller, düşüncelerini ifade eder ve eyleme geçirirken elitist bir tavır takınmaktadırlar (Dunne ve Radwan, 2013). Buna göre onlar, kendilerini meşruiyetin gerçek sahipleri olarak görürler ve doğru toplumsal iradeyi temsil ettiklerine inanırlar. Bundan öte yalnızca kendileri ilerlemeci bir düzen için gereken evrensel ve entelektüel değerlere sahip oldukları için toplum, onların işaretleri doğrultusunda şekillenmelidir (Abou el-Fadl, 2017). Bu yüzden de liberaller, kendilerini avangart olarak görmüşler ve toplumu eğiterek kültürel ve toplumsal dönüşümü amaçlamışlardır (Meijer, 2015). İşte liberallerin bu elitist tavırları hiçbir zaman Mısır toplumu içerisinde kuvvetlenememelerinin en önemli sebeplerinden olmuştur.
Dördüncüsü, daha önce de belirtildiği üzere liberallerin devletle olan ve gayri liberal olarak adlandırılabilecek bir ilişkileri vardır. Sahip oldukları toplumsal ve siyasal dönüşüm fikri, liberalleri, devlet aygıtını kullanmaya itmiştir. Her ne kadar liberal düşüncenin devlete karşı bireysel özgürlükleri savunması gerekse de liberallerin bu amaçları yeri geldi mi devleti öncelemelerine sebep olmuştur. Abdel Meguid ve Faruqi’ye göre liberaller bu açıdan hep eleştirdikleri İslamcılarla benzerlik göstermektedirler. Her ne kadar birbirlerinin rakipleri konumunda olsalar da bu iki grup da amaçlarını hayata geçirebilmek için devlet aygıtına odaklanmaktadır (Abdel Meguid ve Faruqi, 2017). Bu bağlamda Mısır’da liberalizm olması gerektiği gibi “insanlar tarafından” veya “insanlar için” değil devlete hizmet için var olagelmiştir (el-Badawi, 2017). Bunun yanı sıra İslamcıları hep eleştirirken onlara alternatif çözümler üretmekte de zayıf kalmaktadırlar (Hamzawy, 2014).
Son olarak, her ne kadar Mısırlı liberallerin düşünce ve söylemlerinde demokrasi önemli bir konumda olsa da pratikte bu konudaki sıkıntıları görmek mümkündür. Mısırlı liberaller hem İslamcılara hem de despotik rejime karşı olduklarını söyleseler de kendilerini diktatörlüğe karşı demokrasi noktasında konuşlandırmak yerine İslamcılara karşı rejim tarafında konuşlanmayı tercih etmişlerdir. Mısır’da demokratikleşme olduğu takdirde bundan en çok faydalanabilecek olan kesim İslamcılar ve özelde Müslüman Kardeşler olarak görüldüğü için liberaller, potansiyel bir İslamcı yükselişine karşı statükoyu tercih etmişlerdir. Bu ikilem, liberallerin pratikte Müslüman Kardeşlerle ve rejimle ayrı ayrı olan ilişkilerinde de görülebilir.
Tarihî olarak Müslüman Kardeşler’in Mısır siyasal hayatına katılmaları konusunda iki temel görüş mevcuttur. Biraz daha kuvvetli seküler görüşleri savunan liberaller, İslam’ın çözüm olduğunu iddia eden Müslüman Kardeşler’in modern toplum ve siyaset düzenine katılmasının yanlış olduğunu iddia eder. Bir anlamda Batı’da da mevcut olan “tek adam, tek oy, tek sefer” argümanını savunarak İslamcıların demokratik yollarla başa gelmeleri hâlinde sistemi tamamen değiştireceklerini iddia ederler. İkinci bir grup ise Müslüman Kardeşler’in sisteme dâhil edilmesini savunur. Örneğin; kendisi İslamcı söyleme karşı olan Saadeddin İbrahim, Mısır’da Müslüman Kardeşler gerçekliğini kabul etmek gerektiğini vurgulamıştır (Ibrahim, 2002). İbrahim’e göre siyasal hayata katılan bir Müslüman Kardeşler daha da ılımlı bir tutuma sahip olacaktır (Fahmy ve Faruqi, 2017). Her ne kadar Müslüman Kardeşler’in siyasal hayata katılmasını reddetmese de daha şüpheci olan Mustafa ise yalnızca ordunun seküler sistemin garantörü olduğu bir koşulda İslamcılara alan açılması gerektiğini savunmuştur (Mustafa, 2006). Ancak Arap Baharı ve Mısır’daki kısa Müslüman Kardeşler yönetimi süreci bu isimlerin de İslamcılara bakışını etkilemiştir. Örneğin; kariyerinin büyük bölümünü Müslüman Kardeşler’in siyasete katılımını savunarak geçiren Saadeddin İbrahim, Temmuz 2013’te gerçekleşen darbeyi desteklemiş ve General Abdülfettah Sisi’yi ve Müslüman Kardeşler’in bastırılmasını savunan açıklamalarda bulunmuştur (Fahmy ve Faruqi, 2017). Bir başka liberal figür olan Alaa el-Asvani ise Mursi’nin görevde kalması durumunda Müslüman Kardeşler’in tüm medyayı ele geçireceğini söyleyerek darbeyi desteklediğini belirtmiştir (Azimi, 2014).
Bununla bağlantılı olarak liberallerin rejimle olan ilişkisini de anlamak gerekmektedir. Uzun yıllar boyunca liberaller de rejimin baskısı altında kalmıştır. Saadeddin İbrahim ve Eymen Nur gibi isimler, siyasal sisteme muhalefetleri sebebiyle hapse atılmıştır. Bazı liberal sivil toplum örgütleri süreç içerisinde kapatılmıştır (Mustafa, 2006). Bu açıdan bakıldığında, rejim ile liberaller arasında da her zaman çok olumlu bir ilişki olmamıştır. Ancak İslamcılar ile rejim arasında kaldıkları durumlarda liberaller, rejimin yanında konum alarak statükonun devamını istemişlerdir (Ottaway ve Hamzawy, 2007). Bunun işaretleri 2011 öncesi dönemde görülüyor olsa da en büyük örneği Arap Baharı ve 2013 darbesi sonrasında görülmüştür. Birçok liberal entelektüel ve siyasetçi (önceki bölümlerde ifade edilen istisnalar hariç), tüm siyasal eksiklik ve hatalarına rağmen demokratik yollarla seçilmiş olan bir hükûmetin darbe yoluyla devrilmesini kabul etmiş ve bunu devletin bekası için bir gereklilik olarak görmüşlerdir. Her ne kadar birçok liberalin ilk aşamadaki inancı, darbe sonrası kurulacak rejimin geçici olacağı yönünde olsa da aradan geçen altı yıla rağmen çok sayıda liberal hâlen daha Sisi rejimini desteklemektedir.
İşte bu noktada da yukarıda ifade edilen, liberallerin devletle olan sıkıntılı ilişkisi ve gayri liberal tavırları ön plana çıkmaktadır. Her ne kadar liberal düşüncenin özünde, demokratikleşme ve özgürlükler fikri önemli bir yerde olsa da pratikte Mısırlı liberaller kendi düşüncelerine aykırı eylemler yapmaktan çekinmemişlerdir. Bu da Mısırlı liberallerin demokrasiyle ilişkilerindeki en büyük açmazı ortaya koymaktadır. Kendisi de bir liberal olan ve darbeye karşı çıkan Hamzawy’ye göre Mısırlı liberaller, liberal demokrasinin temel prensip ve değerlerine bağlılıktan yoksundur. 2013 sonrası liberal siyasetçi, entelektüel ve aktivistlerle liberal demokrasi düşüncesi arasında kalın duvarlar oluşmuştur (Hamzawy, 2017). Bu yüzden de bazı düşünürlere göre Mısırlı liberallerin ciddi bir özeleştiriden geçerek kendilerini yeniden tanımlamaları gerekmektedir (Hamzawy, 2017; Shahin, 2017).
Sonuç olarak Mısır’da liberal düşünce, kökenleri liberal çağa dayanan ve önemli bir tarihi olan bir düşünce akımıdır. Her ne kadar farklı dönemlerde önemlerinde ve etkilerinde değişimler olsa da liberal düşünür ve siyasetçiler, Mısır tarihinde daimî olarak önemli olmuşlardır. Bunun yanı sıra liberallerin farklı konulara odaklanan ve zaman içerisinde değişikliğe uğrayan önemli bir düşünce hazinesi de mevcuttur. Ancak bu sonuç kısmında da görüldüğü üzere Mısırlı liberallerin düşünce bütünlükleri ve demokrasi gibi liberal sayılabilecek değer ve kavramlarla olan ilişkilerinde sıkıntılar mevcuttur. Bu çıkmazlar özellikle de 2013 darbesi sonrası kurulan Sisi rejimi altında daha da belirgin olmuştur. Mısırlı liberallerin önümüzdeki dönemde kendilerini siyasal olarak nasıl konumlandıracakları ve düşüncelerini nasıl şekillendirecekleri, ülkedeki liberal düşüncenin şekillenmesi açısından son derece önemli olacak ve muhtemel olarak Mısır liberal düşüncesinde yeni bir dönem başlatacaktır.
Kaynakça
Abdel Meguid, A. ve Faruqi, D. (2017). The truncated debate: Egyptian liberals, Islamists, and ideological statism. D. Fahmy ve D. Faruqi (Ed.). Egypt and the contradictions of liberalism: Illiberal intelligentsia and the future of Egyptian democracy içinde (ss. 253-288). London, England: Oneworld.
Abou el-Fadl, K. (2017). Egypt’s secularized intelligentsia and the guardians of truth. D. Fahmy ve D. Faruqi (Ed.). Egypt and the contradictions of liberalism: Illiberal intelligentsia and the future of Egyptian democracy içinde (ss. 235-252). London, England: Oneworld.
Abu-Rabi‘, I. M. (2004). Contemporary Arab thought: Studies in post-1967 Arab intellectual history. London: Pluto Press.
Abu-’Uksa, W. (2016). Freedom in the Arab world: Concepts and ideologies in Arabic thought in the nineteenth century. Cambridge, United Kingdom: Cambridge University Press.
Ajami, F. (1981). The Arab predicament: Arab political thought and practice since 1967. Cambridge, New York: Cambridge University Press.
Ali, S. T. (2009). A religion, not a state: Ali ‘Abd Al-Raziq’s Islamic justification of political secularism. Salt Lake City, Utah: University of Utah Press.
Azimi, N. (2014). The Egyptian Army’s unlikely allies. https://www.newyorker.com/news/news-desk/the-egyptian-armys-unlikely-allies adresinden 08.01.2014 tarihinde yayınlanmıştır.
Berger, P. (1967). The sacred canopy: Elements of a sociological theory of religion. Garden City, N.Y.: Doubleday.
Clarke, K. (2011). Saying “enough”: Authoritarianism and Egypt’s kefaya movement. Mobilization: An International Quarterly, 16(4), 397-416.
Dunne, M. ve Radwan, T. (2013). Egypt: Why liberalism still matters. Journal of Democracy, 24(1), 86-100.
el-Badawi, E. (2017). Conflict and reconciliation: “Arab liberalism” in Syria and Egypt. D. Fahmy ve D. Faruqi (Ed.). Egypt and the contradictions of liberalism: Illiberal intelligentsia and the future of Egyptian democracy içinde (ss. 291-316). London, England: Oneworld.
el-Ghobashy, M. (2005). The metamorphosis of the Egyptian Muslim Brothers. International Journal of Middle East Studies, (37), 373-395.
Fahmy, D. ve Faruqi, D. (2017). Egyptian liberals, from revolution to counterrevolution. D. Fahmy ve D. Faruqi (Ed.). Egypt and the contradictions of liberalism: Illiberal intelligentsia and the future of Egyptian democracy içinde (ss. 1-29). London, England: Oneworld.
Gershoni, I. (2010). Liberal democracy versus fascist totalitarianism in Egyptian intellectual discourse: The case of Salama Musa and Al-Majalla Al-Jadida. C. Schumann (Ed.). Nationalism and liberal thought in the Arab East: Ideology and practice içinde. London, New York: Routledge.
Gordon, J. (2017). Egypt’s new liberal crisis. D. Fahmy ve D. Faruqi (Ed.). Egypt and the contradictions of liberalism: Illiberal intelligentsia and the future of Egyptian democracy içinde (ss. 317-335). London, England: Oneworld.
Govrin, D. (2014). The journey to the Arab Spring: The ideological roots of the Middle East upheaval in Arab liberal thought. London, Portland, OR: Vallentine Mitchell.
Hamzawy, A. (2014). On religion, politics and democratic legitimacy in Egypt, January 2011-June 2013. Philosophy & Social Criticism, 40(4-5), 401-406.
Hamzawy, A. (2017). Egyptian liberals and their anti-democratic deceptions: A contemporary sad narrative. D. Fahmy ve D. Faruqi (Ed.). Egypt and the contradictions of liberalism: Illiberal intelligentsia and the future of Egyptian democracy içinde (ss. 337-360). London, England: Oneworld.
Hamzawy, A. ve Brown, N. J. (2010). The Egyptian Muslim Brotherhood: Islamist participation in a closing political environment. Washington, D.C.: Carnegie Endowment.
Hatina, M. (2007). Identity politics in the Middle East: Liberal thought and Islamic challenge in Egypt. London: I. B. Tauris.
Hatina, M. (2011). Arab liberal discourse: Old dilemmas, new visions. Middle East Critique, 20(1), 3-20.
Hatina, M. (2015). Introduction. M. Hatina ve C. Schumann (Ed.). Arab liberal thought after 1967: Old dilemmas, new perceptions içinde. New York: Palgrave Macmillan.
Hersh, J. (2013). Portrait of a Cairo liberal as a military backer. https://www. newyorker.com/news/news-desk/portrait-of-a-cairo-liberal-as-a-military-backer adresinde 17.08.2013 tarihinde yayınlanmıştır.
Hourani, A. (1983). Arabic thought in the liberal age, 1798-1939. Cambridge, New York: Cambridge University Press.
Husayn, T. (1975). The future of culture in Egypt. S. Glazer (Çev.). https://catalog.hathitrust.org/Record/008306986 adresinden erişilmiştir.
Ibrahim, S. E. (1995). Liberalization and democratization in the Arab World: An overview. R. Brynen, B. Korany ve P. Noble (Ed.). Political liberalization and democratization in the Arab world, volume 1: Theoretical perspectives içinde (ss. 29-60). Boulder, Colorado: Lynne Rienner.
Ibrahim, S. E. (2002). Egypt, Islam, and democracy: Critical essays. Cairo, New York: American University in Cairo Press.
Ibrahim, S. E. (2003). Reviving Middle Eastern liberalism. Journal of Democracy, 14(4), 5-10.
Kassab, E. S. (2010). Contemporary Arab thought: Cultural critique in comparative perspective. New York: Columbia University Press.
Kedourie, E. (1992). Democracy and Arab political culture (2. Baskı). Washington: The Washington Institute for Near East Policy.
Kirkpatrick, D. D. (2013). Prominent Egyptian liberal says he sought West’s support for uprising. New York Times. https://www.nytimes.com/2013/07/05/world/middleeast/elbaradei-seeks-to-justify-ouster-of-egypts-president.html adresinde 04.07.2013 tarihinde yayınlanmıştır.
Kurzman, C. (1998). Liberal Islam: A sourcebook. New York: Oxford University Press.
Lewis, B. (1996). Islam and liberal democracy: A historical overview. Journal of Democracy, 7(2), 52-63.
Maghraoui, A. M. (2006). Liberalism without democracy: Nationhood and citizenship in Egypt, 1922–1936. Durham: Duke University Press Books.
Mansour, S. (2009). Enough is not enough: Achievements and shortcomings of Kefaya, the Egyptian movement for change. M. Stephan (Ed.). Civilian jihad: Nonviolent struggle, democratization, and governance in the Middle East içinde. New York: Palgrave Macmillan.
Meijer, R. (2002). The quest for modernity: Secular liberal and left-wing political thought in Egypt, 1945-1958: Secular liberal and left-wing political thought in Egypt, 1945-58 (1. Baskı). London, New York: Routledge.
Meijer, R. (2015). Liberalism in the Middle East and the issue of citizenship rights. M. Hatina ve C. Schumann (Ed.). Arab liberal thought after 1967: Old dilemmas, new perceptions içinde (ss. 63-82). New York: Palgrave Macmillan.
Mustafa, H. (2006). A policy for promoting liberal democracy in Egypt. Foundation for Defense of Democracies. http://www.adelinotorres.info/mediooriente/CarnegieEndowment_Promoting_Democracy_in_Egypt%5B1%5D.pdf adresinden erişilmiştir.
Ottaway, M. ve Hamzawy, A. (2007). Fighting on two fronts: Secular parties in the Arab world. Washington, D.C.: Carnegie Endowment.
Sa’ad Al-Din Ibrahim. (2015). Either we reconcile with the Muslim Brotherhood or go to civil war. Middle East Monitor. https://www.middleeastmonitor.com/20151115-sa-ad-al-din-ibrahim-either-we-reconcile-with-the-muslim-brotherhood-or-go-to-civil-war/ adresinde 15.11.2015 tarihinde yayınlanmıştır.
Schumann, C. (2010). Introduction. C. Schumann (Ed.). Nationalism and liberal thought in the Arab East: Ideology and practice (1. Baskı) içinde. London, New York: Routledge.
Sedgwick, M. (2009). Muhammad Abduh. Oxford: Oneworld Publications.
Shahin, E. E. D. (2017). Conclusion: Does liberalism have a future in Egypt. D.
Fahmy ve D. Faruqi (Ed.). Egypt and the contradictions of liberalism: Illiberal intelligentsia and the future of Egyptian democracy içinde (ss. 361-374). London, England: Oneworld.
Weber, M. (1978). Economy and society: An outline of interpretive sociology. G. Roth ve C. Wittich (Ed.). Berkeley: University of California Press.
Wickham, C. R. (2004). The path to moderation: Strategy and learning in the formation of Egypt’s wasat party. Comparative Politics, 36(2), 205-228.
Wilson, B. R. (1966). Religion in secular society: A sociological comment. London: C. A. Watts.