Giriş
Bu yazıda, en önemli Mısır fikrî akımlarında çağdaş eğilimlerin gelişimini özellikle iki dönem arasında bir dönüm noktası olan 25 Ocak 2011 Devrimi’nden sonrasını ele alacağız. Bu devrim, siyasi pratiğin yanı sıra diğer Arap Baharı devrimlerinden kaynaklanan fikirlerin evrimi düzeyinde, Mısır Devleti içindeki entelektüel mücadeleyi etkileyecek yeni bir bölgesel durum yarattı ve bu, militarizmi destekleyen sağ kanat hareketinin ülkedeki mevcut eğilime meydan okumasına yol açtı. Temmuz 1952 Devrimi ve Hür Subaylar’ın Mısır’da idareye gelmesinden itibaren ordu, yönetimde ve böylece kamusal alanda hâkim güç olmuş, Nasır döneminden itibaren Sisi dönemine kadar otoriter hareketi güçlendirmiştir. Bu durum otoriterliği benimsemekle kalmayıp sivil toplum üzerinde kontrolünü meşru gören aşırı sağ kanadın ortaya çıkmasına da sebep olmuştur. Bu eğilim, devlet kurumlarında ve devletin kültürel, medya ve eğitim organlarında kökleşmiştir. Güvenlik gerekçesiyle hakların ve özgürlüklerin baskı altına alınmasını meşru görürken fikrî ve siyasi hareketleri kontrol altına almayı haklı bulmuştur. Hatta muhalefeti “devlet içinde tehlike” olarak alıp ona saldırırken iktidara muhalif söylemleri ve eleştirileri olan entelektüeller, yazarlar, kamusal özgürlüklere dair çağrıları olan aktivistler tutuklanmış ve takibatlar başlamıştır (Uluslararası Af Örgütü, 2019a). Bu durum genel olarak 1952 Devrimi öncesindeki döneme kıyasla entelektüellerin ve fikrî akımların sayısında azalmaya neden olmuştur.[1]
Bölgesel seviyede ise Arap Baharı’nın başarısızlığı, karşı devrimlerin çıkmasına sebep olmuş bu durum ise devrimlere bir şekilde destek olmuş veya zemin hazırlamış fikir akımlarının kaynaklarını kurutmuştur. Bu durum otoriterizmin yeniden üretilmesi ve güçlenmesine, ister dinî ister seküler olsun özellikle Arap Baharı devrimlerine zemin hazırlamış fikrî akımlarla mücadeleyi bölgesel boyutta yürütmesine neden olmuştur Yine aynı şekilde liberal, sosyalist, İslami, milliyetçi gibi çeşitli yönelimlerden akımların önde gelenleri takibe uğramış ve tutuklanmıştır (Stork, 2015).
Önceki bölümlerde Mısır’ın en önemli fikrî akımlarının incelenmesinden sonra bu bölümde, Ocak Devrimi ve Mısır’da 2013 Darbesi’nin ardından ortaya çıkan önemli düşünce akımlarına ve mevcut eğilimlerine ışık tutacağız. Mısır, Temmuz 1952’deki darbeden sonra partilerin dağılması ve kamusal alanın kontrol altına alınmasına benzer bir atmosfere tanık olmuş ve bu dönemde yazarların, aydınların, aktivistlerin, tüm entelektüel ve siyasal akımların parti liderlerinin hapis ve tutuklanmasına benzer bir sürece girmiştir.
Siyasal İslam’ın Çağdaş Fikrî Dönüşümleri
2013’teki askerî darbenin ardından Adli Mansur başkanlığındaki ordunun kurduğu geçiş hükûmeti, devletin militarizasyonu, ordunun kamusal alanı kontrolü ve özgürlüklerin önünü kesmeye yönelik süreci devreye sokmak için 300’den fazla kanun hükmünde karar aldı (Al-Monitor, 2016). Askerî diktatörlük, 2013 Darbesi’nden sonra Mısır’da Müslüman Kardeşler’in Özgürlük ve Adalet Partisi’ni askıya alıp liderlerini tutuklaması ve onları, terörle bağlantıları olmakla suçlamasında olduğu gibi diğer İslami fikir akımları ve partileri de terörist olarak damgaladı (İnsan Hakları İzleme Örgütü, 2019). Ayrıca bunların paralelinde, bu hareketlerin askerî rejimin dinî alanı kontrolüne karşı mücadeleyi temsil ettikleri dikkate alındığında, onların fikirsel kaynaklarını kurutmak, halk karargâh ve teşkilatlarını ablukaya almak, parti karargâhlarına, mülklerine ve mali kaynaklarına el koymak üzere kampanya başlattı (Brown, 2017). Diğer taraftan İslamcıların Mısır’daki son tarafsız seçimde mecliste %76 koltuk kazanması dikkate alındığında herhangi bir seçimde halk karargâhları ve teşkilatlarıyla (askerî rejim açısından) bir tehdidi temsil etmektedirler (BBC, 2012).
Fikirsel dönüşümlerle ilgili olarak İslami hareketler, salt dinî gruplar olmaktan öteye dini, kamusal işleri ve parti çalışmalarını birleştiren yeni bir sürece gitti. Siyasi partileri kurmakla birlikte dinî cemaatleri korumak için çaba sarf etti (Zollner, 2018, s. 9). Daha sonra modern ulus devletin engelleriyle ve Mısır’da ilk adımlarını atmaya başlayan demokrasinin ilkeleriyle yüzleşen partinin programı belirginleşmeye başladı ve bu süreç (İslami hareketi) devlet ve toplumla ilgili temel ilkelerini ve fikirlerini terk etmeye zorladı. İslami hareket davet hareketleri vazifesinden siyasi partiye dönüşümünü meşrulaştırmak için bununla ilgili olarak devlet ve hilafet tasavvurları, kamusal alanda dinin rolü, İslam hukukunun güçlendirilmesi gibi konular hakkında tartışmalara gitti.[2]
Selefilerin Siyasi Dönüşümleri
Selefi hareketler, “Ehl-i Hadis” ekolünün ortaya çıkışının siyasal tarihinden daha sonra Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat doktrinine dönüşen literatür ışığında siyasal açıdan tarihsel olarak iktidarın sağında kalan sağ hareketlerdir. (Ehl-i sünnet ve’l-cemâat) ümmetin birliğini sağlamak için siyasi olarak çaba sarf eden ve böylece nas üzerinden “müteğallibe imamet” (kuvvet yoluyla iş başına geçme), “hükümdara isyan etme” halife ve kral arasında fark gibi siyasi mefhumlar geliştirmiştir. Bütün bunlar, siyasi çekişmelere sahne olan ilk yüzyıllar boyunca Selefiliğin, İbn Teymiyye tarafından ikinci defa ortaya çıkışından İmam Muhammed bin Abdülvehhab tarafından üçüncü evresine kadar gelişmiş literatürdür. Bu dönemlerdeki siyasi yazılı malzemeler çoğu zaman otoritenin tayin ettiklerince ve gözetimi tarafından bazen de ülkede siyasi işler idaresine yardım etmek üzere yazılmıştır.[3] Sosyal açıdan Selefi hareketler, değişim veya direnişin aracı olarak aktif olan sosyo-dinî hareketler olurken ayrıca (bunlar) mobilizasyon ve etki yaratmada toplumsal hareket unsurlarından olan örgütsel yapılar, kaynak ve araçlara sahiptir (Taylor, 2005, s. 31). Mısır Selefi hareketinin bazılarının genel olarak devrimden önce siyaseti, temiz olmayan ve işe yaramaz “bir oyun” olarak tasavvur etmesine rağmen siyasete şer’an girdiği ve siyasi partiler kurduğu gözlemlenebilir.[4] Diğer yandan Selefilerden diğer bazıları, Müslüman Kardeşler’i seçimlerde kendilerinden aday göstermeksizin desteklemişlerdir. Böylece Ocak Devrimi’nden sonra Selefi akımda değişimlerin koşullarını aşağıda hususlar üzerinden gözlemleyebiliriz:
Seçimlere ve meclise giriş: Yasama, Allah’ın haklarından mutlak bir haktır; pozitif kanunlar şeriata aykırıdır; Allah’ın indirdiğinden başkasıyla hükmetmek, Allah’ın azabını gerektirir gibi delillerle yasaklamışken (Arap Demokratik Merkez, 2017) (sonrasında) maslahatı gözetmek ve kötülükleri engellemek gerekçesiyle bunu meşrulaştırmak (Berhami, t.y., s. 4).
(Selefilerin), öncesinde kadınların kamu görevlerini üstlenmelerini uygun bulmayan duruşlarına rağmen sonrasında kadınların aday olabileceklerine dair izin verilmesi (el-Şahat, 2015).
Seçim yasalarına uygun olarak Hristiyanların Selefi partilerin listesinden aday gösterilmesine izin verilmesi (El-Şebab, 2015).
2014 Anayasası’nda, İslam şeriatının yasamanın ana kaynağı olduğunu açıklayan bir maddenin statüsünden feragat edilmesi (Mübteda, 2013).
Selefi Tecrübesinde Dönüşümlerin Nedenleri
Bazı araştırmacılar, siyasi referanslarını temellendiren önceki düşüncelerinden vazgeçmediklerini göz önünde bulundurarak Selefi pratikteki bu dönüşümlerin fikirsel olmaktan ziyade pragmatik olduğuna işaret etmektedir (Lacroix, 2016). Bununla birlikte bu tavizleri, bir fıkıh kaidesi olarak fıkhi ilkelere göre zaruret anında “maslahatın ve mefasidin göz önüne alınması kaidesi” (def-i mefâsid celb-i menafiden evladır) açısından gerekçelendirmiştir (el-Şahat, 2015). Parlamentoya girme, kadınların ve Hristiyanların yetkilendirilmesine dair önceki katı görüşlerine rağmen bu akımların liderleri, fikrî dönüşümlerini “hayırların en hayırlısı, şerlerin en şerlisi” bakış açısıyla “maslahatın ve mefasidin göz önüne alınması” (Berhami, 2011b) kaidesiyle gerekçelendirmiştir (Berhami, 2011a). Sonuçta kendilerinin “mefasid ve maslahat” kuralına dayanmaları dikkate alındığında, bu konuda kendilerine meşruiyet sağlayacak görüşleri aramak için fıkhi mirasa geri dönmüşler ve bu kuralı yeniden gün yüzüne çıkarmışlardır. Partinin liderleri açısından bu maslahat, siyasi sürece girmektir ve öncesinde işaret edildiği gibi Selefi grubun gerçek manada fıkhi bir dönüşümüne yönelik bir işaret değil pragmatist bir yorumdur.
Selefilerin siyasi kaynaklarını ürettikleri siyasi referanslar dikkate alındığında, kendilerine göre en önemli kaynak; “siyasi hedefler, şeriat hedefleri dâhilinde olmalıdır” diyen Yasir Berhami’nin Şer’î Siyaset’idir (Berhami, 2011b). Ehlü’ş-şevke (yöneticiler, valiler, bürokratlar etki ve yetki sahibi olan herkes) kavramı, Mısır toplumunda fayda ve zararın (maslahat ve mefasid) değerlendirilmesinde eksen bir kavramdır. Toplumda gücü elinde bulunduranlara bakıldığında Selefilerin siyasi ve dinî taleplerinden geri adım atma ve Mursi’ye karşı yapılan darbeyi kabul etme nedenlerini açıklar. Öyle ki Berhami, Mursi’ye karşı yapılan darbeyi haklı çıkarmak için yazdığı makalelerinde şöyle demiştir: “Muktedir bir imamın varlığı ve seçimlerle biatının gerçekleşmesi güzel vehmi hayalden ibarettir. Bu hayali yaşadık ve bazılarımız yaşamaya devam ediyor. Ey Milletim, siz çoğunluk musunuz? Bildiğim kadarıyla imamet itaati mecbur kılan Ehlü’ş-şevke olmadıkça geçerli olmaz. Ülkedeki gerçek Ehlü’ş-şevke Dr. Mursi’ye karşı çıkamadan itaat ediyorlar mı? Ordu, polis, istihbarat, medya, para, ekonomi, yargı, derin devlet, önceki rejimin takipçileri başkanın elinde mi” (Berhami, 2011b)? Bunlara ek olarak: “Yetkilendirilmiş ve güçlendirilmiş lider, ordusunun komutanından ültimatom almayı kabul eder mi? Sonra uyarısını geri çekmesini talep etmenin dışında onu azletmiyor, ona bir süre biçmiyor ki onu azletme gücünün olmadığı şüphe götürmez” (Berhami, 2011b).
Berhami, Selefiler nezdinde itibar gören diğer bir âlim Cüveynî’den de alıntı yapmıştır: “Eğer vali, belli bir vakit zulmederse zulmü ve baskısı ortaya çıkarsa zulmünden ve kötü davranışından vazgeçmezse ehlü’l-hal ve’l-akd onun savaş veya silah zoruyla bile hal’ine karar verir”. Nevevî, Cüveynî’nin açıklaması üzerine yaptığı yorumda, (valinin) görevde kalmasında daha büyük bir fesat olması hâlinde ona karşı silahla müdahale edilebilir böylece eğer şeriat hükümlerini uygulamada aciz kaldığı ortaya çıkarsa ulemanın idarecinin hal’ine karar vermesinin caiz olduğunu” söyler.[5] Bu nedenle Ehlü’ş-şevke kavramı, Selefi siyasal düşüncesinin merkez kavramı olmaya devam ederken Selefi siyasal düşünce, kurumsal/kurucu literatürünün, Selefilerin seçimlere girmesinde veya Mursi’nin azlinde darbeye müdahil olmada, 2014 Anayasası’nın şeriat maddesini tefsir eden 219. Maddesi’nin kaldırılmasında verdikleri tavizler için başvurdukları fıkhi ve fikrî kaynaklar olduğu açıkça görülür.
Bununla birlikte modern devletle örtüşen bir Selefi siyasi fikri olduğunu söyleyemeyiz. Selefi hareketlerin siyasi fikri aslında yüzyıllar boyunca oluşmuş şeri siyaset literatürü mirasına dayanır. Bu yüzden modern devlet kavramının yanı sıra çağdaş siyasi düşüncenin gelişimi ile beraber yürümemiş ve kendini gözden geçirmemiştir. Böylece İmam el-Cüveynî’den başlayan ve İmam İbn Teymiyye’ye kadar devam eden -Hicri 4. yüzyıldan ve 8. yüzyıla kadar ulemanın oluşturduğu literatür- siyasilerin çağdaş fikirlerini inşa ettikleri siyasi envantere hâkimdir. Buna ek olarak Selefi akımların, bu konulardaki alıntıları, eski kitaplardaki çıkarımlardan gelmemektedir. Selefi akımlar esasında metinsel akımlar olmanın yanında akli içtihad yerine daima nassın egemenliğinden yana olmuşlardır. Bu tarih boyunca diğer İslami akımlar ve ekollerden onları ayıran özelliklerden en önemlisidir.
Mısır siyasi arenasında İskenderiye Selefi akımından bazı aktivistlerin partilerinin oluşumları esnasında askerî istihbarat ve egemen güçlerle dayanışma içinde oldukları konusunda eleştirildikleri not edilmelidir. Özellikle Müslüman Kardeşler başta olmak üzere diğer İslami akımlara karşı güvenlik mekanizmaları ile iş birliğine işaret edilen devrimden önceki tarihlerine bakıldığında yine bu unsurlarla ilişkileri, İslami akımların dinî seçim haritasını bölmek ve aslında Müslüman Kardeşler’in oylarını parçalamak için bir yöneliş mesabesindedir. Bu ithamların ciddi ithamlar olmasına ve belki de siyasi pratikleriyle bağlantılı olarak delillerin bulunmasına rağmen bu suçlamaların ötesinde 3 Temmuz 2013’te Cumhurbaşkanı Mursi’nin devrilmesine yönelik darbede kendilerinin açık iş birliği dışında somut deliller yoktur. Bu darbeye yönelik iş birliği Berhami’nin (2014) “Sisi’yi seçmekle Allah’a ibadet ediyoruz” açıklamasında bu görülebilir. Bu akım askerî sultayı ve kan, hapsedilme ve tüm siyasi akımlardan demokrasi destekçilerinin tutuklanmasını içeren askerî darbeye taraf olurken demokrasiyi diri diri gömmüştür.
Müslüman Kardeşler’deki Fikrî Dönüşümler
Müslüman Kardeşler’de özellikle Ocak Devrimi’nden sonra devlet ve toplumla ilgili görüşlerinde, dinî bir cemaatten siyasi harekete -çoğu zaman muhalefette olmalarıyla birlikte- dönüşümünden ve Ocak Devrimi’nden sonra iktidara taşınmalarıyla birçok değişiklik olmuştur. Bu bağlamda dönüşüm muhalefetten iktidara ve oradan da 2013 Darbesi’yle indirilmesi sonrasında hareketin fikrî parçalanması doğrultusundadır (Nasır, 2015). Ocak Devrimi’nin başından bu yana Müslüman Kardeşler, fikrî ihtilaflar sonucu partisel bölünmelerle karşı karşıya kalmıştır. Müslüman Kardeşler cemaatinin içinde hâlihazırda cemaate hâkim olan ana akım, “Kutubçuluk” olarak bilinen Selefiliğe daha yakın olan gruptur ve “Muhafazakârlar” olarak adlandırılır. Mürşid Muhammed Bedi ve Hayrat al-Şatır, Muhammed İzzet ve diğerleri bu grubun liderliğini yapmaktadır (Tamil, 2014). Grup içinde İhvan’dan ayrılarak Güçlü Mısır Partisi’ni kuran Abdülmünim Ebu’l Futuh’un liderliğinde reformist olarak bilinen bir akım daha vardır. Bu akım daha pragmatist ve farklı gruplar ve oluşumlarla iş birliğine meyillidir. Kadınları ve sekülerleri partisinde entegre etmiş olup -partinin liderinin de ifadesiyle- daha çok Türkiye’deki Adalet ve Kalkınma Partisi tecrübesine yakın bir oluşumdur.[6] Burada hareket içinde üçüncü bir oluşum ise parti lideri İslam Lütfi’ye göre hareketin “modası geçmiş değerleri ve çeşitliliğe muhalif olmaları” sebebiyle hoşnutsuz olan parti içinden gençlerin akımıdır (Mısır Akımı Partisi, 2011). Ocak Devrimi’ne fiilî olarak katılmasından dolayı daha devrimci bir harekettir. Liberal, sosyalist olan siyasi gençlik hareketlerine daha yakındır. Bu akımın birçoğu Mısır Akımı Partisi’ni kuran aktivistlerden müteşekkildir (Mısır Akımı Partisi, 2011). 3 Temmuz Darbesi’ni müteakip grup, fiilî olarak ikiye ayrılmıştır. Birincisi, grubu yurt dışından özellikle Londra’dan yöneten yaşlılar neslinin öncülüğünde, geleneksel yaklaşımın bir devamı olan akımdır. İkincisi (Mısır’da) bir grubun önderlik ettiği ve Türkiye’de onu destekleyen bir grubun bulunduğu fraksiyondur. Rejimin şiddetiyle yüzleştikten sonra? şiddet fikrine daha sıcak bakmaya başlamıştır. Bir yandan da rejimin acımasızlığına karşı kendilerini korumaya dayalı “yenilikçi barış” olarak adlandırdıkları, rejimin tüketmek ve yıkılmasının bir yolu olarak belirli, seçilmiş ve rejimin kafasını karıştırıcı suikastları benimsemişlerdir. Ayrıca iki grup arasında, grubun çalışmasını düzenleyen kurallar, taban ve liderlik arasındaki ilişkinin niteliği ve harekette karar alma süreçlerinde her bir grubun rolleri hakkında daha derin bir çatışma vardır (Fehmi, 2015).
Bununla birlikte hareket genel olarak modern devlet anlayışına yönelik görüşleriyle ilgili kamuoyu tartışmalarına girmezken modern zamanlarda hilafetin şeklini belirlemeksizin hilafetin yeniden yapılandırılmasına yönelik iddialarını devam ettirmekte, hareketin liderlerinin sözleri üzerinden literatürlerinde hâlâ vurgulamaktadır. Aynı şekilde şeriatın uygulanmasına yönelik olarak da eserlerinde bugün Mısır Devlet’inde olan uygulamalardan farklı neler olacağına dair bir açıklama yapmamışlardır. En önemli 3 hedeflerinden biri, dinin kamusal alandaki rolü –ya da literatürlerinde geçen şekliyle- toplumun İslamlaştırılmasının arttırılmasıdır (Trigger, 2013). Bunun Suudi Arabistan’ın Emri Bil Maruf Nehyi Anil Münker heyetine benzer bir role sahip hisbe tarafından gerçekleştirilip gerçekleştirilmeyeceği belirtilmezken hedeflerden en tutarlı olanı budur. Alison Pargeter, Müslüman Kardeşler Muhalefetten İktidara kitabında tartıştığı gibi hareketin içinden köktenci teorisyen Seyyid Kutub haricinde tek bir gerçek düşünür çıkmadığını, Hasan el-Benna da dâhil olmak üzere cemaatin genel mürşidlerinin çok az yazılı eser bıraktığını belirtmiştir. Yazar; “detayların açıkça ifade edilmemesini, Müslüman Kardeşler’i hizipçilikten korumak için bilinçli olarak yapılan bir taktiksel karar olarak” görür (Trigger, 2013). Diğer bir açıdan gerçek iç tartışmalara ve daha çok dağılmaya neden olabilecek hedefleriyle ilgili hususlara yönelik eleştirilerden dolayı parçalanmalardan korumak için buna gidilmediğini ifade etmektedir.
Bu çerçevede Müslüman Kardeşler düşüncesi ve Ocak Devrimi’nden sonra dönüşümü aşağıdaki hususlarla bağlantılıdır:
Modern siyasal sistemlerle karşılaştırıldığında, literatüründe henüz şekli net olmayan halifeliği restore etmek için uzun çalışma geçmişlerine rağmen ulusal devleti kabul etmiş olmaları (Tammam, 2010, s. 8).
Demokrasiyi iktidara ulaşmada bir araç olarak kabul etmeleri (Tammam, 2010, s. 8), tarihî süreçlerinin başında uzun bir reddediş ve tereddütten sonra parti kurmaları, siyasi parti sürecine girmek isteyenlerin hareketten ayrılmaları.[7]
İslam hukukunun uygulanmasına ilişkin çalışmaların sürdürülmesi.[8] Ancak bu hareketin fikirlerini temsil eden eserlerde nasıl olacağı belirtilmemiş olmasına rağmen partinin hâkim siyasi görüşünü temsil eden “Mekasid Şeria” metninde şeriatın tatbiki vizyonunun kaynağını parlamentodaki çoğunluk üzerinden milletin üzerinde fikir birliği oluşturması olarak belirtmiştir (bkz. Müslüman Kardeşler’in Özgürlük ve Adalet Partisi Resmî Programı, t.y., s. 8).
İlgili yasaların yürürlüğe girmesiyle dinin rolünü her vatandaşın (iyiliği yayıp kötülüğü nehyetme hakkı olarak tabir edilen hakkulhasbe hakkını koruyarak kamusal alanda arttırmak) (bkz. Müslüman Kardeşler’in Özgürlük ve Adalet Partisi Resmî Programı, t.y., s. 14).
Hareket içinde otoriter rejimlere karşı siyasi şiddete başvurmakla ilgili hâlâ fikrî bölünmeler devam ederken hareketin fiilî olarak 2013 Darbesi’nden sonra yurt içinde ve dışındaki liderleri dolayısıyla fraksiyonlara ayrılması (el-Şerif, 2014).
Hareket, iktidara gelmesine rağmen “İslam çözümdür” sloganına karşılık siyasi ideoloji olarak, kendi politik ideolojisini kabul edilebilecek tutarlı bir “hâkim ideoloji” şeklinde oluşturamadı. Öyle ki hareket, muhalifleri karşısında “İslam çözümdür” sloganını darbeden sonraki dönemde yükselterek kendi literatürü, entelektüel ve politik mirasına dayanan sistematik bir siyasi plan şeklinde üzerine çalışmadan “meşruiyetin restorasyonu” adı altında taraftarlarını mobilize etmek için mazlumiyet ve mağduriyetini bir araç olarak kullandı (Tammam, 2010).
Müslüman Kardeşler’de Parçalanma Sürecinin Geleceği
Hâlihazırda Müslüman Kardeşler hareketi içerisinde parçalanma olarak nitelendirilebilecek olan sonuçlara büyük bir şekilde etki edebilecek birçok parametre vardır. Bunlardan en önemlisi, dışarıdan ya da içeriden baskı olması hâlinde siyasi şeffaflık sürecini yürütme durumunda Mısır siyasetinde ikinci kez meşrulaştırılmış rollerini yeniden oynayabilmeleri için askerî nizamla anlaşma sürecine gidilmesidir. Bu durumda istihbarat birimleri hapishanelerde ılımlı olarak nitelendirdikleri üzerinden bu parçalanmanın mühendisliğini, hareketin rolünün bu birimler gözetiminde yeniden canlanması için yapabilir. Bu durumda tıpkı tamamen yasaklanmadan kademeli olarak zayıflatılan İhvan’ın Ürdün tecrübesi gibi hareketin etkisiz hâle getirilmesi ve ordunun elinde işlevsel bir araç hâline gelmesi beklenmektedir.
Bazı İhvan liderlerine çalışmalarında izin vererek ve kurumlarını yasal olarak kaydederek hareketin içerisinde şahinler kanadı iyice sıkıştırılacaktır (elNeimat, 2018). Bu durumda askerî rejimin Mübarek rejiminin tecrübesini uygulayarak resmî bir siyasi şeffaflık sağlayarak ülkede demokrasi sistemini yapmacık partileri yoluyla onları sahada çalışmaya zorlayarak yeniden tesis etmesi beklenmektedir. Böylece bu durum iç ve dış ziyaretlerde rejim başkanının karşılaşabileceği basın sorularının vereceği rahatsızlıktan ve utançtan kaçabilmeye yardımcı olacaktır.
İkinci olasılık, bir halk devriminin Mısır’daki askerî rejimi devirmede ikinci bir kez başarılı olacağıdır. Bu durumda Müslüman Kardeşler’in liderlerinin yurt dışından geri dönüşü ve sembol isimlerinin de hapishanelerden çıkması için ortamı tekrar uygun hâle gelecektir. Yurt dışındaki iki grup arasındaki anlaşmazlık ve Londra’daki yaşlı liderlerin, İstanbul’da onlara muhalif liderlerin bazılarını görevden almaya çalışması gerçeği göz önüne alındığında bu aşamadaki politik başarının ölçütü, her bir grubun yurt içinden ve yurt dışından finansal destek alma ve her fraksiyonun hareket için en fazla üyeyi çekebilme kapasitesine bağlı olacaktır. Londra’daki ve hapishanelerdeki tarihî liderler, hareket içinde seçim meşruiyetine sahip olsa da diğer grup ve partileri, medya ve araştırma merkezleri ve kitlelerle iletişim kurma yeteneğini geliştirebilmiştir. Böylece Mısır’da yaklaşmakta olan herhangi bir seçimin hazırlığı yapılması durumunda mücadelede diğer grubun üyelerinin zihinlerinde ve yüreklerinde güçlü bir rakip hâline gelmiştir.
Güçlü Mısır Partisi Akımı ve Abdülmünim Ebu’l Futuh
Müslüman Kardeşler’in eski liderlerinden Abdülmünim Ebu’l Futuh’un Mısır siyasetinde rakipsiz güçlü bir figür olması özellikle 2012 seçimlerini oy çokluğu açısından dördüncü parti olarak bitirmesiyle belirmiştir (BBC Arapça, 2012). Siyasi yelpaze içerisinde güçlü bir şahsiyet olarak dikkate alınır. Bu, İslami, liberal ve sosyalist gibi çeşitli siyasi akımlardan aktivistleri içermesi ve devrimci gençlik hareketlerinin farklı fraksiyonları tarafından desteklenen partisinin doğası ile doğrulanmaktadır (Al Jazeera Encyclopedia). Parti, siyasi ve dinî özgürlüklere eğilimli olduğu ve ülkeyi İslami ve laik akımlar arasındaki siyasal kutuplaşma durumundan kurtarmaya çalıştığı için kendisini kendi tanımlamasına göre “ortanın solu” ya da sosyoekonomik demokratik partilerden biri olarak tanımlar (Güçlü Mısır Partisi Resmî Facebook Sayfası). Sisi bu partiyi, “aşırı İslamcı” olarak vasfederken uyumcu nitelikleri ve ülkedeki çeşitli siyasi akımlarla çalışma kabiliyetinin yanı sıra hitabet yetenekleri ve medyada rağbet görmesiyle Mısır askerî rejimi için bir tehdit oluşturmaktadır (El-Jazeera.net, 2013). Dış seyahati esnasında medyaya yaptığı açıklamalar dolayısıyla “Ülkedeki millî çıkarlara zarar verecek yalan ve yanlış haberlerin yayınlanması ve yayılması, anayasa ve kanun hükümlerinin aksaması, devlet kurumlarının ve kamu otoritelerinin görevlerini yerine getirmelerini engellemek için kanun hükümlerine aykırı olarak kurulmuş bir topluluğa liderlik etmek, vatandaşların kişisel özgürlüğünün ihlali ve ulusal birlik ve sosyal huzura verilen zarar, yönetime karşı çıkmanın meşrulaştırılması, sistemi zorla değiştirmeye teşebbüs, kamu düzenini bozma ve toplumun emniyetini ve güvenliğini tehlikeye atma” suçlamasıyla tutuklanmıştır (noonpost.com, 2018).
Bütün bunlar, Ebu’l Futuh’un Müslüman Kardeşler’den ayrılması, yeni bir parti kurması ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Müslüman Kardeşler adayına rakip olmasına, Cumhurbaşkanı Mursi’ye karşı yaptığı muhalefet ederek erken cumhurbaşkanlığı seçimleri çağrısı yapmasına, 30 Haziran sahnesinde yer alması ve darbeden sonra atanan Cumhurbaşkanı Adli Mansur ile görüşmelere katılmasına rağmen olmuştur. Yine bütün bunlar, rejimin partiyi İslami akımların bir parçası olarak görmesine ve önceden İslamcılara yönelik hazırlanmış suçlamalara maruz kalmasına engel olmamıştır. Cumhurbaşkanlığı seçimlerini boykot etmesi, darbeden sonra anayasayı oylaması, Cumhurbaşkanı Mursi’nin pozisyonu ve onun demokratik tecrübeye karşı darbe olarak bakışına yönelik eleştirileriyle bir yandan da İslamcı akımlar tarafından kınanmıştır.
Bazıları Ebu’l Futuh’un Müslüman Kardeşler’in ideolojisiyle değil teşkilatıyla anlaşmazlığa girdiğini düşünmektedir. Ebu’l Futuh teşkilattan ayrıldıktan sonra Mısır millî projesi ile birleşen bir mücadele ruhu modeli olarak karakterini yeniden ortaya koymuştur. İhvan’ın, entelektüel kökeni olan yeniden uyanış düşüncesini gerçekleştirme çabaları tecrübesiyle ve İslam ruhunun yeni Mısır’ın ulusal sivil projesinin birleşimi olarak gördüğü teşkilatla fikrî bir muhalefeti yoktur. Bazıları onun İhvan’dan ayrılışının Erdoğan’ın geleneksel İslami partilerden ayrılması ve Türkiye’deki İslami hareketin tarihî lideri Prof. Necmettin Erbakan’ın çizgisinden ayrılmasına benzetmektedir (El-Habil, 2018).
Ebu’l Futuh’un şahsi popülaritesine rağmen partisi herhangi bir siyasi rekabete girmemiş ve hem parlamento düzeyinde hem de bölgesel düzeyde herhangi bir seçim faaliyetinde alternatif olarak kendisini ortaya atmamıştır.
Sadece cumhurbaşkanlığı seçimlerini ve anayasa referandumunu boykot etme kampanyalarına katılmıştır. Ebu’l Futuh, partinin kişisel girişimi olması eleştirileriyle yüzleşirken partinin sahadaki popülaritesinin ölçülmesinin nicel bir yolu yoktur. Bu nedenle Ebu’l Futuh’un kişiliğinin herhangi bir sebeple ortadan kalkması, partinin projesinin bir bütün olarak sonunu temsil edebilir ve Ebu’l Futuh’un popülaritesi partinin Mısır sokaklarındaki popülerliğinden hâlâ daha büyüktür.
Sufi Akımlar ve Politikaları
Geleneksel olarak Mısır’da sufi akımlar, 2011 Ocak Devrimi patlak verene kadar siyasi parti formunda siyasetle ilgilenmekten uzak kalmışlardır. Seçimleri kazanamamış olsalar da Hizb-ut Tahrir, Nahda Partisi, El-Nasr Partisi adında üç parti kurmuşlardır. Mısır’da sufilik, 16 üyeden oluşan Sufi Tarikatları Yürütme Konseyi’ni oluşturan (1976) 118 Sayılı Kanun ile düzenlenmiştir. Bu kanuna uygun olarak konsey, devlet tarafından tanınmış olan sufi tarikatlar ile ilgili alınan tüm kararları kontrol eder. Bu konseye üyelik seçimleri her üç yılda bir 10 üyeyi seçimle belirlemek için yapılır, geri kalan beşi ise Yerel Kalkınma, Kültür Bakanlığı, Vakıflar Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı ve El-Ezher Üniversitesi tarafından atanır (Al-Isnavi, 2017).
Yaygınlık açısından bakıldığında, tarikatların Sufi Tarikatları Yüksek Meclisleri’ndeki sayısı 77’dir ve 6 milyona yakın üyesi vardır. Her sufi tarikatın köylerde ve kasabalarda, Kahire’de ya da diğer eyaletlerin başka şehirlerdeki genel merkeze tabi olan bir şubesi vardır. Büyük Kahire’de (Kahire yönetim birimini de içine alan farklı idari merkezlerin altında toplandığı bölge) 41 tarikat vardır ve en meşhurları; El-Rifaiyye, Muhammediye, Şazeliye tarikatlarıdır. İskenderiye’de ise 4 tarikat olup en meşhurları Nakşibendi’dir. Bu tarikatlar, Batı’daki eyaletler Feyyum, Doğu eyaletler Kafrü’ş Şeyh ve El-Said ile en meşhurları el-Rahimiyye el-Kanaviyye Tarikatı’nın olduğu Yukarı Mısır’da yaygındır (Al-Isnavi, 2017). Tarikat üyesi kişilerin sayısı, Sufi Tarikatları Yüksek Konseyi Şeyhi Dr. Abdülhadi el-Kasabi’nin açıklamalarına göre 15 milyondur. Bunların 2 milyonu Rifai Tarikatı’na mensupken bir milyonu Ebu el-Azaim’e mensuptur (Arap Mısır, 2015a).
Sufilerin parti kurmadan önce siyasetle ilgilenmemiş olmalarına rağmen Ocak Devrimi dönemi bir yandan sufi temsilcilerin bir yandan Müslüman Kardeşler ve Selefilerin temsilcileri arasında basına yansıyan sıcak tartışmalara sahne olmuştur. İki taraf arasındaki doktrinel farklılıkların yanı sıra siyasi ihtilaf, sufileri, önceki otoriteye destek vermeye yöneltmiştir. Sufiler, Müslüman Kardeşler ve Selefilere karşı bir kampanya başlatmış ve onları, ülkeyi çekişmeye sürükleyip diğer tarafları dışlamakla suçlamıştır. Üyelerinin sayısı, askerî devrimi desteklemeleri, sufi liderlerinin birçoğunun rejime bağlı olması, prestijli pozisyonlara sahip olmaları göz önüne alındığında, onların iktidar elinde bir araç olduklarına yönelik tanımlanmalar geçerli bir yorumdur. Genellikle ordu, polis ve yargı gibi devlet kurumlarında çok sayıda çalışanı olan tarikatların liderleri, varlıklı ailelerden gelmektedir. Ayrıca Abdülnasır, Sufi liderleriyle onlardan Şeyh Cündiye’yi, o dönemlerde en önemli sufi şeyhlerinden Kamil el-Kıyati’nin millet meclisi ve sosyalist birliğine üyeliğine katılımlarını ve ödüllendirilmelerini istemiştir (noonpost.com, 2018). El-Azmiye Tarikatı, Enver Sedat’ın imzaladığı Kamp David Anlaşması’nı destekleyen sufi tarikatlardan birisiydi. Mübarek, sufiliğin yayılmasını genişletmek üzere çaba sarf etti hatta öyle ki bu tarikatların birçoğunun liderleri Ulusal Demokrat Partisi’ne bağlıydı.
Bu akımlarda en önemli siyasi girişim, 2014’te sufi heyetlerin Sisi’ye “Lailahe illallah Sisi Habibullah” (Allah’tan Başka İlah Yoktur Sisi Allah’ın Sevdiğidir) sloganıyla cumhurbaşkanı olarak bağlılık sözü vermesidir (Anan, 2017). İskenderiye’deki sufi şeyhinin temsilcisi Şeyh Cabir Kasım, dinî söylem krizinin Müslüman Kardeşler hareketinden kaynaklandığını, devletin İslam toplumunu 85 yıldır ifsat edenleri hafife aldığını, Vehhabî ve Selefi davetçilerin yanlış ve aşırılık yanlısı söylemlerini yaydığını söylemiştir. Müslüman Kardeşler’i bütün terörist grupların annesi olarak işaret ederek İhvan ve Selefilere saldırmıştır (Arap Mısır, 2015a).
Sufi tarikatların devletin hukuk sistemi ve yapılarına eklemlenmesi böylece devletin şeyhlerin atanması süreçlerini düzenleyen kanunların çıkarılmasına müdahil olması, tarikatların topyekûn iktidarın tasarrufu altında alınması yanında metotları ve onların ritüellerine hâkim olan maneviyat göz önüne alındığında tabiatları gereği siyasi bir fikir oluşturma eğiliminde değildirler. Bu durum, tarikat liderlerinin 1952 Darbesi’yle inşa edilen otoriter devlet görüşü yanlısı olduklarını beyanlarıyla ilan etmelerinden dolayı özellikle de devrimden sonra belirginleşen pozisyonlarına bakıldığında görülebilir. Bu nedenle devrim sonrası dönemde birkaç partinin oluşumuna rağmen tarikatlar siyasi arenada bağımsız bir siyasi aktör olarak değil devletin elinde işlevsel bir araç olarak görülebilir.
Modernlik ve Gelenek Arasında Dinî Söylemin Reformuyla İlgili Yönelimler
2013 Darbesi’nin ardından Mısır hükûmeti, askerî otoritenin ve onun medyasının kontrolünde, dinî söylemin düzenlenmesi çağrılarında bulunan fikrî eğilimlerine geri dönmüştür. Bu eğilimler Sisi’nin özellikle dinî münasebetle yaptığı konuşmalarında ve Ezher’in sembol isimleriyle görüşmelerinden sonra fikrî ve medya alanlarına hâkim olmuştur (Egyptian News Today, t.y.). Bu her ne kadar yeni bir eğilim olmasa da iktidar ve onun kurumları ve İslami gruplar arasında dinî alan üzerine yeni bir mücadeleyi temsil etmektedir. Bu durum aynı zamanda gelenek ve modernite, laiklik ve din arasındaki fikrî mücadelenin uzantısıdır (Brown, 2017).
Buna yönelik resmî talepler, terörle mücadele başlığı altında devlet tarafından gelmiştir. Ancak burada analistlerin üzerine tartıştığı sebep, devletin dinî alana hâkimiyetinin yeniden tesisi ve 2011’de mecliste %76 koltuk kazanan siyasi İslam hareketlerinin halk tabanı kaynağının kurutulması çabasıdır. Çünkü İslami hareketin bu zaferi, 1952 Darbesi’nden bu yana askerî rejimin yüzleştiği en büyük problemdi. İslami hareketler, kamusal alandaki çalışmaları ve siyasal mesajlarını iletmek için iletişim araçları, medya ve camilerin kullanılması sonucu parlamentoda benzeri görülmemiş bir sayıda sandalyeyi kazanabilmişti. Dolayısıyla askerî rejime en büyük tehdit, siyasal İslam düşüncesinin kurucu edebiyatıydı (El-Hatip, 2016).
İktidarın talebine rağmen Ezher’in dinî söylemin düzenlenmesi talebine cevabı olumsuz olmuştur. Bu durum, rejimi büyük ölçüde istihbarat birimleri eliyle üretildiğine inanılan parlamento yoluyla anayasa düzenlemeleri yapmaya yöneltmiştir. Bu düzenlemelerin birçoğu, Sisi’nin kendisine aleni olarak “beni yordun ey faziletli imam!” çıkışında bulunmasından sonra bu taleplere karşı çıkmış görünen Ezher şeyhinin görevden alınmasına izin vermekteydi (Anadolu Ajansı, 2018).
Sisi’nin talepleri şu hususlardaki dinî söylemlerin reformuna odaklanıyordu: Modern hükümlerin çıkarılmasında geleneğe bağlı kalmada daha esnek olunması, şifahi talakın kaldırılması, sünnetten ziyade Kur’an’la yetinilmesinin yeterliliği ve bunlara ek olarak Rabia ve Nahda (meydanları) kurbanlarına karşı şiddet kullanmayı lanetleyen Ezher’in konumuydu (Anadolu Ajansı, 2018).
Ezher’in, Cumhurbaşkanı’nın Sisi’nin bu talebine rağmen bu reform kampanyasına dâhil olmamasıyla dinî söylemin reformu süreci medyadan, yazarlardan ve önde gelen entelektüellerden bir kısım isimlere havale edilmiştir. (Amerika Birleşik Devletleri merkezli bir Arapça uydu TV kanalı) Al-Hurra devreye girmiş ve gazeteci İbrahim İsa ve İslam Bahiri ile iki programa ev sahipliği yapmıştır. Her ikisi de geleneğin eleştirisi, dinî söylemin yenilenmesi, siyasal İslam gruplarıyla mücadeleye dair tartışırken bu kanalın internet sitesinde de aynı hususlarla ilgili makaleler yayınlanmaktadır (El-Osamene, 2018).
Analistler, askerî rejimin, rejimin meşruluğunu ve darbenin kabulü için Batı’nın ikna edilmesinde bir araç olarak 2013 Darbesi’nden bu yana terörle mücadeledeki rolünü en üst düzeye çıkarmak için çalıştığı görüşündedir. Bu bağlamda Sisi’nin Münih Güvenlik Konferansı’ndaki konuşmasında olduğu gibi dinî söylemleri yeniden düzenleme kampanyaları, dışarıdan destek bulmak için uğraşan rejimin hedefleriyle paraleldir (Al-Yaoum, 2019). Dinî alana hâkim olmada hem Ezher hem de İslamcıların karşı çıktığı dinde reform konusunda, iktidar çalışırken askerî rejim de Ezher’in ve Ezher şeyhinin güçlerinin daraltılması için anayasanın düzenlenmesi, siyasal İslam hareketlerinin kaynaklarınım kurutulması için de uğraşmaktadır. Bununla birlikte (rejim) sadece güvenlik (önlemleri) ve çatışmayla (İslami hareketi) bitiremeyeceğinin farkındadır (el-Şerif, 2014).
Bu nedenle dinî söylemde reform düşüncesi ve rejim otoritesini pekiştirmek, kamusal özellikle de dinî alanı siyasal İslam hareketlerine kapatma manevrası gibi gözükmektedir. Kampanyanın en sert muhaliflerinden Ezher şeyhinin kendisi olmasına rağmen bu kart, terörizm düşüncesinin kurucu edebiyatını kurutmak kisvesi altında maniple ediliyor gözükmektedir. Bu kampanya aynı zamanda ülkede bazı laik yönelimlerin önde gelen sembol isimlerinin de istekleriyle örtüşmektedir. Bu isimler, İslamcıları iktidardan devirmek için demokrasiyi ortadan kaldırmasına ve diktatörlüğün temelinin sağlamlaşmasına yol açmasına rağmen 2013 Darbesi’yle aynı safta yer almıştır. Bu durum ülkede laik akımların özellikle İslami akımlarla ilgili krizlerini de ortaya koymaktadır (Kayalı, t.y.).
Özetle, bu modern çağdaş akımın en önemli özelliği aşağıdaki gibidir:
Kur’an’a olan itimadın arttırılmasına karşılık peygamber hadislerinin de arasında bulunduğu geleneksel naslara dayanmanın azaltılması.
Kur’an’ın çağdaş ve modern yorumları üzerinde çalışmak ve onu, tarihî bir metin olarak dikkate almak.
İctihadta ve modern nevazilde (sonradan meydana gelen, insanlar için zorluk veya sıkıntı doğuran durum) aklın etki alanının arttırılması.
Geleneğin modern çağa uygun olmayan fetva ve aykırı görüşlerden arındırılması.
Kamusal alanda İslami cemaatler de dâhil olmak üzere din adamlarının egemenlik sahasının azaltılması.
Ezher’in (askerî rejimin) görüşlerine uygun bir kurum olarak yeniden yapılandırılması ve buna müteakip dinî eğitimde reformların düzenlenmesi.
Bu satırların yazıldığı esnada da Ezher’in kurum olarak -aynı zamanda baş imamı ve şeyhininbu fikirlere karşı direnmesine rağmen anayasanın değişmesiyle Mısır toplumunda dönüşümler ve anayasanın, cumhurbaşkanına, Ezher şeyhini görevden alma yetkisi vermesi beklenmektedir. Bu tür bir yüzleşmede, Ezher Şeyhi’nin değişmesi ve devletin üniversitenin müfredatına müdahalesi ayrıca askerî rejimin kitle iletişim araçlarının yanı sıra ülkedeki kültürel ve eğitim kurumlarının kontrolüne de egemenliği yakın gelecekte bu yönde büyük bir değişikliğe yol açabilir.
Çağdaş Arap Milliyetçiliği Akımının Dönüşümü
Bazı analistler, Arap Baharı devrimlerinin geçtiğimiz yüzyılın 50’li yıllarından itibaren ortaya çıkan Arap milliyetçiliği tarafından yaratılmış sistemden kaynaklandığı görüşündedir. 1950’li yıllar Mısır, Libya, Cezayir, Sudan, Irak, Suriye ve Yemen önderliğinde Arap milliyetçiliğinin yerleşmesi için çalışan bağımsızlık sonrası hükûmetleri doğurmuştur. Hâlihazırda bu devletlerin birçoğunda - birçoğunun devrildiği- sistemlere karşı halk ayaklanmaları gerçekleşmiştir. Arap milliyetçi düşüncesi ise sonuçları açısından çoğunlukla askerî hükûmetler üretmiş, diktatörlüğü yerleştirmiştir. Bir tiranlık tesis ederek düşünce ve ifade özgürlüğünü bastırmış ve ülke düzeyinde veya bir bütün olarak Arap Birliği düzeyinde hedeflerinin hiçbirine ulaşamamıştır. Eski Arap düşünür Hazim Sağiye gibi bazı eleştirmenlere göre Arapçılık, geçmişte kalmış ve çağın gereklerini yakalayamamıştır. Hazim Sağiye’nin (1999) ifadesiyle:
Milliyetçilik ideolojisi gerçeğe ulaşmada oyalandıkça zararın boyutu artıyor. Pan Arapçılık fiilen çoktan öldü. Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgali onun (Pan Arapçılık) son nefesiydi... Arapçılık, gerçekleştirilemeyişi ve mağlubiyetinin hüsranı (ardından gelen) otoriter vatanseverlikti. Ancak milliyetçilik ideolojisinin sağladığı bu geçiş köprüsünde gerileme birkaç seviyede ortaya çıktı: 1920’lerde Mısır’ın kurulmasından bu yana Belçika Anayasası’ndan ilhamla oluşmaya başlayan bütün basit anayasal kazanımlar dağılmaya gitti. Bununla birlikte onu yok edenler, devletin kendi mevcudiyetini sürdürürken devleti iktidara indirgeyen askerlerdi.
Sadece Filistin sorunu, Arapların 1967’deki Hartum zirvesinde “üç hayır” üzerine toplanmasına yol açan 1967 Harbi’nden itibaren Birleşik Arap Eylemi’nin odağı olarak kalmıştır. Araplar, sahiplerine hakları iade edilmeden önce “düşman İsrail ile müzakereye hayır, uzlaşmaya hayır, İsrail’i tanımaya hayır” prensipleri üzerine anlaşmışken bugün barış sürecini, hiçbir bedeli olmaksızın normalleşmeyi kabul etmesi için İsrail’e dilenen ve yalvaran bir pozisyona düşmüşlerdir (Mansur, 2018). Arap milliyetçisi Irak Baas Partisi Başkanı Saddam Hüseyin’in idamı, Arap Baharı olaylarında hem Kaddafi hem de Ali Abdullah Saleh’in öldürülmesi aynı şekilde Suriye’deki rejimin iç ayaklanmalarla ve dış müdahalelerle meşgul edilmesi, bölgesel düzeyde Arapçılık süreci açısından yeni bir gerilemeye için yol açmıştır. Bu lider (ülkeler) Arap Birliği sürecinin en büyük destekçileriyken aynı zamanda Arap milliyetçiliğini destekleyen kurumlar ve kanallara çokça yardımda bulunmuşlardır.[9]
Bununla birlikte Mısır’da Arap milliyetçiliği, ideolojik akımlar ve partiler düzeyinde 1970’lerden bu yana yükselen, üniversitelerde kamusal alana ve öğrenci hareketlerine hâkim olan ve öğrenci seçimlerini silip süpüren siyasal İslam akımları karşısında rekabet gösterememişlerdir. Partisel politik performansları da farklı değildir. Bu partiler özellikle de herkesin özgürce rekabet edebilmesinde kapıyı ardına kadar açan Ocak Devrimi’nden sonra da geçmiş on yıllarda olduğu gibi seçim zaferleri elde edememişlerdir (Mursi, 2014). Yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı Arap (milliyetçi) akımlarının ivmesinin düşüşüne ek olarak bu akımlar, Mısır’da başka bazı sebeplerden dolayı da problemlerle karşı karşıya kalmışlardır. Bunlardan en önemlisi, kurumsal bağlılık ve mali kaynakların eksikliği yanında parti liderleri arasındaki anlaşmazlıklara ek olarak (Arap milliyetçiliğinin) gerçek ideolojisinin bulanıklaşması, kafa karışıklığına neden olması ve neredeyse tüm vatandaşlarının taleplerinin hepsini temsil etmeyi üstlenmeye çalışmasıdır (Mursi, 2014).
Devrimler Çağında Arap Milliyetçiliği Fikrinin Problemleri
Bölgesel bloklara yönelik küresel eğilim ışığında ister ekonomik ister güvenlik olsun Arap dünyası bugün bölgesel kurumlarda ortaklaşa çalışma yeteneğinin çöküşü krizinden muzdariptir. Özellikle bölgedeki dört ülkenin kuşatılmasından sonra Körfez İşbirliği Konseyi gibi bir organizasyonda krizlerin ve Araplar arasındaki sorunların artmasına ek olarak artık bölgesel düzeyde etkili olmayan, Arap milliyetçi düşünce uygulamalarının bir örneği olan Arap Devletleri Topluluğu bu krizden (etkilenmiştir). İran ve Türkiye gibi komşu ülkelerle iş birliğinin boyutları konusunda anlaşmazlık ve bunun gibi İsrail’in tanınması ve tam bir normalleşmeye gidilmesi, Filistin davasının ivmesinin düşmesi gibi Mısır-İsrail iş birliğinin yükselmesi ışığında örneğin; Doğu Akdeniz’de enerji alanında Suriye, Lübnan ve Türkiye gibi Arap ve İslam ülkelerini dışta bırakarak enerji iş birliği için başlatılan bir arama forumuna ilk kez Mısır ve İsrail’in girmesi (yine sorunlar arasındadır) (Yeni Arap Forumu, 2019). Bu durum hâlen tanımından başlayıp topyekûn bir birlik konusuna birçok sorundan muzdarip olmaya devam eden Arap milliyetçi akımları için başka diğer problemleri teşkil etmektedir.
Milliyetçilik fikrinin son önde gelen düşünürü olarak dikkate alınabilecek Filistinli Azmi Beşara, Arap milliyetçiliği tarifinin problemini ideolojik olarak değil hayalî bir cemaat olarak oluşan topluluğun kültürel bir kimliğe ait olmasının siyasileşmesi olarak görmektedir. Beşara açısından milliyetçilik, bir ırk veya belirli bir grup değildir bir bireyin özgürce ait olduğu bir kimliktir ve dolayısıyla özünde modern bir fikirdir. Beşara ayrıca bölge devleti (olmanın) gerçekliğiyle başa çıkmada milliyetçilik fikrinin yenilenmesi gerektiğini düşünmekte ve milliyetçiliği devletten ayırmayı teklif etmektedir. Böylece devlet, milletin egemenliğini vatandaşlık ve demokrasi yoluyla elde etmeyi başarırken bu millet, bu hayalî cemaatin dışındadır. Sadece bu, ulus devletin bir millet inşa etmedeki başarısızlığının ve bencil elitler tarafından kurulan çarpık modernitenin sonucu olan mezhepsel parçalanmayı giderebilir (Arap Mısır, 2015a).
Dolayısıyla genel olarak Mısır iç arenasında ve Arap dünyası düzeyinde milliyetçilik akımının karşı karşıya olduğu zorlukları şu şekilde gözlemleyebiliriz.
Filistin davasının, artan normalleşme eğilimlerinin arasında bölgesel düzeyde merkeziyetinin azalması.
Birlik düşüncesinin uygulanmasına yönelik problemler.
İttifak ağlarını Arap şemsiyesinden uzakta yeniden kuran Arap devletleri arasında artan iç bölünme.
Düşünce ve uygulama düzeyinde bölgesel devlet destekçileri ile Arapçılık kimliği arasında rekabetin artması.
Arap otoriter modelinin Orta Doğu’daki Arap olmayan modeller özellikle de Türk modeli karşısında başarısız olması.
Arap NATO’su (Euronews, 2018) ve diğerlerinin kurulması gibi farklı Arap bölgesel girişimlerinde Amerikan liderliği göz önüne alındığında Arapların “Amerikan emperyalizmi” ile yüzleşmedeki başarısızlığı.
Pan-Arapçılığın kurucu fikirlerinin genel olarak geleneksel emperyalizme direnmede sol kaynaklı ve üniter olduğu göz önüne alınırsa Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra küresel solun düşüşü.
Birlik, sosyalizm, özgürlük kavramları arasında entelektüel çatışma ve bunların çağdaş uygulamalarındaki başarısızlık (bkz. El-Cabiri, 1990, ss. 157-165).
Gerilemeden kurtulma girişimlerinin birinde son zamanlardaki yükselen Arapçılığın ivmesi ve bazı milliyetçilerin (İslam’ın) Arap ulusal eğilimi ile çelişmediği vizyonu göz önüne alındığında Arap milliyetçileri, İslami akımlarla arasında köprüler kurmaya çalışmıştır. Çünkü buna göre) ulus devlet, İslam medeniyetinin sonucu olarak meydana gelmesinden dolayı bunlardan birisini diğerinden ayırmak imkânsızdır (El-Devlet, 1986, s. 12). 1989’da Pan-Arapçılık Merkezi’nin davetiyle 1989’da gerçekleşen ilk Ulusal-İslami Diyalog sonrasında izleyen yıllarda Filistinli düşünür Münir Şefik’i seçen Ulusal-İslami Konferansı kurulmuş oldu (Arap Mısır, 2015b).
Mısır’daki Ocak Devrimi’nden sonra Arap milliyetçi akımları, devrimin ritmindeki gelişmelere paralel olarak literatürünü (ve söylemlerini) geliştirememiştir. Aslında bu devrimler, Temmuz milliyetçi devrimine karşı bir protestoyu temsil ediyordu. Böylece Mısır’daki milliyetçi akımlar, fikirlerini yeniden gözden geçirme temayülü göstermedi ve yine siyasi literatürlerini geliştirme üzerine çalışmadı. (Bu akımlarda) bazı önde gelen isimlerin 5 milyona üye sayısına ulaşan halk karargâhları (teşkilatları) olduğu beyanlarına rağmen yine de herhangi bir seçim zaferi elde edemedi (BBC, 2019). Bununla birlikte solcu partilerin gençlerinin 6 Nisan Hareketi, devrimci sosyalistler ve diğerlerinin ortaklığında Ocak Devrimi’nin hazırlanmasına katılımı, 2005’te Kifaye (Artık Yeter) hareketini başlatan gençlik hareketleriyle başlamıştı.
Söylemleri, İsrail ile normalleşmenin olamayacağı ve Filistin davasının sürdürülmesi, Amerikan emperyalizmine düşmanlık üzerine odaklanan Nasırcı akımların yankıları hâlâ bulunmaktadır. Sendikalar ve kamu sektörünün satışına ve çalışanlarının çıkarılmalarına direniş faaliyetleri yoluyla işçi haklarına yönelik eylemler düzenlemektedirler. Sosyal adalet sloganlarını yükseltirken yükselen fiyatlarla mücadeleye yönelik faaliyetleri bulunmaktadır. Kerame Onur Hareketi’ndeki eylemciler, Mısır’daki askerî otorite zulmüne ve anayasa düzenlemelerine karşı çalışmaktadır. Mısır cumhurbaşkanlığı eski adaylarından ve Kerame Eski Başkanı Hamdin Sabahi, eski büyükelçi Masum Marzuk, Yahya Abdülhadi ve diğerleri en önde gelen isimlerdendir.
Böylece Mısır’daki Nasırcı ve milliyetçi akımların dönüşümleri, yeni genç nesillerde kendini göstermiştir. Bu nesiller, halkın taleplerini dillendirmede Kerame’den ve sosyal adaletten daha dinamiktirler. Dinamizme hız katmayı düşünce yapılanmasından daha başarılı gerçekleştirdiler. Çok sayıda siyasi pozisyonları ve protest duruşları vardı. Mısır adalarından Suudi Arabistan için vazgeçilmesi veya sivil alanın askerî devletin kontrolü altına alınmasına yönelik karşı çıkışları sonucu liderleri ve gençlerinden birçoğunun tutuklanmalarıyla büyük bir bedel ödemiştir (Masr, 2019).
Mısır Solcularının Dönüşümü
Birçok araştırmacı, sosyalist akımdaki temsilcilerin, Abdülnasır’ın kurduğu Sosyalist Nasırcı Milliyetçi hareketlerin bir uzantısı olduğunu düşünmektedir. (Bu akımlar) ekonomik olarak devletin rolünün artması gerektiğine inanırken vatandaşlar arasında kaynakların devlet eliyle dağıtımını savunmaktadırlar. Nasır rejiminin Mısır’da sosyal adalete ulaşma gerekçesiyle başlattığı ekonomik ve sosyal programlar çerçevesinde barınma, kıyafet ve yiyecek ihtiyaçlarının (ikmal maddelerinin) devlet tarafından vatandaşlara dağıtılması, devletin maslahatı için bireyler tarafından mülk edinilmiş şirketlerin millîleştirilmesi, tekeli önlemek için ağır sanayilerin kontrolü gerçekleştirilmiştir. Bunlar Temmuz 1952’de Hür Subaylar Hareketi’nin savunduğu “Sosyal Adalet” hedefleriyle paralel olarak kanunların yürürlüğe sokulmasıyla gerçekleştirilmiştir. 1952 Devrimi, 1964 Anayasası ile sağlamlaştırılmıştır. Bu anayasa, sosyalizmin ilkelerini ve halkın üretim araçlarına sahip olma mekanizmalarının prensiplerini belirlemiştir. Anayasa’nın 9. Maddesi’nde devletin ekonomik temelinin sosyalist sistem olduğu belirtilmiştir. Herhangi bir sömürü formunu engelleyen sosyalist sistem, sosyalist toplumun inşasını (kendine) yeterlilik ve adalet sütunları üzerine yükseltmektedir. (17. Madde) ayrıca tarımsal mülkiyet için maksimum sınırı belirlemektedir (bkz. 1964 Anayasası’nın 9. Maddesi).
Nasır rejimi, devletin üretim araçlarını tekelleştirdiği ve işçi sınıfının yoğun biçimde sömürülmesi yoluyla ekonomik üretim sürecini idare ettiği “Devlet Kapitalizmi” olarak tanımlanabilecek sistemi kurmuştur. Yine bu sistem, tarımda üretim fazlasının ve sermayenin sanayi projelerinin finansmanında kullanılması, sermaye birikim sürecinin eğitim sisteminin genişlemesine, şirketlerin, büyük fabrikaların, bankaların ve sigorta şirketlerinin ve diğerlerinin kamulaştırılması yoluyla bir kamu sektörüne dönüşmesine katkıda bulunmaktadır. Ancak Nasır dönemindeki ekonomik tecrübelerin çöküşü, ticaret dengesinde büyük bir açığa neden olmuştur. Yoksul ve orta sınıfların çoğunluğuna karşı tasarruf tedbirleri alınmış ve Uluslararası Para Fonu’na 200 milyon dolarlık bir borçlanma meydana gelmiştir. Sonunda 1967 yenilgisiyle Nasır tecrübesi, korkunç bir şekilde düşüşe geçmiştir (el-Avdi, 2013).
Şu anki Mısır solu genel olarak birçok mevcut partinin ortaya çıktığı Nasır tecrübesinin bir uzantısıdır. Ancak Ocak Devrimi’nin en belirgin sonuçlarından biri, Ocak Devrimi’nin örgütlenmesinde ve mobilizasyonda, 6 Nisan Hareketi ile rol oynayan devrimci sosyalistler akımı olmuştur. Bununla birlikte bu eğilim, geleneksel solun, devrimci akımını ve Mısırlı egemen sınıfla milyonlarca Mısırlı işçi sınıfının arasında meydana gelen toplumsal çatışmanın yoğunlaşması gölgesinde ulus devlet kapitalizmi modelinin başarısız olduğu Abdülnasır’ın devlet mirasını temsil etmektedir. (Mısır solu) darbenin ardından sistemin işleyişini, toplumsal protestoları itham eden yasalar çıkarılmasını ve olağanüstü hâl uygulanmasını eleştirmektedir. Gıda ve yakıtla ilgili sübvansiyonları artırmak, piyasaların tamamen serbestleşmesi, arz ve talep kuralının egemen olması, özel sektörün ve iş adamlarının ekonomik üretim sürecinin tamamı üzerinde tam kontrolü, baskıcı devletin temel düsturlarını korumak, sivillere yönelik askerî mahkemelerin kurulması, ordunun bütün imtiyazlarının ve ekonomi üzerindeki imparatorluğunun korunması ve onun devlet üzerinde bir devlet hâline getirilmesini de kınamaktadır.
Ayrıca ordunun gençleri askere almada ve onları ekonomik projeleri için sömürme politikalarını da eleştirmektedirler. Dolayısıyla devrime giden toplumsal süreci derinleştirme, devrimci işçi partisinin kurulması, sömürü ve fesat devletine karşı bütün yoksullar ve ezilenler için geniş halk direnişinin kök salması, askerî nizama karşı siyasi ve sosyal protestolar yoluyla direnmek, zalim siyaset ve uygulamalarını ortaya çıkarmak çağrısında bulunmaktadırlar (el-Avdi, 2013).
Bu eğilime paralel olarak darbenin politikaları doğrultusunda tanımladıkları Sosyalist Nasırcılığın önde gelen isimlerinden ve Nasırcı akımlara bağlı eski bakanlardan Hamdin Sabbahi, Kemal Ebu Ayteh eleştirilmektedir. Abdülnasır’ın ve mevcut geleneksel partilerin tüm mirasından ayrı olarak devrimci bir tandansa sahip sosyalist versiyonun revizyonuna yönelik çağrıda bulunmaktadırlar. Dolayısıyla iddiaları, devrimin toplumsal yolunu yaratıp derinleştirmek ve devrimci hedeflerine ulaşmak için emek hareketleri ve halkın bilinçlendirilmesi üzerinedir.
Aşırı Milliyetçi Sağın Yükselişi[10]
2013’teki askerî darbeyi izleyen dönemde, otoriter rejimin güçleri 2011’den sonraki çalkantılı yıllardan ardından istikrar kazanmak için sıkı bir çalışmaya girdi. Bu anlamda rejim, devrimci hareketlerin ve siyasi partilerin kaynaklarını kurutmaya çalıştı. Buna paralel olarak Hobbes’un devlet gücü ve siyasi güç fikrine inanan düşünürler, siyasal istikrarın başlangıcı olan baskıyı haklı çıkarmak için seçildi. Rejim her ne kadar bir düşünürün görüşlerini kendisi için gerçek bir görüş olarak belirlemiş olmasa da bununla birlikte Kahire Üniversitesi’ndeki siyaset bilimi profesörü Dr. Mutez Abdulfattah’ı darbeden sonra yıldızı parlayan, rejimin en önemli teorisyenlerinden biri olarak kabul edebiliriz. İstikrarın sağlanması için devlet gücünün önemini bir makale dizisinde ve aynı zamanda birçok televizyon programında dile getirmiştir. Ayrıca cumhurbaşkanlığı süresinin uzatılması ve cumhurbaşkanının devlet kurumları üzerindeki yetkisinin genişletilmesi için anayasada değişiklik yapılmasının en önemli savunucularından biridir (Al-Shorouk, 2019).
(Bu) eğilimini istihbarat servislerinin kontrolü altında bulunan El-Vatan gazetesinde darbeden kısa bir süre sonra yazdığı bir makalede yapılandırdı (rsf.org., t.y.). Bu makalesinde eski toplumların medeniyetlerinin, Hobbes, Locke ve Mill gibi üç İngiliz düşünürü ortaya çıkaran aşamalar gibi merhalelere ihtiyacının olduğunu ifade etmiştir. Mısır toplumunu yeniden inşa etmek için başlangıçta Hobbes’un Leviathan fikrine atfedilen düşüncesinin ortaya çıkması gerekmektedir. Baskıcı devlet, tek bir şey tarafından meşrulaştırılır o da (baskıcı devletin yokluğunda ortaya çıkan) herkesin herkese karşı savaşıdır (Al-Watan, 2013).
Mutez, baskıcı devletin varlığının gerekçesini şöyle açıklar: “Aslında devlet yaratılmıştır/oluşturulmuştur çünkü o bir kuluçkadır. Bireylerin güvenlik ve yaşam hakkı karşılığında tüm haklarından vazgeçmek zorunda kalsalar ve siyasi hakları olmayan bir hayat olsa bile devlet bireylerin haklarının koruyucusudur”. Dolayısıyla Hobbes’un “Tiran Devlet”i, eğer insanlar, devlet tiranlığı olmadan birlikte yaşayamazlarsa haklı çıkmaktadır. Mutez, Hobbes’un şu sözlerini, silahlı ordusu, polisiyle güçlü bir idareci düşüncesini haklı çıkarmak üzere sözlerine eklemiştir: “Güçlü ve istikrarlı bir devlet olmadan, bu şartlarda bilgiye yer olamaz, zamana itibar edilmez, ne sanat ne edebiyat ne toplum olur. Hepsinden kötüsü, devam eden korkunun yayılması ve ölümcül şiddete maruz kalmanın tehlikeleridir. İnsanın hayatı, tecrit, yoksulluk, acımasız ve kısa olacaktır” (Al-Watan, 2013).
Bu mantıkla, askerî otorite, varlığını haklı çıkarmak üzere kamuoyu teşkil etmek ve bu görüşü destekleyen entelektüel bir akımı oluşturmak için etrafına bir grup aydın, sanatçı, gazeteci ve medya uzmanı toplamıştır. Tüm akımların muhaliflerinin baskı altına alınması paralelinde ise muhalefet yazarı Ala El-Asavani (2017), bu güruhu “Ultra Sisiciler” şeklinde tanımlamıştır. Bu aşırı sağ otoriter eğilim aşağıdaki ilkelere dayanmaktadır:
“Geçmişçi” dinî eğilimlere özellikle de Arap Yarımadası’ndan başta kökten dinci bir düşünce olarak Selefi eğilimlere karşı gelenlere yönelik bir direnç. Bu akıma Veliaht Muhammed bin Selman’ın tahta gelmesinden sonra kendi kalesinde savaş açılmıştır.
Mısır devletinin, bölgenin geri kalanından farklı olan özel yapısını göz önünde bulundurarak Mısır ulusal kimliğinin hem Müslüman hem de Hristiyan olan iki yanını vurgulamak.
Entelektüel kollarını doğudaki komşularından almak yerine Akdeniz uygarlıklarına ait olarak Mısır kimliği etrafındaki tartışmayı arttırmak ve Mısır uygarlığının kökeni olarak Firavun ve Kıpti kimliklerini vurgulamak.
Pan Arapçılık boyutunun ve Filistin davasının merkeziyetinin azalması ve dolayısıyla İsrail ile Hamas da dâhil olmak üzere silahlı İslami gruplara karşı güvenlik düzenlemeleri yapmak. Doğu Akdeniz’de Yunanistan ve Kıbrıs’a uzanan bir ittifaklar ağı geliştirmek için iş birliği yapılması.
Türkiye’nin bölgede Mısır’ın temel rakibi olarak şeytanlaştırılması ve Türkiye’nin yükselişinin Mısır etki alanından çıkarılması ve ardından onun Mısır’a yönelik komplocular kategorisinde yer alması ve buna karşı medyada savunma stratejisi oluşturması.
Demokrasi, insan hakları, liberal veya sosyalist fikirlere çağıran aktivistlerle yurt dışından finanse edildikleri, devleti yok etmek istedikleri, devleti ve devlet kurumlarını içten yok etmeyi hedefleyen “dördüncü kuşak savaşlar” (Al-Youm, 2019) ile aynı çizgide olduğu iddia edilen eylemcilerle savaşmak.
İslam’ın arka planını oluşturduğu birlik fikirleriyle mücadele etmek, (Mısır’daki askerî rejimin) Türkiye’yi bölgedeki entelektüel veya askerî olarak ana düşmanı olarak gördüğü gerçeği göz önüne alındığında Katar gibi siyasal İslam’ı destekleyen ülkelerin şeytanlaştırılması.[11]
Bu fikirler, rejim ve onun birimlerine bağlı uydu kanallarının ve gazetelerin temelini oluşturur. Bu medya kanalları iç ve dış düşman yaratarak ve askerî darbenin muhaliflerine karşı güç kullanımını meşrulaştırmak için çatışmanın sürekliliğini sağlamakla rejimin liderinin medya yetkililerine verdiği emir olan devletin yıkılması fobisini yaymakla görevlidir (El-Jazeera. Net, 2017).
Bu fikirler, Mısır ordusunun askerî doktrininden kaynaklanmaktadır ve silahlı kuvvetlerin eğitim kurslarında öğretilmektedir. Bu doktrin, Sisi’nin saflarına katıldığı ordunun temel manifestosu olmuştur. Bu doktrin, ordudaki ulusal eğilimleri pekiştirmek ve saflarının dağılmasına yol açabilecek her türlü fikre direnmek için çalışır ve ister İslam dininin yorumu ister ordudaki Hristiyanlar ve Müslümanlar arasında farklar olsun ayrım gözetmeden ordunun dağılmasına neden olabilecek her türlü fikre direnir. Aynı zamanda Mısır ordusunun İngilizler tarafından kurulmasından hareketle İngilizler, Mısır ordusunu I. Dünya Savaşı’nda -Osmanlı’nın da içerisinde bulunduğu- İtilaf Devletlerine karşı İttifak Devletleri safında kullanmıştır. Buna ek olarak bu dönemde ordunun Türk, Çerkez, Arnavut ve diğer Mısırlı olmayanlardan arındırılması yönünde gelişmekte olan millî duygulara rağmen 1900 yılına kadar %10’unu İngilizler oluşturmaktaydı ve İngiliz ordusu, Mısır’dan tahliye edilene kadar Mısır’ın dış güvenliğine müdahil olarak kalmıştı (Haşim, 2015, s. 4).
Bu eğilim, Ahmet Arabi’nin “Mısır Mısırlılarındır” akımının ve Taha Hüseyin’in Mısır’da Kültürün Geleceği adlı kitabıyla etki ettiği sert tartışmaların uzantısıdır. Taha Hüseyin bu kitapta, Mısır kimliğinin kökenlerini ve Avrupa ile olan ilişkisi, Yunan ve sonrasında ise Roma uygarlığını referans alması ve Mısırlıların temel kimliklerini “Arap Sultan” diye anılan kimlikten nasıl uzak olarak formülize ettiklerine değinir: “Mısır uygarlığının ve ‘Eğer Mısır medeniyetinin ve Mısır aklının oluşumundaki ana etkene dokunmak istediğimizde çevre ve bu çevrenin etkisini dikkate almak zorunluysa bu durumda Uzakdoğu ve Uzak Asya’ya bakmak saçma ve absürt olur. Düşünmemiz gereken, Akdeniz ve onu kuşatan koşullar ile çevresinde yaşamış milletlerdir’ demiştir” (Hüseyin, 2012, s. 22). Ek olarak “tarih bize gösteriyor ki fetihten sonra Arap hükümranlığı (yönetimi, otoritesi) zulümden, direnişten muaf değildir. Ancak Tolunoğulları ve sonrasında gelen farklı devletlerin gölgesinde kalmış bağımsız kimliğini yeniden kazanana kadar sakinleşip huzura ermemiştir” (Hüseyin, 2012, s. 23).
Bu çağdaş akımların sembol isimleri arasında aralarında El-Mihver kanallarında program yapan ve Düstur gazetesinin yönetim kurulu başkanı olan Kahire Üniversitesi’nde medya profesörü Muhammed El-Baz gibi birçok bilim adamları düşünürler, araştırmacılar vardır. Muhammed El-Baz farklı akımlardan hatta Yarın El-Ğad Partisi Lideri Eymen Nur gibi sekülerlerin de öldürülmesini şu sözlerle teşvik etmektedir: Bütün bu insanlar ve onların yanında İhvan liderleri, orada (Türkiye’de) bulunan tüm medyacılar öldürülmeyi hak ediyorlar. Çünkü onlar, devleti, ordu üssünü ve polisi sabote etmek istiyorlar” (Arabi 21, 2018a). Nasır hareketinin önde gelen liderlerinden Hamdin Sabbahi hakkında ise sözleri şu şekildedir: “Önümüzdeki günler, Hamdin Sabbahi’nin hayatında dramatik olaylara şahit olacak. Eski Mısırlı diplomat Masum Marzuk’ta olduğu gibi rejimin devrilmesi yönünde çağrılar yaptığına dair suçlamada bulunan rapor silsilesi sonrası Sabbahi aleyhinde bir müdahale olacak” (Arabi 21, 2018b).
Sonuç
2013 Askerî Darbesi’nden sonra Mısır, düşünce özgürlükleri ve yaratıcı fikirler için boğucu bir iklime şahit olmaktadır. Bu durum Mısır’ın Ocak Devrimi’nden sonra ülke tarihinde ilk adil seçimlere tanıklık eden ve vatandaşların ülkede görülmemiş bir yoğunlukla seçim sandıklarına gittikleri ortamdan geriye doğru atılmış bir adımı temsil etmektedir. (Bu ortam) yayıncılığı aktif hâle getirdi, yenilikçilerden çeşitli gruplara kamu alanını açmıştı. Sinema alanını da aktifleştirdi, siyasi özgürlükle ilgili olan filmler, diziler üretildi. Rejimin toplum ve kamusal alan üzerine olan kontrolünü güçlendirmeden ve Mübarek döneminin gerilemeye geçmeden önceki ilk günlerinde yenilikçi hareket aktif olup (bu dönem) bazı özgürlüklere tanıklık etmişti. Fakat Mübarek döneminde -Sedat’ın dönemlerinde olduğu gibirejim kontrolü ele aldı ve bu ortam zayıflamaya başladı ardından bu dönemin koşulları eleştirilerle karşı karşıya kaldı.
Ocak Devrimi’nden sonraki özgürlük yıllarına rağmen (bu süreçteki) siyasi kutuplaşma; parlamentodaki mevkiler, sandalyeler, yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine hararetli bir rekabete yol açtı. Devrimin gücü dağıldı ve kutuplaşma, Cumhurbaşkanı Mursi’nin görevden alınması öncesinde doruğa ulaştı. Farklı akımlardaki yenilikçi fikrî alanlar daraldı. Liberal veya sosyalist akımlar, (devrimden sonraki özgürlük yıllarının) doğasına uygun olarak fikirlerinde yeni bir yaklaşım oluşturamadılar. Yeni kurulan düşünce kuruluşlarındaki aktif hâle gelen araştırma faaliyetlerinde olduğu gibi bu dönem, partilerdeki gençlik faaliyetleri ve uydu kanallarında (programlar) sınırlı kaldı. Muhalifler, askerî darbeden sonra işleri tekrar normale döndürmede (başarılı olamadı) ve farklı entelektüel akımları tekrar ortadan kaldırmak üzere devrim yıllarında İslamcı-asker kutuplaşmasının yerini alan laik-İslami kutuplaşma ikilemini çözüme kavuşturamadı.
Muhalif Kutupların ülke dışındaki sürgünlerinin artmasına ve bazı akımların uydu kanalları ve araştırma merkezlerine erişimine rağmen sürgündeki muhalefet, yeni düşünce akımlarını kristalize edememiştir ve bu (muhalefet aslında) mevcut durum için bir meydan okumayı temsil eden aktif son fikrî akımdır. (Yine bu muhalefet) Fransız Devrimi örneğinde olduğu gibi zulmün bastırılması ve ortadan kaldırılması ya da siyasi fırsatların yapılandırılması için üretici ve devrimi pekiştiren düşüncelerle halka ilham veren fikirler sunamamıştır. Hâlihazırda darbenin ardından halk genel olarak -mevcut duruma öfke ve kızgınlıklarıyla- muhalefet güçlerinin darbenin ardından mevcut durumu ortadan kaldırmak, çözümler hatta fikrî teoriler bile üretecekleri konusunda hâlâ umutsuzdur.
Kaynakça
1964 Anayasası’nın 9. Maddesi. (t.y.). http://hrlibrary.umn.edu/arabic/Egyptian_Constitution/EGCON.1964-1.pdf adresinden erişilmiştir.
Al-Asavani, wA. (24 Ekim 2017). Ultra Sisiciler derneği. DeutscheWelle. http://bit.ly/2VsUIyD adresinden erişilmiştir.
Al-Isnavi, A. F. (2017). Sufi tarikatların haritası ve Mısır’daki gelişimleri. Al-Ahram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi. http://acpss.ahram.org.eg/News/16365.aspx adresinden erişilmiştir.
Al-Monitor. (2016). Can Egypt’s new parliamentreview 330 laws in 15 days? https://www.al-monitor.com/pulse/originals/2016/01/egypt-parliament-review-laws-controversy.html#ixzz5mVc3pFxZ adresinden erişilmiştir.
Al-Shorouk, M. A. (2019). Anayasa takım elbise (kostüm) gibidir. Eski başkanı görmek istiyorum. http://bit.ly/2CWUoAL adresinden erişilmiştir.
Al-Watan. (2013). Mutez Billah Abdülfetttah, Hobbs, Locke ve Mill. Mısır Gazetesi. https://www.elwatannews.com/news/details/297668 adresinden erişilmiştir.
Al-Yaoum, A. (2019). Al-Sisi: Mısır şimdi dinî söylemde reform sürecini yönetiyor. http://bit.ly/2u-AJ6xJ adresinden erişilmiştir.
Al-Youm, A. (2019). Al-Sisi: Dördüncü ve beşinci kuşak savaşları, Mısır’ın güvenliği için çok tehlikelidir. https://www.almasryalyoum.com/news/details/1376976 adresinden erişilmiştir.
Anadolu Ajansı. (25 Aralık 2018). El Ezher ve Sisi... 4 konu farklılıkları tetikledi. http://bit.ly/2uChDMf adresinden erişilmiştir.
Anan, İ. (2017). Mısır’da tasavvuf iktidar rejimlerinin elinde nasıl bir araç haline geldi? https://www.noonpost.com/content/17946 adresinden erişilmiştir.
Arabi 21. (2018b). Bu, (gelecek) günler içerisinde sabahımın (başına gelecek) olandır. http://bit.ly/2D14TDk adresinden erişilmiştir.
Arabi 21. (2018a). Mısır medyası Mutez Matar ve Muhammed Nasır’ın öldürülmesini kışkırtıyor. http://bit.ly/2D4IeWS adresinden erişilmiştir.
Arap Demokratik Merkez. (23 Şubat 2017). Maslahatları ve zararları göz önünde bulundurularak kadın meseleleri konusunda selefilerin konumu. https://democraticac.de/?p=43878 adresinden erişilmiştir.
Arap Mısır. (2015a). Sufizm... 15 milyon bağlısıyla 77 tarikat ve biatla başlayan bağlılık. http://bit.ly/2GPZHVc adresinden erişilmiştir.
Arap Mısır. (2015b). Arap milliyetçiliği... kökeni ve gelecekteki eğilimleri. http://bit.ly/2VzLFM8 adresinden erişilmiştir.
Arap Mısır. (2017). Mustafa Bekri’nin baskılarıyla ‘Libya saatine dönüş’. http://bit.ly/2CVkg07 adresinden erişilmiştir.
Arif, N. M. (1994). İslam siyasi mirasının kaynakları. Uluslararası İslam Düşüncesi Enstitüsü.
BBC Arapça. (2012). Mısır cumhurbaşkanlığı seçimleri 2012: Kronoloji. http://www.bbc.com/arabic/middleeast/2012/04/120427_egypt_election_time_line adresinden erişilmiştir.
BBC. (2012). Nihai sonuçlar İslamcıların zaferini Mısır parlamentosundaki sandalye çoğunluğuyla onayladı. http://www.bbc.com/arabic/middleeast/2012/01/120121_egypt_elex_results adresinden erişilmiştir.
BBC. (2019). Şu anki liderlerden biri olan Hamdan Sabahi’nin ile 11 Nisan 2019 tarihinde yapılan röportaj. https://www.youtube.com/watch?v=wRHQjdq_M1o adresinden erişilmiştir.
Berhami, Y. (2011a). Kadınların parlamento konseyine katılımı ve kadın adayların dokunulmazlığı. Ben Selefiyim! websitesi.
Berhami, Y. (2011b). Selefilerin konumu siyasi katılımda neden değişti? http://www.anasalafy.com/play.php?catsmktba=25230 adresinden erişilmiştir.
Berhami, Y. (2013). Yurt içinde ve yurt dışındaki muhalif kardeşlerimize sessiz bir ihtar. https://today.almasryalyoum.com/article2.aspx?ArticleID=390477 adresinden erişilmiştir.
Berhami, Y. (t.y.). Selefilik ve değişim metodolojisi. Çağrının Sesi Dergisi, s. 4. https://bit.ly/2WgdEBc adresinden erişilmiştir.
Berhami, Y. (2014). Sisi’yi seçerek Allah’a ibadet ediyoruz. https://www.alarabiya.net/ar/arab-andworld/egypt/2014/05/11 adresinden erişilmiştir.
Besam, N. (2015). Müslüman Kardeşler’in parçalanması hareketi nereye götürecek? http://bit.ly/2I-2uKOz adresinden erişilmiştir.
Brown, N. (1 Mayıs 2017). Arap dünyasında resmi İslam: Dinî alanda rekabet. Carnegie. https://carnegie-mec.org/publications/70094 adresinden erişilmiştir.
Egyptian News Today. (t.y.). Al-Sisi: Mısır, dini söylemde reform sürecini yönetiyor. http://bit.ly/2u-AJ6xJ adresinden erişilmiştir.
el-Avdi, A. (2013). Nasırî deneyim tekrarlanabilir mi? Sosyalist Portal: Sosyalist Makaleler. hl-ymkn-n-ttkrr-ltjrb-lnsry/ adresinden erişilmiştir.
El-Cabiri, M. A. (1990). Çağdaş Arap düşüncesi sorunları. (22. Baskı). Pan-Arapçılık Çalışmaları Merkezi.
El-Devlet, İ. S. (1986). Arapçılık ve İslam üzerine. Pan-Arapçılık Çalışmaları Merkezi: Arap Geleceği Basımevi.
El-Habil, M. (13 Mart 2018). Tutukluluğun kapısından dönüş. El Cezire. https://bit.ly/2LtqzNi adresinden erişilmiştir.
El-Hatip, T. (2016). Yenilenme diyalektiği ile devlet egemenliği arasındaki dinî söylem. http://bit.ly/2u-DGYoO adresinden erişilmiştir.
El-Jazeera Encyclopedia. (Güçlü Mısır Partisi). https://bit.ly/2RHoMW2 adresinden erişilmiştir.
El-Jazeera.net. (2013). Sissi cumhurbaşkanlığı adaylarını saf dışı mı bırakıyor?
El-Jazeera.net. (2017). Sisi medyaya devletin devrileceğine yönelik fobiyi yaymada çağrıda bulunuyor. https://bit.ly/2VslI17 adresinden erişilmiştir.
El-Meyadin. (22 Şubat 2005). Müslüman Kardeşler’deyenileşme akımı. Amerikan İstihbarat Kütüphanesi: X Abdülmenum El-Futuh ile yapılan bir görüşme. http://bit.ly/2I8jhgD adresinden erişilmiştir.
el-Neimat, T. (19 Ekim 2018). Ürdün’de İhvan’ın devam eden parçalanışı. Carnegie Merkezi. egieendowment.org/sada/77538 adresinden erişilmiştir.
El-Osamene, M. (22 Mart 2018). Arap dünyasında dinî reform: Siyasi çılgınlık mı, tarihsel ihtiyaç mı? Al-Hurra TV sites. https://www.alhurra.com/a/religious-reform-in-the-arab-world-political-folly-or-historical-need/426295.html adresinden erişilmiştir.
el-Şahat, A. (2015). Gelecek mecliste kadınlar ve Hristiyanlar. Şeri’i bir görüş. http://www.anasalafy.com/play.php?catsmktba=54010 adresinden erişilmiştir.
El-Şebab. (2015). Selefilerin parlamento fetvaları. El-Ahram Vakfı. http://shabab.ahram.org.eg/News/32919.aspx.
el-Şerif, E. (2 Ekim 2014). Müslüman Kardeşler ve Mısır’da siyasal İslam’ın geleceği. Carnegie Orta Doğu Merkezi. https://carnegie-mec.org/2014/10/21/ar-pub-57188 adresinden erişilmiştir.
Euronews. (2018). Trump, İran’la yüzleşmek için Körfez ülkeleri, Mısır ve Ürdün’ü kapsayan bir Arap Nato kurmaya çalışıyor. http://bit.ly/2VqRhbD adresinden erişilmiştir.
Fehmi, G. (14 Temmuz 2015). Mısır’daki Müslüman Kardeşler hareketinde liderlik mücadelesi. Carnegie Orta Doğu Merkezi. https://carnegie-mec.org/2015/07/14/ar-pub-60720 adresinden erişilmiştir.
Güçlü Mısır Partisi Facebook Resmî Sayfası. (t.y.). https://www.facebook.com/MisrAlQawia/app/137541772984354/
Haşim, A. (2015). Mısır’da ordu ve devlet ..askerî ve sivil karışıklık. El Cezire Çalışmaları Merkezi. http://studies.aljazeera.net/mritems/Documents/2015/6/1/20156165840501734Army-state-Egypt.pdf adresinden erişilmiştir.
Hüseyin, T. (2012). Mısır’da kültürün geleceği. Hindavi Kurumu.
İnsan Hakları İzleme Örgütü. (2019). Mısır: Terörizmle mücadelenin adı altında baskının arttırılması. Kayalı, M. (t.y.). Laik ve dinî akımlar arasındaki sorunlu ilişki. https://bit.ly/2HOmuST adresinden erişilmiştir.
Lacroix, S. (2016). Pragmatist selefiler. Carnegie Vakfı. https://carnegie-mec.org/2016/11/01/arpub-64984 adresinden erişilmiştir.
Lynch, M. (16 Aralık 2016). Meçhul ufuklar: İhvan’dansonraki İslam partiler. Carnegie Orta Doğu Merkezi. https://carnegie-mec.org/publications/66511 adresinden erişilmiştir.
Mansur, N. (2018). Arap zirvelerinde... Hartum’dakihayırlardan barışın kabul edilmesi için İsrail’e yalvarmaya. https://www.alhurra.com/a/arab-summits/432685.html adresinden erişilmiştir.
Masr, M. (11 Nisan 2019). Devlet güvenlik güçler Kerame’den 6 tutukluya 15 gün hapis cezası verdi. BBC röportajı. m/watch?v=wRHQjdq_M1o adresinden erişilmiştir.
Mısır Akımı Partisi. (2011). Carnegie Orta Doğu merkezi. https://carnegie-mec.org/2011/09/21/arpub-54982 adresinden erişilmiştir.
Mursi, A. (2014). Mısır’da İslami olmayan partilerin durumu nedir? https://carnegie-mec.org/2014/03/17/ar-pub-55032 adresinden erişilmiştir.
Mübteda. (2013). Selefi gençlik madde 219’un kaldırılması halinde “Hayır” oyu demekle tehdit ediyor. https://www.mobtada.com/details/96684 adresinden erişilmiştir.
Müslüman Kardeşler’in Özgürlük ve Adalet Partisi Resmi Programı. (t.y.). http://bit.ly/2Vqm7kM adresinden erişilmiştir.
noonpost.com. (20 Şubat 2018). Sisi neden Güçlü Mısır Partisi’ne savaş ilan etti? ww.noonpost.com/content/22127 adresinden erişilmiştir.
rsf.org. (t.y.). Medya neredeyse tam kontrol altında. https://rsf.org/ar/news/-137 adresinden erişilmiştir.
Sağiye, H. (1999). Arapçılığa veda. Lübnan: Dar el-Saqi.
Sağiye, H. (5 Mart 1998). Arapçılığa veda mı? Yoksa sonsuza kadar Arapçılık mı? Al Beyan Gazetesi. https://www.albayan.ae/opinions/1998-03-05-1.1021932 adresinden erişilmiştir.
Stork, J. (2015). Mısır’daki siyasi tutuklular. İnsan Hakları İzleme Örgütü. https://www.hrw.org/ar/news/2015/03/06/267145 adresinden erişilmiştir.
Şekir, Ş. (t.y.). Müslüman Kardeşler hareketi metodu ve entelektüel perspektifleri. El-Cezire.net. https://bit.ly/2YTjOso adresinden erişilmiştir.
Tammam, H. (2010). Müslüman Kardeşler’in dönüşümleri, ideolojik parçalanma ve teşkilatın sona ermesi. (2. Baskı). Madbuli Kütüphanesi.
Taylor, C. (2005). Sosyal hareketler, 1768-2004. R.Vehbe (Çev.). Mısır Kültürü Yüksek Kurulu, Ulusal Çeviri Projesi.
Trigger, E. (2013). Muhalefetten iktidara Müslüman Kardeşler. Washington Enstitüsü. https://www.washingtoninstitute.org/ar/policy-analysis/view/the-muslim-brotherhood-from-opposition-to-power adresinden erişilmiştir.
Uluslararası Af Örgütü. (6 Mart 2019). Mısır: Aktivistler ve hükûmete eleştiri yapanlar, siber saldırı dalgasıyla karşı karşıya kaldı. http://bit.ly/2CVvEsQ adresinden erişilmiştir.
Yeni Arap. (2019). Ortadoğu gaz forumunu başlatan yeni Arap forumunun açılış töreni: Türkiye, Lübnan ve Suriye haricinde İsrail bir Örgüt..., http://bit.ly/2Vt0z6U adresinden erişilmiştir.
Zeydan, Y. vd. (2016). 23 Temmuz: 60 yıldır çöküşümüzün ve bu sebeple acımızın nedeni, Mısırlı Bir Romancı. https://bit.ly/2WwTUce adresinden erişilmiştir.
Zollner, B. (2018). The metamorphosis of social movements into political parties. British Journal of Middle Eastern Studies, (9).
[1] Dr. Yusuf Zeydan ve diğerlerinin Mısır’da Hür Subaylar’ın iktidara gelmesinden sonra fikrî hareketlerin azalması konusundaki ifadelerine bk. Zeydan vd., 2016.
[2] Mısır’daki en önemli İslami hareketler, genel olarak Selefi hareketlerin yanı sıra Müslüman Kardeşler’dir. Selefi hareketleri sınıflandırmanın pek çok yöntemi vardır: Geleneksel Selefilik/Medhaliye dikkate alındığında, bunların metodu hükümdara yönelik konumlarıdır. Siyasî Selefilik, yelpazenin en sağında yer almaktadır. Cihadi Selefiler, yelpazenin en solunda olurken sağından soluna değişen derecelere göre İlmî Selefilik, Eylemci Selefiler, Bağımsız ve diğerleri yer almaktadır.
[3] Örneğin; Ebû Yûsuf’un (d. 182 Hicri) Kitâbü’l-Harâc’ı ve diğer klasik kitaplar Hârûn er-Reşîd’in talebiyle yazılmıştır. Böylece yazar, kitaba, siyaset ve diğer konularda halife için kapsamlı nasihat ile başlamıştır. Yine İmam Cüveynî’nin yazdığı Gıyas-ul’l-Umem fi İltiyasi’z-Zulem (Karanlıkların Kıskacından Ümmetlerin Kurtuluşu) kendi zamanın ihtiyaçları gereği ortaya çıkan konularla ilgilidir. Mesela; hükümdarın cihada yönelik vazifelerini, imam ve emirlerin olmadığı zamanlarda ümmetin durumunu konu alır. Özellikle Hicri 5. yüzyılda Selçuklu Veziri Nizâmülmülk için kitap yazmıştır. Yine Şâfiî kadısı Mâverdî’nin (vefat Hicrî 450) vezir Ebu el-Kasım Ali bin Müslime (Hicri 438-450) için kaleme aldığı el-Ahkâmü’s Sultâniyye Vilayatül Diniyye, Şihâbüddin Ahmed bin Muhammed bin Ebi Rabi’nin Abbasi Halifesi Mu’tasım için yazdığı Memleketlerin Yönetiminde Malik’in Davranışları ve daha birçokları için bkz. Arif, 1994, ss.105-230.
[4] Bu bölümde yalnızca 2011’de Parlamento’daki en büyük Selefi güç olmaları dolayısıyla İskenderiye Selefiliği ve onların kurduğu Nur Partisi hakkında konuşacağız.
[5] Yöneticinin görevden alınmasının yasallığı konusundaki konuşmasının video ve ses kaydı (23 Eylül 2013, https://www.youtube.com/watch?v=NZApCMHzExI).
[6] Müslüman Kardeşler’de Yenileşme Akımı, Amerikan İstihbarat Kütüphanesi, 22 Şubat 2005, Abdülmünim Ebu’l Futuh ile yapılan bir görüşme ile ilgili bkz. El-Meyadin kanalı Mart 2013, http://bit.ly/2I8jhgD.
[7] 1996’da Ebu El-Ala Madi ve Essam Sultan başkanlığındaki El-Vasat Partisi’nin deneyimi ve daha fazla bilgi için bkz Lynch, 2016.
[8] Beşinci Konferans’taki Müslüman Kardeşler Genel Rehberi Hasan El-Benna’nın ifadelerine bkz. Şekir (t.y.).
[9] Kaddafi rejimi, Mısır’daki Arapçılık akımlarını destekledi ve Arap milliyetçisi gazeteci Mustafa Bekri’nin yönettiği Al-Saa’t kanalının kurulmasında yardım etti, yönetim kuruluna Kaddafi’nin kuzeni Ahmad Kazzaf el-Dam’ın başkanlık yapıyordu. 2010 yılı Şubat ayında aniden kapanmadan önce Bekri ve kardeşi Mahmud yanına Yusuf el Hüseyni, Amr al-Leithi ve diğer Arap millî spikerleri de almıştı (Hikâyenin tamamı için bkz. Arap Mısır, 2017).
[10] Aşırı akımlar, fikirlerini yaymak ya da muhaliflerinden kurtulmak için güç kullanır. Hatta alenen medyada, içerdeki muhaliflerini hedef göstererek veya yurt dışındaki suikastlarını kışkırtmaya medyalarını da teşvik ederler.
[11] Sisi’nin genel stratejisi, cumhurbaşkanlığı adaylığında önce Al-Arabiya Al-Hadath ile röportajında görülebilir (bkz. https://www.youtube.com/watch?v=X5BsEELsyMY).