Giriş
23 Temmuz 1952 devrimini izleyen on yıllar boyunca Mısır’da Arap milliyetçiliği cereyanlarının ortaya çıkmasının etkileri, Mısır sosyalizminin geleceği etrafındaki tartışmaları gündeme getirdi. Abdülnasır’ın yönetime gelmesiyle sosyalist hareket ve topluluklarda bölünmeler oldu. Komünistler, milliyetçi hareketlere entegre olmaları için baskı ve zulümlere maruz kaldı. Onun ölümünden sonra komünist parti yeniden kurulurken milliyetçi şahlanış ve hareket zayıflamaya başladı. Bu süreç, sosyalist örgütlerin evrilmesini ve bunun siyasi faaliyetlerine yansımasını analiz etmenin önemine işaret eder. Özellikle iç ve dış faktörler ışığında liderliğin rolü ile ilgili olarak bu çalışma, sosyalist hareketlerin siyasal seyirleri, iç dinamiklerinin analizi ve bunların Mısır’da sosyalizmin ilerleyişi ve gerilemesine etkisi ile ilgilidir.
Bu bağlamda çalışma, özellikle zenginlik ve gücün dağılımıyla ilgili siyasi organizasyonlar ve sosyal politikalara bağlı olarak sosyalist hareketlerin örgütsel ve politik gelişimini tartışmaktadır. Burada, üyelik yollarının ve mahallî düzeyde sosyal ve ekonomik değişime adapte olma yeteneklerini analiz etmek gerekli görülmektedir.
Sol, sosyalist ve milliyetçi hareketlerin literatürü ve Mısır’daki siyasi reformlara yönelik görüşleri de sunulmaktadır. Bu bağlamda, komünist gruplar tarafından benimsenen Marksist fikirlere bağlı geleneksel ekol ve Nasır’ın fikirlerine dayanan, 1962’de “Millî Sözleşme” ve 30 Mart 1968 Bildirgesi’nde sosyalist yapıya ve sosyal ilişkilerin ulusal yönden yeniden yapılandırılmalarına yönelik tasavvurları, sunulan milliyetçi hareketleri ortaya çıkarmıştır. Sosyalistler, sosyal gerçekliği, Uluslararası Komünist Birliği Komitesi çerçevesinde değiştirmeye odaklanmışken milliyetçiler, Arap milliyetçiliği için üç kaynağa dayanarak bir formül bulmaya odaklanmışlardı. Bunlar; tarihsel gelişim, ortak dil, psikolojik ve sosyal mutabakat olarak belirlenmiştir.
Arap bölgesindeki Filistin’in işgali, Bağdat Paktı’nın ortaya çıkışı, Cezayir Kurtuluş Devrimi, Süveyş Kanalı Savaşı (1956), Yemen ve Libya devrimi gibi gelişmeler, milliyetçi örgütlerin Arap ülkelerinde mobilizasyonu için Birleşik Arap Cumhuriyeti (Mısır) çehresi altında örgütsel bir çerçeve olarak siyasi motivasyonu şekillendirmiştir. Burada milliyetçilerle devlet arasındaki simbiyotik ilişki ortaya çıkmış, bu ilişki ikili rol şeklinde gerçekleşmiş, milliyetçilerin yükselişini desteklemiştir. Bununla birlikte ekonomik ve siyasi dönüşümler, milliyetçilik olgusunun düşüşüne sebep olurken Komünist Parti bu avantajdan faydalanamamış ve siyasi baskılara maruz kalmaya devam etmiştir. Bu gelişme ise sosyalist hareketin tabiatı ve boyutu hakkında tartışmalar yaratmıştır.
Nasır’ın ölümünden sonra Sedat’ın sosyalizmden vazgeçmesi ve dış siyasetin yönelimlerini milliyetçi akımlara ve komünist oluşumlara meydan okuyarak değiştirmesi, daha sonraki siyasi değişiklikler, sosyalistlerin geleceği ile ilgili tartışmaları gündeme getirirken bu tartışmalar aynı zamanda bu değişikliklerin devletin milliyetçi fikirlerden de uzaklaşması konusunu da kapsamaktaydı. Ancak devletin komünistlerle mücadeleye girmesi, Arap Sosyalist Birliği’nin çözülmesini getirirken bu çözülme, Nasır deneyiminin hızlı bir şekilde gerilemesi ve birliğin siyasi değişime uyum sağlama yeteneğinin zayıfladığı konusunda tartışmalara neden oldu. Komünist Parti’nin yeniden kurulmasıyla (1975) milliyetçi hareket, Mısır dışında bir diaspora hareketi olmaya, sonunda da milliyetçi örgütlere dönüşmeye yöneldi.
Çok partililiğe geçişin yanı sıra Sedat’ın, daha sonra Mübarek’in siyasi ve ekonomik dönüşümleri benimsemesi, sosyalizm ideolojisine daha uzak ve özel sektör/piyasa ekonomisine daha yakın olan, ekonomik liberalizme (piyasa ekonomisi) geçme ve sosyalist ekonomi dönemine son verme aşamasının oluşturulmasına yardımcı olan güç ittifaklarının kalıplarının değişmesini zorunlu kıldı. Bu durum, çıkarları iktidara bağlı olan yeni bir ekonomik ve siyasal elitin oluşmasında ve devletin bürokrasiye birçok milliyetçiyi entegre edebilmesinde yardımcı oldu.
Yeni politikalar altında, milliyetçilerin diğer akımlarla özellikle de İslami hareketlerle rekabet edebilme yeteneklerinin boyutu tartışılabilir. Bu nedenle çalışma, sosyalistlerin yapısal değişimlerinin politik performanslarına yansımasını analiz etme girişimidir. Bu çalışma sadece örgütsel değişimleri analiz etmekle kalmayıp aynı zamanda devletin ve toplumun sosyalist inşası ile ilgili fikir ve politikaların gelişimini ve evrimini de kapsamaktadır.
Tarihsel Arka Plan:
Mısır’da Sosyalist Hareketin Ortaya Çıkışı
- yüzyılın sonlarına gelindiğinde, üç kaynaktan gelerek oluşmuş işçi grupları belirginleşmişti. Mülk sahibi olmayan köylüler, kırsal kesimde ve şehirlerde ücret karşılığı çalışmanın yaygınlaştığı, 19. yüzyıl boyunca kapitalist eğilimlere tepki olarak önemli bir kaynaktı. Meslek toplulukları, ikinci bir kaynak teşkil ettiler ve bu toplulukların önemi sendikacılığın gerileyen ve böylece ücretli işçi sınıfının ortaya çıkmasına sebep olan ekonomik politikalardan kötü etkilenenleri korumadaki rolünün giderek zayıflamasıyla ortaya çıktı. Üçüncü kaynağa gelince bu, yabancı işçilerin akınından oluşuyordu. Yabancı işçiler henüz küçük bir oran olmasına rağmen sendikal deneyimleri nedeniyle sosyalist fikirlerin oluşmasında en etkili unsurdu. Bu da işçi hareketinin erken oluşumunda öncü bir rol almalarına izin verdi (Al-Şafi’i, 2007).
- yüzyıldaki işçi hareketinin gelişimi, sosyalist eğilimlerin bir ifadesi değil ekonomik değişimlerin bir yansıması ve toplumun çıkarlarını savunmadaki sendikaların rolünün bir uzantısıydı. Bu durum, I. Dünya Savaşı sonrası döneme kadar devam etti. Yabancı işçi ve entelektüellerin sol ideolojik ve örgütsel eğilimi şekillendirmedeki rolü üzerinden mesleki dernekler ve sosyalist örgütler arasında bir yakınlaşma oluştu. Filistin’de doğmuş İtalyan kökenli bir Yahudi olan Joseph Rosenthal, sosyalist hareketin ana figürüydü ve İskenderiye’deki yabancı işçiler arasında birçok sendikanın oluşumuna katkıda bulunduğundan sosyalizmin işçi hareketine nüfuzunda önemli bir rol oynadı. Mısır’ın ticari birlik ve sendikalara katılımının artmasıyla birlikte Rosenthal, çeşitli sendikalar arasında koordinasyon sağlamak üzere genel bir sendika kurma yoluna gitti (Al-Şafi’i, 2007).
Toprak İşçileri Sendikası, Sosyalist Parti’yi kurmak için Mısır solunu oluşturdu ve bu sol iki grubun -Selâme Mûsâ liderliğindeki Mısırlı sol aydınlar ve Rosenthal’ın önderlik ettiği radikal Yahudiler ve yabancılar- yakınlaşmalarının ürünüydü. Parti içerisindeki Marksist, reformist, anarşist eğilimler arasındaki homojen olmayan bir yapıya rağmen partinin programı Selâme Mûsâ’nın temsil ettiği birliğin reformist eğilimin üstünlüğünü yansıtıyordu. Parti programı, işçilerle işveren arasındaki ilişkiyi yeniden düzenleyen, sömürüyü önleyen, sendika hareketini genişleterek ve parlamento seçimlerine katılarak hedeflerine barışçıl yollarla ulaşmayı vurgulayan yönergeler içeriyordu (Al-Şafi’i, 2007).
Hızlı siyasi değişimlerin etkisi altında, I. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonraki süreçte Marksist gruplar, 1922’nin sonlarına doğru partiyi Üçüncü Komünist Enternasyonal’e bağlayarak yeni bir aşamaya başlamak için reformist grupları Sosyalist Parti’den ihraç etmeye, parti isminin “Mısır Komünist Partisi” olarak değişmesine, kitlelerin izolasyonunu aşmada devrimci merhalede bir adım olarak kapitalist güçlerle bir araya gelmek için zemin hazırlamaya yöneldi. Bu temelde Komünist Parti, Vefd Partisi ile ittifakını belgelemeye başladı ancak bu stratejiyi İngilizlerden açık bir şekilde Süveyş Kanalı’nın millîleşmesini, sendikaların düzenlenmesini, işçi ve yoksul köylülerin parlamentodaki temsilini ve okuryazarlığın yaygınlaşması için mücadele ve ücretsiz eğitimi talep eden Marksist düşünceleri çerçevesinde açıklayamadı (Al-Şafi’i, 2007).
Toplumsal eşitsizlikle birlikte komünist hareket bir kez daha sahnedeydi fakat bu, yabancılar eliyle olmuştu. İtalya Sosyalistleri 1939-1958 döneminde birçok komünist yapının, örgütsel rehberi konumunda ve eğitimcisi olarak ortaya çıktılar. Fakat komünist hareket, öğrencileri, memurları ve entelektüelleri de kapsamak için faaliyetlerini genişletmesiyle birlikte Halkın Kurtuluş örgütü, Marksist Ligi/Cemiyeti ve Birleşik Mısır Komünist Partisi olarak bölünmelerden ve ayrışmalardan muzdaripti.
Komünistler özellikle 1936’da Ordu Yasası’nın yürürlüğe girmesinden sonra Mısırlıların askerî koleje iltihakının genişletilmesi için bazılarının komünizmden etkilendiği askerî personele önem vermeye, odaklanmaya başladılar. Bunlar arasında Seyyid Selman Rifai, Ahmed Hamruş, Halid Muhyiddin gibi isimler vardı. Böylece 1949’da Hür Subaylar’ı oluşturmada ilk tohumun atılmasında büyük bir rol oynadılar. Halid Muhyiddin örgüte özel yayınları yazıyordu ve bunların baskıları Komünist Partisi matbaasında yapılıyordu.
Milliyetçi Akımlar
Milliyetçi örgütler iki milliyetçiliğin; Türkçülük ve Arapçılığın rekabeti bağlamında ortaya çıkmıştır. Böylece haricî güçlerin yarattıkları problemlerle başa çıkmada Arap birliğini sağlama konusunda millî şuurun artmasına sebep olan Siyonist ulusal düşüncesini reddeden Batı’dan etkilenmiş Arap entelektüeller harekete geçmiştir. Arap milliyetçiliğinin ilk belirtileri Bilad-ı Şam’da (Levant) İttihat ve Terakki tarafından uygulanan Türkleştirme politikalarına karşılık olarak Muhammed Ali’nin kampanyası ve Batı müdahalesi sonrasında başladı. Arapça dilinin eğitimde ve mahallî idarelerde yaygınlaşması çağrısı bunun göstergelerindendi. Osmanlı’nın çöküşünün başlamasıyla İngiltere, ayrılıkçı hareketleri desteklemek için uygun bir fırsat bulmuş oldu. Mekke Valisi Şerif Hüseyin’i, Arap milliyetçiliği taleplerini desteklemesi karşılığında I. Dünya Savaşı’nda kendi yanında durmasına yönelik motive etti. Bu durum 1924’teki çözülmeyi ve Osmanlı İmparatorluğu’nun sonunu getiren faktörler arasındaydı (Eyüp, t.y.).
Milliyetçi fikirler, 1920-1950 döneminde Arap unsurları ve özellikleriyle ilgili kültürel ve ekonomik göstergelere dayanarak Mısır’ın Araplığı ile ilgili tartışmaların yapıldığı üniversitelere ve STK’lara intikal etti. Mısır kültüründe üç eğilim ortaya çıktı. İlki, her ülkenin bağımsızlığını idame ettirip Mısır’ın özel bir şahsiyetinin olduğu gerçeğine bağlı kalarak Arap kültürüne entegre olabileceği düşüncesiydi. Bu (eğilim), bölgesel meselelere bağlı kalmadan (Mısır ve Sudan özelinde) ulusal bağımsızlığı sağlamayı temel alan ulusal vizyonları benimsemekteydi. Bu düşüncedeki fikirler, siyasi kültürün esas kaynağı olarak Firavunculuk ve onu besleyen Akdeniz ikliminin etrafında döner. Bu fikrin destekçileri ise Avrupa’da eğitim görmüş kesimlerden gelmektedir.
İkinci gruba gelince; El-Ezher, kültürel dernekler, Müslüman Kardeşler ve Ulusal İslam Partisi -eski adıyla Genç Mısır Cemiyeti- gibi sosyal hareketleri içeren geleneksel İslami eğilimleri yansıtmaktadır. Bu hareket, bütün devletlerin bağımsızlığını korumasıyla entegrasyona, siyasi ve ekonomik iş birliğine dayandığına inanılan Arap milliyetçiliğini dışlamadan bir İslam üniversitesi tesisi fikrini benimsemiştir.
Üçüncü grup, realizmin ve tarihî gerçeklerin Mısır’ın Araplığına işaret ettiğini savunan ve birlik karakterine sahip olan Bolşevik Devrimi’nden sonra benimsenen komünist ve sosyalist fikirlerin ortaya çıkışıyla eş zamanlı belirmiştir. Bu eğilim, I. Dünya Savaşı’ndan sonra devrimci hareketin yükselişi ve sosyal politikaların başarısızlığı nedeniyle Mısır’da revaçtaydı ve gelecek yirmi yıl boyunca ülkede sosyalist partiler ortaya çıkmaya başladı. Arap dünyasında ilk komünist parti ise 1921’de kuruldu (Şukr, 2015, ss. 49-50).
Şubat 1922’de bağımsızlık ilanı hazırlandı ve (milliyetçilik) ulusal trend fikrini yaygınlaştırmak için 1944’te siyasi projelerin merkezi oldu. Burada birbirine yakın iki düşünce ortaya çıktı. Birincisi, her bir devletin şahsiyetini/şahsi kimliğini koruyan Arap Federasyonu fikrine dayanıyordu. Bu yaklaşım Abdülkadir al-Mazni, Ahmed al-Zavat, Abdullah Azzam gibi bir grup düşünür tarafından benimsenmişti. İkinci grup ise Pan-Arapçılık fikrine yakındı bu yüzden de (ikinci grup) Arap Birliği Grubu, Arap Birliği ve Arap Federasyonu gibi farklı isimler altında bir dernek grubu kurma yoluna gitti. İki düşüncenin fikirlerinin yakınlığı nedeniyle Federasyon (ittihad) Pan-Arapçılığa geçiş aşaması olarak dikkate alındı (Eyüp, t.y.). Burada Temmuz 1952 Devrimi’nin katkısının önemi, Mısır’ın Arap kimliğini savunmaya yönelik tutumdaki değişimi temsil etmesinden kaynaklanmaktadır. Temmuz 1952, Mısır’ın Arap kimliği iddiasına karşı tutumlarda bir değişikliğe neden olan etken olarak dikkate alınır. Milliyetçi akımdaki bozulmalar, bu kez Arap milliyetçiliği mefhumu zorunluluğuna yol açmıştır. Bununla birlikte yeni ortaya çıkan Arap milliyetçi hareketi, mevcut milliyetçi partileri, birlik, bağımsızlık ve ilerleme konusundaki isteklerini yerine getirmede rol alacak mevcut partileri bulamamıştır (Şukr, 2015, ss. 49-50).
Sosyalist Hareketin Örgütsel Çerçevesi
Örgütsel araçlar, sosyalist hareketin önem sahasında büyük bir yer işgal ediyordu. Bir sonraki bölüm, gelişme eğilimlerinin analizi ve sosyalist akımlar arasındaki ilişki açısından bakıldığında, komünist grupları ve milliyetçi örgütleri içeren siyasi örgütlerin oluşum aşamalarını ele almaktadır.
Komünist Örgütlenmeler (Teşkilatlar)
- Dünya Savaşı’nın başlarıyla birlikte partizan uygulamada daha çok Stalinist çizgiye bağlı yeni Marksist yapılarda farklı bir dalga ortaya çıktı. Bu aşama, komünist hareket literatüründe “ikinci merhale” olarak adlandırılmıştır. 1947’de birleşecek olan Mısır Kurtuluş Hareketi ve İskra örgütü, 1958 yılına kadar bölünmelere ve birleşmelere tanık olacak olan Ulusal Kurtuluş İçin Demokratik Hareketi ve Hadıtu olarak kurulacaktır. Bu oluşum Hadıtu, İşçi ve Köylü Partisi ve Mısır Komünist Partisi Al-Rayeh olarak bölünecek sonra Birleşik Komünist Parti altında birleşecektir (Hamdi, 2013).
Temmuz 1952 Devrimi’nden sonra Marksist yapılar, komünistlerin siyasi eylemlerden dışlandığı ve sonrasında Sosyalist Birliği’n geniş bir kısmına katılmak için kendilerini feshettiklerini ilan etmeleri yönünde, baskıya maruz bırakıldığı Devrim Komuta Konseyi ile geçici ve dengesiz bir ilişkiye girdi. Bazıları hapsedilme ve yerinden edilmelerle tükenmiş olarak siyasetten çekildi. Fakat 1967 mağlubiyetinden sonra birçok komünist öğrenci, işçi sınıflarının hareketlerine katılmak için Nasır rejiminden uzaklaştı ve sonrasında yine yeni bir baskı sürecine maruz kaldı.
Mart 1965’teki partinin dağılma bildirisine göre komünistler, geleneksel Komünist Parti tarzını terk edip öncü bir devrimci partiye geçişi destekleyen sosyalist inşanın amaçlarını kapsayan geniş kategorilerle sosyal ve politik değişimlerin uygun göründüğünü savundu. Sovyetler Birliği’nin gözetimindeki Nasırcılar ve komünistler arasındaki ittifaka rağmen 1967 yenilgisinden sonra Komünist Parti, sistemle ilişkilerini kesmeksizin sistem dışında kendi özel yapılanmasını yeniden inşa etmeye başlarken sistemin yapısının içinde ve dışında sosyalist gruplar ortaya çıktı (Hamdi, 2013).
Komünistlerin 1964’te serbest bırakılmasıyla iki eğilim ortaya çıktı. Birinci eğilim, Parti’nin sosyalist dönüşüm için yeterli olduğu düşünülen Nasır’ın tezlerine itibar edilerek devam edilmesini faydasız bulurken diğeri, partinin devamından yana ısrar etmekteydi. Bu durum partisel bölünmeyle güven atmosferinin ortadan kaybolması ve örgütsel görüşün muğlak hâle gelmesiyle sonuçlandı. Bu durumun ağırlığı Sedat’ın Nasır’ın mirasıyla şiddetli bir şekilde yüzleşmesiyle arttı fakat 1975’te komünistler Komünist Parti altında tekrar saflara geri döndüler (Hamdi, 2013).
Ertesi yıl 10 Nisan 1976’da Halid Muhiddin’in liderliğinde siyasi çoğulculuk hazırlıkları çerçevesinde Ulusal İlerici Birlik Partisi (El-Tagammu) kuruldu. Bu parti üyeliğine, Sosyalist Birliği’n varisi olan Ulusal Demokrat Partisi’ni ve Komünist Parti’nin yerini almak için solcu, Nasırcı ve komünist güçleri dâhil etti (Hamdi, 2013).
Sonraki dönemlerde -1980’lerin başında- Mısır solu, örgütsel bir dağılma ve siyasi performansta zayıflıklara sahne oldu. Bu solu temsil etmede her biri kendini bir merci olarak addeden ve sosyalist ilkelere en saf ve en sadık olan grupların sol kanatta çoğalması olarak tezahür etti. Örgütsel parçalanmaya, siyasi performanslarda zaaflara sahne oldu. Bu bölümlerin bir uzantısı olarak 2011’den sonra vuku bulan bölünmelerin kriterlerinin belirsizliğinin bir göstergesi olarak birçok sosyalist örgüt ortaya çıktı (Hamdi, 2013).
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Devrimci Sosyalistler hareketi daha radikal sloganları benimsemiş olarak ortaya çıktı. Hareket, 2010’da Siyasi Eğitim için Sosyalist Araştırmalar Enstitüsü’nü kurdu. Sosyalist Yenileme Hareketi’nin ortaya çıkmasıyla bölünmedeki rolünden dolayı eleştirildi. (Bu yapı kendisini) işçi sınıfı partisi kurmak için devrimci aktivistler ağı olarak sunmaktadır (Hamdi, 2013).
Mısır solunu yenileme çabaları çerçevesinde, Ocak Devrimi’nden sonraki dönemde bir dizi parti ortaya çıktı. 12 Mart 2011’de al-Tagammu Partisi, Merkez Komitesi’nde uzlaşma sağlanamamasının sonucu ortaya çıkan Sosyalist Halk İttifak Partisi bu yeni oluşumun gelişimine odaklandı. Al-Tagammu Partisi liderlerinden bir grup istifa ederek yeni bir sol parti kurmaya karar verdi. Bu parti, 8 Ocak Hareketi, Halk Partisi’nden kalanlar ve Troçkistler yanında al-Tagammu’daki muhalifleri de kapsamaktadır (Hamdi, 2013).
Milliyetçi Örgütlenmeler (Teşkilatlar)
Genel olarak milliyetçi örgütlerin oluşumunun Mısır içinde ve dışında sosyalist düşünce ve kapitalist güçlerin yoğun çatışma ve yüzleşmelerden kaynaklandığı düşünülmektedir. Nasır, sosyalizm karşıtlığı ile başa çıkmak için kitlesel eylemde kaldıraç görevi görmede uygun bir formül olarak merkezî bir yapının inşasına ihtiyaç duymuştur. Bunun için idari yapılanmaları, siyasi yapılanmalara dönüştürmek gerektiği sonucuna varmıştır (Şukr, 2015, s. 57).
Nasırcı Milliyetçi Hareketin Oluşumu
Nasır önceki deneyimler, Özgürlük Heyeti (Heyet El-Tahrir), Millî Birlik’in rollerini yerine getiremediğini ileri sürmüş ve çeşitli nedenlerle atıfta bulunmuştur. Bunlardan en önemlisi, devrimci eylem için fikrî bir çerçevenin bulunmaması, toplumsal uyuşmazlıkların devrimci güçlerle ve devrim karşıtı güçler arasında devam eden çatışmaların yansıması olarak görülmesiydi. Bu yetersizlikler, örgütsel bağlılık unsurunun zayıfladığını yansıtmaktadır (Şukr, 2015, ss. 64-65).
Bu yüzden Abdülnasır, 1962 ortalarında işçi kesiminin güçlü bir ittifakı için örgütsel bir pota olarak Arap Sosyalist Birliği’ni kurma ayrıca görevi, liderlik meziyetlerine sahip unsurları toplamak ve kitlelerin devrimci dürtülerini kristalize etmek için siyasi bir yapı teşkil etme yoluna gitti. Bu felsefe, kitlelere liderlik etmede parti liderliğinin önemine odaklanan Lenin’in Komünist Partisi kavramının çekirdeğini oluşturmaktadır. Bu yüzden Nasır, Arap halklarıyla ilişkilerinde idari ve güvenlik organlarına bağımlılığı azaltmak için Arap Öncülüğü’nü tesis üzerinden idari işlerden siyasi çalışmalara dönüşüme yöneldi (Şukr, 2015, s. 58).
Öncü kuruluşun temel görevi, sosyalizmin dönüşüm sürecini yönetmek ve inşa sürecine katılımı için halkı seferber etmekti. Burada sosyalistlerin öncülüğünün mevcudiyetinin, dönüşüm ve gençlerin seferberliği süreci için gerekli olan siyasi kadroların oluşumuna yönelik merkez olmasının önemi ortaya çıkmaktadır. Bu görev resmen 1965 yılında Sosyalist Gençlik Örgütü tarafından yerine getirilmiştir (Şukr, 2015, s. 66).
Sosyalistlerin Öncülüğü
Sosyalist Öncüler’in örgütlenmesi, milliyetçi yapının kalbini ve özünü teşkil ediyordu. Örgütün kuruluşu Aralık 1965’te üç merhalede başladı. Sonunda organizasyon, millî liderliğe atıfta bulunmadan işler hâle gelmişti. İlk merhale, Aralık 1965 ile Haziran 1967 boyunca devam etti. Bu dönem, Arap ülkeleri düzeyinde liderlik merkezlerinin kurulması süreciyle karakterize edilmektedir. Haziran 1967-Aralık 1968 arasındaki ikinci merhale ise örgütsel yayılma olarak belirtilmektedir ve bu dönemde birçok şube kurulmuştur. 1969’daki üçüncü merhalede ise liderlik; şube delegasyonları için yönelimlerin belirlenmesi ve bunların merkezî yapıyı desteklemesi için yeniden yapılandırılmıştır. Liderliğin yeniden yapılanma icraatları; şube sekreterlerini içeren geçici bir ulusal heyetin teşkiliyle gelişmiş kurumsal iletişim, Abdülnasır’la toplantılar tertipleme ve merkezî çalışmada seçkin ülke liderlerini dâhil ederek aktive etmeyi içermiştir (Şukr, 2015, ss. 40-41).
Öncü organizasyonun yapısı 3 veya 5 üyeden müteşekkil merkezî bir hücre biriminden oluşan hiyerarşik bir düzeni izler. Bu birim, uygulayıcı merkez mesabesindedir. Haftalık olarak bir kez toplanmaktadır. Daha sonra hücre sekreterlerinden oluşan daha yüksek bir örgütsel birim toplantı halkası yapar ve iki haftada bir ya da gerektiğinde toplanır. Bu durum kuruluş içinde bir irtibat işlevi görür. Bu grup, aylık olarak toplanan halk sekreterlerinden oluşan, idari bölümler ve kadroların eğitimiyle uzmanlaşmış daha üst düzey örgütlenmeye sahiptir. Şube liderliği, Arap ülkelerinde örgütün en yüksek liderliğini temsil etmekte, örgütsel ve siyasi görevler yürütmektedir. Sonrasında iki ya da üç üyeyi kapsayan ulusal liderlik, en üst düzey düzenleyici güç olarak gelmektedir. Üyelerin (üyelikten) ayrılması süreci ve örgüt için kamu politikalarının oluşturulması ile ilgilenir (Şukr, 2015, ss. 94-98).
Millî Sözleşme 5. Bölüm’e göre, görevi, liderlik için uygun unsurları seçmek olarak belirlenen Sosyalist Birlik içinde politik bir aygıta ihtiyaç duyulmaktaydı. 1963’te sosyalist birliğin üyeliğin düzenlenmesine, denetimin geliştirilmesine ve iç kontrolü için gizli örgütsel bir cephe olarak siyasi bir aygıtın kurulmasına başlandı (Şukr, 2015, s. 67).
Örgütsel felsefe açısından öncü örgüt bir dizi ilkeyi benimsemiştir. Öncelik ve önem verdiği ilk husus, düşman devletlerin takibatından ya da liderlik pozisyonu için fırsatçı unsurların sızmasından korunmak için gizli bir üs kurmaktı. Bu üssün Marksist yapılanmalardaki kontrol edici birliklere yakın bir işlevi vardı. Bu kontrol usulü, örgütün düzenini korumaya, iç iletişimi kolaylaştırmaya ve tartışma ve kararların dolaşımına yardımcı olmaktadır. Bu prensipler, iki hususu gerçekleştirmeye hizmet etmektedir. Bunlar; örgütün ve toplumsal liderliğin demokratik olması, böylece kişisel görüşlerin ve şahsi konumların (baskınlığının) etkisiz hâle gelmesi ve nötrleştirilmesidir. Bu, üst düzey birimlerin tabanlarının itaatini ayrıca örgütün tamamının tek liderlik makamı Merkezi Komitesi’ne itaatini kuvvetlendiren husustur (Şukr, 2015, s. 67).
Sosyalist Gençlik Örgütü
Sosyalist Gençlik Örgütü’nün kurulması için hazırlık çalışmaları 1963 yılının sonlarında başladı ve kuruma Gençlik İdaresi Başkanı Zekeriya Muhyiddin tayin edildi (Şukr, 2004, ss. 53-54). Kuruluşu, 1964’te gençlerin üyeliğe alınması ve Sosyalist Birliği’nin üyeliğinin liderlik fonksiyonları için kadroların nitelikli hâle getirilmesi yoluyla geliştirilmesi vazifesiyle tamamlandı (Şukr, 2004, s. 68).[1] Sosyalist Gençlik Örgütü’nün kuruluş felsefesi açık görüşlülük üzerinedir. Üyeliğinde tüm katılımcıların görüşlerini dile getirebilmesi ve açık tartışmalara ortam sağlanması ve katılımcıların bu konuları farklı örgütsel seviyelerde de tartışması için Marksist, İslamcı (İslami), milliyetçi ve liberal kökenli düşünürleri ve liderler dâhil etmiştir (Şukr, 2015, s. 69).
1963’te gençlerin seçimi ve liderlik kadrolarının çekirdeği olarak eğitimiyle ilgili bir yapının planlamasında görevlendirilen geçici bir sekretarya kurulmuştur. Sekretarya, 1965’e kadar bir defadan fazla değişmesine rağmen Cemal Abdülnasır gibi muteber şahsiyetler içermekteydi. Sekretarya sorumluluklarını Zekeriya Muhyiddin’in idare ve gözetiminde yerine getirmiş ve Sosyalist Birliği’nin liderleri ve (birliğin) muhafazakârları aracılığıyla gençlerin seçilmesi için komiteler oluşturmuştur (Şukr, 2004, s. 57).
21 Temmuz 1966’da Sosyalist Gençlik Örgütü illere dağıtılmış 30.000 genç kız ve genç erkeğin katılımıyla ilan edilmiştir. Örgütün ilk merkezî komitesi 52 üye içerirken (bu birim) en üst düzey, yürütme komisyonu olmuştur. Örgütün merkez sekretaryası 7 üyeyi içerirken (bu birim) örgütün liderlik ve idari komisyonudur (Şukr, 2004, s. 75).
Arap Sosyalist Birliği’nde Üyelik
Özgürlük ve kurtuluş hareketlerinin yayılmasından sonra Kahire, yeni siyasi sistemlere olan talep ve istekleri dile getiren bir siyasi örgütün yapılanmasıyla ilgili düzenlemelere başladı. Aslında bu düşünce, komünist ve sosyalist partilerden uzak olan unsurların kapsanmasına dayanmaktaydı. Bu unsurlar, yeni bir örgüt görünüşündeki Arap Devrimci Öncülüğü adında bir yapı altında toplanacaktı. Buradaki temel amaç, Baas Partisi’nden uzak üyeleri sefer edebilmekti. Bu bağlamda Arap Devrimci Öncülüğü, Arap Sosyalist Baas tecrübesine rakip oluyordu. Başından itibaren Öncü Kuvvetler Örgütü, entelektüellerin ve üniversite mezunlarının üyeliğinin Baas’la rekabette en önemli kaynak olduğu Sosyalist Birliği’nin inşasına yönelik olarak bu birliğin hukukunun ihtiyaçlarının karşılanması için Arap entelektüeller ve öğrenciler arasında yayılmaya yönelmişti (Şukr, 2015, ss. 11-13).[2]
Üyelik seçiminin önemi göz önüne alındığında, kuruluş beyannamesi, siyasi kadroların seçimi için iki kriter belirlemişti: Birincisi, şahsi bilinirlikler/tanışıklıklar üzerinden aday göstermeydi. Böyle bir durum, üyeler arasında taraftarlığa yol açmaya zemin hazırlama olasılığından dolayı disiplinli bir mekanizmanın olmadığının göstergesiydi. İkinci kriter ise üyelerin seçiminde tarafgirlikten kaçınmak için bireylerin kamusal görevlerini yerine getirmede bireylerin değerlendirilmesini baz almaktaydı. Böylece üyelerin seçiminde ön yargılardan kaçınmak üzere kitlelerle iletişim için Yirmiler Komitesi kurulmuştur (Şukr, 2015, ss. 60-62).
Liderlerin keşfedilmesi, liderliğe hazırlanması, değerlendirilmesinde esas adımlar topluma hizmette seferber edilmelerinde, sosyal organizasyonlara ve kitlesel hareketlere entegre edilmelerine yönelikti. Bu adımlar çerçevesinde gençlik örgütü tarafından yürütülen faaliyetlere örnekler şunlardı: Pamukta zararlılara karşı mücadele, kanal inşası, kırsal alanlarda toprak reformu, üretimi rekor rakamlarda arttırmak için gönüllü çalışma, hastanelerde kan bağışı, okuryazarlık sınıfları açmak, köylerde ve kentlerdeki yerleşim yerlerinde toplum için spor etkinlikleri düzenlemek, sosyal organizasyonlara, öğrenci derneklerine, STK ve gençlik merkezlerine katılım gibi aktivitelerdi (Şukr, 2004, s. 74). Bu adımlar üyeliğin yayılmasını, devrim kuvvetlerinin birleşmesi ve tek bir hareketin kurulması talebinin yaygınlaşması ve Cemal Abdülnasır’ın 1965 ortalarında tek bir ulusal örgütün kurulmasına muvafık olmasına yardım etti (Şukr, 2004, s. 63).
Üyeliğin felsefesi iki faktör üzerine temellendirilmişti. Birincisi, kurtuluş hareketleriyle yakınlaşmanın dozunu arttırmaktı. Bu yüzden Filistinli yapılarla iletişim artmış, Siyonizmle mücadeleye ilgi çoğalmıştı. İkinci faktöre gelince, konferans, Ulusal Örgüt üyelerini vatandaşlıklarına göre öncelemek yerine ikamet yerlerine göre dâhil etme yoluna gitmiş ve öncelik, ideolojik bağlılık olarak belirlenmişti. Bu yöntem şubeler arasında bilgi aktarım kuralının benimsenmesi ile şubeler arası tecrübe alışverişini bütünleştirmiştir. Böylece 1966-1986 yılları boyunca toplam 7 kez değişen genel sekreterlik pozisyonuna Mısırlılar 3 kez gelmiştir (Şukr, 2015, ss. 229-238).[3]
Sosyalist ve Milliyetçi Sol? Hareket’in Siyasi Düşünce Yapıları
Mısır sosyalizmi, fikrî akımlar açısından Nasır tecrübesinde ve 1970’lerde komünist hareket ve komünist parti örgütlenmelerdeki Stalinist hareketlerde kök salmıştır. Bu üç akım, aralarındaki tarihî farklılıklara rağmen entelektüel vizyonlarında birbirlerine yakın olmuşlardır (Hüseyin, 2015).
Mısır Sosyalizminin Düşünce Yapısı
Sosyalist düşünce, bireysel mülkiyetin, işçilerin ihtiyacı olan üretim için ortadan kaldırılması gerektiğini düşünür. Bu, işçi ya da işçilerce kullanılması gereken toprak, fabrika, maden gibi hazinelerin bireyler tarafından mülk edinilemeyeceği anlamındadır. Bu nedenle işçiler tarafından kullanılmadığı müddetçe birey, ev eşyaları, elbise gibi mülkler edinebilir ve konut mülküne başkalarına zararı olmamasından dolayı izin verilir. Sosyalizm aynı zamanda mirasın kaldırılmasını ekonomik özgürlük açısından insanlar arasında bir fırsat eşitliği olarak görmüştür. Çünkü mirasın varlığı, insanların kazanılmış haklara eşit doğmasını gerektiren ekonomik özgürlüğü olumsuz etkilemektedir (Musa, 2011, s. 17).
Sonuç olarak, Mısır sosyalizmi için Nasır hareketi ve Marx solu olarak iki akım ortaya çıkmıştır. Bu ikisi siyasal görüş ve söylemleri açısından birbirlerinden farklıdır. Bu yüzden Nasır’ın milliyetçi solunu, sömürgecilikten kurtulmada, kendi kaderini tayinde, servetin üretim ve kişisel verimlilik yasasına göre işçilere adil dağılımında, ücretlerin ve emekli maaşlarının iyileştirilmesinde, kadınların özgürleştirilmesinde Komünist Parti’nin fikirlerine dayanan Marksçı sol ile yan yana koymak zordur (Hüseyin, 2015).
52 Devrimi öncesi dönem boyunca subayların örgütlenmeleri, siyasi partilere doğru açılım göstermiştir. Nasır’a gelince, kendisi Genç Mısır Partisi, Müslüman Kardeşler ve solcu hareketlerle irtibata geçmiştir. Fakat fikirlerinin siyasi dönüşümü için (bunların) ilham verici ya da uygun olmadığı böylece Harold Laski’nin yazıları ve Fabian’ın Sosyalist Hareketi’nden daha fazla etkilendiği sonucuna varmıştır. Bu bilgiye rağmen Nasır sosyalizminin fikirleri deneysel yöntemlere dayanmaktaydı. Bu fikirler ekonomik kalkınmada açık bir teoriye dayanmıyordu. Nasır sosyalizminin fikirleri sosyalist söylemler olarak dikkate alınan ve oldukça geniş bir şekilde konuşulan cumhuriyet halkının iradesi, devrimci yürüyüş, sosyalist çözümün kaçınılmazlığı gibi ve somut bir çerçeveye dönüşmeyen genel sloganları benimsemişti. Nasır dönemi teorik içeriğin oluşmamış olması, işçi sınıfının ve köylülerin hakları, ücretsiz eğitimle ilgili politikalarla sınırlanmış olan sosyalist siyaseti zorunlu kıldı (İbrahim, 1982, ss. 124-125).[4] 30 Mart 1968’te yapılan Bildirge, devrim edebiyatının teorik açığına deva olamadı. Askerî yenilginin arkasındaki etkenlere ve sosyal politikaların değerlendirilmesine odaklanıldı. Faal bir gençlik örgütünün yokluğunun, kitlesel halk katılımının azalmasının ve yeni elitin nüfuzunun, demokrasi yokluğundan kaynaklandığı sonucuna varıldı (İbrahim, 1982, s. 129).
Sosyalist söylem, komünist grupların baskısı altında ezilirken Abdülnasır, sosyalist milliyetçilik tasavvurunu tamamlama eğilimindeydi. Nasırcı söylem, Arap milliyetçiliğini tek bir millet, tek bir milliyetçilik boyutunda tarihî olarak verilmiş bir özellik olarak gördü. Bu fikirle siyasi birliğin ve dış tehditlerle yüzleşmenin temelini oluşturdu. Fakat Nasır dönemi boyunca birlik mefhumu, Arap birliği ile Mısır siyasi elitinin yönelimlerinde önemli bir yer tutan “Mısır milleti” farkındalığının hâkim olduğu Mısır milliyetçiliğinin çekişmesi nedeniyle gelişmeye ve açığa kavuşmaya tanık olamadı. Bu hususlar, Arap ülkelerindeki sosyal bölünmelere ilgi göstermeyen Abdülnasır tarafından ulusal bir söylem üretilmesine yansıdı. Mısır’daki sosyal bütünlükten etkilendi ve birliğin kurulma ihtimalinin sonuçlarına odaklandı. Abdülnasır, dil ve tarihî özelliklerinin yeterli olduğunu varsaydı ve bu yüzden Nasır’ın söylemlerinin yerel formu, ulusal birliğin meydan okuma karakteristiklerinden biridir. Fakat bu, Nasır’ın seküler milliyetçilik üzerine bir birlik inşa etmek ve Arap bölgesindeki İslami mirası göz ardı etmek hususunda istekli olmasından dolayı meydan okumanın tek karakteristiği değildi (Nasr, 1982, ss. 56-59).
Nasır söylemindeki ilerleme kavramı, insanı temel aktör olarak gören gönüllük görüşüne göre bu kavramın yeni bir esas üzerine yeniden yapılanması için zaruri şart olarak geleneksel değerlerden “Arap milleti” düşüncesini kaçınılmaz ilahi rehberlik için terk etti. Bu yüzden sosyalizm mefhumu, 1963-1964 yılları arasında gerçekliğe/realizme yaklaşmak için Arap milliyetçiliğinden Arap Devrimi’ne dönüştü. Özellikle 1967’de Suriye ile olan birliğin çökmesinden sonra sosyal ve siyasi zorlukların algısını/idrakini yeniden düzenledi. Siyasi sloganların yeniden üretilmesi, siyasi tasavvurdaki değişimin veçhelerini yansıtır. İlk versiyon olan “birlik-hürriyet-sosyalizm” söylemi, birliğin önceliğini destekler doğrultudaydı. Yeni versiyon ulusal meselelerle ilgili sosyalizmin inşa modelinin önceliklerini yeniden düzenlemek üzere “hürriyet-sosyalizm-birlik” olarak değişti. Abdülnasır, Ekim 1961 başlarında, Arap milletine işaret etmek için yeni versiyonu kullanmaya başladı ve böylece sonraki yıllarda söylemlerinin temel karakteristiğini şekillendirdi (Nasr, 1982, ss. 59-60).
Sosyalizm, millî servetin artması, ulusal ekonominin gelişmesi ve tarımsal üretimin yaygınlaşması ile ilgili olarak yeterlilik ve adalet kavramları etrafında bina edilmeye başlandı. Adalet, her bireyin millî gelire katkısına göre servetin dağılımının yenilenmesine, halkın üretim araçları üzerindeki kontrolü ve ekonomik faaliyette kamu mülkiyetinin yaygınlaşmasına dayanır. Kırsal kesimlerde mülkün dağılımı ve ziraat reformunda hükûmet bu politikalara başvurmuştur (Nasr, 1982, ss. 62-63).
1958-1970 dönemi boyunca Arap milletinin sosyalist konseptinde değişiklik yaşandı. Abdülnasır’ın konuşmalarında Arap halkı, Arap halkları kullanımlarının yoğunluğu analiz edildiğinde bu dönemde bu kullanımlarda düşüş olduğu açıktır. Bu, Nasır’ın sosyalist yapısının bölgesel iklimin zorluklarına direnemediğini yansıtarak Arap birliği algısındaki değişikliği ve Arap halklarının çoğulculuğunun kabullenildiğini açığa vurur (Nasr, 1982, ss. 66-68).
Genel eğilim, milliyetçiliği özellikle sosyal politikaların benimsenmesi, güç ilişkilerinin yeniden yapılandırılması ve iktidara sadık yeni sosyal ağların oluşturulmasına yol açan Arapçılık fikri üzerine bina edilmiş siyasi nizamın tesisini Cemal Abdülnasır’la irtibatlandırma temayülündedir. Bu yüzden milliyetçilik Abdülnasır’ın kişiliği etrafında odaklanmış ve merkezîleşmiş bir ulusal hareket olarak tanımlanabilir (Eyüp, t.y.). Nasırcılık, modernleşme ve kalkınma için sosyalist devrimini kuvvetlendirmek üzere bir bilgi modeli oluşturma çabası içinde olmuştur. Felsefesi, işçilerin ve çiftçilerin bütün halk ve siyasi örgütlenmelerinde en yüksek seviyede temsil edilmeleri, müşterek liderlik, kooperatifin ve sendikaların desteklenmesi, veto ve özeleştiri hakkının inşa edilmesi, seçilmiş halk meclislerine devlet otoritesinin transferidir (Şukr, 2015, s. 66).
Sosyalistler ve Milliyetçilerin Devrim Kavramına Yaklaşımı
Sömürge sonrası süreçte, milliyetçi şahlanış ve hareketin örgütsel araçları, örgütlenmenin olmayışı dolayısıyla gelişemedi. Arap ülkelerinin az gelişmişlik durumu fikrî ve ideolojik modellerin inşasına da engel bir durum teşkil ediyordu. Bu yüzden ulusal devrimci teori, 1950’nin ilk yıllarına kadar belirginleşemedi. Bununla birlikte sosyal bilimlerin ve uluslararası ilişkilerin gelişmesiyle ulusal devrim, küresel düzeyde sosyalist-demokratik çözümün başarısının kaçınılmazlığı üzerine bina edilmiş kendi birlik düşüncesini formüle edebildi. Üçüncü dünya kullanımının ortaya çıkışı ve kapitalizmle çelişkileri, ulusal fikirlerin gelişmesinde ve büyümesinde yeni dürtüler sağladı (Şukr, 2015, ss. 120-124).
Arap milliyetçi akımlarına göre devrim teorisi, birleşik bir sosyal kalkınma vizyonuna dayanmakta olup bilinç ve insan iradesi ana odak noktasıdır. Bu nedenle karşılaştığı zorlukları, sosyal az gelişmişlik, uluslararası baskılar ve feodal güçler olarak dikkate alır. Bu çerçevede devrim teorisi, sosyal ilişkileri yeniden yapılandırmak için halkın işçilerle koalisyonuna dayalı sosyal değişim için politikaların inşasına çalışmıştır (Şukr, 2015, ss. 128-129).
Millî Sözleşme, devrimin teorik içeriğini ve nihai hedeflerini Arap Sosyalist Baas şiarıyla Nasır’ın vizyonuna göre düzenlemişti. Bu şiar, “özgürlük-sosyalizm-birlik” üçlemesinden oluşuyordu ve Nasır’ın bu şiar için tasavvuru aşağıdaki gibiydi (Eyüp, t.y.):
Özgürlük: Siyasal özgürlüğü, sosyal özgürlükle ilişkilendirmektir. Siyasi hürriyetle halk görüşlerini dile getirebilir ve yolunu seçebilir. Ancak bir görüşün hedefini gerçekleştirebilme iradesinde sosyal özgürlüğün bu sürece eşlik etmesi gerekir.
Sosyalizm: Zulüm ve sömürüden kurtulmak için bütün gayretler ve vatanı bütün toplum için özel bir mülk hâline dönüştürmektir. İmkânlarıyla, servetiyle, kaynaklarıyla, toprağıyla toplum herkesin mülküdür ve bütün toplumun hizmeti ve kalkınmasında kullanılmalıdır.
Birlik: Arap vatanlarında işçi insanların gücünün birliği anlamındadır. Birliğe ulaşmak için askerî güce, darbelere, komplolara inanmaz. Kendi kaderini tayin için halk mutabakatını talep eder ve Nasırcılık, Arap milleti için düşmanlar ve dış komplolara karşı geçilmez bir kaledir.
Millî Sözleşme’de milliyetçilik tecrübesinin temel ilkeleri, siyasi bağımsızlığın ve sosyal özgürlüğün birbiriyle bağlantılı olması, siyasi eşitliklerin gerçekleştirilmesi ve ortak kültüre odaklanmaktı. Cemal Abdülnasır’a göre, Arap milliyetçiliği birkaç unsur üzerine temellenirken bunların başında tarih ve kültürü paylaşan bir topluluğun varlığı ve özü olan Arap milleti gelir (Eyüp, t.y.).
Devlet ve din arasındaki ilişkiye gelince, Abdülnasır ve subaylardan büyük bir kısmı, Müslüman Kardeşler’e bağlı olmasına rağmen siyaset ve dinin arasında bir mesafe olması gerektiği görüşünü benimsemişler ve bu yüzden (dinî) manevi boyutla sınırlandırmışlardır. Burada “siyasette din yoktur, dinde siyaset yoktur” gibi dinin devletten ayrılmasını destekleyen şiarlar ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda din, ulusal bir devletin kurulması için uygun bir temel olarak dikkate alınmış, böylece Nasır devrimine, İslam devriminin bir uzantısı olarak itibar edilmiştir. Ancak Arap milliyetçiliği politikalarında öncelikler İslam değildi ve bu şeriat mahkemelerinin kaldırılmasına yol açarken diğer tezlerde ise milliyetçiliğin İslam’la uzlaşmasına gidildi. Din ve devletin ayrılması meselesi, devlet ve Müslüman Kardeşler arasındaki çatışmanın sebebi oldu (Kurun, 2017, ss. 19-20).
Milliyetçiler, fikirlerini bu iki başarısızlık ardından gözden geçirmeye başladılar. Birinci başarısızlık, Arap birliği tecrübesi, ikincisi ise 1967 askerî hezimetiydi. Bu iki olay, aralarında milliyetçilerin de olduğu bazı Arap düşünürlerinin sert eleştirilerinin artmasına sebep oldu. En önemli başarısızlık, Filistin işgaline ve İsrail Devleti’nin kurulmasına engel olamamak, Filistinlilere 1967’de işgal edilen bölgelerin bir kısmını bile kurtarmalarında yardım edememek, Amerika Birleşik Devletleri ve müttefiklerinin yeni sömürge politikalarıyla yüzleşememek ve hızlı ekonomik ve sosyal kalkınmanın sağlanamamasıydı (Corm, 2016, s. 171).
Sosyalist Politikalar ve Siyasi Değişim
Örgütsel Politikalar
Cemal Abdülnasır’ın liderlik, örgütlenme ve siyasi eylemler üçlemesine ilgisi bir bütün olarak artmış, 1953-1963 döneminde milliyetçi örgütler, kitleleri mobilize edememiştir. Bu başarısızlık ise gençlerle çalışma konusunda yeterli bilgiye sahip olmayan ordu subaylarının örgütsel görevlere atanmasından siyasi kültürün olmayışı, etkili unsurların sadakatini kazanma konusundaki ihtimamın yetersizliği ve gençlerin siyasi örgütlerde yeteneklerinin geliştirilmesi yerine devrim muhalifleriyle mücadelede kullanılması gibi sebeplerden kaynaklanmıştır. Bunun yanında milliyetçi örgütler, halkın önündeki diğer alternatiflerin varlığını da engellemiştir (Şukr, 2004, s. 47).
İlk girişimler, örgütsel dağılımların kısa süreli örgütsel dağılım süreçleri olarak bilinir. Vahid Ramazan’ın formüle edip oluşturduğu Mart 1954 krizi süresince Müslüman Kardeşler ve komünistleri engellemekle üniversite ve liselerde Bandung komitelerine karşı koymakla görevlendirilmiş ancak bunun uzun sürmediği gençlik örgütlenmeleri bulunmaktaydı. Diğer yapılanmalar ise 1958’de Albay Abdülaziz Muhaymer öncülüğündeki Millî Birlik Gençliği, subay Muhammed Tevfik Avdiye’nin kurduğu Üniversite Arap Gençliği Birliği gibi örgütler, 1960’da üniversitelerde Usar Nasır, 1962’de Usar al-Misak gibi hücre yapılanmalar da bu süreçte kurulmuş örgütlerdendir.[5] 1962’de Arap Sosyalist Birliği’ndeki öğrenci işleri ofisi faaliyetleri iki subayın -Abdülaziz Muhaymer ve Abdülhamid Sağir- önderliğinde yürütülürken Gençlik Kalkınma Yüksek Konseyi subay Adil Tahir tarafından, Din işleri Yüksek Konseyi Muhammed Tevfik Avdiye tarafından idare edilmekteydi (Şukr, 2004, s. 48).
Bu merhale, milliyetçi ve sosyalist örgütler arasındaki kutuplaşmaya tanık oldu. Bölünme artarken Marksistler, sosyalistler ve milliyetçiler arasında da anlaşmazlıklar patlak verdi ve süreç, Marksist örgüt üyelerinin 1959’da tutuklama kampanyalarını getirdi. Bununla birlikte 1961’de uluslaşma (millîleşme) kararlarıyla yakınlaşma bir kez daha başladı, siyasi tutukluklar serbest bırakılmaya başlandı ve birçoğu Sosyalist Birliği’n üyeleri olurken ve sosyalistlerin ön saflarında yer aldı (Şukr, 2004, s. 49).
Kitlesel hareket seviyesinde gençlik örgütleri, Siyasi Kulüp’ün misyonunun üyelerinin ortak kimliğini oluşturmasında yattığını düşünmekteydi. Bu yüzden gençlik merkezleri, sosyalist enstitüler, halk forumları ve kültür kurumları aracılığıyla eğitim politikasına odaklandı. Dış misyonlarda ise 1965’te öncülerin hazırlanması programı çerçevesinde komünist blok ülkelerine odaklanıldı. Gençler eğitim için dönemin ülkeleri Sovyetler Birliği, Çin, Yugoslavya, Çekoslovakya, Demokratik Almanya, Gine, Cezayir, Polonya, Macaristan ve Romanya’ya gitti (Şukr, 2004, ss. 72-91).[6] Üyeliğin gelişimine yönelik istatistiklerin yetersizliğine rağmen kuruluşun ilk merhalesinde üye sayısı genç erkek ve genç kızlardan oluşan orta öğretim ve üniversite öğrencileri, işçiler, köylüler ve genç uzmanlardan yaklaşık 200.000’e ulaşmıştır (Şukr, 2004, ss. 49-51).
Üyelik sayısının arttırılması politikaları çerçevesinde, Sosyalist Birlik Genel Sekreteri Ali Sabri, ulusal çıkmazların sosyalist tabanın genişletilmesi için daha fazla genç insanı kazanmanın gerekliliğini gördü. Sosyalizmle ilgili algılarına bakılmaksızın bu üyeliği yürütmek için gerekli olan lider sayısı üzerine temellendirilmiş politikanın benimsenmesi yoluyla negatif etkilerinin üstesinden gelinebilirdi. Aslında siyasi danışmanların sayısı 20’den 400’e, üyelerin sayısı ise Mayıs 1967’de 220.000’e çıkmıştı. Bununla birlikte örgüt üyeliğinin sayısının hızlı artmış ve genişlemiş olmasından dolayı birçok problemle karşı karşıya kalındı. 20 tane siyasi rehberin eğitimi iki yıl alırken bu hız nedeniyle bu eğitim 45 günde tamamlamak durumunda kaldı (Şukr, 2004, ss. 82-83).[7]
Temmuz Devrimi’nin ilk on yılında milliyetçi örgütlerin istikrarlı bir kitlesel hareket oluşturmak için gereken kurumsal olgunluk seviyesine ulaşamadığı görülebilir. 1954-1962 döneminde komünistlerle devam etmekte olan siyasi çatışmalar, gençlik örgütünün ihtiyaçlarını karşılamada gerekli olan kadroların oluşturulması politikalarını veya devrimci değişimin tabiatına adapte olmalarını sağlayacak tecrübelerini etkilemiştir. Böylece gençlerin devşirilmesi ve yerel liderlikler, Sosyalist Birlik, sendikalar ve öğrenci birlikleri, idareci liderler ve sosyalist öncülerin adaylığına dayamaktaydı (Şukr, 2004, ss. 61-63).
Sosyal Politikalar
Marksist akımların projeleri askıya alınırken Nasırcı Sosyalizm projesi dört merhale geçirdi. Bu merhalelerden üçü, siyasi ve sosyal etkiyi arttırmıştı. 1960’a kadar ki süreç sosyalist toplumun kurulması ve 1960-1966 döneminde sosyal geçişin doruğa ulaşması için gerekli politikaların geliştirilmesi merhalesiydi. 1967 savaşı sonrasını takip eden merhale sosyalizmin gerileme dönemiydi (İbrahim, 1982, s. 122).
İdeolojik farklılıkların azalması dikkate alındığında Komünist Parti, diğer komünist parti ve hareketlerin görüş ayrılıkları arasında 23 Temmuz 1952 devrimini destekledi. Ancak 12 Ağustos 1952’de Kafr ed-Davvar fabrikasında (askerle işçiler arasında çıkan çatışmada) sekiz işçinin öldürülmesi ve davanın askerî mahkemede görülmesi, asker yanlısı olan komünist hareketlerin duruma yönelik pozisyonunda karışıklığa neden oldu. Fakat genel olarak Abdülnasır’ın tarımda millîleşme ve iyileştirme yönelik aldığı kararları benimsediler ve komünistler bunu halkın taleplerini gerçekleştirmede önemli bir adım olarak gördüler.
Nasırcı Sosyalist politikalar, köylü ve işçi gruplara dayanarak başlamıştı. 1961’de “işçi” siyasi söylemi, sosyal hizmet sınıfı olarak değil Arap birliğine giden yolda hayati bir araç olarak görüldü. Geçici anayasayla işçilerin rolünün siyasi konsepti, “işçi halkın gücü” kavramının ortaya çıkması için sosyalist devlet inşasında siyasi felsefenin odağını oluşturmak üzere 1964’te tamamlandı. Bu politikalar, Arap milleti kavramının siyasi ve sosyal dönüşümün temelini oluşturdu. İşçiler ve çiftçiler, devletle ittifak hâlinde siyasi bir blok olurken sanayiciler ve büyük mülk/toprak sahipleri (bu dönüşümde) siyasi veya sosyal rol almadan uzak tutuldu (Nasr, 1982, ss. 71-72).
Başlangıçta Hür Subaylar, siyasi yolsuzluklara mücadeleyle meşgulken ulusal vizyonlarının oluşmasını odaklanamadılar. Daha sonraki yıllarda Ocak 1953’te, Kurtuluş Heyeti’nin (Hey’et El-Tahrîr) oluşturulmasıyla siyasi fikirlerini geliştirme yoluna gittiler ve kuruluş beyanı içerisindeki sosyalizmin ve milliyetçiliğin kimliği meselesini terk ederken odak noktaları, büyük mülk/toprak sahipleri, partiler, sosyal hareketler ve sömürgecilikle mücadele üzerineydi (Nasr, 1982, s. 86).
1960’ların başıyla 23 Temmuz Devrimi büyük projelere yöneldi böylece millî ekonomiyi 10 yıl içerisinde iki katına çıkarmak ve bir sanayi üssü tesis etmek için 1959-1964 yılları arasındaki 5 yıllık ekonomik ve sosyal plana ek olarak (Şukr, 2015, s. 41), 1957-1960 yılları arasında üç yıllık bir program uyguladı. Birçok endüstriyel ve ticari şirketlerden ve bankalardan kalkınma projelerini finanse etmek üzere maddi kaynak sağlamak için özel mülkiyetlere el konuldu. Bu kararlar, Mısır Suriye Birleşik Arap Cumhuriyeti bölgesinde uygulandı. Fakat Suriye ile birliğin 1961’te çöküşüyle birlikte Birleşik Arap Cumhuriyeti Projesi’nin askıya alınmasına neden oldu (Şukr, 2015, s. 52).
Petrol gelirlerine yönelik artan itimat, petrol ülkelerine insan kaynağı göçüne destek oldu. Tüketim modellerinin çeşitliliği ve lüks tüketimin artması, kırsal yerlerdeki nüfusun ihmali ve kırsal kesimin dönüşümünün tersine bir şekilde tüketim modeline intikaliyle irtibatlı bir olgudur. Bu değişikliklerle ağır sanayi (demir-çelik) sermayesinin büyümesinden dolayı ham maddelerin ithalatı artmaya devam ederken ithalat yerine artan yerli üretim, gıda üretiminde kendi kendine yeterlilik, imalat sanayi üzerine temellenen kalkınma düşüncesinde güçlük yarattı (Sayiğ, 1985, ss. 150-160).
Kalkınma politikaları 1960’ta, Mısır ekonomisinin %40 oranında pamuk ürünlerine dayanmasından dolayı beş yıllık ekonomik planın ilk yılının uygulanmasını başarısızlığa götüren unsur olarak bankaların pamuk mahsulünü pazarlamada isteksiz olmaları nedeniyle zorluklarla karşılaştı. Bu krizin sonucu olarak hükûmet, 1961 yazında millîleştirme politikaları için kararlar çıkarmaya gitti. Hükûmet, zenginliğin yeniden dağılımının, halkın kazanımları ve modernleştirme programları için kalifiye yeni liderlerin çıkmasını gözetmek üzere bir koalisyon oluşturmak için çalışan siyasi ve sosyal istikrara yardımcı olacağını düşünmüştü. Fakat bu politikalar ters etki yarattı. Suriye’de bölgeyi Mısır’dan ayırmak için askerî darbe gerçekleşti ve Arap birliği tecrübesi çöktü (Şukr, 2004, ss. 42-44).
Yusuf Sayiğ, 1961’de Ekmek Onurla adlı değerli bir kitapçığında, 2011’de iş, sosyal adalet, siyasi özgürlük ve yolsuzlukla mücadele talep eden Arap toplumlarında temel sosyoekonomik konuları özetlemişti. Yıllarca önce yayınlanan Yusuf Sayiğ’in makalesi, toplumsal huzursuzluğu, Arap milliyetçileri için sosyalist çözümlerin çelişkilerini ve kalkınma modellerindeki uyum yokluğunu öngörmüştü (Corm, 2016, s. 172).
Dağıtım Politikası
Hükûmet, mülkiyet sisteminin uygulamasına iki yaklaşım getirmiştir: İlki, azami mülkiyeti belirleyerek küçük mülk sahiplerinin veya mülk edinmemişlerin yararına kişi başına 50 dönümden fazla olan, aile başına ise 100 dönüm düşen mülklere el koyarak hükûmet politikasının çabuk görülme etkisini tespite yöneliktir. İkinci yöntem, toprak sahibi ile tarım arazisinin kiracıları arasındaki ilişkinin belirlenmesi ile ilgilidir. Sosyal etki açısından ikinci model, sahiplerin topraklarını mülk edinmelerini yasal olarak engellerken sistem üretimin artmasında veya sosyal istikrara katkıda bulunmamış kiracı ve mülk sahipleri arasındaki tansiyonu arttırmıştır. Ancak kamu düzeyinde bu politikalar, sosyal hareketlilikte belirleyici bir faktör olmuştur (İbrahim, 1982). Bununla birlikte 1966 Tarihli 53 Sayılı Kanun’un çıkmasıyla, özel mülkün serbest bırakılmasını güvenceye alan ve kiracının toprak edinme haklarını tedricen düşüren ve sonuçta sosyalist geçmişe dayanan kiracılık ilişkisine son veren 1952 Tarihli 78 Sayılı Kararname’ye göre sistemin felsefesinden bir geri çekilme olmuştur.
Dağıtım politikası, köylülerin ve işçi sınıfların üretici güçler olmasını sağlamıştır. Bu politikalar, toplumun geniş kesimlerini kapsamış ve yerli/yabancı sermayenin kamulaştırılmasıyla ekonomik faaliyete yönelik devlet egemenliğini arttırmıştır. Yine dağıtım politikası, bağımsız bir kalkınma ve ulusal güvenliği korumak için gerekli bir durum olarak sosyalist dönüşümün Millî Sözleşme’nin hedeflerini gerçekleştirmek için dağıtımın yeniden yapılandırılmasına gitmiştir (Hüseyin, 1982, ss. 156-157).
Sosyalist politikaların destekçileri, sosyalistlerin yükselişinin bir göstergesi olarak devrimden önce %3 olan ortalama büyüme oranının 1954-1964 dönemi arasındaki %5 artışıyla iktisadi kalkınmanın yüksek oranına dayanmaktaydı. Fakat Mısır’ın kalkınma modelinde 1965’lerle birlikte problemler baş gösterirken bunun etkileri devlet memurlarının artmasına, ulusal güvenliği korumadaki başarısızlık ve 1967 hezimetiyle devletin dış çatışmaları etkisiz hâle getirme gücü ve kalkınmadaki iyileşmenin zayıflamasına böylece Mısır dış politikasının değişmesi ve 1965’te Sovyetler Birliği’ne tam yönelişine yansımıştır (Hüseyin, 1982, ss. 161-163).
Enver Sedat ve Mübarek Döneminde Ekonomik ve Siyasi Dönüşüm
Sedat 1976’da siyasal sistemde birçok değişiklik yapmaya yöneldi ve buna siyasi çoğulculukla başladı. Sedat’ın muhafazakâr ve liberal eliti destekleme meyli onun sosyalist hareketleri aşan siyasi tercihlerinden belliydi. Dış politikada, Sovyetler Birliği etkisinden kurtulmaya ve ABD ile ittifak kurma eğilimindeydi. İsrail ile barış anlaşmasının imzalanması, devletin önem verdiği ulusal çizgiden tamamen çıkmak mesabesindeydi. Bununla birlikte barış anlaşması, Arap milliyetçileri ve devlet ilişkileri açısından bir dönüm noktasıydı. Mısır’ın İsrail’le normal ilişkilere girmesi, gücünü Siyonizm karşıtlığı üzerine kuran milliyetçi harekete bir tehdit oluştururken Mısır’ın ABD ile ittifaka girmesi, milliyetçilerin Sovyetler’in desteğini kaybetmesine neden oldu (Blaydes, 2008, s. 6).
Mısır, Körfez ülkeleriyle dış politikasını yeniden gözden geçirmeye başladığında diğer bir değişiklik meydana geldi. Suud’un ulusal güvenliğini korumak üzere İran tehdidini engellemek için İran devrimine karşı Arap ittifakına dâhil oldu ve böylece Arap Birliği’ni boykot merhalesini de aşmış oldu (Hinnebusch, 2003, s. 213).
1974’te Sedat, mülkiyet modelini değiştirmeye ve küçük ölçekli mülkiyeti genişletmeye yardımcı olan özel sektörün varlığına izin veren açık ekonomik politikası Infitah izledi. Küçük toprak sahipleri dostlar olarak kabul edildi ve devlet koruması için taahhütlerde bulunuldu. Bu politika, milliyetçilik ideolojisine uzak olup işverene daha yakın olan güç ittifaklarının yapılarında ekonomik liberalizm etrafında dönüşümler ve sosyalist odaklı ekonomi devrine son verecek şekilde bir hazırlığa yardımcı olan bir şekilde değişikliğe neden oldu. Sedat’tan sonra iktisadi sistemde köklü bir değişiklik olmadı. Mübarek ise çıkarları otoriteyle örtüşen yeni bir politik ekonomik sınıfın çıkmasına yardım eden büyüme oranlarında bazı iyileşme icraatlarıyla aynı politikaları sürdürdü. Bazı milliyetçiler, siyasi muhalefet pozisyonunda kalmaya devam ederken devlet, birçok milliyetçiyi bürokrasiye entegre etmeyi başardı (Hinnebusch, 2003, ss. 6-8).
Genel olarak milliyetçiler, 1992’deki Arap Nasırcı Birlikçi Halk Örgütü tecrübesi hariç kendi partilerini kurmada başarısız olurken Mübarek, çok partili sisteme geçiş sürecini tamamladı. Nispi çoğulculuk modeline rağmen milliyetçi proje olan komünist partinin ya da sosyalist öncülüğün bitişi demek olan tek parti sisteminin dönüşümü gerçekleşti ve böylece ilk seçim rekabeti, tüccarlar ve Müslüman Kardeşler hareketiyle oldu (Blaydes, 2008, s. 8).
Bu bağlamda sosyal dönüşümler sadece kapitalist modelin egemenliğinden dolayı değil yeni ekonomik ve liberal dönüşüm programlarının uygulanması nedeniyle de sosyalist akımlara meydan okuyordu. Serbest ekonomiye entegre olmayı, siyasi çoğulculuğu, kamu harcamalarının kısılmasını, özel mülkiyet üzerine politikaların yeniden yapılandırılması ve piyasa ekonomisine entegre edilmesi şekliyle destekleyen politikalardı. Ekonomik dönüşümlerle milliyetçiler, 1990’ların başından itibaren ekonomik ve sosyal gerçeklere adapte olmuş bir ulusla karşı karşıya kalmışlardı (Ğalyon, 2005, s. 5).
Mısırlı Sosyalistlerin Siyasi Performansı/İcraatları
Milliyetçiler, sosyalist felsefenin geleneksel söylemlerine odaklanmıştı ve çabaları, sosyal ve siyasi değişimlere dairdi. Ancak yeni gerçekliklere adapte olmaksızın kendi etrafında dönüp duran ideolojik bir çerçeve içerisinde çalışmaya devam edildi.
Örgütsel Gelişim ve Liderlik
Nasır döneminde, Mısır’ın tırmanan bölgesel rolü, eksen devletin çoğaldığı Orta Doğu’da milliyetçi hareketlere hız kazandırdı. Liderlik, 1952-1961 yılları arasındaki milliyetçilerin yükseliş ve gerilemesinin nedenlerinin açıklanmasında en temel anahtarıdır. Nasır’ın karizmatik tarzı ve Arap Birliği, ulusal ideolojiyi desteklemede ve bunu Mısır toplumunun, yönetici elite ve kitlere yaymada odak bir rol oynadı. Bu, milliyetçi şahlanış ve hareketi güçlendirirken Nasır’ın yönetimindeki Mısır ve Suriye arasındaki birliğin sonucu olarak Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin çıkışıyla zirveye ulaştı (Awan, 2017, ss. 119-123).
1950’lerde Suriye ve Irak’ta Baas partilerinin ortaya çıkışı, rekabetin Arap kitlelerini kazanmak üzerine gelişmesinden dolayı Arap milliyetçileri için bir problemdi. Nasır, Mısır ve Suriye arasında bir birlik inşa etmeye, Irak’ı bu yeni birlikten uzak tutmaya muktedirdi. Fakat üç ulusal merkezin çıkmasıyla Arap milliyetçiliği mefhumu, birlik tecrübelerinin çöküşüyle erken çözüldü (Kurun, 2017, s. 22).
Mısır milliyetçiliği tezleriyle Baasçılık arasındaki uyumsuzluk, birlik deneyiminin çöküşünün arkasındaki etkenlerden biriydi. Mısır tecrübesi, Baas Partisi’nde teorinin temellenmesi ve yerleşmesine bakmaksızın bir teorisi olmaksızın başladı ve bu tecrübe pratik deneyimlere dayanıyordu. Bu bilgi boşluğunun yanında bu iki ekol arasında ulusal düşüncenin kısa bir sürede düşüşüne neden olan şiddetli bir çatışma çıktı (Abdülaziz, 2010, ss. 100-102).
Değişen liderlik, sosyalist milliyetçiliğin yükselişinde yardımcı olurken Abdülnasır’ın vefatından sonra Arap Birliği, ulusal modelin gelişmesine yardımcı olmadı (Kurun, 2017, s. 123). Muhalefet hareketinin Milliyetçi Kongre’si sürgün edildi ve örgütsel bütünlüğünü kaybetti. 1975-1982 yılları arasında siyasi fikirlerin zenginliğine rağmen kongredeki bir oturum, devrimci bir çözüm olarak Arap milliyetçiliğinin önemini göz ardı etme yoluna gitti. Zamanla (Pan Arapçılık ideolojisi içerisindeki) Arap bölgesel şubeleri arasında anlaşmazlıklar çıktı. Her biri farklı bir yolla çalışmayı denerken sonunda her bölge kendi etrafında bir paradigma kaymasına doğru gitti (Şukr, 2015, ss. 306-308). 1986’ya kadar bölgesel Nasırcı hareketler ortaya çıktı. Böylece milliyetçi hareket, ülkelerinde tecrübesini öncü öğrenci örgütlerine katılımlarıyla edinmiş ve siyasi pozisyonlara gelmiş yeni bir siyasi elitin oluşumunu destekledi (Şukr, 2015, ss. 310-313).
Milliyetçilerle sosyalistler, Mısır’ın İsrail’le barış anlaşmasına gitmesiyle devletle çatışmaya girdi. Arap ülkeleri Mısır’la diplomatik ilişkilerini kesmeye ve birliğin merkezini Tunus’a taşımaya yöneldi. Milliyetçiler faaliyet merkezlerini Libya Cumhuriyeti’ne sonrasında Kaddafi’nin milliyetçi akımları kontrolü teşebbüsü ve devrimci fikirlerini (Yeşil Kitap) örgüt üzerine empoze etmesi üzerine 1978-1982 yılları arasında Lübnan’a taşıdı. Lübnan’daki hassas durumlardan dolayı Milliyetçi Kongre 1977’de Viyana, 1979’da Roma, 1982 ve 1986’da Atina’da olmak üzere farklı birtakım Avrupa şehirlerinde yapıldı (Şukr, 2015, ss. 224-225).
1982’deki 7. Kongre’de ulusal liderlik üyeleri arasında gizlilik ve şeffaflık prensibi etrafında anlaşmazlıklar patlak verdi ve bu durum 1986’da Muhammed Faik’in istifasını sunmaya yöneltti. Bu kriz, partinin bazı şubelerinin, gizli örgütlenmelerden çıkmak yönündeki eğilimlerini destekleyen Nasırcı Arap Ulusal Otoritesi altında dönüşümü bağlamında olmuştur. Arap Ulusal Otoritesi ayrıca gizli faaliyet ve çalışmaların devamının partiyi çıkmaz sokağa sürecek olmasından dolayı milliyetçi şubeleri mevcut partiler üzerinden faal hâle getirilmesini gerekli görmüştü (Şukr, 2015, s. 225).
Bu anlaşmazlık Arap bölgesel organizasyonlarına yönelik oryantasyonun temelini oluşturdu ve bu 1992’de Nasırcı Demokratik Arap Partisi adı altında ilan edildi. Diğer şubelerin de ortaya çıkmasıyla bu dönüşümler, öncü örgütlerin sonunu getirdi. Burada, 8. Milliyetçi Kongre (1986) ulusal örgütlerin sonu ve sosyalist tecrübenin düşüşe geçtiği başka bir merhalenin inşası olarak dikkate alınabilir (Şukr, 2015, ss. 226-227).
Siyasi partilerin yanı sıra en önemlisi Arap Birliği Araştırmaları Merkezi olan kültürel kurumlar ortaya çıktı. Bu kurum, Abdülnasır’ın vefatından ve Mısır’ın İsrail ile barış anlaşmasının tamamlanması ardından Mısır’ın ulusal bir otorite olarak boşluğunu doldurmak üzere 1991’de kurulan Arap Milliyetçi Kongresi’nin kuruluşu gibi, Arap millî düşüncesini ve gelecek çalışmalara ilgiyi geliştirmek için çalışmaktadır. Milliyetçi Kongre, ulusal odaklı kişiler için bir şemsiye kuruluş olup ilk toplantısı 1990’da Tunus’ta olmuştur (Şukr, 2015, ss. 315-316).
Burada Abdülnasır’ın vefatının Marksist ve ulusal bölünmeye neden olarak Sosyalist yükselişini durdurduğu üzerine tartışmalar vardır. Bu, sınıf inşasının ve sosyal hareketlerin hedeflerinin gerçekleştirilememesinden kaynaklanmaktadır. Öyle ki Mısır toplumu, işçi sınıfının gelişimini sınırlayan memurlar, işçiler, küçük mülk ve toprak sahiplerinin bir karışımı, homojen olmayan bir topluluk hâline gelmişti. Bu durum farklı gruplar arasında çıkarların çatışmasına neden oldu ve bu durum grupların her birinin kendi çıkarlarını kendilerine özel bir yolla dile getirmelerine sebep oldu (Hüseyin, 1982, ss. 252-253).
Yeniden yapılanma ve istihdam politikaları, devlet aygıtının yeterliliğini zayıflattı. Bu durum otoriterlik ve diktatörlüğün artmasıyla şiddetlenen bir olguydu. Bu nedenle iktidar için yeni bir neslin oluşmasındaki temel sorun açısından Abdülnasır rejiminin sınıf tabiatına yaklaşımı önemli durmaktadır. Burada idari bir elitin yenilenmesinde eylem gücüne sahip sosyalist ya da Marksist bir sınıf kurmak temel eğilim değildi. Sınıf dışı sosyal bir geçmişten gelen yeni memurların azalmasıyla birlikte işçiler ve devlet memurları arasında zenginliğin yayılması ifadesi olarak bürokratik burjuvazi terimi ortaya çıktı. Sosyalist bilinci olmayan bu gruplar, yerel iktidar ve sosyal piramidin en üzerinde konumlandılar (Hüseyin, 1982, ss. 253-256).
Dış Politikada Değişim
Başlangıçta Abdülnasır’ın İslam ülkelerine yönelik yaklaşımı, İslam’ın medeniyet derinliği bağlamında popüler bir destekle karşılanmıştı ve Nasır doğrudan bir İslam medeniyeti yaklaşımı benimsemiş olsaydı, daha iyi bir sonuç gerçekleştirmesi mümkün olabilirdi. Sosyalizmin fikrî bir cephe olarak ısrarı, kitlelerin ve entelektüellerin Nasırcı projeyi terk etmelerinde belirgin bir etkendir. Enver Sedat, ekonomik dönüşüm politikasını, çok partiliğini ve hatta İsrail ile barış politikasını başlattığında ise kitleler, Amerikan başkanları Nixon’u 1974’te, Carter’ı 1978’de iktidarla halkın arasındaki dayanışmayı, sosyalist eğitim ve öğretim programlarının çöküşünü aşikâr eder bir şekilde ifade etmek üzere karşılamışlardı. Nasır’ın orduyu kontrol etme gücünün zayıflığı, iktidarda krizin çıkmasını destekleyen bir unsurdur ve ordu müessesinin siyasi egemenlikten çıkmasından sonra bu durum daha da kötüye gitti. Bu durum 1967’den sonra sosyalist projenin derin bir krize girmesine direkt sebep oldu (Hüseyin, 1982, s. 271).[8]
1960’ların başlarında Mısır, dış politikadaki tarafsızlık ilkesinden vazgeçti. Arap bölgesindeki etkisini arttırmak ve Batı’nın nüfuzundan uzaklaşmak, İsrail’le yüzleşebilmek için Sovyetler Birliği ile ittifak yaptı. Mısır 1956 Süveyş Savaşı’nın sonuçlarını uluslararası konumunu sağlamlaştırmada kullandı ve yeni koalisyonu sayesinde Suriye, Irak ve Yemen’deki Batı yanlısı hükûmetleri değiştirmeyi başardı. Nasır’ın politikalarına iki cepheden meydan okundu; Batı ülkeleriyle çatışmaya girdi ve sonrasında bu düşmanlık ve dış ilişkilerde istikrarsızlığı arttırdı. Aynı zamanda ekonomi, dış siyasetin ağır yükleriyle başa çıkmaya hazır değildi. Genel olarak bölgesel siyasette rejimlerin artan rolünün başlamasıyla on yılın sonunda çöküş ve düşüşünü getiren siyasi krizde sosyalist projeye girmek için dış ve iç atmosferin unsurları birleşti (Salem, 2008, s. 7). 1970’in başlarıyla Mısır, İsrail’le savaştan barışa geçiş için bir temel ve ülke siyasetinde radikal bir değişiklik olarak Suriye ve Suudi Arabistan ile üçlü bir ittifak kurdu. Bu, Sosyalist Birlik’in fikirleri ve konumunun aksine oluşan bir siyasetti. İttifak pratikte dağılmış olmasına rağmen Arap hükûmetlerini (birbiriyle) olan alışılagelmiş çatışmalardan uzaklaştırdı, müdahale eğilimi azaldı (Hüseyin, 1982). İşçi göçüne sebep olan petrol ülkeleri yararına, bölgesel güçler dengesindeki bozulmayı destekledi. Devlet, alternatif istihdam fırsatları sunmada yetersizdi ve böylece toplumun özel sektöre yönelimini destekledi (Hüseyin, 1982, s. 274).
Sosyalist Partiler ve Siyasi Dönüşümler
Enver Sedat çok partiliğe doğru geçişe başladığında milliyetçiler, yeni parti sistemine uzak kaldı. Milliyetçiler, Sosyalist Birliğin şemsiyesi altında 1986’lara kadar faaliyetlerinde devam ederken yeni milliyetçiler, yeni çok partili sisteme dâhil oldu. Nasırcı kuruluşlar, 1990’ların başında ortaya çıkmaya başladı. Nasırcı Arap Milliyetçi Partisi, 19 Nisan 1992’de, sonrasında 1996’da Nasırcı Parti’nin eski başkan yardımcısı Hamdin Sabahi liderliğinde Onur Hareketi (al-Karama) Mısır’da kuruldu (Eyüp, t.y.). Nasırcıların, meclisteki sınırlı koltuk sayısıyla temsili de kısıtlı kaldı. 2005’te al-Karama Partisi lideri Ziyaüddin Davud meclise giremezken parti üç milletvekili çıkardı (Al-Nahar Gazetesi, 2007). 2015’te Nasırcı Parti de seçimlerden hiçbir koltuk kazanamadı (Yüksek Seçim Komisyonu, 2015, s. 43).
- yüzyılın başlarına kadar ekonomik ve siyasi dönüşümlerin etkisi altında milliyetçilerin politik rolü azalırken bu seviye Milliyetçi Kongre’nin 1986’da askıya alınmasından bu yana genel milletvekilliği modelini şekillendirdi. Düşüşü durdurmak için yapılan bir teşebbüste milliyetçiler, Filistinlilerin 2000’deki ikinci intifadasının milliyetçi hareketin yeniden ihya edilmesindeki kampanyalara yardımcı olduğunu gördü. Milliyetçiler, Mısır içinde de Irak’taki savaşa karşı oluşturulmuş bir kampanya olan ve siyasi muhalefetin dayanışması için şemsiye kuruluşu Kifaye (Artık Yeter) hareketi ve Değişim İçin Millî Birlik gibileri dâhil demokratik dönüşüm için çağrı yapan muhalefet hareketlerinin kurulmasına katıldılar. Bununla birlikte faaliyetlerinin çokluğuna rağmen geniş ve güçlü bir halk desteğinden mahrum olduğu gibi “Yeni Sol” sloganını, slogandan öte bir boyuta taşıyıp ulusal dağılmayı engelleyecek şekilde örgütsel bir hâle dönüştüremediler (Mohsen, 2014, s. 47).
Nasırcı Parti siyasi eylemlerdeki etkisinin zayıf olmasından dolayı Kifaye hareketi ve protesto hareketlerine katılmayarak uzak kaldı. Fakat onun aksine al-Vifak (Uzlaşma) ve al-Karama (Onur) Partisi kurucuları, siyasi katılımın yolunun aktifleştirilmesini arzulayan hırslı ve azimli gençlerden bir grubun farkındaydı ve Nasırcı parti onların bu taleplerine karşılık veremiyor ve Nasırcı akımın birden fazla partisinin varlığını eleştirmiyordu (Al-Nahar Gazetesi, 2007).
Ocak Devrimi’nden sonra sol özellikle siyasi çatışmalar veya sosyal ve ekonomik talepler arasındaki önceliklerini düzenlemedi. Burada Sosyalist Güçler İttifakı, Mısır Sosyalist Partisi, al-Karama gibi parti projeleri, Arap milliyetçilerinin siyasi performanslarına yaklaşmanın önemini ortaya çıkardı. Öncelikler arasındaki bu farklılık geleneksel sol kanat ve yeni solcular arasındaki farktan kaynaklanmaktadır. Eski nesiller yeni nesillere uyum sağlamazken bu farklılıklar, düşünce modellerini yönetmektedir. Eski siyasi elit -Komünist Parti’nin- öncü kuruluşlar/yapılanmalar ve demokratik merkezîleşmenin geleneksel kavramları üzere devam ederken yeni nesiller, ağ (tabanlı) örgütlenmelere ve şeffaf partilere yönelmiştir (Mohsen, 2014, ss. 50-52).
Bu değişiklikler, solcu, demokratik ve Mısırlı sosyal demokratik (yapılara) doğru yaklaşmaya yönelen ufak çaplı sosyalist kuruluşları ortaya çıkardı. Bu akım, devrimin son yıllarında kendini aştı ve 3 Temmuz 2013’ten sonra hükûmete katıldı.
Sosyalist hareket, Mübarek’in istifasından sonra sosyal, ekonomik çatışmalar ile siyasi anlaşmazlıklar arasında mücadele önceliğini belirleme dilemması ve siyasi örgütlenmeyi destekleyen kitlesel bir temelin inşasına yönelik tercihle karşıya kaldı ve sosyalist hareket, siyasi mücadele yönünde çalışma ve yönelime karar verdi (Hüseyin, 2015). Bu sebeple sosyal ve ekonomik işlerden uzak siyasi ittifaklara girdi. Mübarek’i devirmek için sosyalist partilerin çoğu sağcı liberal güçlerle ittifakın ve İslami Hareket’in yayılmasının önünü kesmek için seçim ittifakları içerisine dâhil olmanın önemini kavradı (Hüseyin, 2015).
Sosyalist grupların şemsiyesi olacak geniş bir sosyalist parti kurmaya yöneldi. Bunu müteakip Sosyalist Halk İttifakı’nı kurdu. Fakat kurumsal zafiyetten dolayı başarısız oldu; karar mekanizması Temmuz 2013’ten sonra fertlerin ve Hayat ve Özgürlük Partisi veya büyük siyasi cepheler Devrim Yolu Cephesi ya da siyasi alandan çekilmelerin olduğu grupların çıkmalarına sebep olan küçük bir grubun eline kaldı. Bu işçi ve öğrenci alanlarında da vuku bulan aynı durumdu (Hüseyin, 2015).
Bu problemlerin üstesinden gelebilmek için ekonomik, sosyal, dinî olarak marjinalleşmiş kitleler ve yoksul sosyal tabakaları etkilemeye çalıştı. Ocak Devrimi farklı grupları sosyal bir harekette toplayarak Arap milliyetçiliği hareketini yeniden inşa etmede bir fırsat sağlamıştır. Sosyalist gündemle buluşan, ekmek, hürriyet, sosyal adalet sloganlarına rağmen milliyetçiler, kitlelerle karakterize edilen örgütsel bir çerçeve inşa edemediler. Solcu protestoları, Sosyalist Revizyon Grubu adı altında bölgesel ağlara dönüştürme girişimleri de oldu. Fakat kaos durumunu temsil eden kapsamlı bir sosyalist devrimi ifade eden bir slogan olması dolayısıyla bu, ordu tarafından engelle karşılandı (Hüseyin, 2015).
Sonuç
Mısır sosyalizmi olgusunun gelişim ve evrimi, Temmuz 1952 devrimini izleyen dönemde, sol örgütlerin yapısal ya da siyasi istikrara sahip olmadığı, bölücü bir fenomeni temsil ettiği anlamına işaret etmektedir. Eğer milliyetçi örgütlerin kuruluş sürecine veya kurumların, gençlik organizasyonlarının oluşumlarına kronolojik olarak bakılırsa sürecin yavaşlığı açısından kurumsal zafiyeti olduğuna odaklanırız. Örneğin; Mısır sosyalizminin oluşması ve işlemeye başlaması dört yıl sürmüştür. Millî proje, 1967 Savaşı ve Cemal Abdülnasır’ın ölümünden dolayı bir kriz sürecine girmiştir. Temmuz Devrimi’nin ilk on yılı boyunca sosyalist hareket içerisinde milliyetçi ve komünist gruplar arasında çatışmalar patlak vermiştir. Bu, sonraki aşamayı da etkilemiştir. Çatışmalar, sosyalistlerin siyasi ve sosyal değişikliklere adaptasyonda zayıflığını göstererek örgütler arasındaki ilişkilerin peşini bırakmamıştır. Çok partili sistemin ve özel sektörün hegemonyasının ortaya çıkmasından sonra sosyalist ve milliyetçi partilerin kurulmasıyla sonuçlanan örgütsel bölünmeler meydana geldi. Onlardan hiçbiri iktidar için rekabet edecek güçte değildi. Ocak Devrimi’nin ardından sosyalistler, kitlesel bir örgüt kuramadılar. Bu durum iktidarla ittifak devresinde siyasi bir çözüm olarak ortaya çıkmış sosyalizmin, Marksizmin Arap ikliminde artık dinamik bir fikir olmadığı manasına gelir.
Homojen olmayan seçkinlerin iktidara gelmesi, Sosyalist Birliği’nin bürokrasinin tasarrufları üzerine egemenliğini zayıflattığı gibi Abdülnasır’dan sonra siyasi değişiklik arayışındaki bölgesel şubelerin zayıflığına da sebep olmuştur. Sosyalist örgütlerin ayrışması sadece iç uzlaşmazlıklarla değil örgütsel dağılmalar ve küçük grupların ortaya çıkmasının ana nedeni olan örgütsel elitin durağanlığıyla da açıklanabilir. Sovyetler Birliği’nin çöküşü, sosyalist rejimlerle uzun dönemler bağlantıda kalmış sol kanattaki yapıların da düşüşünü desteklemiştir. Ocak 2011’den sonra sol örgütlerin kaos hâlinde ortaya çıkması, sosyalist hareketin gelişimini kısıtlayan bir şekilde partilerin idaresinde kişisel faktörlerin bir göstergesi olarak dikkate alınabilir.
Kaynakça
Abdülaziz, A. (2010). Milliyetçi söylem eleştirisi. Beyrut: Pan Arapçılık Araştırmaları Merkezi.
Al-Nahar Gazetesi. (31 Ekim 2007). Nasırcı Parti başkanı ile söyleşi. http://www.annaharkw.com/annahar/Article.aspx?id=29477&date=31102007 adresinden erişilmiştir.
Al-Şafi’i, Ö. (1 Temmuz 2007). Mısır’daki ilk komünist partiler hakkında 1921-1924. Sosyalist Makaleler Dergisi. https://revsoc.me/revolutionary-experiences/ hwl-wl-hzb-shywy-fy-msr-1921-1924/ adresinden erişilmiştir.
Aspden, R. (2014). Mapping of the Arab left. Tunis: Rosa Luxemburg Stifiting.
Awan, M. A. (2017). Gamal Abdel Nasser’s Pan-Arabism and formation of the United Arab, Republic: An appraisal. Journal of Research Society of Pakistan, 54(1).
Blaydes, L. (Nisan 2008). Authoritarian elections and elite management: Theory and evidence from Egypt. Princeton University Conference on Dictatorships içinde (s. 6).
Corm, G. (2016). Çağdaş Arap siyasi düşüncesi: Seküler veya dini? Beyrut: Arap Birliği Araştırmaları Merkezi, No: 444.
Davud, Z. (9 Temmuz 2001). Nasırcı El-Beyan Partisi Genel Sekreteri. Albayan. Gazetesi. https://www.albayan.ae/one-world/2001-07-09-1.1174763 adresinden erişilmiştir.
El-Bişri, T. (1982). Mısır, Arapçılık, temmuz devrimi. Beyrut: Arap Birliği Araştırmaları Merkezi, Arap Geleceği Serisi-3.
Eyüp, H. S. (t.y.). Nasırcılık: Doğuşu ve medeni diyaloğun ortaya çıkışı. http://www. ahewar.org/debat/show.art.asp?aid=303603&r=0 adresinden 16.4.2012 tarihinde erişilmiştir.
Ğalyon, B. (19-21 Aralık 2005). Küreselleşme ve Arap toplumları üzerindeki etkisi. Küreselleşmenin Arap Bölgesi’ndeki sosyal durum üzerindeki etkisi. Batı Asya ekonomik ve sosyal komisyonu uzman bildiri özeti içinde (s. 5). Beyrut.
Hamdi, S. (19 Temmuz 2013). Mısır solu: Kökleri, bileşenleri ve krizleri. El-Zaytouna Gazetesi.
Hinnebusch, R. (2003). The international politics of the Middle East. Manchester: Manchester University Press, Regional International Politics Series.
Hüseyin, A. (1982). Abdülnasır ve ekonomik sistem: Muhaliflere ve eleştirilere cevap.
Hüseyin, A. (1982). Nasır’dan sonra çöküş....neden. T. El-Bişri (Ed.). Mısır, Arapçılık, temmuz devrimi içinde. Beyrut: Arap Birliği Araştırmaları Merkezi, Arap Geleceği Serisi-3.
Hüseyin, A. A. (11 Şubat 2015). Mısır solu... örgütsel problematikler ve demokratif alternatif. Yeni Arap Gazetesi.
İbrahim, S. (1982). Temmuz Devrimi’nin sosyal projesi. T. El-Bişri vd. (Ed.). Mısır, Arapçılık, temmuz devrimi içinde (ss. 124-125). Beyrut: Arap Birliği Araştırmaları Merkezi, Arap Geleceği Serisi-3.
Kurun, İ. (2017). Arab nationalism from a historical perspective: A gradual demise? Yalova Sosyal Bilimler Dergisi, 8(13), 19-20.
Mohsen H. (2014). Leftist movements in Egypt. R. Aspden (Ed.). Mapping of the Arab left içinde. Tunis: Rosa Luxemburg Stifiting.
Musa, S. (2011). Sosyalizm. Kahire: Hindavi Eğitim ve Kültür Vakfı.
Nasr, M. (1982). Abdülnasır’ın Arap milleti senaryosu. T. El-Bişri (Ed.). Mısır, Arapçılık ve temmuz devrimi içinde (ss. 56-59). Beyrut: Arap Birliği Araştırmaları Merkezi, Arap Geleceği Serisi-3.
Salem, P. (2008). Bölgesel sistemin gelişim ve parçalanma aşamaları. Carnegie Ortadoğu Merkezi: Carnegie Yayınları No: 9.
Sayiğ, Y. (1985). Arap ekonomik kalkınma kararları (3. Cilt). Beyrut: Arap Çalışmaları ve Yayınları Enstitüsü.
Şukr, A. (2004). Sosyalist gençlik örgütü: Liderlerin hazırlanmasında Mısır tecrübesi 1963-1976. Beyrut: Pan Arapçılık Araştırmaları Merkezi.
Şukr, A. (2015). Arap öncü: Cemal Abdülnasır gizli ulusal örgütü 1965-1986. Birun Arap Birliği Araştırmaları Merkezi.
- El-Bişri (Ed.). Mısır, Arapçılık, temmuz devrimi içinde. Beyrut: Arap Birliği Araştırmaları Merkezi, Arap Geleceği Serisi-3.
Yüksek Seçim Komisyonu. (2015). Temsilciler Meclisi Milletvekilliği Seçim Raporu Özeti.
[1] Sosyalist Gençlik Örgütü’nün amaçları:
Güçlü işçi halkı içinden genç liderleri çıkartmak, manevi değerlere inanmış, devrimin prensiplerine bağlı, liderliklerine adanmış şekilde hazırlamak.
Devrimin ve devrim başarılarının korunması, devam etmesi ve hız kazanması için mücadele etmek.
Kalkınma planları hedeflerinin gerçekleşmesi için gençlerin çabalarını organize etmek ve sosyalizmin inşasının tamamlanması için gerekli olan üretim süreçlerini desteklemek.
Gençlerin problemlerini çözmek, onların toplumdaki rolleriyle uygun olarak kalkınma için yaratıcı çabaları, beceri ve güçlerini organize etmek.
Arap Sosyalist Birliği liderlerinin, devrimci öncülere liderlik için hazırlıklarını tamamlamada, güvenlik ve daha fazla ilerlemeyi yürütmede kalıcı bir kaynağın varlığını garanti etmek.
[2] Arap İşleri Sekreteri Fethi El-Dib’in Cemal Abdülnasır’a 30 Kasım 1965’te sunduğu bildirgede bu içeriğe cevap verildi ve Kahire’deki devrimci liderlikle bağlantılı bir Arap örgütünün kurulması için onaylandı.
[3] 1966-1986 dönemi için Öncü Örgüt’ün genel sekreterleri; Fethi el-Diib, Ahmet Sıddıki El-Decani, Hayruddin Hasib, Edib El-Cadir, Abdurrahim Murad, Muhammed Faik ve Salah el-Desukî olmuştur.
[4] Halid Muhyiddin Marksistti ve Komünist Partisi üyesiydi. Enver Sedat, Mısır Gençliği grubuna katıldı, Müslüman Kardeşler’e yaklaşmışırken Kemaleddin Hüseyin ise sempati duymaktaydı. Millî Sözleşme Kemal el-Munuf’a göre teorik çerçeveye dayanmamakta (bağdaştırmacılık vasfıyla) propaganda belgesine daha yakın durmaktadır. Teleolojik vizyonunun, ekonomik ve sosyal gerçeklikle olan ilişkisinin ya da yayılmacı bir dış politika için gerekli kaynaklar ile olan ilişkisinin net olmamasının hâkim olduğu Sözleşme bölümlerinden açıkça anlaşılmaktadır (El-Menufi, 1991).
[5] Arapça “” olarak ifade edilen yapılanmalar, üniversite bünyelerinde kurulmuş küçük öğrenci yapılanmalarıdır (çev. notu).
[6] Bu bağlamda Arap Gençlik Gazetesi, Aralık 1966’da yayınlanmaya başladı ve gençlerin gazetecilik mesleğinin inceliklerini öğrenmelerinde, yazı ve yaratıcılık yeteneklerini keşfetmede aktif bir rol oynadı. Haftalar içerisinde satışı 70.000’e yükseldi. Yayınlanmasından Temmuz 1967’ye kadar gazetenin baş editörü Abdülgaffar Şukr sonrasında Aralık 1968’e kadar Müfid Şehab, daha sonra da Abdullatif Hanefi olmuştur. Daha sonra siyasi makaleleriyle bilinen yazarlarından Dr. Mustafa el-Fakî, medya ve basın pozisyonlarında görev almış birçok tanınmış yazar buradaki yazar kadrosunda bulunmuştur (Şukr, 2004, s. 90).
[7] Abdülğaffar Şukr, örgütsel olumsuzluklara rağmen üyeliğin artmasının, Enver Sedat’ın milliyetçi akımların tasfiyesi politikalarına karşı geliştiğine ve sonraki yıllarda öğrenci, işçi ve (meslek gruplarından) işçi hareketlerine öncülük ettiğine işaret eder.
[8] Nasır’ın destekçileri 1973 Savaşı’nı Nasırcı sosyalist projenin bir uzantısı olarak kazanmaya çalışmışlar, Nasır’ın fikirlerinin devamının bir delili olarak onun yardımcısı Sedat’ın göreve gelmesine güvenmişlerdi. Araştırmacı bu çıkarımın iki mevzuyu göz ardı ettiğini düşünmektedir. Sedat’ın orduyu savaş için donanımlı hâle getirmesi için yapılan düzenlemeler Abdülnasır’a sadık sosyalist siyasi elitin eliminasyonunu gerekli kılmıştı. İkincisi, ordu liderlerinin devam etmesi, siyasi fikirlerin askerî bürokrasinin işlememiş olmasının bir ifadesiydi.