Giriş
Modern edebiyat yaşamı klasik edebiyattan farklı olarak yeni bir biçimde kurgulamasıyla ön plana çıkar. İnsanı ve insanla ilgili her şeyi içine alan bir daireye işaret eden bu yaşam, modern edebiyatın en önemli malzemelerinden birini oluşturur. Öte yandan modern edebiyat, bireyin dünyasını ortaya koymuş olduğu yeni üslup ve yöntem aracılığıyla anlatmaya çalıştığı gibi, toplumun yaşadığı dünyayı da ele alıp sorgulayarak işler. Dolayısıyla modern edebiyatta birey gündemde tutulup ondan bahsedilirken aynı zamanda metin içi üst yapı anlatımlarıyla toplumun değişen yapılarına temas edilir ve belli bir toplum bağlamında bireyin kimliğine dair değişimler, dönüşümler ve gelişmeler yazarın tayin ettiği fikirsel perspektifle gündeme getirilir. Diğer bir deyişle toplumun dolayısıyla bireylerin değişim, dönüşüm ve gelişmeleri geleneksel ya da modern fikirler ve eğilimler özelinde işlenir. Bu bağlamda modern çağın kendisinin getirmiş olduğu birtakım olgularla değişime, dönüşüme ve gelişime açık olan birey ve toplum ayrıca modern edebiyat denilen olgunun kendisiyle de bu süreci yaşar. Sonuç olarak modern edebiyat birey ve toplumu değiştiren, dönüştüren ve geliştiren birtakım nedenleri edebi, kurgusal bir dille aktarırken zemininde yer alan fikirsel perspektifle değiştirici, dönüştürücü ve geliştirici yönüyle birey ve toplumu yeniden inşa eder. Bu bağlamda modern edebiyat yaşamın hem betimleyicisi hem de yönlendiricisi konumuyla işlev görür.
Modern edebiyat bu işlevselliğini kendine has bakış açısı ve yine kendine münhasır metoduyla edebi kurgusal aktarımında, özellikle roman gibi keşfettiği yeni yollarla ortaya koyarak klasik edebiyattan ayrılır. Dolayısıyla genel anlamda edebi eserler özellikle de modern dönemde birey ve toplum özelinde değişim, dönüşüm ve gelişimi ifade eden karakterizasyon sürecini, bunun toplumla olan ilişkilerini, bireyin doğduğu toplumu, bu toplumun yapılarını, hayatı algılayışlarını, dünya görüşlerini, değerlerini ve yaşam biçimlerini betimlerken yönlendirici yönüyle de karakterin, ilişkilerin, toplumsal yapının, hayatı algılayışın, dünya görüşünün, değerlerin, yaşam biçimlerinin nasıl olması gerektiğini de işaret eder. Böylelikle modern edebiyat birey ve toplum nezdinde varlığın ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını, ortaya çıkarken hangi süreçleri yaşadığını aktarmakla beraber varlığın aslında ne ve nasıl olması gerektiğini de okuyucuya satır aralarından sunar.
Sonuç olarak modern dönemde insanın kendini ve toplumu şekillendirirken ürettiği kavram ve değerler edebiyatın bu yeni işlevselliği aracılığıyla toplumun farklı kesimlerine ulaştırılır. Dolayısıyla modern edebiyat, modernleşmenin yeni bir toplum modelini öngördüğü bu çağda, yeni bir misyonla hareket eder. Bu bağlamda eskisine nazaran yeni yaşam biçimlerinin hayal ve kavram dünyalarını inşa etme ve anlatma görevi modern edebiyata yüklenmiş ya da bu edebiyattan beklenir olmuştur. Dolayısıyla toplumsal ve kültürel değişimle modern edebiyat arasında sıkı bir ilişki olduğu görülmüş ve edebi eserler toplum ve kültürle olan bu sıkı ilişkisinden dolayı toplumu inşa eden sürecin bir parçası olarak düşünülmüştür.
Modern Sudan Arap edebiyatı da modern Sudan toplumunun değişen, dönüşen ve gelişen siyasi, sosyal ve kültürel gerçeklerine ışık tutmak, onları görüldüğü gibi betimlemekle beraber kendisinde çağa dair birtakım fikirler ve aynı zamanda eğilimler barındırarak birey ve toplumu yönlendirici, inşa edici, bir nevi onlara kimlik kazandırıcı rolü de üstlenir. Modern Sudan’ın birey ve toplum kimliğinin bu yeni inşası siyasi, sosyal ve kültürel hayatta görülmektedir. Nitekim modern Sudan Arap edebiyatı toplum hayatına dair konu ve olayları işlemeye başladığı andan itibaren yeni toplum inşasına dahil olmaya başlamıştır. Sosyal ve siyasal hayattaki farklılaşmayı algıladıkları biçimiyle edebi eserlerine taşıyan yazarlar dolaylı ya da direkt yoldan toplumun yeniden inşasını hedefleyerek yazılarıyla bireyin bu yeni topluma katılmasını gerçekleştirmişlerdir. Bu açıdan bakıldığında birey ve toplum, edebiyatın farklı türleri aracılığıyla yeni bir kültür ve kimlik inşasına girmiştir.
“Sudan Modern Arap Edebiyatı ve Çağdaş Eğilimler” başlığıyla okumuş olduğunuz bu bölüm yazısı, edebiyatın, özellikle de modern/önceden görülmemiş olan bu yeni işlevselliğini dikkate alarak edebiyat ve kültür, edebiyat ve toplum, edebiyat ve birey, edebiyat ve kimlik gibi birtakım meselelere odaklanarak ifade edilen edebiyatın betimleyici ve yönlendirici rolleri merkezinde, sürekli bir akış içerisinde olan yaşamda cereyan eden değişim, dönüşüm ve gelişim eksenli bir okuma çıkarmaktadır. Bu okumanın daha sağlıklı olması adına ilk olarak bölgenin (Sudan) tarihsel gelişimi önemli sayılan duraklar üzerinden kısa bir şekilde verilmiştir. Yazının diğer bölümünde çağdaş ve geleneksel olana dair başlık açılarak bu iki kavramın ne’liği üzerine bir mülahazaya girildikten sonra modern Sudan Arap edebiyatının başlangıç ve gelişim evreleri, önemli simalar ve edebi eserleri özelinde ele alınmış ve bu edebiyatın güncel durumu sunulmaya çalışılmıştır. Modern Sudan Arap edebiyatının bu evrelerindeki toplumsal ve özellikle de kültürel değişimlere temas edilerek edebiyatın toplumun bireylerine dair değiştirici, dönüştürücü ve yaşanılan çağa entegre olma hususunda geliştirici rolü vurgulanmaya çalışılmıştır.
Sudan Tarihine Kısa Bir Bakış
Sudan’ın tarihsel kökleri eski Mısır’a kadar dayanır. Burası eski dönemlerde coğrafi olarak Etiyopya/Habeşistan şeklinde ifade edilen toprakların bir bölümüdür (Şükayr, s. 9). Güney Mısır, bilinen ilk krallık olan Etiyopya Krallığının merkezini oluşturmaktaydı (Huseyn, s. 29). İslam dininin ortaya çıkışı ve çok geçmeden Mısır’ı fethetmesiyle beraber bu topraklara çok sayıda Arap kabileleri göç etmiş ve bölge siyasi, sosyal ve demografik yapı itibarıyla değişerek farklı bir tarihi evreye girmiştir (Berry, ss. 3-4). Yine Osmanlı Devleti döneminde Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa yönetiminde olan Sudan yeni siyasi oluşumlara ve toplumsal değişimlere tanıklık etmiştir. Sonrasında İngilizlerin Mısır’ı işgal etmesiyle Sudan toprakları İngilizlerin egemenliği altına girmiştir. Sonraki tarihlerde Sudan bağımsızlık mücadelesinde başarılı olmuş ve bu mücadelenin bir sonucu olarak Sudan Cumhuriyeti kurulmuştur (Şükayr, s. 9).
Günümüzde Kuzeydoğu Afrika’da bulunan Sudan Cumhuriyeti, doğuda Etiyopya Federal Demokratik Cumhuriyeti ve Eritre, kuzeyde Mısır ve Libya, batıda Çad, Orta Afrika Cumhuriyeti ve güneyde Güney Sudan Devleti’ne komşudur (Avcı, ss. 458-59). Başkenti Hartum olan Sudan’da yaşayanların büyük bir bölümü Müslümandır; ancak ülke çeşitli dinî inançlar ve etnik gruplar bakımından zengindir. Beceliler, Nûbîler, Arap asıllı olan Ca‘liyûn, Fûnclar, Fûrlar ve 1950’lilerin başında Afrika’dan Mavi Nil’e yerleşen Felâtalar bu etnik grupların başında gelir (Huseyn, ss. 29-33). Sudan Anayasası farklı dinî inançları ve etnik grupları güvence altına aldığı gibi bütün yerli dillerinin ulusal dil olduğunu ve saygı gösterileceğini, geliştirileceğini ve destekleneceğini vurgular. Günümüzde ülkenin resmî dili Arapça olup yaklaşık halkın %90’ı bu dili konuşmaktadır (Berry, ss. 76-7).
İslam’ın Sudan topraklarına girmesiyle beraber başlayan ve Memlük, Sennâr, Dârfûr gibi sultanlıklar döneminde devam eden süreçte eğitim, din üzerinden şekilleniyordu. Eğitim bir âlimin etrafında toplanmak veya birebir ders almak şeklinde camilerde veya camilere bitişik yerlerde gerçekleştiriliyordu. Yaklaşık 1800’lü yılların ilk çeyreğinde Kavalalı Mehmed Ali Paşa döneminin başlamasıyla beraber Sudan’da Batı tarzı yeni okullar açıldı. Bu okullarda düzenli ve periyodik eğitim verilmeye başlandı (Huseyn, s. 661). Günümüzde, modern tarzda eğitim kurumlarının yanında Sudan’ın her yerinde Kur’an’ın ezberlendiği, tefsirinin yapıldığı, okuma ve yazmanın öğretildiği, İslam fıkhının verildiği, Arap dilinin, bazı temel matematik formül ve işlemlerinin gösterildiği geleneksel eğitim kurumları olarak halveler vardır. Halvelerde eğitimlerini tamamlayan gençler dört yıllık yüksek öğrenime devam edebilir (Zekî, ss. 11-2).
Osmanlı-Mısır Dönemi Sudan
Sudan’ın modern döneme girmesi Osmanlı-Mısır yönetimi altında Kavalalı Mehmet Ali Paşa ile başlamıştır. Kavalalı Nil Nehri’nin güney sınırlarına kadar seferler düzenleyip bu bölgeleri fethetmiş ve buralarda idari teşkilat ve yönetimler kurarak modern Sudan’ın oluşmasına zemin hazırlamıştır. Bu dönem Osmanlı-Mısır dönemi olarak bilinmektedir (Dırar, s. 22; Collins, ss. 15-16). Kavalalı Sudan’da, ilk dönemden itibaren Osmanlı-Mısır yönetim sistemini uygulamıştır. O, Sudan Hükümdarı ismini verdiği kişileri Sudan yönetiminin başına tayin etmiş ve bu kişileri Mısır yönetimine bağlı kılmıştır. Bu hükümdarlara bölgenin sivil ve askerî sultasını vermiştir. Kavalalı, Hartum’u Sudan’ın başkenti ve hükümdarın karargâhı hâline getirdikten sonra fethedilen yerleri yedi bölgeye ayırarak her bir bölgeyi mûdîriye yapmıştır. Sonrasında bu mûdîriyelerin her biri için mûdîr atanmış, diğer yandan mûdîriyeler kısımlara ayrılarak her bir kısma nâzır getirilmiştir. Bunun yanında her bir mûdîrin altına, mûdîriyesinin içişlerinde yetkilendirilmek üzere vekil, muâvinler, kâtipler, kâdı, müftü, yerel yönetim meclisi ve güvenlik teşkilatı tahsis edilmiştir. Böylelikle Kavalalı, Sudan’da Mısır’ın idari sistemine benzer son derece hiyerarşik idari bir teşkilat kurmuştur (Dırar, ss. 70-72). Başkent Hartum ile Mısır arasında iletişimi sağlamak amacıyla posta teşkilatı kurulmuş, bölgenin farklı yerlerine postaneler inşa edilmiştir. Hartum’da Hükümet Konağı, Hartum Mûdîriye Sarayı, iki mescit, şehirdeki Hristiyan heyeti için konaklama yeri, şehrin doğu tarafında asker kışlası, hastane, barut fabrikası, zahire deposu ve diğer taraftan içerisinde dökümhanesi bulunan bir tersane ve marangozluk atölyesi kurulmuştur. Ayrıca tarımsal çeşitliliği ve verim kapasitesini arttırmak adına kapsamlı birtakım uygulamalar yürürlüğe konulmuştur. Diğer taraftan bölgede modern tarzda okullar inşa edilerek eğitim daha da güçlendirilmeye çalışılmıştır (Dırar, ss. 70-2).
Bu yeniliklere rağmen Sudan’daki Osmanlı-Mısır yönetimi tarafından uygulanan yanlış politikalar ve devlet kademelerindeki adaletsizlikler, halkın yönetime güvenini sarsmıştır (Şükayr, ss. 315-319). Vergilerin günden güne arttırılması, bölgede önemli geçim kaynaklarından biri olan kölelik müessesesinin kaldırılması, yönetim kadrolarındaki usulsüzlükler, bu usulsüzlüklerin liyakatsizliğe zemin hazırlaması, yönetimin yanlış politikalarından birkaçı olarak zikredilir. Sudan’da Osmanlı-Mısır yönetiminin çökmesine neden olan Mehdi Hareketi böyle bir ortamda doğmuştur.
Osmanlı-Mısır yönetimine karşı başlatılan bu hareket, Muhammed Ahmed b. Abdullah (1843-1885) tarafından 1881 yılında başlatılmıştır. Dindarlığıyla bilinen köklü bir aileye mensup Semmâniye şeyhi Muhammed Ahmed, defaatle mehdi olduğuna dair görmüş olduğu rüyalardan sonra, kendisinin beklenen mehdi olduğunu 1881 yılında ilan etmiştir. Bu tarihten sonra Muhammed Ahmed b. Abdullah’ın kendisi mehdi lakabıyla anılmıştır. Sudan yönetimiyle girdiği savaşları kazanan ve zamanla güçlenen bu hareket 1885 yılında başkenti ele geçirerek devrimini gerçekleştirmiştir (Şükayr, s. 576).
İngiliz-Mısır Dönemi Sudan
Mısır, Trablus, Cezayir gibi Afrika’nın kuzey bölgeleri 19. yüzyılın başlarında Osmanlı hâkimiyetindeydi. Diğer taraftan kıtanın batı ve yer yer doğu sahillerinde İngilizlerin sömürgeleri vardı. İngilizler zamanla Güney Afrika, Somali, Uganda, Nijerya gibi yerleri sömürgelerine katarak gözlerini Kuzey Afrika’ya; Mısır ve Sudan topraklarına çevirdiler ve Osmanlı-Mısır yönetiminde ortaya çıkan siyasi kaosu fırsat bilerek 1882 yılında Mısır’ı işgal ettiler (Huseyn, s. 10).
Mısır’ı işgal eden İngilizler, Sudan’ı da almak istiyorlardı. Sudan’ı ele geçirmek için 1896 yılında İngiliz yönetimi altında bir Mısır ordusu oluşturuldu. Bu yıllarda Sudan’da toplumsal ve ekonomik krizlerin yanında yönetimde siyasi kaos da hâkimdi. İngiliz-Mısır Ordusu, 1898 yılında Mehdî Devletine son vererek Sudan’ı İngiliz-Mısır İkili Yönetimi’nin altına almıştır. Sudan’ın bugünkü sınırları büyük ölçüde bu dönemde belirlenmiştir. Bu tarihten sonra bölge, İngiliz-Mısır Sudan’ı şeklinde anılmıştır (Dıdâr, ss. 197-201; Şâkir, ss. 37-9). Sudan’ı, Kuzey Sudan ve Güney Sudan olmak üzere ikiye ayıran İngilizler, Müslümanların ağırlıkta olduğu Kuzey Sudan’ı sivil siyasi bir yönetimine, kahir ekseriyetini Hristiyanların oluşturduğu Güney Sudan’ı ise İngiliz subaylarının idaresi altına vermişti. Her iki bölgeyi de farklı şekillerde yöneten İngilizlerin, Kuzey ve Güney Sudan’da uygulamış olduğu ayrımcı siyaset, ileriki dönemlerde büyük siyasi, insani ve toplumsal krizlere zemin hazırlayacaktı (Dıdar, ss 218-220).
Bağımsız Sudan Cumhuriyeti
9 Kasım 1952’de Mısır ve İngilizlere ait tüm kuvvetler Sudan’dan çıkarılmışlardı. Aynı yıl Aralık 19’da Sudan Meclis’i toplandı. 1899 senesinden bu yana devam eden sömürü, son İngiliz Genel Hakimi’nin istifa etmesiyle bitmiş ve Sudan Meclis’i bu istifanın akabinde şu tarihi kararları almıştı:
Sudan, egemenlik hakkına sahip her ülke gibi bağımsızdır.
Sudan Meclis’i, devletin başkanlık yetkilerini uygulaması için beş kişilik bir komisyon oluşturacaktır. Bu komisyon “Yönetici Meclisi” adıyla isimlendirilecektir.
Kurucu Meclis, Sudan’da kalıcı bir anayasa oluşturmak için oylama yapacaktır.
Kurucu Meclis, Güney Sudan’ın Kuzey Sudan ve Güney Sudan arasında kurulmasını istediği federasyona dair özel talebini görüşecektir (Şâkir, s. 97).
Sudan, bağımsızlığını kazandıktan sonra sürekli askerî darbeler ve iç savaşla boğuşmuştur. Bağımsızlığın hemen ardından yapılan seçimle iş başına gelen sivil hükümet, bir yıl sonra askerî darbeyle devrilmiştir. Ülke bu dönemde siyasi, iktisadi ve insani krizlere sahne oldu. Bu krizin en büyüğüyse Kuzey Sudan ile Güney Sudan arasında meydana gelen iç savaştır. Bu darbe iktidarı, 1964’teki ilk Arap Halk Devrimi olan Ekim Devrimi’nin patlak vermesiyle düşmüş, yerine ulusal hükümet kurulmuştur (Collins, ss. 87-101). Devrimden sonraki seçimlerde istikrar sağlanamamıştır. Bu yüzden 1969 yılında ordu tekrardan yönetime el koymuştur (Collins, ss. 115-16). Askerî yönetim on altı yıllık iktidarının ardından 1985 yılında halk ayaklanmasıyla düşürülmüş ve yönetim tekrardan sivillere devredilmiştir (Collins, ss. 60-4). Ancak 1989’da Ömer Hasan Ahmed el-Beşir önderliğinde gerçekleşen askerî darbeyle yönetim tekrardan askerî cuntaya geçmiş ve ülkenin yeni başkanı olarak Ömer el-Beşir seçilmiştir (Collins, ss. 193-95).
Diğer taraftan Güney Sudan, 2011 yılında Kuzey Sudan’dan ayrılmak için bir referanduma girdi. Referandum, Güney Sudan’ın Kuzey’den neredeyse %99 bir ayrılma isteğiyle sonuçlandı. Bu netice itibarıyla Güney Sudan 21. yüzyılda kurulan ilk devlet olma vasfıyla tarih sahnesine girdi (Collins, ss. 77-82). 2019 yılında Kuzey Sudan’da hükümet aleyhine yapılan halk protestoları sonucunda askerî bir darbeyle 30 yıllık devlet başkanı Ömer el-Beşir devrilmiş, yerine General bin Avf getirilmişti; ancak bin Avf aleyhinde yapılan gösterilerden sonra istifa etmek zorunda kalmıştır. Sudan, bugünlerde halen siyasi bir belirsizliğin içerisindedir.
Sudan Arap Edebiyatı: Gelenek ve Çağdaşlık
Tarihin bize öğrettiği şey, hemen hemen her dönemin kendi karakteristiği olduğu ve bu karakteristiğin diğer dönemlere ve çağlara uygulanmasının güçlüğüdür. Bu bağlamda örneğin gerek çağdaşlık anlamında modernizm gerekse de onun karşısına aldığı gelenek, tarihsel kimlikleriyle insana bir dünya görüşü sunar. Bu dünya görüşü varlığın ontolojik-epistemolojik-etik değerleri üzerinden oluşan bir yapıdır. Değer açısından iki farklı tarihsel yapıyı gösteren çağdaşlık ve gelenek, yaşamı öldüren efendi-köle, sürü-çoban, üst-alt gibi tabiiyet ağları, bireyi tahakkümü altına alıp köleleştirerek onun sönmesine, körelmesine sonrasında yok olmasına zemin hazırlayan birtakım değerleri barındırabildiği gibi insanın kendisini özgür bir şekilde ortaya koyup kendi bilincine ulaşmasına da yardım edebilir. Buradan bakıldığında, “Orta Çağ’da egemen olan dünya görüşünden ve insan anlayışından bir kopma olarak görülen modernizmin getirmiş olduğu değerler, zamanın geçmesiyle aşkın hakikat statüsüne getirilerek yaşam üzerinde totaliter bir şekilde belirleyici olmuş mudur? Böyleyse şayet o, insanın gerek tinsel gerekse de somut yaşamını öldüren hastalıklı tarihsel bir yapıya mı dönüşmüştür? Yoksa durum bunun tam tersi midir? Gelenek bunun neresindedir?” gibi birtakım sorular akla gelmektedir. Bu iki yapıyı anlamak adına izlenecek yöntem, öncelikle ilgili yapıların tarihsel olup birtakım ilişkiler üzerinden oluştuğu, bu yapılara dair metafizik bir köken bulma çabasını bir tarafa bırakıp biricikliği ve bağımsızlığı üzerinden değerlendirilip gelecek çağlara taşınamazlığı şeklinde olmalıdır.
Tarihsel bir süreç olarak modernizmi anlamak, öncelikle modern olan ile geleneksel olanın kendisini anlamayla ortaya çıkar. “Modern” sözcüğü, varlığı başka bir şeyin varlığına bağlı olan bağıl terimler grubunda yer alır. Bu şu anlama gelmektedir: Bir şey, “modern” olarak niteleniyorsa, herhangi bir araştırmaya gerek duymadan o şeyin karşıtı anlamında bir geleneği var demektir. Tarihte, var olan şeyle hesaplaşıp onun yerini almak isteyen her şey gibi modernizm de zamanında “modern” olma vasfıyla geleneksel olanın karşısında ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla tarihsel bir süreci gösterdiği kadar tarihsel bir yapıyı da gösteren modernizm, geleneğin karşısında olan bir değer sistemini içerir. Diğer taraftan altını çizmek gerekir ki bir şeyin “modern” olması bilinçli bir kopuşa işaret eder. Bu sebepledir ki modernizm, geleneksel olandan bilinçli bir şekilde kopuşun kendisidir. Bu kopuşla birlikte ortaya çıkan yeni değer sistemi, “modern” olan şeyin kendisini belirlemiştir.
Sudan Arap Edebiyatı ve Çağdaş Eğilimler Üzerinden Şekillenmesi
Çağdaş Arap düşüncesinde özellikle 1950’li yıllardan beri genel olarak, Arapların yaşam biçiminin yeniden ele alınarak yeni bir biçim verilmesine, bu biçimin modern dünyaya uyum sağlamasına, diğer bir ifadeyle yaşamın modernizasyonuna yönelik çeşitli bakış açıları sadedinde tartışmalar olagelmiştir. İçerisinde köklü bir değişimi barındıran bu modernizasyon süreci Arap kimliğini tehlikeye atmak, Arapları tarihsel özgünlüklerinin kaynağı olan miraslarından koparmak gibi birtakım kaygılar barındırmaktadır. Diğer taraftan yenileşme temelli böyle bir modernizasyona karşı çıkma, Arapları uluslararası ilerlemeden geri bırakabilir. Ayrıca onları geçmişe bağımlı kılıp aktüel olandan kopararak kültürel gelişmeden uzak tutabilir. Bu olasılıklar genel anlamda toplumun bazı kesimleri için korku ve endişe vericidir. İşte modern Arap edebiyatı bağlamında ortaya konulan edebi eserleri bu minvalde değerlendirmeye tabi tutmak, bu edebiyat üzerinden ortaya konulan eserlerin muhtevasını anlama hususunda yardımcı olabilir. Bundan dolayı modern Arap edebiyatı özelinde ortaya konan bir eserin modern ya da gelenekle olan teması ve bu bağlamda oluşturduğu kimliğin analizi son derece önemlidir.
Modern dönem öncesi Sudan’da farklı zaman dilimlerinde Sudan’a göç eden Arap kabileleri ve bedevi topluluklar edebi bir tür olarak yoğun bir şekilde şiirle ilgilenirlerdi (Dayf, ss. 659-65). Bu şiir, klasik Arap edebiyatında yer alan şiirler gibi tema olarak cesareti, yiğitliği, aşiretle övünmeyi, gurur ve izzeti, haksızlığı kabullenmeyip onun karşısında dik durmayı, sevgiyi, hüznü, ağıtı vb. içerirdi (Dayf, ss. 665-82). Ayrıca şiirler, klasik Arap edebiyatı temalarının yanı sıra dinî temalarla da yazılmışlardır. Örneğin XIX. yüzyılda yaşamış Şeyh Mekkî Daklâşî, Şeyh Ebu’l-Kâsım Ahmed, Şeyh Hüseyin ez-Zehrâ, Şeyh Muhammed Ömer el-Bennâ gibi şahsiyetler özellikle iman, zühd, takva, tasavvuf gibi konularda şiir yazmışlardı (el-‘Atvî, ss. 131-35). Ancak 20. yüzyıla girerken modern Sudan Arap edebiyatına makale, öykü, roman ve biyografi gibi düzyazı merkezli Batı tarzı yazım biçimleri hâkimdir.’Atûnâ Ta’limen makale türünde, fî Sebîli’s-Se‘âde ve’l-Me’mûr kısa öykü türünde, Mevtu Dunyâ biyografi türünde yazılardır. Bu yazılar ölçü ve uyakla ilgisi olmayan yazım biçimleri olmakla beraber içerik olarak da klasik şiirin içeriğini taşımazlar. Dolayısıyla modern dönem yazarları yazdıkları edebi türlerde gelenekten bir şekilde kopuşu simgelerler. Nitekim bu yazarlar geleneksel yazarların yazma gayesinden farklı olarak gerçekçi bir çizgi üzerinden sosyal, siyasal ve milli konuları ele almışlardır (Selâm, s. 383).
Örneğin Muhammed Abbas Ebu’r-Rîş bu dönemde nesir alanında, sağduyulu bir dil ve güçlü ifade tarzıyla ön plana çıkmış yazarlardan biridir. Bu şahsiyet, 1931’de Sudan’ın edebi mecradaki ilk dergisi olarak kabul edilen Nahda’yı çıkarmıştır. 1900’lerde çıkmaya başlayan Hadâratu’s-Sûdân’ın baş editörü Şeyh Ahmed Osman el-Kâdî de Batı tarzı nesir türünde edebi eser çıkartan yazarlardan biridir (Dayf, ss. 690-93; el-‘Atvî, ss. 157-58).
Muhammed Ahmed Mahcûb (1908-1976) şair, yazar, hukukçu ve siyaset adamı kimliğiyle Modern Sudan Arap edebiyatının ilk temsilcilerinden biri olarak sayılır. Sudan’da Duveym şehrinde doğan Ahmed Mahcûb ise Hadâratu’s-Sûdan, Nahda, Fecr gibi birçok önemli gazete ve dergide özellikle siyaset, hukuk ve edebiyat alanlarında çok sayıda yazı kaleme almıştır. Nesir türünde verdiği Mevtu Dunyâ, Nahve’l-Gad, Kalb ve Tecârib en önemli edebi ve fikri eserlerindendir. Yazar, gazeteci ve çevirmen kimliğiyle ön plana çıkan Abdullah Receb Muhammed (1915-1984), birçok farklı gazete ve dergilerde edebi yazılar kaleme alan bir diğer Sudanlı yazardır (Nessâc, ss. 232-34).
Bu bağlamda bu zikri geçen yazarların çağdaş birkaç eğilimini şu şekilde sıralamak mümkündür:
Geleneksel olandan ayrılarak yeni bir çizgi oluşturmak,
Toplumsal ve siyasal eşitliği savunmak,
Edebiyatı toplum için ortaya koymak,
Gelenekte yer alan kural ve şekillerden olabildiğince uzaklaşmak,
Milli öğeleri ön plana sürerek aidiyeti güçlendirmek,
Edebi türler içerisinde romanın en önemli türlerden biri olarak sayılması.
Sudan’da 20. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, yenilikleri takip etme amaçlı Mısır ve İngiltere’ye birçok heyetler gönderiliyordu. Yine bu tarihlerde, dışarıdan gelen fikrî akımların etkileri edebiyat alanında hissediliyor, bunun yanında modern tarzda birçok ilmî ve edebi müesseseler açılıyordu. Edebiyatçıların eserlerini halka basın organları aracılığıyla doğrudan ulaştırmak istemesi bu dönemde edebi çevrelerde gazetecilik mesleğinin ilgi görmesine yol açmıştı. Sudan’da 20. yüzyılla beraber gelen yeni nesil, toplum nezdinde hâkim olan Mısır ve İngiliz kültürüyle eğitim almakla beraber aynı zamanda gelenekten de besleniyordu. Bu şahsiyetler ilim, fikir ve edebiyat sahalarında yazmış oldukları yazılarında, bu melez kültürü yansıtıyorlardı. Bundan dolayı Batı tarzı nesrin Sudan’a girdiği 20. yüzyılın ilk çeyreğinde yazılan edebi türdeki yazılar, Avrupa kültürünün motiflerini yansıtmasının yanında Mısır-Arap-İslam kültürüne ait figürleri de içeriyordu. Sudan edebiyatının beslendiği kaynakları şu şekilde sıralamak mümkündür:
İçeriğinde cömertlik, cesaret, ahde vefa, yiğitlik vb. temaları barındırmasıyla coşkun, köklü Arap kültürü
Kur’an ve Sünnet üzerinden beslenmesiyle İslami kültür
Mısır’da çıkan dergi, gazete ve kitapların Sudan toplumunda çok rağbet görmesiyle Mısır edebi kültürü
İngiliz-Mısır ortak yönetimi döneminde ve sonrasında gençlerin hem Sudan’da hem de Kahire, Beyrut, Londra gibi şehirlerde beslendikleri İngiliz-Batı kültürü (Bedevî, s. 596).
Diğer taraftan modern bir yazım türü olarak gazete ve dergiler, edebiyatın, toplumun özgürlük ve bağımsızlık gibi sorunlarını çözmek adına ortaya çıkan Sudan Devrimi’yle olan bağlantısında ve bireylerin eşitlik, özgürlük ve daha adil bir yönetim anlamında demokrasi gibi çağdaş eğilimler adı altında modern bir kimlik oluşturmada önemli bir rol oynamıştır. 1950’lerde adalet ve özgürlük adına devrim sancağını yüklenen en önemli gazetelerden biri, edebiyatçı ve gazeteci kimliğiyle tanınan Sudanlı Abdullah Receb’in çıkartmış olduğu Sarâha Gazetesi’dir. Cafer Hâmid el-Beşîr, ez-Zübeyr Alî, Hocalî Şükrullah gibi genç edebiyatçılar, bu gazetenin yayımlanması için edebi yazılarıyla Abdullah Receb’in yanında olmuşlardır. Cafer Hâmid el-Beşîr şiire yönelirken, diğer iki arkadaşı olan ez-Zübeyr Alî ve Hocalî Şükrullah gazetede bir dizi öykü yayımlamışlardır. Bu öykü dizisi en-Nâzihâni ve’ş-Sitâ ismiyle neşredilmiştir. Yine bu dönemde Leyl, es-Sûdânu’l-Cedîd, Hunâ Ummuddermân gibi diğer gazete ve dergilerde de birtakım öyküler neşredilmiştir (Selâm, s. 387).
Modern Sudan Arap edebiyatının önemli dönüm noktalarından biri de 1960’ta Osman Ali Nûr’un çıkarmış olduğu Kıssa isimli dergidir. Bu dergi klasist akımının çizgilerini taşıyan, sadece roman ve öykü üzerine bir dergidir. İlk sayısı 1960 yılının ocak ayında çıkan dergi, her ay edebiyat severlerin karşısına çıkıyordu. Kıssa dergisi edebi sahada uluslararası değeri olan öykü ve romanların yapılan çevirilerini, Sudanlı edebiyatçıların gerek küçük gerekse de büyük hacimde olan roman ve öykülerini yayımlamakla beraber sayfalarında şiir ve edebiyatla ilgili araştırma ve makalelere yer veriyordu. Öte yandan dergi, gerek Abdulmecid Abidin, İhsan Abbas, Mustafa ‘İvaz el-Kerim, Muhammed İbrahim gibi akademisyenlere, gerekse Hasan Nuceyle, Muhammed Ahmed Mahcûb, Seyyide Melike ed-Dâr, İbni Haldûn, et-Tayyib Zerûk gibi edebiyatçılara dergiye yazı yazmaları için çağrıda bulunmuştur (Selâm, s. 389).
Özellikle bu dönemle beraber artık öykü yazımı modern Sudan Arap edebiyatında şiirden daha önemli bir yerde konumlanıyordu. Modern Sudan Arap edebiyatı bu dönemden sonra özellikle altmışlar ve yetmişlerde Tayyib Salih, Ebu Bekir Halid, İbrahim İshak ve Muhammed Feytûrî gibi önemli edebiyatçılarla sıçrama yapmıştır (Selâm, s. 388).
Modern Sudan Arap edebiyatı 1990’ların ortalarına kadar Tayyib Salih (1929-2009), Muhammed Feytûrî (1936-2015) gibi bazı isimler istisna edilirse okuyucu ve eleştirmenler arasında hak ettiği değeri görememiştir. Bunun birçok sebebi olmakla beraber en önemlisi yazılan kitapların kısıtlı imkanlardan dolayı okuyucu ve eleştirmenlerin eline ulaşamamasıdır. Nitekim yazar tarafından kaleme alınan bir kitap, ülkede yaşanan siyasi ve toplumsal olumsuzluklardan dolayı basılamamaktaydı. 1990’dan sonra ülkede yaşanan nispi olumlu değişikliklerle modern Sudan Arap edebiyatı önemli bir sıçrama yaparak gerek Arap dünyasında gerekse diğer uluslararası edebi mecrada önemli bir yere oturmuş ve birçok kesimden kayda değer bir rağbet görmüştür (Mirgenî, s. 104).
Günümüzde halen edebi yazılar yazmaya devam eden roman ve hikaye yazarı İbrahim İshak İbrahim,
Öykü ve roman yazıcılığının temsilcilerinden sayılan edebiyat eleştirmeni Mahmud Muhammed Medenî (1946-2004),
Özellikle Arap Dünyasında hikaye ve roman yazarlığıyla tanınmasının yanında ulusal birtakım dergi ve gazetelerde köşe yazarı olarak yazılar kaleme alan İsa el-Hulv,
Akademisyen ve araştırmacı kimliğiyle birçok esere imza atmasının yanında edebiyat eleştirmeni, hikayeci ve romancı tarafıyla önemli bir yazar olan Muhtâr İbrahim Acûbe,
Dilbilimci, roman ve hikaye yazarı ve aynı zamanda edebiyat eleştirmeni olan Ali Muhammed Ali el-Mekk (1937-1992),
Şair olmasının yanında kısa öykü yazarlığıyla dünyaca tanınan Büşrâ el-Fâdıl,
Ünlü roman yazarı Abdulaziz Bereke Sâkin,
Sudan-Arap Şiir Rönesansı öncülerinden hemen sonra gelen nesilde Arap-Sudan şiirinin yenilikçi şairi Muhammed el-Mehdî el-Meczûb (1919-1982),
Yenilikçi şiirin öncülerinden ve aynı zamanda karşılaştırmalı edebiyat uzmanı, şair ve yazar Muhammed Abdülhey (1944-1989),
Sudan’da kadın edebiyat yazarlarının öncüsü kabul edilen Melike ed-Dâr Muhammed Abdullah (1920-1969),
Modern zamanda edebiyat sahasında yazmış olduğu eserlerle isminden çokça bahsettiren Leylâ Ebû’l-‘Alâ,
Roman türünde önemli bir yeri olan bir başka kadın yazar Besîne Hazr Mekkî,
Edebi eserleriyle çağımız sorunlarına getirmiş olduğu farklı yaklaşımlarıyla edebiyatçı Zeyneb Hâcc Belîl ez-Zeyn,
Yazmış olduğu şiirlerle yeni nesil Sudan şairleri içerisinde addedilen Atıf Hayrî (Şerif, ss. 112-13; Selâm, ss. 382-404, Nessâc, ss. 235-40).
Bu yazarlar, modern Sudan Arap edebiyatını şiir, roman, öykü, oyun, drama gibi alanlarda gerek ulusal gerekse de uluslararası düzeyde temsil etmektedir. Modern Sudan Arap edebiyatı bu zikri geçen edebiyatçı ve ayrıca burada ismi geçmeyen birçok yazar, edebiyatçı, eleştirmen, oyun vb. yazarlarıyla genelde dünya edebiyatına özelde Arap edebiyatına katkı yapmaya devam etmektedir.
Sudan’da edebi bir tür olarak roman yazımının ortaya çıkması Arap dünyasına kıyasla çok geç bir vakitte meydana gelmiş değildir. Örneğin Mısır’da roman yazımına dair ilk denemeler 20. yüzyılda Muhammed Hüseyin Heykel’in (1888-1956) Zeyneb’i (1913), Mahmud Teymûr’un (1894-1973) fî’l-Kıtâr, ‘Atfe ve Beytu’l-Kerem’i (1917), Tevfik el-Hakîm’in (1898-1987) ‘Avdetu’r-Ruh’uyla (1933) başlarken (Ürün, ss. 20-45), Sudan’da 1930’larda Nahda ve Fecr dergilerinde yayımlanan kısa öyküleri istisna edersek 1940’ların sonunda Osman Muhammed Hâşim’le ortaya çıkar (Mirgenî, s. 102; Selâm, s. 373).
Sudan’da modern edebi türlerinden olan romanın çıkışına zemin hazırlayan iki evreden bahsedilmektedir. İlk evre, 1931 yılında Muhammed Abbas Ebu’r-Rîş tarafından çıkarılan, Sudanlı edebiyatçıların yoğun ilgi gösterdiği ve yayımlanması için edebi yazılarını gönderdikleri Nahda dergisindeki yazılardır. Bu edebi yazıların içeriğine bakıldığında bazıları kısa öykülerden, şiirlerden oluşurken diğer bazılarıysa edebiyat araştırmaları ve eleştirel yazılardan oluşuyordu. Bu edebiyat dergisi yaklaşık bir yıl yayımda kalarak 1932 yılında ülkede yaşanan birtakım olumsuz durumlardan dolayı yayımdan kaldırıldı. Nahda dergisinden sonra Arafat Muhammed Abdullah’ın 1934’te Muaviye Muhammed Nûr, Muhammed Uşra, Muhammed Ahmed Mahcûb gibi Sudanlı genç edebiyatçılarla birlikte çıkarmış olduğu yaklaşık bir yıl yayımda kalan Fecr (1934-1935) dergisi çıktı. Bu dergide çıkan edebi yazılar da Nahda dergisindeki gibi kısa öyküler, şiirler, eleştirel yazılar ve edebiyat araştırmalarından oluşuyordu (Selâm, s. 379).
Nahda dergisinde çıkan kısa öyküler kadın-erkek ilişkilerini ele alan aşk temalı öykülerdi. Bu tür öyküler Arap dünyasında telif edilen ya da Batı’dan, özellikle de Mısırlı edebiyatçı Mustafa Lutfi Menfelûtî (1876-1924) tarafından tercüme edilen Mâcdûlîn, Fadîle, Gâdetu’l-Kâmîlyâ gibi kitaplardan besleniyordu. Ayrıca bu dergilerde çıkan edebi türlerde yer yer realist öğeler görülmekteydi. Bunun yanında romantik ve pastoral unsurlar taşıyan şiirlere de yer verilmiştir. Bu eğilimlerle yazarlar geleneksel edebi yazım temalarından uzaklaşarak realizm ve romantizm gibi dönemin çağdaş eğilimlerine yönelerek eserlerini kaleme almıştır (Selâm, s. 379).
Nahda dergisinde çıkan aşk temalı öykülerden birisi Abdulhalim Muhammed tarafından kaleme alınan “‘Abdulmun‘im” isimli kısa öyküdür. Bu öykü, Tevhîde isimli bir genç kız ile ‘Abdulmun’im adında bir delikanlı arasında geçen aşk hikayesini ele almaktadır. Bu dergide çıkan bir başka öyküyse Fevzu’l-‘Avâtif’tir. Bu öykünün teması da aşk üzerine kuruludur. Öykünün kahramanları Muğîre ve Mehâsin’dir. Bu romantik öyküde verilen tablo ‘Abdulmun’im öyküsünde yer alan Tevhîde ve ‘Abdulmun’im’in hikayesiyle yakın benzerlikler içerir. Öykünün kahramanlarından olan Muğîre ismindeki delikanlı bir köyde basit bir memurdur. Mehâsin ise köyün endamlı, güzel kızıdır. Bu iki gencin aralarında güzel duygular filizlenir ve büyük bir aşka dönüşür. Abdulmun’im öyküsünün sonunun trajik bitmesi gibi bu öykünün sonu da trajik biter. Genç memurun başka bir yere tayini çıkar. Böylelikle çiftin arasına uzak mesafeler girer ve umutları, hayalleri yıkılır (Selâm, s. 380). Görüldüğü kadarıyla bu dönemde insanın doğası gereği karşı cinse olan ilgi ve alakası edebiyatçıların daha çok ilgi odağı haline gelmiştir. Duygu dünyaları çok zengin olan bu yazarlar aşk, sevgi ve muhabbeti çarpıcı bir şekilde farklı ve çeşitli romantik unsurlarla işlemişlerdir. Bunun yanında bu edebi eserlerde dram ile trajedinin de iç içe olduğu görülmektedir. Ancak bu dergide yazanların işlediği temalar içerisinde aşk büyük bir yekûn tutmaktadır.
Sudan’da roman türünün ilk evresini oluşturan Nahda dergisinin edebi yazılarında görülen aşk temalı öyküler Fecr dergisinde yazan edebiyatçılarda görülmez. Realist bir çizgide kendini konumlandıran bu derginin amacı, toplumsal bir reform ortaya koymaktır. Dergide yazan edebiyatçılar çağdaş eğilimler üzerinden oluşan şu kriterlere sahip yazılar ortaya koymak istemişlerdir:
Cehalet: Yazarlar bu ifadeleriyle bireysel cehaleti kastettikleri gibi toplumun cehaletini de dile getirirler. Bundan dolayı gerek bireysel gerekse de toplumsal olarak cehaletten kurtulmak gerektiğini ifade ederler. Böylelikle çağdaş bir eğilim olarak bilginin peşinden koşulması ve bu bilginin kişiyi çağa uyarlaması şeklinde olması gerektiğine vurgu yaparlar.
Yozlaşma: Bu dergide yazan edebiyatçılara bakıldığında cehalet gibi yozlaşmayı da eserlerinde işlerler. Burada dile getirilen şey toplumun kendine has karakteristik özelliklerinin bozulması ve aynı zamanda kültürel çözülmedir. İşte bu bozulma ve çözülmenin olmaması adına toplumsal bir ilerlemenin gerekliliğine vurgu yaparlar.
Gericilik: Yine yazarlar toplumda düşünce ve hayat tarzında yenileşmeye karşı olup eskiye dönme isteği olan kişileri eserlerinde yer yer işlemişlerdir. Yazılarında bunları toplumun gelişmesini engelleyen kişiler olarak göstermişlerdir.
Bu dergide yazan edebiyatçılara göre Sudan toplumunun gelişmesini engelleyen birtakım durumların tespit edilmesi, sonrasında da toplumun özgürleşmesi adına toplumun gerilemesine sebebiyet veren bu gibi kötü durumlarla savaşılması gerekiyordu. Yukarıda savaşılması gereken unsurlar daha spesifik olarak şu şekilde sıralanabilir:
Erkek ve kadın arasında denkliğin olmadığı evliliklerde yaşanan sorunlar,
Evlilikte geleneklerin dayatılması,
Toplum içinde yer alan sınıfların, özellikle de işçi sınıfının yaşamış olduğu problemler
Fakirlik ve fakirliğin getirmiş olduğu sıkıntılar,
Boşanma, ölüm, cinayet gibi kötü durumlarla sonuçlanan, babaların çocuklarını istemedikleri evliliğe dayatması,
Toplum nezdinde büyüyerek devam eden siyasi ve idari çıkmazlar.
Bu sorunların dergide çıkan öykülerin ele aldığı toplumsal sorunların daha da somutlaşmış halleriydi. Seyyid Ahmed Emin’in bir evlilik hikayesini merkeze alarak yazmış olduğu fî Sebîli’s-Se‘âde ve Arafat Muhammed Abdullah’ın İngiliz sömürgesi olarak Sudan’da yaşanan idari krizleri ele aldığı Me’mûr, dergide gerçekçilik akımıyla çıkan kısa öykü türünde edebi yazılardandır (Selâm, s. 381-84).
Modern Sudan Arap adebiyatında Nahda ve Fecr dergilerinin neşretmiş olduğu öykü türündeki kısa edebi yazıların haricinde yayımlanmış çok az sayıda eserle karşılaşılmaktadır. Bu eserler ya birkaç öykünün bir araya getirilerek oluşturulduğu eserlerdir ya da uzunca tek bir öyküden ibarettir. Muhammed Ahmed Mahcûb ve Abdulhalîm Muhammed’in birlikte yazmış oldukları Mevtu Dunyâ bu eserlerden biridir. Bu kitap bu iki yazarın birtakım hatıralarını ve öykülerini içine almakta ve aynı zamanda sol cenahtan aydın yazarların biyografilerine de yer vermektedir (Abbas, s. 110).
1948 yılında Modern Sudan Arap edebiyatına ait ilk roman Osman Muhammed Hâşim tarafından yazılan Tâcûc adlı eserdir. Doğu Sudan sınırlarında geçen romanın baş kahramanları, güzelliğiyle ön plana çıkan Tâcûc isminde bir genç kız ve ona aşık olan Muhallak isimli delikanlıdır. Yazar romanını, Sudan halkının geçmişten günümüze taşınan en bilindik aşk hikayesi olan Tâcûc ve’l-Muhallak’tan esinlenerek kaleme almıştır. Modern Sudan Arap edebiyatında yazılan bu ilk romandan sonra 1950 ve 1960’lı yıllara gelindiğinde Halil Abdullah el-Hâcc (ö. 2007) tarafından yazılan ve 1960 yılında basılan İnnehum Beşer, yine aynı dönemde Ebu Bekir Halid’in (1934-1976) kaleme aldığı Bidâyetu’r-Rabî’ (1958), Neb’u’l-Murr (1966) Modern Sudan Arap edebiyatındaki önemli romanlar arasında yer alır (Biyevmî, ss. 122-24; Selâm, s. 373; Mirgenî, ss. 102-03).
Modern Sudan Arap edebiyatı roman türünün öncülerinden kabul edilen Halil Abdullah el-Hâcc’ın önceden yazmış olmasına rağmen ülkede yaşanan basım sorunlarından dolayı ancak 1960 yılında yayımlanan İnnehum Beşer adlı eseri, Sudan’ın bağımsızlık öncesi dönemini ele alır. Roman, Ummuddermân’da geçer ve burada yaşayan kişilerin hayat hikayelerini ele alır. Kitapta geçen olaylar dizisinde yer alan insanlar, görüş ve karakter olarak birbirinden farklı olup istek ve arzuları zaman zaman aynı çizgide olsa da genellikle uyuşmaz. Yazar, yazmış olduğu bu kitabın Necip Mahfuz’un Zukâku’l-Midakk (1947) isimli eseriyle benzerlikler gösterdiğini itiraf ederken aslında her bir hikayenin kendi mahallî sınırları itibar alındığında orijinal olduğunun altını çizer. Öte yandan romanın olayları iki ana eksen etrafında şekil almaktadır. İlk olarak kültürlü bir delikanlı olan Hisân ile aynı mahallede komşusu olan ve güzelliğiyle ön plandaki Belîne arasındaki aşk ele alınır. Eksende olan diğer şeyse Hûş sakinleri arasında geçen hararetli tartışmalardır (Selâm, s. 446).
Ebu Bekir Halid’in 1958 yılında neşredilen Bidâyetu’r-Rabî’ adlı romanı, tür olarak toplumsal gerçekçilik grubuna dahil edilir. Bu romanın özelinde işlenen konular şu şekildedir:
Gençlerin cinsellik hakkındaki korkuları,
Gençliğin dinle olan ilişkileri,
Sudan toplumundaki kadın kimliği ve onun eğitimi,
Genç neslin ülke dışına göç etmesi.
Yazarın 1966 yılında neşredilen Neb‘u’l-Murr adlı eseri, sömürge dönemini ve sömürge sonrası bağımsızlığın ilk evrelerindeki Sudan toplumunu yansıtmakla beraber mevcut siyasi çekişmeleri ve sosyokültürel meseleleri gündeme taşıyarak okuyucuyu mevcut konjonktürel yapıyı sorgulamaya sürükler (Selâm, ss. 338-9).
1960’lar ve 70’lerde Sudan Arap edebiyatı Tayyib Salih’in (1929-2009) Ursü’z-Zeyn (Zeyn’in Düğünü) (1962), Mevsimu’l-Hicre ile’ş-Şemâl (Kuzeye Göç Mevsimi) (1966), Benderşâh: Dav’ül-Beyt (1971), er-Raculu’l-Kıbrısî (Kıbrıslı Adam) (1972) ve Benderşâh: Meryûd (1976) romanlarıyla tanışır.
Mevsimu’l-Hicre ile’ş-Şemâl, romanın başkahramanı Mustafa Said’in hayatı üzerine odaklanır. Yazar bu romanında Mustafa Said’in küçüklüğünde yaşamış olduklarını, İngiltere’ye eğitim için gidişini, sonrasında burada yaşamayı tercih ederek bu ülke insanıyla; özellikle kadınlarıyla yaşamış olduğu ikili ilişkilerini, tekrardan yurduna dönüşünü, bir köye yerleşip burada yeni bir hayat kuruşunu ele alır. Benderşâh: Dav’ül-Beyt adlı eseriyse bir babanın hem babasıyla hem de oğluyla olan ilişkilerini merkeze koyar. Benderşâh: Meryûd romanıysa diğer romanları gibi yine Sudan’da bir köyde geçmektedir. Tayyib Salih bu romanında iki gencin arasında geçen aşkı işlemektedir. Edebiyatçılar tarafından Tayyib Salih’in Benderşâh: Dav’ül-Beyt ve Benderşâh: Meryûd romanları Benderşâh adı altında birinci ve ikinci roman olarak ele alınmakta ve Benderşâh: Dav’ül-Beyt birinci bölüm Benderşâh: Meryûd da ikinci bölüm olarak değerlendirilmektedir. Diğer taraftan er-Raculu’l-Kıbrısî, yazarın babasının ölümünden sonra yazmış olduğu kısa bir romandır. Roman, sanki bir çocuğun babasını kaybetmesinden dolayı duymuş olduğu acıyı anlatan bir mersiye gibidir (Subhî, s. 23; Selâm, s. 377; Şerif, s. 112; Mirgenî, s. 103).
Yine altmışlara bakıldığında es-Sırr Hasan Fazl’ın kaleme aldığı min ecli Leyla (1960), Emin Muhammed Zeyn’in yazdığı Likaun ‘inde’l-Ğurûb (1963), Muhammed Muhtâr Muhammed’in yayımladığı Suhriyyetu’l-Akdar (1967), Abdulfettah Hazr’ın Sırâ‘ (1968) isminde neşrettiği eseri, Hasan Emin’in Dağdağatu’l-Emel’i (1968) bu dönemde çıkan romanlar arasında yer alır. Zikri geçen bu romanlar genel olarak aşk temalıdır (Abbas. s. 110; Mirgenî, s. 103).
İbrahim İshak, Hades fî Karye adlı ilk eserini 1969 yılında kaleme almıştır. Roman türünde yazmış olduğu bu eserden sonra 1971’de A’mâlu’l-Leyl ve’l-Belde, 1976’da Mehrecânu’l-Medrese el-Kadîme isimleriyle iki roman daha neşretmiştir. Aynı yılda Ebubekir Halid’in el-Kafz fevka Hâit Kasîr adlı romanı yayımlanırken, Ömer el-Hamîdî’nin Cezîratu’l-‘Ivaz adlı eseri de yine bu tarihlerde çıkmıştır. Bu romanlarda toplumsal, sanatsal, eleştirel gibi birçok türüyle gerçekçilik ana merkeze yerleşmiştir. Edebi yazılarını gerçekçilik temeli üzerine kaleme alan bu kişiler, romanı, kişinin acılarının, serzenişlerinin, sitemlerinin, umutlarının ve hayatın içinde yaşanılan hadiselere verilen duygusal tepkilerinin ortaya konulduğu yer olarak görmediği gibi, öğüt verme ya da okuyucuya iyi ve kötüyü gösterme, doğru ve yanlışı söyleme, güzel ve çirkini dikte etme mekanı olarak da değerlendirmiyorlardı (Mirgenî, s. 103).
İbrahim İshak’ın kaleme aldığı Hades fî Karye ve A’mâlu’l-Leyl ve’l-Belde, yerel birtakım unsurlar içermektedir. Her iki romanda da olayların geçtiği sahne Sudan’ın batısında bir köydür. Yazarın yazmış olduğu bu iki romandaki amacı günlük hayatı, gelenek ve görenekleri ve sosyal ilişkileriyle Batı Sudanlı bir insanı resmetmektir. Öte yandan yazar daima köy ile şehri, yeni ile eskiyi karşılaştırmakta ve aynı zamanda Batı Sudan köyleri özelinde tüm Sudan köylerinin medeniyetin, özellikle de modern şehir hayatının sütunlarının kökleşmesini hedefleyen tüm insani çabalara katılmasının gerekliliğini dile getirmektedir (Nessac, ss. 238-40).
Edebiyat alanında kadın çalışmalarına bakıldığında Melike ed-Dâr Muhammed Abdullah, modern Sudan Arap edebiyatında ilk kadın roman yazar olarak addedilir. Kendisi birçok Sudanlı kadın yazara ilham kaynağı olmuştur. Roman ve tiyatro yazarı Leylâ Ebû’l-‘Alâ, Agniyetu’n-Nâr ve Sahîlu’n-Nehr kitaplarının sahibi roman ve hikaye yazarı Besîne Hazr Mekkî, İhtiyâr ve Nebâtu’s-Sabbâr adlı kitaplarını kaleme alan roman ve tiyatro yazarı Zeyneb Hâcc Belîl ez-Zeyn, Melike ed-Dâr’dan esinlenen bazı kadın yazarlardır. Melike ed-Dâr’ın ölümünden bir sene sonra yayımlanan el-Ferâğu’l-‘Arîz (1970) adlı romanı özellikle Sudan toplumundaki kadın sorunlarını ele alma, o dönemde toplumun kadına bakışı, iş hayatında kadın hakları ve eş seçimi gibi birçok meseleyi işlemiştir (Mirgenî, ss. 102-03).
Modern Sudan Arap edebiyatında II. Dünya Savaşı’ndan önce nesir türünde edebi eserler kaleme alan Sudanlı yazarlar, akıcı ve lirik üslûbuyla deneme, roman ve hikayede modern Arap edebiyatının önde gelen yazarlarından Mustafa Lütfi Menfelûtî (Durmuş, s. 134), siyasi, edebi ve sosyal konularda birçok eseri bulunan Mısırlı düşünür, edebiyatçı ve eleştirmen Taha Hüseyin (1889-1973) (Fazlıoğlu, s. 378), Arap tiyatrosunun kurucusu olarak görülen oyun ve roman yazarı Tevfîk el-Hakîm (1902-1987) (Fazlıoğlu, ss. 13-4) gibi yazarlardan etkilenerek kitaplarını yazıyorlardı. Ancak modern Sudan Arap edebiyatında II. Dünya Savaşı sonrasında 1960 ve 1970’lerdeki roman yazarları, roman ve hikaye alanlarında çok sayıda ürün veren Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Necîb Mahfûz (1911-2006) (Yıldız, ss. 352-53), oyun, kısa hikaye ve roman yazarı Yûsuf İdris (1927-1991) gibi Mısırlı yazarlardan etkilenmişlerdir. Bunun yanında oyun ve kısa öykü yazarı Anton Çehov (1860-1904) ve sosyalist gerçekçi yazımının öncüsü kabul edilen roman yazarı Maksim Gorki (1868-1936) etkilendikleri yazarlar arasındadır (Selâm, s. 376).
Sudan’da 1980’lere gelindiğinde İbrahim Beşir et-Turâb ve’r-Rahîl (1989) adlı romanıyla, Bâbekir Ali Duyevme el-Hartûm Vede’en (1985) ismiyle neşrettiği edebi eseriyle, Buşrâ Hebbenî Meserra’sıyla (1986) edebi sahada yeni bir kuşak olarak ortaya çıkmışlardır. Modern Sudan Arap edebiyatında roman türü doksanlardan başlayarak günümüze kadar devam eden büyük bir sıçrama yaşamıştır. Doksanlarda yazılan romanlarda izlenen yöntem ve akımların çok sayıda olması, ülkede önceki dönemlerin aksine roman basımı için imkanların artması, biri 2002 yılında roman alanında, diğeri 2010 yılında yazarlık alanında olmak üzere iki farklı mecrada senelik olarak verilen Uluslararası Tayyib Salih ödüllerinin ortaya çıkması, doksanlardaki bu büyük sıçrayışı ortaya çıkartan amillerdendir (Mirgenî, s. 104).
Sonuç
Sudan’da modern dönem öncesinde Arap edebiyatı yukarıda da ifade edildiği üzere ekseriyetle şiir özelinde icra edilirdi. Şiirde işlenen temalar genellikle epik karaktere sahipti. Nitekim cesaret, yiğitlik, haksızlığı kabullenmeyip onun karşısında dik durma genelde Arap edebiyatının özelde Sudan Arap edebiyatının epik türde işlemiş olduğu temalardandı. Ayrıca şairler aşiretle övünmeyi de şiirlerine koyarlar ve bu yolla kendi soyluluklarına dair kasideler dizerlerdi. Klasik Sudan şiirinde bu temaların yanında gurur ve izzete dair konular da ekseriyetle görülürdü. Yukarıda dile getirilen bu gibi temalar toplumun ahlaki ölçütlerini göstererek toplumunun davranış mekanizmasına dair mozaiği oluştururdu. Diğer bir deyişle gerek epik temalı gerek soy-nesep övünmeyi içeren gerekse de kişisel beğeniye dair şiirler Sudan Arap toplumunun ahlaki ölçüt ve değerlerini göstermekte ve topluma dair geleneksel kimliğe işaret etmekteydi. Bu temaların haricinde klasik Sudan şiirinde sevgi, aşk, hüzne dair konular da yer alırdı. Bu tür şiirler toplum özelinde estetik alanda güzel olanı ortaya koymakla beraber çirkinin de ne olduğunu dile getirmelerinden dolayı önem arz ederdi.
20. yüzyıla girerken Modern Sudan Arap edebiyatına makale, öykü, roman ve biyografi gibi düzyazı merkezli Batı tarzı yazım biçimleri girmiş ve edebi alana hâkim olarak bu alanı kültürel değişime uğratmıştır. Edebi çerçevede değerlendirilen bu türler bir şekilde klasik Sudan edebiyatından kopuşu simgeler. Bu kopuşla birlikte edebi yazıların yazma nedeni de değişikliğe uğramıştır. Nitekim Klasik Sudan Arap edebiyatında dile getirilen yukarıdaki temalar modern dönemle birlikte yazarlar tarafından terkedilmiştir. Yazarlar modern dönemde edebiyat mecralarında yaygın olan Batı kaynaklı edebi ve fikirsel akımlar üzerinden sosyal, siyasal ve milli konulara rağbet etmişlerdir. Edebi alandaki bu kültürel değişim ve dönüşüm sadece yazarlar nezdinde kalarak tek taraflı olmamış aynı zamanda yukarıda sayılan modern türlerin içeriklerinin etkileri toplumun diğer mensuplarına da sirayet etmiştir. Özellikle de Batı tarzı yazım biçimi olan gazeteler toplumun tüm kesimlerine ulaşmış, bu gazetelerde yer alan makaleler, kısa öyküler, bölüm bölüm yayımlanarak birbirini tamamlayan edebi türdeki yazı dizileri, ayrıca gazetelerin belli sütunlarında güncel olayları, konuları bir görüş ve düşünceye bağlayarak yorumlayan köşe yazıları toplumun yeni bir kimlik özelinde karakterizasyonuna zemin hazırlamıştır. Öte yandan modern bir yazım türü olarak gazete ve dergiler edebiyatın, toplumun özgürlük ve bağımsızlık gibi sorunlarını çözmek adına ortaya çıkan Sudan Devrimi’yle olan bağlantısı bağlamında ön plana çıkar. Bu bağlantı bireylerin eşitlik, özgürlük ve daha adil bir yönetim anlamında demokrasi gibi çağdaş eğilimleri özelinde ve dolayısıyla modern bir kimlik oluşturmada önemli bir rol oynamıştır.
İçeriğini kısa öyküler, şiirler, edebiyat araştırmaları ve eleştirel yazılar şeklinde yazıların oluşturduğu 1930’ların ortasında çıkan Fecr dergisi, yine bu yıllarda çıkmış ve genelde kadın-erkek ilişkilerini ele alan aşk temalı öyküleri yayımlayan Nahda dergisi, 1950’lerde adalet ve özgürlük adına devrim sancağını yüklenen Sarâha gazetesi, 1960’larda klasizm akımının çizgilerini taşıyan ve içerik olarak sadece roman ve öykü üzerine yazıları barındıran Kıssa dergisi Modern Sudan Arap edebiyatının önemli köşe taşlarını oluşturmuştur. Modern Sudan edebiyatının başlangıç ve gelişim evrelerini kapsayan bu yayımlar içeriklerinde yer alan çağdaş eğilimlerle gerek bireyin gerekse de toplumun eskisinden farklı olarak değişim, dönüşüm ve gelişim sağlamasında ve aynı zamanda yeni, modern bir kimlik kazanmasında önemli katkıları olmuştur.
Gerek bireysel çabalarla gerekse de gazeteler aracılığıyla edebi mecrada yazı kaleme alan şahsiyetler şair, yazar, hukukçu ve siyaset adamı şeklinde olan melez kimlikleriyle ön plana çıkmışlardır. Bu kişilerde ortak olan nokta her birinin yazmış olduğu yazılarda çağdaş eğilimler göstermeleriydi. Geleneksel olandan ayrılarak yeni bir çizgi oluşturmak, toplumsal ve siyasal eşitliği savunmak, edebiyatı toplum için ortaya koymak, gelenekte yer alan kural ve şekillerden olabildiğince uzaklaşmak, milli öğeleri ön plana sürerek aidiyeti güçlendirmek, edebi türler içerisinde romanın en önemli türlerden biri olarak sayılması, birey haklarına ve düşünce özgürlüğüne saygı gibi konuları halka yaymaya çalışmaları bu çağdaş eğilimlerden bazılarıdır. Diğer taraftan bu yazarlar içeriğinde cömertlik, cesaret, ahde vefa, yiğitlik vb. temaları barındırmasıyla coşkun, köklü Arap kültürü, Kur’an ve Sünnet üzerinden beslenmesiyle İslami kültür, Mısır’da çıkan dergi, gazete ve kitapların Sudan toplumunda çok rağbet görmesiyle Mısır edebi kültürü, İngiliz-Mısır ortak yönetimi döneminde ve sonrasında gençlerin hem Sudan’da hem de Kâhire, Beyrut, Londra gibi şehirlerde beslendikleri İngiliz-Batı kültürü gibi kültürler özelinde edebi eserler ortaya koyarak toplumda melez bir kültürün inşasında önemli bir rol oynamışlardır.
Modern Sudan Arap edebiyatı 1950’lerden sonra Halil Abdullah el-Hâcc, Tayyib Salih, Ebu Bekir Halid, İbrahim İshak ve Muhammed Feytûrî gibi önemli simaları modern Arap edebiyatına kazandırmıştır. Bunun yanında 1990’dan sonra ülkede yaşanan siyasi olumlu değişikliklerle modern Sudan Arap edebiyatı önemli bir sıçrama yaparak gerek Arap dünyasında gerekse diğer uluslararası edebi mecralarda önemli bir yere oturmuş ve birçok kesimden kayda değer bir rağbet görmüştür. Günümüzde modern Sudan Arap edebiyatını yukarıda ifade edildiği üzere şiir, roman, öykü, oyun, drama gibi alanlarda gerek ulusal gerekse de uluslararası düzeyde temsil eden birçok edebiyatçı vardır. Bu modern edebi türlerde yazan edebiyatçılar toplumun değişim, dönüşüm ve gelişiminde rol oynamaya devam etmektedir.
Kaynakça
Abbas, İ. (1975). Nazra fî Mileffi’l-Edebi’s-Sûdânî. Âdâb, 5, 110-12.
Avcı, M. (2009). Sudan. İslam Ansiklopedisi (Cilt XXXVII, ss.458-459.). Ankara: TDV.
Berry, L. (2015). Sudan: A country study (5. ed.). Washington: Federal Research Library of Congress.
Collins, R. O. (2015). Târihu’s-Sûdân el-Hadîs. (Çev. Mustafâ Mecdî el-Cemmal) Kâhire: el-Heyetu’l-Mısriyyetu’l-‘Âmme li’l-Kitâb.
Dayf, Ş. (1960). Târîhu’l-Edebi’l-Arabî. Kâhire: Dâru’l-Meârif.
Dırar, S. D. (1968). Târihu’s-Sûdân el-Hadîs (4. ed.). Beyrut: Daru Mektebeti’l-Hayât.
Durmuş, İ. (2004). Mustafa Lutfî Menfelûtî. İslam Ansiklopedisi (Cilt XXVIIII, ss.134-36.). Ankara: TDV.
el-‘Atvî, M. (2009). el-Edebu’l-Arabiyu’l-Hadîs. Tebûk: Mektebetu’l-Melik Fahd el-Vataniye.
el-Bedevî, A. M. (2000). et-Tayyib Salih Sîratu Kâtibin ve Nâssin. Kâhire: ed-Dâru’s-Sekâfiye li’n-Neşr.
el-Biyevmî, M. R. (1984). Eşher Kıssâ Âtifiye fi’s-Sûdân, Hilâl, 2, 122-29.
en-Nessâc, S. H. (1980). Bânûrâmâ’r-Rivâyeti’l-Arabiyeti’l-Hadîse. Kâhire: Müessesetu’l-Meârif li’t-Tibâa ve’n-Neşr.
ez-Zekî, M. A. (2015). el-Halve beyne’t-taklid vet-tecdid nahve müessese numûzeciyye li ta’limil-Kur’an. Mecelletu Merkezi Buhûsi’l-Kur’ani’l-Kerîm ves-Sünne en-Nebeviye, 2, 121-161.
Fazlıoğlu, Ş. (2010). Tâhâ Hüseyin, İslam Ansiklopedisi (Cilt XXXVIIII, ss. 377-379.). Ankara: TDV.
Huseyn, A. (2012). es-Sûdân: Mine’t-târîhi’l-kadîm ilâ rıhleti’l-be‘seti’l-Mısriyye. Kâhire: Müessesetü Hindavî li’t-Ta‘lîm ve’s-Sekâfe.
Kâsım, A. (1989). el-İslâm ve’l-Arabiyye fi’s-Sûdân. Beyrut: Dârü’l-Cîl.
Mirgenî, H. (2012). Tahavvülâtu’r-rivaiyyetu’s-sûdâniyyeti fî’t-tis’iniyyât vemâ ba‘d”. Mecelletü Tebeyyün li’d-Diraseti’l-Fikrîyye ve’s-Sekāfiyye, 2, 101-16.
Selâm, M. Z. (1973). Dirâsât fî’l-kıssa el-Arabiye el-hadise. Kâhire: Münşetu’l-Maarif.
Subhî, M. (1985). Akâsîsu’t-Tayyib Sâlih. (Ed.) Recâ en-Nakkâş,‘Abkariyu’r-Rivâye el-Arabiye içinde (ss.5-25.). Beyrut: Daru’l-‘Avde.
Şâkir, M. (1981). Sûdan, Beyrut: el-Mektebetu’l-İslâmiyye.
Şükayr, N. (1981). Târîhü’s-Sûdân (M İ. Ebû Selim, thk.). Beyrut: Dârü’l-Cîl.
Ürün, A. K. (2015). Modern Arap edebiyatı. Konya: Çizgi Kitabevi.
Yıldız, M. (2019). Necîb Mahfûz. İslam Ansiklopedisi (Cilt Ek-II, ss. 352-353.). Ankara: TDV.